Kaymaz katliamında AÝHM’in soruları yanıt bekliyor

Kaymaz katliamında AÝHM’in soruları yanıt bekliyor

Babası Ahmet Kaymaz ile birlikte bedenine 13 kurşun sıkılarak katledilen Uður Kaymaz’ın hayatını kaybedişinin 8. yılı geride kaldı. Türkiye’deki yargının katillerini akladıðı ve cezasız bıraktıðı Uður Kaymaz davasının görüldüðü Avrupa Ýnsan Hakları Mahkemesi (AÝHM), halen Türkiye’ye 8 ay önce yönelttiði soruların yanıtını bekliyor. Kaymaz ailesinin avukatı Erdal Kuzu ise devletin AÝHM’in yönelttiði sorulara vereceði yanıtlara kılıf bulma arayışında olduðunu, ancak bunun mahkum olmaya yetmeyeceðini söyledi.

Kızıltepe’de 21 Kasım 2004 tarihinde babası Ahmet Kaymaz ile birlikte 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uður Kaymaz’ın hayatlarını kaybedişinin ardından 8 yıl geçti. Gerek Kaymaz ailesinin gerekse de sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, duyarlı kesimlerin yürüttüðü mücadele nedeniyle “teröristler öldürüldü”nün önüne geçildi ve katliamın üzerinin örtülmesi engellendi.

Ancak katliama karşı yürütülen bu mücadeleye yönelik devletin, yargılanan 4 polisin ceza almaması için elinden geleni yaptıðı bir süreç yaşandı. Öyle ki, 4 polisin yargılandıðı davanın güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e alınması, Uður Kaymaz’ı ananlar hakkında davalar açılıp tutuklanmaları, Kaymaz ailesinin avukatı Tahir Elçi’nin bir duruşmada davayla ilgili yeniden olay yeri keşfi ve olay yerine giden polislerin amirlerinin mahkemeye çaðrılarak dinlenmesi yönündeki talepleri nedeniyle mahkeme başkanı ile yaşadıðı tartışmanın ardından hakkında “adil yargılamayı etkilediði” gerekçesiyle açılan dava gibi bir yıðın örnek bulunuyor.

Türkiye’de yapılan yargılamada yargılanan 4 polisin beraat etmesinin ardından temyiz edilen dosyada Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Haziran 2009’da bu kararı onayarak, katliamın cezasız bırakılmasına imza atmıştı. Kaymaz ailesinin hukuk mücadelesi de bu tarihten sonra uluslararası mahkemelere taşındı. AÝHM’e ailenin yaptıðı başvuru Kasım 2010’da kabul edildi ve hukuki süreç AÝHM’de sürdürülecek yargılama ile yeni bir boyut kazandı.

AÝHM’ÝN SORULARI YANIT BEKLÝYOR

AÝHM bu yılın Mart ayında Türkiye’ye yönelttiði sorularla katliamın akıbeti hakkında bilgi almak istedi. Ancak aradan 8 ay geçmesine raðmen yanıt için süre isteyen devlet, herhangi bir soruyu yanıtlamış deðil. AÝHM’in Türkiye’ye sorduðu ve aylardır yanıtları verilmeyen sorular ise şunlar:

* Yaşam hakkı: Uður Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın yaşam hakları ihlal edilmiş midir?

* Ayaklanma mı vardı: Avrupa Ýnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AÝHS) 2. maddesinin 2. fıkrasındaki kuvvet kullanımı için kesinlikle gerekli olan “Bir kişinin yasadışı şiddete karşı korunması”, "Hakkında yakalama kararı veya tutuklama kararı olduðu halde kaçıyor olması" ve "Ayaklanma ve isyan çıkmış olması" koşulları oluşmuş mudur?

* Neden 13 kurşun: Yetkililerin kullandıðı kuvvet, AÝHS’nin 2. maddesindeki hedeflerin gerçekleşmesiyle orantılı mıdır? (AÝHM'nin dikkat çektiði 2. maddede, bir kişinin mahkemelerce verilen ölüm cezalarının infazı dışında öldürülemeyeceði yer alıyor.)

* Öldürülmek zorunda mıydı: Polis ve jandarma tarafından yürütülen, baba ve oðlun ölümüne yol açan operasyon sırasında kurallar çerçevesinde bu kişilerin yaşam risklerini mümkün olduðu kadar dikkate alan bir organizasyon yapıldı mı? Tüm koşullar göz önüne alındıðında, devlet yetkililerinin son çare olarak ölümcül güce başvurdukları sonucuna varabilir miyiz?

* Etkisiz hale getirilemez miydi: Ölümcül kuvvet kullanmak yerine, daha az ve etkisiz hale getirecek bir yöntem kullanılamaz mıydı?

* Mevzuat uygun mu: O tarihte yürürlükte olan ateşli silahların kullanımına ilişkin ulusal mevzuat, AÝHS’nde tanımlanan yaşam hakkını korumak için devletin yükümlülüðünü karşılamakta mıdır?

* AÝHM, ayrıca operasyonu gerçekleştiren polisler hakkındaki iç soruşturmanın ve bu alandaki yargılama izni gibi dokunulmazlık hükümlerinin AÝHS'ne uygun olup olmadıðının da yanıtlanmasını istedi. Etkili bir soruşturma ve yargılama süreci işleyip işlemediðini de soran AÝHM, soruşturmada elde edilen tüm belgeleri ve polislerle ilgili soruşturma usullerini düzenleyen hükümlerin bildirilmesini istedi.

AVUKAT KUZU: DEVLET HUKUKÝ KILIF ARAMA PEŞÝNDE

ANF'ye konuşan Kaymaz ailesinin avukatı Erdal Kuzu, bugüne kadar devletin AÝHM’e herhangi bir yanıt vermediðini söyledi. “Yanıt verilmişse bile tarafımıza ulaşan bir bilgi veya teblið bulunmamaktadır” diyen Kuzu, bu yıl içinde AÝHM’de kararın çıkmasını beklediklerini ifade etti. Devletin yanıt vermemesi halinde yargılamanın süreceðini kaydeden Kuzu, “Bizler açısından berrak, ortada olan bir konu. Kamuoyu da bunu biliyor zaten. Devletin ise sorulara hukuki bir kılıf bulma arayışı içinde olduðunu düşünüyoruz” dedi.

‘YAŞAM HAKKI ÝHLALݒNDEN MAHKUM EDÝLECEÐÝNÝ DÜŞÜNÜYORUM’

“Kaymaz ailesi ve bizler açısından Uður Kaymaz ve Ahmet Kaymaz’ın öldürülmesi tamamen yargısız infazdır. Bundan hiçbir şüphemiz yok” diyen Kuzu, Türkiye’deki mahkemelerin ise bu yönde karar vermemelerinin katliama objektif bakmamalarından kaynaklı olduðunu belirterek, şunları söyledi: “Türkiye’de yarının cezaya gitmemesine karşın AÝHM’den özellikle yaşam hakkı ihlaline karşı devletin aleyhine ciddi bir mahkumiyet kararı çıkacaðını düşünüyoruz.”

KADIN-ÇOCUK TANIMAYAN ZÝHNÝYET

30 yıllık çatışmalı süreçte yaklaşık 400 Kürt çocuðu devletin şiddetinden ve askeri bölgelerdeki patlayıcılardan ötürü hayatını kaybetti. AKP’nin 10 yıllık iktidarında ise 178 Kürt çocuðu yaşamını yitirdi. Bunun en çarpıcı resmi verileri ise 1 Nisan 2006 tarihli Başbakan Recep Tayyip Erdoðan’ın yaklaşımı ve söylemleri oldu. Mart 2006’da Muş-Bingöl-Diyarbakır üçgeninde 14 HPG’linin kimyasal silah kullanılarak hayatını kaybetmesinin ardından Diyarbakır, Batman, Siirt gibi yerlerde halkın sokaða dökülmesinin ardından Başbakanın tarihe ibret verici yansımalarla not edilen “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacak” sözleri bunun en çarpıcı kanıtı olarak hafızalarda halen tazeliðini koruyor.

ÇOCUK KATLÝAMLARININ ÜLKESÝ

Diyarbakır’da 28 Mart 2006’da yaşanan protestolarda polis kurşunuyla katledilen 8 yaşındaki Enes Ata, 3 yaşındaki Fatih Tekin, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 17 yaşındaki Mahsum Mızrak, 17 yaşındaki Emrah Fidan, 8 yaşındaki Ýsmail Erkek, Cizre’de 2008 yılındaki 15 Şubat protestolarında panzer altında ezilen 16 yaşındaki Yahya Menekşe, 28 Eylül 2009’da Lice’de koyun otlattıðı sırada askeri taburdan atılan patlayıcı maddenin isabet etmesi sonucu bedeni parçalanan Ceylan Önkol, 9 Ekim 2009’da 18 aylık bir bebek olan Mehmet Uytun annesinin kucaðında başına gaz bombası isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Yine 2009 yılında Hakkari’de protesto gösterileri sırasında 15 yaşındaki Enver Turan adlı bir çocuk uzman çavuş tarafından vurularak katledildi. 2010 yılında da Rojivan Ýdem (11), Umut Furkan Akçil (7), Ahmet Ýmre (12), Ýsa Ýbrahimzade (14), Canan Saldık (16), Birem Basan (14), Oðuzcan Akyürek (13), Ýzzettin Boz (14) ve Mehmet Nuri (14) hayatlarını kaybetti.

Bu katliamların en kasıtlısı ve en vahşice yapılanı ise 28 Aralık 2011 tarihinde Roboski’de gerçekleştirileni oldu. Roboski’de katledilen 34 Kürdün 19’u çocuktu: Özcan Uysal (18), Celal Encü (15), Erkan Encü (13), Adem And (15), Mehmet Encü (15), Şervan Encü (16), Cemal Encü (16), Şıvan Encü (14), Bilal Encü (15), Mahsum Encü (16), Salih Encü (17), Serhat Encü (17), Savaş Encü (15), Çetin Encü (12), Bedran Encü (12), Hüseyin Encü (18), Aslan Encü (15), Orhan Encü (15), Fadıl Encü (16), Vedat Encü (16), Cihan Encü (16), Erkan Encü (13).