Taş evler devlete direniyor

Bölgenin en eski yerleşim yerlerinden olan Hakkari’nin Çelê (Çukurca) ilçesinde bulunan ve yaklaşık 700 yıllık geçmişi olan Çukurca Kalesi'ndeki tarihi taş evler, Türk devletine rağmen harabe olmamak için direniyor.

Dağların arasında saklı cennetten bir parça olarak nitelendirilen Hakkari'nin Çukurca ilçesinin tarihi ve doğal güzellikleri, Türk devletinin savaş ve yıkım politikasına kurban ediliyor. Kalesi, 500 yıllık tarihi taş evleri, taş merdivenle inilen su sarnıçları, medresesi ve tam bir doğa mucizesi olan iki renkli Şinê Dağı'yla Çukurca, Türk zulmüne doğası ve tarihiyle de direniyor.

1926 Ankara Antlaşması'nın ardından Türkiye sınırlarına dahil edilen; tarihi evleri ve birçok mevsimin bir arada yaşandığı dağlarıyla eski görkemli günlerini arayan Çukurca, 1953'te ilçe olmasına rağmen Türk iktidarlar tarafından her dönem 'terbiye edilmesi gereken' Hakkari bölgesinin bir bölümü olarak görüldü. Her geçen gün göç veren ve ancak göç edemeyecek kadar yoksulların kaldığı ilçenin kaderinin değişmesi 1986 yılında başladı. 1986 yılında 23 köy muhtarlığı ve bunlara bağlı olarak 32 mezrası bulunan Çukurca'nın köyleri, 1999'a kadar Türk ordusu tarafından boşaltıldı. 2 bin nüfuslu belediyesi olan Uzundere Beldesi de boşaltıldı, belediyesi kapatıldı, arazileri ise tampon bölge yapıldı.

Operasyonlarla değil turistik gezilerle anılmak isteyen Çukurca'da ayakta kalan tarihi yapılar, geçmiş görkeminin ipuçlarını veriyor.

TARİHİ TAŞ EVLER

Yaklaşık 700 yıllık bir geçmişi olan tarihi Çukurca Kalesi'ndeki tarihi taş evler yıkılmaya yüz tuttu. Bir zamanlar dönemin mirleri tarafından kullanılan ve tarihte yaşanan en çetin savaşlara karşı bile dimdik ayakta kalabilen Çukurca Kalesi'ne yaslanan taş evlerini kurtarmak ve Çukurca’nın turizmine katmak için dönemin Belediye Başkanı Mehmet Kanar bazı girişimlerde bulundu.

BELEDİYENİN ÇABASI YETMEDİ

Evlerin restore edilmesi amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılında ilçeye bir inceleme heyeti gönderip inceleme yaptırdı. Raporlarını tutan bakanlık çalışanlarının ilçeden ayrılmalarının üzerinden 3 yıl geçip ses çıkmayınca elediye Başkanı Kanar tekrar bakanlığa yazılar yazdı. Ancak yapılan başvuruların üzerinden yıllar geçmesine rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan Çukurca Belediyesi'ne herhangi bir cevap verilmedi. Tekrar tekrar başvurulara rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı sustu ve bugüne kadar bir sonuç alınamadı.

Özellikle askeriyenin bölgeye gelişinden sonra kale evlerinden birçoğunun taşlarını Türk ordusu götürdü.

İKİ KATLI VE 'KİŞÎ VE GEJ'

Tarihi Çukurca taş evleri, öyle sıradan bir mimari ve yapım tekniğiyle yapılmayıp, büyük emekler harcanmış. O dönemde 'kışi û gej' ile yapılmış. Kışi û gej, kocaman ocaklarda taşların yakılması sonucu elde edilen bir madde. Kışi û gej, yapıda kullanıldığına 100 yıl sonra taş olurken bugün kullanılan en kaliteli çimentolar 100 yıl içerisinde küle dönüşür. Onun için Çukurca evleri de aradan geçen bunca zamana kadar dayanabilmiş.

Tarih taş evler çoğunlukla iki katlı; üst katında oturma ve yatak odalarının bulunduğu, alt katlarında ise içerden merdivenle inilen kiler, banyo ve lavabodan oluşmuş. Çukurca yaşlılarının verdiği bilgiye göre; bütün Çukurca bir zamanlar oradaydı. Mirler ve dönemin zenginlerinin evleri kullanıma açık iki katlıyken, hayvancılık ile uğraşanlar kapıları dışarıdan gelecek şekilde alt katları ahır üst katlarını da ikametgah olarak kullanırlardı.

DEVLETİN TUTUMU BİLİNÇLİ

Devletin, bilinçli bir şekilde bu yapıların restore edilmesini engellediğini belirten Çukurcalıların ortak görüşü şu: "Eğer devlet çekilirse burası kendi yaşamını idame edebilir. Türk devletinin yokluğunda Çukurca turizm cenneti olur. Doğa, tarih ve kültür turizminin buluştuğu bir yerdir. Zap’ta su sporlarından dağcılığa kadar... Çukurca'nın doğasıyla buluşan iklimi, her türlü meyve ve sebzenin yetişmesine olanak tanıyor. Çukurca her yönüyle zengindir, yeter ki Türk devleti rahat bıraksın. Korka devlet, tarihi taş evlerin restorasyonunu bile engelliyor. Buna rağmen taş evler inadına direniyor. Umudumuzu yitirmiyoruz.”