MİT’in kolları Almanya’da DAİŞ’e çalışıyor

MİT’in kolları Almanya’da DAİŞ’e çalışıyor

Suriye'de 2011 yılında halk ayaklanması başlayınca, Türk devlet yetkililerin devamlı dillendirdiği iki söz vardı. Birincisi: “Rejim bir iki ayda düşecek, inşallah yakında Şam’da Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız”. 

İkincisi ise “Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir oldu bittiye izin vermeceğiz. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapacağız” şeklinde.

Zamanın Başbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Rojava ve Suriye’ye ilişkin yöneltilen tüm sorulara verdikleri külli cevap hep buydu.

Söyledikleri her iki hedef için tüm güçlerini seferber ettiler, ellerinden ne geldiyse yaptılar.

Özellikle Rojava’daki devrime karşı zulalarında bile ne varsa hepsini kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar.

Türk Devleti-AKP hükümeti Rojava’da Özgür Rojava Kürdistanı'nın kurulmaması için iki stratejik kurumu dünya çapında harekete geçirdi.

AKP’NİN ÖZEL SAVAŞ-KONTGERİLLA ÖRGÜTÜ: SADAT

Bunlardan ilki; “SADAT-Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anomi Şirketi” adı altında kurulan kontgerilla kurumu. Bir kontgerilla şirketi olan SADAT, 28 Şubat 2012 tarihinde, Kürdistan’da yaptıkları katliamlarla tanınan Adnan Tanrıverdi ile Korkmaz Tağma adlı generallerin başkanlığında Türk Özel Harp Dairesi’ne bağlı 23 subay ve astsubay tarafından kuruldu. 64 subay ve astsubay ise kuruluşuna destek verdi. Bir kontgerilla ve özel savaş kurumu olan SADAT A.Ş. zamanenin Türk Başbakanı Erdoğan’ın teşvik ve talimatı ile hazineden finanse edildi. Şirketin merkezi İstanbul-Beylikdüzü’nde. Temel misyonu; Kürdistan’ın dört parçasında savaştırmak amacı ile topladığı Irak Şam İslam Devleti-DAİŞ(IŞİD) vb. çetelere kontgerilla eğitimini vermek, her türlü silahın kullanılmasını öğretmek, gayri nizam-i harp yapmak ve yine bu amaçla askeri operasyanları koordine etmek, düzenlemek.

Suriye’deki halk ayaklanması daha silahlı bir evreye erişmeden, 28 Şubat 2012'de bu özel savaş şirketinin kurulması, Rojava Kürdistanı'na yürütülecek vekalet savaşı için TC adına çeteleri eğitmek adına gerekliydi.

ABD Black Water Şirketi’nin misyonu ne ise SADAT aynı misyonla TC tarafından harekete geçirildi. SADAT kendi misyonunu belirtirken, 60 İslam ülkesinin savunma ihtiyaçlarına evap vermek amacı ile kurulduğunu iddia etmekte. Ne var ki, SADAT’ın şimdiye kadar eğittiği bir İslam ülkesinin tek bir askeri yok. Tam aksine 60 İslam ülkesi ve dünyanın dört köşesinden getirip Rojava'ya karşı savaştırmak üzere eğitip, donattığı on binlerce DAİŞ, El-Nusra, Ahrar-ı Şam, Liva Tevhid çeteleri var.

SADAT A.Ş. kurulur kurulmaz, Türk Devleti, DAİŞ’in gizli siyasi lideri olan Tarık Haşimi’yi İstanbul’a götürdü.

Laleli’de MİT’in denetiminde yaşayan Ebu Ömer Şişani (Tarkan Bataraşvili), Ebu Musa Şişani, Seyfullah Şişani ve Yakup Lezgi Şişani gibi Çeçenleri DAİŞ’in Rojava’daki askeri sorumlusu yaptı.

Daha sonra SADAT’ın koordinatörlüğünde DAİŞ’i Rojava’yi işgal etmek ve soykırım yapmak üzere harekete geçirdi.

DAİŞ’İN ESAS ÇETEBAŞI EBU MÜSLİM TÜRKMENİ

Başur (Güney) Kürdistanı'nda ise Ebu Müslim Türkmeni’yi (Abdullah Fadıl Hayali) görevlendirdi. Ebu Müslim Türkmen kod adlı Abdullah Fadıl Hayali, MİT’in Irak’tan götürüp, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okuttuğu biri. Saddam döneminde Irak Ordusu’nun İstihbarat Generali olarak görev yapıyordu. Saddam Ordusu’nudaki görevine paralel olarak MİT’te üst görevde yer alıyordu ve MİT’teki aynı görevini şimdi de devam ediyor. Her ne kadar DAİŞ’in lideri Ebu Bekir Bağdadi olarak gözüküyorsa da, DAİŞ’in asıl lideri Ebu Müslim Türkmeni’dir.

DAİŞ Musul’u işgal ettikten sonra, Mexmur, Şengal, Zummar ve Hewlêr’e yönelmesinin kararını ve planını Türk Devleti adına uygulayan da Ebu Müslim Türkmeni’dir.

Dünya çapında saygın olan ve bir dönem Türk Devleti ile PKK arasında arabulucuk yapan Mihemed Emin Pencwînî'nin bu konudaki açıklamaları tayin edicidir.

Pencwînî bir röportajda şöyle diyor: "IŞİD Katar ve Arabistan’ın maddi ve parasal desteği, Türkiye ve Ürdün’ün lojistik ve fenni desteği ile kuruldu. Yani fikir babalığını Türkiye ve Ürdün yaptı. IŞİD’in kurulması ve bu şekilde büyümesinde en önemli rolü MİT üstlendi. Suudi İstihbarat Şefi de bu projeye destek verdi... IŞİD ve Sünni güçler Musul’u ele geçirdiği zaman Kürtler bu durumu fazla önemsemedi. Güney Kürdistan’daki bu gelişmelerden sonra Türkiye MİT aracılığıyla IŞİD içerisinde etkin olan kolunu Kürdistan’a yönlendirdi. Biliniyor, IŞİD Erbil’e çok yaklaştı. Xurmal’a ulaşmasına 15-20 km kalmıştı."

Türk Devleti Rojava’daki savaşı Ebu Ömer Şişani, Başur Kürdistanı'ndaki savaşı da Ebu Müslim Türkmeni üzerinden yürütmekte.

Bunların denetimindeki DAİŞ’li çetelere, ABD’nin Abraham tankları başta olmak üzere en gelişmiş silahların eğitimini veren de, SADAT şirketi.

Türk Devleti, Başur ve Rojava Kürdistanı'nda askeri alanda işgal saldırılarını SADAT üzerinden yürütürken; eğitim, propaganda, örgütleme alanında ise Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) üzerinden faaliyet yürütmekte.

TİKA, 24 Ocak 1992’de kuruldu. Amacı; TC dışındaki devletlerde eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, sosyal ekonomik altyapı hizmetleri, ulaşım, iletişim, ticaret, çoklu sektörler vb. alanlar faaliyetleri maskesi ile MİT adına örgütleme yapmak.

Bu amaçla önce Sovyetlerin yıkılmasi ile beraber Orta Asya ve Kafkasya’da örgütlemelere gidildi. Yugoslavya’ın dağılması ardından Balkanlar’da örgütleme çalışmalarına hız verildi.

TC dışında ne kadar Türk camisi, derneği, hastanesi, şirketi, okulu, derneği, vakıfı varsa bunların esas kurucusu, örgütleyicisi ve yöneticisi MİT'tir. Bunlar vasıtasıyla 5 kıtada bir ağ şeklinde yayılmakta. Esasta Türk ihracatının ağı da TİKA üzerinden sağlanmakta.

MİT’in bu kadar güçlenmesinin kaynağı, bu ağ. Eğer iyi araştırılırsa Paris katliamının da bu ağa bağlı olarak yapıldığı açığa çıkacak.

Aynı TİKA kendisine bağlı cami, cemaat, İHH gibi vakıflar; dernek, şirket, tarikat ve okullar ile mevcut durumda TC dışındaki tüm devletlerde, DAİŞ gibi çetelere elaman yetiştirmek amacıyla propaganda, örgütleme ve eğitim faaliyetlerini yürütüyor.

Amerika, Asya, Avustralya ve Avrupa gibi kıtalardan Başur ile Rojava’ya yapılan çete akışının kaynağı TİKA ve TİKA’ya bağlı yapılar.

TC’YE GİRİŞ VİZELERİNİN KALDIRILMASI DAİŞ ÇETELERİ İÇİN

Türk Devleti’nin Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etopya, Filistin, Gürcistan, Karadağ, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Kosova, Libya, Lübnan, Makedonya, Mısır, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Pakistan, Sırbistan, Somali, Sudan, Suriye, Şenegal, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna ve Yemen gibi ülkelerin hemen hepsine olan vize uygulamasını kaldırması ve buralarda TİKA koordinatörlüklerinin açılmasının nedeni, bu ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile insan kaynaklarını Türk işgalciliğinin hizmetine sokmak. Vizesiz bir şekilde DAİŞ, Ahrar-ı Şam, El-Nusra gibi çetelerin akışı sağlanmakta.

Türk Devleti, TİKA’nın kurduğu ağlar ile bu ülkelerde gençlere yönelik “cihad” adı altında propanganda faaliyeti yürütmekte, örgütlemeye gitmekte ve örgütledikleri çeteleri TİKA’nın denetimindeki Türk Hava Yolları ile Deniz Yolları aracılığı ile ilkin Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit ve Trabzon gibi kentlere götürüyor; oradan Başur ve Rojava Kürdistanı'na aktarıyor. Başur ve Rojava’da soykırım yapan DAİŞ çetelerinin ağırlıkta bu ülkelerden olmasının arka planında, bu gelişmeler var.

Bu ülkelerden biri olan Kosova’da TİKA’nın DAİŞ ve El-Nusra  ile olan organik ilişkileri açığa çıktı. Kosova’da Sunni Müslüman olmamasına rağmen buradaki Alevi Bektaşilerin içinde DAİŞ ve El-Nusra çetelerine elaman sağlanması Türk Devleti ile bağlantılı. Kosova’da yapılan bir operasyonda TİKA’ya bağlı Türk camilerinden Fatih Sultan Mehmet Camisi ile 16 Türk vakıf ve derneğinin Rojava ve Başura “cihad” maskesi ile çete örgütledikleri ispatlandı ve kapatıldılar... Türk Devletine bağlı İstanbul Vakfı da kapatılan kurumlar arasında. Söz konusu operasyonda 30 imam gözaltına alındı ve çoğu tutuklandı. Tutuklanan  imamlardan biri de, Priştine Fatih Sultan Camii İmamı Şefçet Kraniçi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu himayesinde Kosova’da faaliyet yürüten Association for Culture, Education and School (AKEA) kurumu da kapatıldı. Kurumun yöneticilerinden Husamedin Abazi ve Ilir Gashilerin gibi yöneticiler, Davutoğlu ve çocuk tecavüzünden yargılanıp ceza alan Mustafa İslamoğlu ile devamlı bir araya geliyor, aynı toplantılarda konuşuyorlar.

TİKA’nın koordinatörlüğündeki faaliyetler sadece bu ülkeleri kapsamıyor. Avrupa’nın en büyük ülkelerinden Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya da TİKA’nın kuşatmasında.

AVRUPA’DAKİ TÜRK CAMİ, VAKIF VE DERNEKLERİ DAİŞ KARARGAHI

TİKA, İngiltere’de İHH Vakfı aracılığı ile cami ve okullarda örgütlediği çeteleri yardım görevlileri görüntüsü ile Türkiye üzerinden Rojava ile Başur Kurdistanı'na taşıyor. 2013 yılında çeteler bu şekilde önce Türk Hava Yolu ile  İstanbul’a, oradan Antep ve Hatay üzerinden Rojava'ya gönderilirken görüntülenmişti.

TİKA’nın ağırlık verdiği ülkelerin başında Almanya geliyor. Almanya’daki Türk cami, cemaat, dernek, şirket, okul, tarikat ve vakıfları çete örgütleme üstlerine dönüştürülmüş durumda. TİKA koordinatörlüğünde, bu kurumlar üzerinden Araplar ve diğer İslam ülkeleri adına açılan cami ile vakıflarla ilişki kuruluyor.

Propaganda, örgütleme ve eğitim faaliyetleri ile ağırlıkta Kürt gençlerini kendi ağlarına düşürüyorlar. İlişkilendikleri Kürt gençlerini belli bir süre camilerde eğitip, kardeşlerine karşı savaştırmak üzere Rojava ve Başur'a gönderiyorlar.

Almanya okullarında görev yapan bazı Türk öğretmenler bu örgütlenmenin başını çekiyor. Türkçe, Ahlak ve Din derslerini veren bazı Türk öğretmenler ağırlıkta Kürt-Alevi öğrencilerini değişik yöntemlerle örgütleyip, bir Türk camisine yönlendiriyor. Çoğu çocuk yaşta olan öğrencilerin ailelerinin de bu durumdan haberi olmuyor. Çoğu aileler durumun farkına varana kadar, çocukları DAİŞ çetelerinin içine yollanmış oluyor.

Anne ve babaları ayrıldığı için sorunlar yaşayan, ekonomik durumu düşük olan ailelerin çocuklarını da özellikle ağlarına düşürüyorlar.

Yine kriminal işlerle uğraşan çocuklar ve gençlerden hapise girenleri takibe alıp, hapisten çıktıkları anlarda yardım etme ve İslami yola çekme görüntüsü ile Türk camilerine yönlediriyorlar. Gerisi DAİŞ’e yolculuk oluyor.

TİKA’nın kulllandığı yöntemlerden biri de, Türk MİT’nin denetiminde olan kumarhane ve otomatlarda kumar oynarken para kaybeden Kürt gençlerinin borçlarını ödeyerek tuzağa düşürmek ve DAİŞ’e yönlendirmek olarak dikkat çekiyor. 

TİKA’ın bu konuda kullandığı kişiler genelde Türk ırkçı çizgi ve DAİŞ zihniyetine sahip Çeçenler, Türkler, Türkçe bilen Boşnak, Arnavut, Bulgarlar ve Türklüğe devşirdiği Kürtler oluyor.

Ayrıca MİT Avrupa’daki MHP ve BBP Türk ırkçıları üzerinden Çeçenleri, Kürtlere karşı kışkırtmakta, DAİŞ çetelerini Avrupa’da Kürtlere saldırtırken, bunu Çeçen-Kürt çatışmasına dönüştürmeyi hedefliyor.

Hamburg kentinde Kürtlere saldıran ve birçok Kürt yurtseverini yaralayan DAİŞ çetelerini, “Kürtler kapalı bir kadına saldırdı” diye kışkırtanın MİT-TİKA’sında görevli MHP ve BBP’li Türk ırkçıların olduğu konusunda net bilgiler var. Söz konusu MHP ve BBP’li Türk ırkçılar bu söylemi kendilerine bağlı Çeçenler vasıtası ile yayarak, her taraftan DAİŞ çetelerinin toplanmasını sağlayarak Kürtlere saldırıyorlar.

Zaten Almanya’daki Selefi-Vahabi çeteleri içinde en popüler olan Alman Pierre Vogel de, 11 Ekim’de Kobanê işgaline karşı yapılan büyük Düseldorf yürüyüş ve mitingi öncesinde yaptığı bir açıklamada Hamburg’da provokasyona geldiklerini itiraf ederek şöyle demişti: “Bize dediler ki, 'Kürtler Hamburg’ta kapalı olan bir bacımıza saldırdılar.' Bizim sempatizanlarımız da doğru olmayan bu söyleme inanarak, Kürtlere saldırdılar. Biz de böylece provokasyona geldik. Bundan sonra sempatizanlarımız daha dikkatli hareket etsinler."

Türk Devletinin bir özel savaş rejimi olduğu, Mereş, Sêwas ve Çorum gibi yerlerde Kürt, Alevi katliamlarında “camilere saldırdılar” söylemini yayarak, katliamı başlatması dikkate alındığında, Hamburg’daki saldırının arkasından MİT-TİKA’sına bağlı Türk ırkçı çetelerin çıkması şaşırtıcı olmuyor.

Bunlar ise DAİŞ örgütlenmesine ilişkin TİKA’nın somut yaptığı örgütlenmelerden birkaçı. Almanya’da geniş bir ağa sahip olan bu örgütlenme, özellikle Almanya’nın Hannover, Wuppertal, Bonn ve Bochum kentlerinde çok sayıda genci ağlarına düşürdü. 

Almanya’nın Hannover kentinde bir camide Kur’an eğitimi gören Weranşar (Viranşehir) nüfuslu 16 yaşındaki Emine Sargın adlı Kürt kız çocuğu, o camiye giden TİKA ile bağlantılı Çeçenlerle ilişkiye geçiriliyor.

Daha sonra Avusturya’nın Viyana kentinde DAİŞ adına faaliyet yürüten, Türk MİT’i ile ilişkili olan bir Boşnaka yönlediriliyor. İnternet üzerinden Emine Sargın’a Almanca dili ile “cihad” ve DAİŞ propagandası yapılıyor.

TÜRK HAVA YOLLARI MI, DAİŞ HAVA YOLLARI MI?!

Kız çocuk da kendi kardeşi olan 14 yaşındaki Mahmut Sargın’ı örgütlüyor. Bir süre sonra kız çocuğu tamamen kapanıyor. Daha sonra Türk Hava  Yolları ile Rakka’ya yollanmak üzere İstanbul’a gönderiliyor. Uçak İstanbul Atatürk Havalanı’na yarım saat geç indiği için her iki Kürt çocuğunu karşılamaya giden, Ebu Lokman ismindeki DAİŞ'li zamanında çocukları alamıyor.

Çocukların kaybolduğu haberini ailesinden alan ve her iki çocuğu çok iyi tanıyan, onların psikolojisini bilen bir Kürt yurtseveri, aileden aldıkları Emine’nin telefon numarasını arıyor. Emine ile Mahmut Sargın kardeşlerin İstanbul-Atatürk Havaalanı’nda olduğunu Emine’den öğreniyor. Emine ile telefonda mesajlaşıyor. Kendisini de Ebu Cibril El Cizire olarak tanıtıyor.

Ebu Lokman’ın değil kendisinin, onları alacağını belirtiyor. Kız çocuğunu kendisinden başka hiçbir kimseyle ilişkilenmemesi konusunda ikna eden Kürt yurtseveri, bu şekilde her iki çocuğu oyalıyor. Çocukların ailesi de İstanbul’da yaşayan kendi akrabalarını devreye sokuyor. Ve çocukların akrabaları, İstanbul-Atatürk Havaalanı’na gidip her iki çocuğu DAİŞ çetelerinin pençesinden kurtarıyor.

Buraya kadar her şey normal gibi gözükebilir. Ama hiçbir şey normal değil. Emine Sargın ve Mahmut Sargın adlı Kürdistanlı çocukların, DAİŞ çeteleri tarafından Suriye’nin Rakka kentine yollamak üzere Hannover –İstanbul Atatürk Havalanı hattından gönderildiklerinde Emine Sargın’ın Almanya’daki oturumu bitmiş durumdaydı. Tüm devletlerin kanuna göre 18 yaşından olmayan  ve ailelerin vekalet vermediği çocukların kendi başına uluslararası alanda yolculuk yapması yasaklanmış durumda.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

Buna ilişkin birkaç soruya, hem Alman hem de Türk yetkililerin cevap vermesi gerekiyor:

1- Oturumu biten 16 yaşındaki Kürt kız çocuğu Emine Sargın ve 14 yaşındaki kardeşi nasıl rahatlıkla Almanya ve Türk havaalanlarından serbestçe geçebiliyor?

2- Emine Sargın ile Mahmut Sargın’ın geçişlerine izin veren havaalanındaki Alman ve Türk görevliler kimlerdir?

3- Çocuklar DAİŞ çetelerinin pençesinden kurtarıldıktan sonra, herhangi bir soruşturma başlatıldı mı?

4- Bu çocukların geçişine izin veren Alman ve Türk görevlilerin DAİŞ çeteleri ile herhangi bir bağlantıları var mıdır?

5- Başur ve Rojava Kürdistanı'na gönderilen DAİŞ çetelerinin hemen hepsinin önce İstanbul’a, oradan da Dilok (Enteb), Riha (Urfa) ve Hatay üzerinden Rakka’ya gönderilmesinin Türk Devleti, MİT’i, polisi, ordusu ve TİKA’sı ile ilişkisi nedir?

6- Alman Devleti, Emine Sargın ve Mahmut Sargın’ı tuzağa düşüren Ebu Lokman’ın Türk MİT’i ve TİKA’sı ile olan bağlantıları konusunda bir bilgiye sahip midir?

7- Alman Devleti, Emine Sargın’ın yazdığı SMS’ler için ne diyor? DAİŞ’in Kürt ve diğer uluslara ait çocuk ve gençleri hangi yol ve yöntemlerle örgütlediği, nasıl Rakka gibi yerlere gönderdiğinin bir belgesi olan bu SMS’ler konusuna ne diyor?

8- Alman Devlet yetkilileri, Emine Sargın ve Mahmut Sargın konusunda çocukların babası olan Mehmet Sargın ile herhangi bir ilişkiye geçtiler mi; bilgi aldılar mı?

İkincisi Almanya’nın Wupertal kentinden.

DAİŞ çetelerinin etkinliği ile tanınan bir kent. DAİŞ çetelerinin başını Türk MİT-TİKA görevlileri çekiyor. Bir ara DAİŞ logosu ile sokak polisliğine soyunanlar da olmuştu.

TÜRK ÖĞRETMENLER, KÜRT ÇOCUKLARINI DAİŞ’E YOLLUYOR

Almanya’nın bu kentinde bazı Kürt Alevi ve Kürt ailelerin çocukları (Güvenlik ve bazı nedenlerden dolayı isimleri verilmiyor. Uygun bir zamanda isimleri de verilecek) bir Alman okulunda eğitim görüyorlar. Bu okulda görevli olan ve MİT’in TİKA’sına bağlı Murat Türk diye bir Türk öğretmen var. Bu öğretmen çocukların ailelerinin izni olmadan  gizli bir şekilde bu çocuklara din dersi verme adı altında, Türk-İslam sentezini aşılıyor. Sonra bu çocukları bir Türk Camisi olan Wuppertal Barmen Fatih Camisi’ne gönderiyor.  Burada çocuklara DAİŞ çetelerine katılım temelinde eğitim veriliyor. 

Üçüncüsü Almanya birleşmesinden önceki başkent olan, Bonn.

Bonn’un Mekanhaim semtindeki Selefi-Vahabi camisi DAİŞ çetelerinin bir eğitim karargahı gibi çalışıyor. Bu camide örgütlenme ve Rojava’ya göndermeler tamamen MİT TİKA’sının denetiminde oluyor.

Bunun somut belgesi var. Fırat Apaydın, Xarpêt’in (Elaziz) Dep (Karakoçan) ilçesinden bir genç. Ailesi yurtsever. Aileden şehitler de var. Özellikle MİT-TİKA bu gibi ailelerin çocuklarını ve gençlerini hedefine koyuyor. Aileler yurtsever de olsa, yurtsever ölçülere göre çocuklarını yetiştirmeyen ailelerinin çocukları hedef kişiler olarak seçiliyor; bir taşla birkaç kuş vurmak isteniyor.

TÜRK MİT’İ VE DAİŞ’İN ORGANİK İLİŞKİLERİ

Bu ailelerin çocuklarını DAİŞ çete ağına çekerek, hem Kürt yurtseverliği kökten kurutulmak isteniyor, hem Kürdü Kürde karşı savaştırmak hem de “DAİŞ’te Kürtler de var” gibi bir algı oluşturmak isteniyor. Böylece birçok cepheden Kürt ve Kürdistan’a cephe açılması hedefleniyor. İşte Fırat Apaydın adlı genç de bu hedefler doğrultusunda ilkin Mekanhaim’deki camiye götürülüyor. Sonrasında Hatay üzerinden Rojava’ya gönderiliyor. Babası Ramazan Apaydın ve annesi çocuklarının izini sürüyor. Hatay üzerinden Rojava’ya geçtiğini tespit ediyorlar. Hatay’a gittiklerinde önce polise başvuruyorlar. Polis onları MİT şubesine gönderiyor; “MİT şubesine bakan Xarpêt’li (Elaziz) bir hemşehrinizdir. O sizi Fırat’la bağlantılandırır” diyerek...

Aile MİT şubesine gidiyor. Xarpêtli MİT Şube Müdürü Fırat’ın bulunduğu DAİŞ çetesi kampının çetebaşına telefon açıyor. Çetebaşına talimat veriyor. Bu talimat üzerine DAİŞ çetebaşısı, Fırat’ı Hatay’a gönderiyor. Hatay’da MİT şubesinde aile ile görüştürülüyor.

Sonra tekrardan DAİŞ çetesinin kampına... Sadece bu durum bile Almanya, TC ve DAİŞ üçgeninde Türk MİT-TİKA’sının oynadığı rolü açıklıyor.

Dördüncü kent ise Bochum kentidir.

Bochum’un Alle Strat Caddesinde, 143 numarada DAİŞ ile bağlantılı bir cami var. Camiye giriş için hem ana caddeden hem de arka taraftan kapılar var. DAİŞ’in faaliyetleri gittikçe deşifre olduğu için bazı kamufle yöntemlere başvuruyorlar.

Örgütleme karargahı olarak kullandıkları camileri farklı işyerleri olarak gösteriyorlar. Alle Strat-143 numaradaki cami için de aynı yolu izliyorlar. Ana caddedeki kapının camlarına “Desert TEAM-NABAWİ” diye yazılmış durumda. Camiye giriş-çıkışlar ise ağırlıkta arka kapıdan oluyor.

MİDYATLI HÜSEYİN BADUR, KÜRT ÇOCUKLARINI TUZAĞA DÜŞÜRÜYOR

Bu camide örgütleme yapan asıl iki kişi var. Birincisi; Midyat’ın Xirbê Aletê köyü nüfusuna bağlı Hüseyin Badur. Kürt olan ilk eşi kendisine karşı çıktığı için, ondan ayrılmış. Mısırlı Selefi-Vahabi zihniyetinde bir kadınla evlendi. Hüseyin Badur direkt Türk MİT’ine bağlı. Özellikle Kürt çocuk ve gençlerini tuzağa düşürme ve Rojava’ya gönderme rolünü üstleniyor.

Örgütlenme yapanlardan biri de; Rusya’dan gelen, asıl ismi Dimitri olup Ebu Müslim kodunu kullanan kişi.

Onlarca çocuk ve gencin bu camide örgütlendirilip MİT ile bağlantılı olan Hüseyin Badur vasıtasıyla DAİŞ çetelerine gönderildiği belirtiliyor.

Almanya Devleti, Türk MİT-TİKA’sının koordinatörlüğünde bu kadar aleni kurulan DAİŞ örgütlenme ve savaş ağının üzerine gidecek mi? Acaba, Alman devlet yetkililerin buna verecekleri cevap var mı?