Kendi sözümüzü söylemek için HDP

Filor Uluk, HDP’nin en renkli kadın milletvekili adaylarından biri. Ermeni olan Filor, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, yok sayılanların kucaklaşmasını, yani tam anlamıyla HDP ruhunu yansıtıyor.

Filor Uluk, HDP’nin en renkli kadın milletvekili adaylarından biri. Ermeni olan Filor, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, yok sayılanların kucaklaşmasını, yani tam anlamıyla HDP ruhunu yansıtıyor. Özgeçmişinden, yaptığı projelere, Ermeni soykırımından HDP adaylığına kadar tüm konulardaki düşüncelerini ANF ile paylaşan Filor, “Kendi sözümü kendim söylemek, daha doğrusu sözümüzü söylemek için HDP'yi seçtim” dedi.

Kendinizi tanıtabilir misiniz?

1960 Samatya doğumlu, iki çocuk annesi Ermeni bir kadınım. Hayatımı terzilik yaparak kazanıyorum. Ermeni ve bir kadın olmanın bilinci doğrultusunda mücadele ile küçük yaşlarda tanıştım. 1991 tarihinde Halkın Emek Partisi (HEP) ve Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ittifakı sırasında aktif olarak seçim çalışmalarında görev aldım. Bir dönem, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde, daha sonra şimdi adı Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olan Yeşiller Partisi’nde yer aldım. 1999 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildiğinde, siyasilerin onun üzerinden Ermenilere yönelik hakarete varan ırkçı söylemleri nedeniyle aynı sene yerel seçimlerde Ermeni kimliğimle Samatya mahallesinde muhtar adayı oldum ve bu çerçevede Türkiye'de ilk defa çok dilli bir seçim kampanyası başlattım. Hakkımızda yapılan kara propagandaya rağmen, seçimlerden ikinci olarak çıksak da, o dönemin bana tecrübe ve ilişkiler kazandırmak açısından kazanımı tartışılmaz.

ERMENİ BİR KADIN OLARAK ÖTEKİLEŞTİRİLMENİN ANLAMINI BİLİYORUM

HDP ile nasıl tanıştınız?

Başta Kürt halkı olmak üzere hep ezilen halklarla dayanışma içinde oldum. Ermeni bir kadın olarak bu ülkede öteki olmanın ne anlama geldiğini bildiğim için, Kürt halkının uğradığı inkar ve imha politikalarını derinden hissettim ve siyasal alanda her süreçte Kürt Özgürlük Hareketini destekledim. Bu destek zamanla omuz omuza mücadeye dönüştü. 2011 yılında Emek Özgürlük ve Demokrasi Bloku içinde bilfiil seçim çalışmaları yürüttüm. Bu süreçte özellikle BDP'li bileşenlerin üzerindeki devlet terörüne tanık oldum. Bu aynı zamanda Türkiye 'de iç savaşın tırmanışa geçtiği bir dönemdi. Her gün asker ve gerilla ölüm haberleri geliyordu. İşte o dönemde her şeyden önce en acil ihtiyacımızın barış olduğunu düşünerek, eşit koşullarda ve haklarda anadillerde barış şiarıyla “Barışa bir tülbent de sen bağla" projesini başlattım. Bu proje bütün dünyada yankı buldu. HDK kuruluş aşamasında genel mecliste görev alarak mücadeleye devam ettim. Bugün artık hepimiz HDP çatısı altında mücadelemizi veriyoruz.

HALKLARIN “POR SOR”U

Barışa bir tülbent de sen bağla projesi dışında da yankı bulan birçok kampanyanız oldu. Onlardan da kısaca bahseder misiniz?

Aslında ben 1999 yılından beri çeşitli projeler ve kampanyalar yürüttüm. Ancak o dönem sosyal medya daha bu kadar yaygın olmadığı için duyulmuyordu. 1999 depreminde üç ay çadır kentlerde kalıp, kadınların rehabilitasyonuna yardımcı olmaya çalıştım. Depremzedelerle ürettiğimiz hediyelik eşyaları kolejlerde satarak kendi ihtiyaçlarını kendilerinin gidermesinin olanağını sağlamaya çalıştım. Halen depremzedelerle iletişimimiz kopmadı. Van depreminde de İstanbul'da benzer bir çalışma başlatıp, HDK üzerinden yardım gönderdim. Van motifleri taşıyan hediyelik eşyalar ürettim. Bu yolla hem Van depremini duyurup hem de dayanışma göstermeleri adına insanları harekete geçirdim. Roboski katliamı olduğunda Samatya Kültür ve Dayanışma Kardeşliği İnisiyatifi ile birlikte her yıl hayatını kaybedenler için anmalar gerçekleştirdik. Faillerin bulunup yargılanması için imza topladık. Suriye'de patlak veren son savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan ve kalacak yeri olmayan çok sayıda Suriyeli göçmenin sağlık, barınma, eşya, yiyecek içecek dahil olmak zaruri ihtiyaçlarına cevap vermeye çalıştık. Bu çalışmaların tümünü yerelde kurduğum geniş bir dayanışma grubuyla birlikte gerçekleştirdik. Hala Suriye'den gelen göçmenlerle dayanışma içerisindeyim.

DAİŞ terörünün Şengal'i vurduğunda "Şengal için Şiş Başına" sloganıyla bir kampanya başlattım. Katliama uğrayan Êzidi bebekler için başlattığımız örgü kampanyası birçok ülkede ve Türkiye'nin birçok ilinde karşılık buldu. Savaş mağduru kadınlar için diktiğimiz elbiselerin yanı sıra 2 bin adet yastık dikip, doldurup, 2 bin tane de battaniye yaptık. DAİŞ, Kobanê’yi kuşatınca da yanıma bir Türk ve bir Alevi kadın arkadaşımı alıp hediyelik eşya dolu bir kamyonla Suruç'a gittik. Orada da bu çalışmaları yaparken, bir yandan da dikiş atölyesi açmak için kolları sıvadım. Dayanışma sonucu alınan iki dikiş makinesiyle tüm çadır kent çocuklarına polar kumaşlardan eşofman takımları diktik. Birbirimizin dilini konuşamadığımız halde çok yakınlaştık. Artık ben onların "Por sor"u, yani “Kırmızı saçlısı” oldum.

Daha sonra bu çalışmayı genişleterek, Şengal ve Kobanê'nin yeniden inşasına yardım etmek için kurulacak konfeksiyon atölyelerine gereken sanayi makinelerini alıp Suruç'a gönderdim. Son olarak DAİŞ tarafından esir alınan tüm kadınların özgürlüğü için "En son kadın özgürleşene kadar" şiarıyla bir kampanya başlattım. Bu kampanya kapsamında özellikle Êzidi kültürünün temel motifleri olan melek tavuse, Şahmeran gibi simgeleri kumaşa boya ile resmediyor ve bağış karşılığında insanlara verip hem duyarlılığı artırıyor, hem de ekonomik olarak katkıda bulunuyorum.

KÜLTÜRLERİN YENİDEN YAŞAM BULMASININ ADRESİ: HDP

Aday olmaya nasıl karar verdiniz?

Ben aday olmadım, aday gösterildim. Türkiye’deki Ermenilerin tek siyasi örgütü olan Nor Zartonk beni aday göstermek için tam iki ay emek harcadı. Ben bu teklifi Samatya Kültür ve Dayanışma Kardeşliği içersinde olan tüm arkadaşlarıma ilettim. Onlarla birlikte mahalli ve HDP içerisindeki Ermenilerin de desteklemesi ve kararıyla kabul ettim.

Tercihinizi neden HDP’den yana kullandınız?

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki rejimlerin yok saydığı, imha ettiği halkların özgürlüğünü, eşitliğini savunduğu ve yeni bir yaşam kurmayı vaat ettiği için HDP’yi seçtim. Kendi sözümü kendim söylemek, daha doğrusu sözümüzü söylemek için HDP'yi seçtim. Ermenileri ilgilendiren konuların asıl muhatabının Ermeniler olduğunu kabul ettiği için HDP’yi seçtim. Kadınlara eşit temsiliyet ve tüm ötekileştirilenlere kendilerini ifade etme olanağı sağladığı için HDP'yi seçtim. Tek tipleşmeye karşı, bugüne kadar üstü örtülmeye ve asimile edilmeye çalışılan tüm inançların, kültürlerin yeniden yaşam bulmasının adresinin HDP olduğuna inandığım için, HDP’yi seçtim.

Bugüne kadar mecliste farklılıkların temsil edildiğini düşünüyor musunuz?

Bugüne kadar tüm farklılıkları yok sayan bir meclis yapısı ile karşı karşıyaydık. 2011 genel seçimlerinde HDP Süryani milletvekili Erol Dora'yı meclise taşıyarak bu döngüyü kırdı. Ancak bu yeterli olmadı.

HDP İLE GRİ OLAN MECLİS RENKLENECEK

Peki bu eksikliğin bugün HDP ile giderileceğini düşünüyor musunuz?

Bir kere meclis adının ve soyadının ne anlama geldiğini herkesin bilmediği ve boynunda haç olan vekillerle tanışma fırsatı bulacak. Gri olan meclis, HDP’li vekiller ile nihayet renklenip, zenginleşecek. Hıristiyan inancına göre yaşayan vekiller ibadet etmek için belki de mecliste şapel isteyebilecekler. Ben şahsen bir milletvekili olarak bu haklarımı talep ederim.

Eğer seçilirseniz halka neler vaat ediyorsunuz?

Eş başbakanlığı ve yüzde 50 kadın kotasını gerçekleştireceğiz, kadın ve gençlik bakanlığı oluşturacağız, böylece kadınlar ve gençler kendi sorunlarına kendileri çözüm üretebilecek. Üniversitelerde 12 Eylül faşizminden kalma YÖK’ü kaldırarak yerine özerk ve demokratik üniversiteler inşa edeceğiz. Asgari ücret 1.800 TL brüt olacak. Bürokratik her türlü vesayete, otoriter, katı merkeziyetçi yapılanmalara, anti-demokratik yasalara karşı demokratik reform sürecini başlatacağız. Seçim barajını kaldıracağız, yine 12 Eylül ürünü olan Milli Güvenlik Kurulu’na, özel yetkilerle donatılmış mahkemelere son verilecek. Çocuk hapishanelerini kapatıp, politik görüşleri ve eylemleri suç kategorisi olmaktan çıkartacağız. Kadınlardan, LGBTİ’lere, çocuklardan, gençlerden, yaşlılardan engellilere, göçmenlere kadar herkes eşit haklara sahip olacak. Hiçbir etnik kimliğin devlet yönetiminden dışlanmadığı, kendini yönetme hakkını da kapsayan

ERDOĞAN’IN SÖZLERİ 1915’İN DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR

Ermeni soykırımının 100. yılına günler kaldı. Türkiye’nin inatla soykırımı tanımaması nasıl okunmalı? Türkiye'de Ermenilere dönük devlet politikasının değiştiğini düşünüyor musunuz?

Bu sorunun cevabı aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinde görülüyor. Cumhurbaşkanı resmen bu topraklardaki 4 bin yıllık geçmişimizi yok sayarak, toplam nüfusu 100 bini bile bulmayan Ermenileri tehcirle tehdit etmekle kalmadı, 1915 soykırımıyla ilgili olarak, “Ermeniler tehcirin kapılarını bizzat kendileri araladılar” dedi. Günümüz koşullarında dahi böyle tehditkar ve inkarcı konuşan bir zihniyet varken, Ermenilere dair devlet politikalarının değiştiğini nasıl söyleyebiliriz? Bu söylem 1915'in devamı niteliğindedir. Bir dünya düşünün ki neredeyse tüm devletler Ermeni soykırımını kabul ederken, Türkiye etmiyor. Yapılması gereken çok basit:

1-1915'in faillerini ifşa edip suçlu olarak tanımak,

2-Ermenilerin taşınır, taşınmaz mallarının, maddi manevi tüm kayıplarının tespit edilebilmesi için kadastro dahil tüm arşivleri erişime açmak,

3-Ermenistan hükümeti ve Ermeni diasporanın temsilcileri ile aracısız, bire bir muhatap olmak,

4-Türkiye’nin 1993 yılında tek taraflı olarak kapattığı ve hala kapalı tuttuğu Ermenistan sınır kapısını ön koşulsuz açıp, Ermenistan'a uygulanan ambargoyu kaldırmak,

5-Diyaspora Ermenilerinin koşulsuz olarak vatandaşlığa geçirilmesi,

6-Tüm kültür ve eğitim kurumlarından Ermeni karşıtı söylemlerin çıkarılması, soykırımın ideolojik ve pratik izlerini taşıyan cadde, sokak, kurum, kuruluş isimlerinin değiştirilmesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesinin kaldırılması,

7-Maddi tazminatların Türkiye'de yaşayan Ermenilerin oluşturacağı bir vakıfta toplanarak tasarrufunun onlara bırakılması,

8-100 yıldır tüm haklarından mahrum bırakılan Ermenilere 100 yıl boyunca anadilde eğitim ve sağlık başta olmak üzere, tüm kamusal alanlarda vergi muafiyeti tanınması. Tabii ki hükümet Ermeni soykırımını tanımalı ve af dilemeli. 

...