Açlık grevlerinin ardından - Engin Erkiner

Açlık grevlerinin ardından - Engin Erkiner

Açlık grevleri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin –bu yönde açıklama yapılmamış olsa bile- kaldırılması ve mahkemede Kürtçe savunma yapmanın önündeki engellerin –yeterince olmasa bile- kaldırılması ardından, Öcalan’ın yaptıðı çaðrıyla son buldu.

Açlık grevleri sadece Türkiye ve Kürdistan’da deðil, bu iki halktan insanların yaşadıðı başka ülkelerde de dayanışma eylemleri, protestolar ve deðişik parti ve kurumların yaptıðı AKP hükümetine yönelik “isteklerin dikkate alınması” çaðrılarıyla geniş bir kesim tarafından duyuldu ve desteklendi.

AKP açlık grevinin kararlılıkla sürdürüleceðini, dışarıdan da katılımlar olacaðını ve çok sayıda ülkede konunun gündeme geleceðini beklemiyordu. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ile anadilde savunma hakkı ve Kürtçe eðitim konularının duyulmadıðı ülke kalmadı denilebilir. Saðcı basın organları bile konuya sayfalarında yer verdi ve AKP hükümetinin kendilerince anlaşılmaz tutumunu eleştirdi.

“Paran varsa çevirmen tutar anadilinde savunma yaparsın” gibi bir garipliði hiç anlamayacaklar ve herhalde şöyle düşüneceklerdir:

Neoliberalizmin en geçerli tanımı, insan hayatının her yönünün paraya çevrilmesidir.

AKP mahkemede çevirmenliði bile paralı yapmaya çalışarak dünyada örneði bulunmayan bir adımı atmaktadır.

Mahkemedeki çevirmenin parasını yargılanan kişinin ödemesi şimdiye kadar görülmemişti. Bu konudaki tasarı yasalaşırsa çok sayıda ülkede hayret ve alay konusu olacaðı şimdiden söylenebilir.

Açlık grevine katılanlar ve destek olanlar yönünden bakılacak olursa...

Sadece bizdeki deðil başka ülkelerdeki sol örgütlerin de önemli bir sorunu vardır: başarısızlıklarını deðerlendirirler, gerekirse özeleştiri yaparlar, ama aynı titizliði kazanılan başarılar konusunda göstermezler.

Başarılı olunmuştur ama her başarı içinde eksikleri de barındırır. Bunlar nelerdir, genellikle dikkate alınmaz.

Başarı hangi koşullarda saðlanmıştır, genellikle deðerlendirilmez.

Bu durum, gelecekte farklı koşullarda da aynı tip eylemin başarılı olacaðı gibi bir düşünceye kolayca yol açar. Ve başarılı eskiyi taklit etmek de bu kez başarısızlık getirir.

Sadece hatalar üzerinde düşünmek ama başarı üzerinde düşünmemek solun kolayca aşamadıðı zaaflardan bir tanesidir.

Gerçekte ise başarı üzerinde düşünmek de en az başarısızlık üzerinde yapılan deðerlendirmeler kadar öðreticidir.

Açlık grevi sonunda elde edilen kazanımlar konusunda ise Necmettin Erbakan’ı hatırlamakta yarar vardır. Bilindiði gibi AKP’nin kadroları genellikle Erbakan’ın tedrisatından geçmiş kişilerinden oluşmaktadır.

Erbakan sazlık gibiydi: rüzgar sert esince yatar, sonra yeniden kalkar ve sanki bir şey olmamış gibi devam etmeye çalışırdı.

Başka bir deyişle belirli bir güçler dengesi ortamında geri adım atmak, deðişildiði anlamına gelmez. Şimdiye kadar sürdürülen politikanın aynısı sürdürülecek ve verilen ödünler de ortam deðişirse geri alınmaya çalışılacaktır.

Gerekçe ararsanız, bulursunuz. Hangi gerekçenin bulunacaðını ise güçler dengesi belirler.

Yeni bir yumuşama dönemi başlar mı?

Açıkçası zor görünüyor.

Hükümet bir ileri bir çapraz ve mümkünse bir geri gibi yeni çeşit Mehter Marşı adımlarıyla devam edecek görünüyor.

Bu ülkede yıllardan beri ne yazık ki her şey ancak direnerek alınabiliyor. Direniş bazen zorlu ve uzun sürebiliyor, ek olarak kazanımların geri alınmayacaðının garantisi de bulunmuyor.

Herhangi bir istekle ilgili yasal düzenleme yapılsa bile, bu o yasanın uygulanacaðı anlamına gelmiyor. Yasa çıkar ama nasıl uygulanacaðı kararnamelerle belirlenir ya da yürütme ve yargı gücüne öyle yetkiler tanınır ki, yasa istenildiði anda uygulanamaz duruma getirilir.

Mahkemede Kürtçe savunmaya olanak tanıyan yasa taslaðı bunun son örneðidir. Ýnisiyatif duruşma hakimine verilmektedir. Hakim davanın hızlı yürütülmesi için uygun görmezse mahkemede anadilde savunma hakkını uygulamayabilir.

Uygulamanın tek garantisi yargılananların sergileyeceði direniş ve dışarıdan bu direnişe yapılan destek olacaktır.

Başka bir deyişle bu aslında tanınmamış, tanınmak zorunda kalınmış ve fırsat bulunursa uygulanmayacak bir haktır.

AKP için bunlar başarılı olunamadıðı için şimdilik ön planda tutulmaması gereken konulardır. Bunun yerine dış politikada iyice yıpranmış prestij yeni çıkışlarla kurtarmaya çalışıyor. Başarılı olunabilirse eðer, oradaki başarı iç politikada baskı unsuru olarak kullanılacaktır.

Bazen içerde bazen dışarıda sürekli kısa vadeli başarı elde etme çabalarına girip, sorunları çözüyormuş gibi görünüp, ama kayda deðer bir adım da atmayıp, kargaşa içinde işini yürütme politikasından ne zaman vazgeçecekler, bu yolun çıkmaz olduðunu ne zaman görecekler; açıkçası ben de bilmiyorum.

Ýnsanlar artan sayıda bu savaştan, ölüm haberlerinden bıkmış durumdalar. Sorunun bir şekilde artık çözülmesini istiyorlar. En başta çatışmanın durmasını istiyorlar.

AKP gittikçe artan bu basınca bakalım daha ne kadar dayanabilecek?

Umutlu ama çok da dikkatli olmak gerek...