ABD Halkbank davasıyla Erdoğan'a sopa gösteriyor

Gazeteci Aykan Sever, ABD’nin seçim öncesi doğrudan olmasa da Erdoğan’a sopa gösterdiğini ama denge siyasetini de terk etmediğini belirterek, Halbank’ın Yüksek Mahkeme’ye yaptığı itirazın reddedilmesinin bu bağlamda olduğunu söyledi.

ABD Yüksek Mahkemesi, Halkbank davasına ilişkin kararı geçtiğimiz günlerde açıkladı. Yüksek Mahkeme, Halkbank’ın “Yabancı Devlet Dokunulmazlık Yasası” kapsamında, hakkındaki davanın düşmesi talebiyle yaptığı başvuruyu reddetti. Türkiye seçime giderken yaşanan bu gelişme özellikle Erdoğan ve AKP’nin kurduğu bu küresel suç ağı için önemli bir dönüm noktası. ANF’ye konuşan gazeteci Aykan Sever, ABD’nin sadece bir alanda değil, Sezgin Baran Korkmaz davası da dâhil Türkiye’ye karşı yargı kozlarını elinde tuttuğunu hatırlattı. Sever’e göre; ABD, bir taraftan bunu yaparken diğer yandan da F-16 satışı için daha yumuşak bir çizgide duruyor. Gazeteci Sever, bunun havuç-sopa siyaseti olduğunu, ABD’nin Türkiye’deki seçimlere dair boş durmayacağını da gösterdiğini savundu. 

Halkbank davasının tarihsel gelişimini hatırlatarak anlatan gazeteci Aykan Sever, şu noktalara dikkat çekti: “Bu her şeyden önce kapsamlı geniş bir politik dava. ABD'nin uzun zamandır İran'daki iktidarı değiştirmek gibi bir derdi var ve bunun için ambargo uyguluyordu. İran'ın nükleer silah elde etme riski burada gerekçe olarak gösteriliyordu. Halkbank Davası da özetle bu ambargonun delinmesiydi. Bu ambargonun delinmesinde rol oynayanlardan biri Rıza Zarrab. Zarrab, 2000’li yılların başlangıcından itibaren Türkiye'de iş adamı olarak bir biçimde bu sürece dâhil olmuş bir kişi. O ambargoları giyecek ve altın satışı karşılığı gibi göstererek ama aslında petrol satışı yaparak deldi. Toplamda ne kadar bilmiyoruz ama en azından bilinen miktar 20 milyar dolar civarı. Bu 20 milyar dolar da Amerikan bankacılık sistemi kullanılarak yapılmış.

RUSYA İLİŞKİLERİ SONRA ADIM

Rıza Zarrab, bu ambargoyu delerken Türkiye'de hükümet çevreleriyle iş birliği yapıyor. Bunlara ciddi miktarda rüşvet veriyor. Türkiye'deki rejimle çok iç içe bir süreç. Zarrab ilk olarak Fethullahçı denilen kesimin operasyonu ile ortaya çıktı. Zarrab, Muammer Güler'in ve Zafer Çağlayan'ın oğluyla birlikte gözaltına alındı. Bu, uluslararası kamuoyunda çok da ses getirmedi fakat Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülme sorunu sonrası bir süreç gelişti. Rusya, bir politika geliştirdi ve Türkiye'yi kendi stratejik oyunu dahline aldı. Bu tabii Amerikan yönetiminde bir rahatsızlık yarattı. Rıza Zarrab, 19 Mart 2016’da ABD’ye gitti. gitti ve burada gözaltına alınıp tutuklandı. Sonrasında zaten itirafçı oldu ve çıktı. Bu süreçte Halkbank Genel Müdürü Hakan Atilla tutukladı. Süreçte Halkbank’ın da yargılanması söz konusu oldu ve banka buna itiraz etti ama bugün geldiğimiz süreçte bu itirazın kabul edilmediğini görüyoruz.”

ABD’NİN ELİNDEKİ KOZLARDAN BİRİ

Bu davanın ve dahasının Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanıldığını ifade eden Sever, şöyle devam etti: “Trump dönemi bu davada çeşitli tavizler verildi, hepimiz izledik. Hatta davanın savcısını görevden bile aldı Trump. Biden döneminde işler değişti. O yüzden bu dava kesinlikle politik diyorum, çünkü 2015-16 sürecinde bitmesine rağmen ya da bu süreçte çok daha hızlandırılabilecekken şu ana kadar davadan alınmamasını ya da sonuç alınmak istenmemesini görüyoruz. Bu dava, Amerikan yönetiminin Erdoğan'a karşı elindeki kozlardan bir tanesi ve usulüne uygun kullanmaya çalışıyorlar.

HAVUÇ-SOPA POLİTİKASI

Biden yönetiminin başından beri sadece bu davayla ilgili değil, genel olarak Türkiye'nin III. Dünya Savaşı dediğimiz süreçteki konumuyla ilgili birtakım yaklaşımlar oldu. Şöyle özetleyebiliriz; ABD havuç ve sopa politikası güttü. Örneğin dava bu kadar uzun zaman hasıraltı edildi ama bir anda süreç hızlandı. Denildi ki 50 kadar gizli dosya var bu davada ve buna iki tane daha eklendi. Davanın yeniden görülme olasılığı var, Rıza Zarrab’ın yine yargılanma ihtimali var, denildi. Bunların hemen ertesinde F-16'ların satışıyla ilgili pozitif bir adım atıldı. Yani bir havuç, bir sopa.”

GÜNEY PETROLÜNDE DE HALKBANK VAR

Gazeteci Aykan Sever, Halkbank’ın Bağdat’ın Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne taşıdığı Güney Kurdistan petrolleri meselesinde de adının geçtiğini belirterek, şunları ifade etti: “Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde Türkiye’nin tazminata mahkum edildiği bir meselede de Halkbank kilit rolde. Güney Kurdistan petrolleri 2014’ten beri Türkiye üzerinden dünyaya dağılıyor, aslında İsrail'e satılıyor. Burada tam miktarı bilmiyoruz ama 50 milyar dolar para Halkbank’ta bloke ediliyor. Belki de daha fazladır. Şimdi bu paranın nerede olduğu araştırılıyor. Barzani'nin elinde değil bu para ve Türkiye’ye yaklaşık bir buçuk milyar dolar ceza verildi. Türkiye ise bu parayı ödemek istemiyor.

ABD CERABLUS’TA KARŞILIK VERDİ

Güney Kurdistan petrollerin kontrolü şimdi Uluslararası Tahkim kararıyla Bağdat'ın kontrolüne geçti. Türkiye burası üzerindeki tasarruf hakkını kaybetmiş oldu. Bu kritik önemde bir şey. Şimdi Irak yönetimi ile Güney arasında bir anlaşma yapıldı ama başlaması için Türkiye adım atmıyor. Haliyle Bağdat yönetimi Amerika'ya başvurdu, bu paralar nerede diye. Sonuçta 2014’ten 2023’e kadar bir petrol akışı var ama bu paraların tam olarak nerede olduğu belli değil. Yine Halkbank doğrudan işaret ediliyor burada da. Örneğin içinde QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî’nin de olduğu Amerikan konvoyuna, Süleymaniye’de yapılan Türkiye saldırısının arka planı da bu davaydı. Ona da Cerablus’ta 3 DAİŞ’li vurularak karşılık verildi. Amerika ve hatta Türkiye için de bu koz savaşı biraz yasal alanda, biraz da sahada devam ediyor. Ayrıca Yine Sezgin Baran Korkmaz davası da Amerika elindeki bu yasal kozlardan bir tanesi.”

ELDE ÇEŞİTLİ KOZLAR VAR

Sever, bu gelişmelerin özellikle seçim sürecine dair bir etkisinin olup olmadığına dair ise şunları dile getirdi: “Amerikan yönetimi bir biçimde seçim sürecini etkilemek istiyor kendine göre. Pasif durmuyorlar fakat bitirici herhangi bir hamleye de geçmiyorlar. Doğrudan sizi yargılarız demiyor. Mesele zaten sadece İran ambargosunun delinmesi de değil. Dünyada birçok banka kara para aklama aracı olarak kullanılıyor. Türkiye'de ise bir tür büyük bir suç rejimi var. Örneğin Birleşmiş Milletler geçtiğimiz ay içerisinde Türkiye'nin uyuşturucu dağıtımının merkezinde olduğu gibi bir raporu yayınladı. Bu raporun paralelinde yapılan araştırmalarda uyuşturucu dağıtım ağının devlet tarafından kontrol ettiği ortaya çıkıyor.

UYUŞTURUCU TRAFİĞİ VE 5’Lİ ÇETE

Covid-19 salgınında uyuşturucu trafiği  yer değiştirdi. Örneğin Ekvador Bolivar Limanı’nda çok büyük miktarda uyuşturucu yakalandı. Bunu kim işletiyor, Limak Holding (5’li çetenin bileşeni). Avrupa'daki başka limanları kim işletiyor? Yine Limak Holding. Buradaki limanların kiralanmasına dair imzayı kim attı? Erdoğan bizzat attı. Yani sonuçta haberdar olunmayan bir durum falan yok. Herkes, her şeyi biliyor ve dolayısıyla sistemli ve koordineli yapılan bir şey var ortada.

TÜRKİYE’NİN UKRAYNA KOZU

Seçimden sonra şöyle ya da böyle tavır alacaklar. Erdoğan'lı ya da Erdoğan'sız Amerika, Türkiye'yi III. Dünya Savaşı’nda kendi elinde tutmak ve görmek istiyor, burası kesin. Biden, ilk geldiği zaman çeşitli ve önemli işler önerdi, örneğin Afganistan meselesini. Onu beceremedi Türkiye. ABD, Türkiye’nin kendi yerine bir biçimde rol almasını istedi. Arkasından Ukrayna Savaşı'nda kendi yanında rol olmasını istedi. O da olmadı ama son süreçte şöyle bir gelişme var; Amerika'nın bastırması sonucu Rusya'ya savaşta yararlı olacağını düşünülen malların sevkiyatı durdu. Sonuçta Türkiye'yi yönetenler de kendi ellerindeki kozu biliyor. Kozlardan bir tanesi Ukrayna Savaşı, dolayısıyla onlar da muhtemelen seçimi hesaplayarak ellerinde bu kozu gün içinde tutmak istiyor. 

RUSYA’NIN GÖRECE TAVIR DEĞİŞİKLİĞİ

Bu tabii Rusya'yla da ilişkileri korumak, kollamak için yapılmak istenen bir şey. Rusya'da da görece tavır değişikliği var. Hatırlayacak olursak Erdoğan Esad'la görüşmek istiyordu seçim öncesi. Bu gerçekleşmeyecek. Esad, bu açıklamayı Moskova'da yaptı. Yani tek başına Esad'ın aldığı bir karar olmadığı çok açık. Ayrıca Erdoğan, Akkuyu Nükleer Santrali için Putin'in gelmesinde ısrar ediyor. Bir daha açmak üzere zira geçen seçimde de açılış yapmışlardı ama Putin gelmiyor...”