Tecrit ve insanlık dışı koşulların dayatıldığı Kuyu Tipi hapishanelerin kapatılması için açlık grevindeki siyasi tutsaklarla dayanışmak için Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin (ESP) yaptığı üç günlük açlık grevi, ESP İstanbul İl binasında sürüyor.
ANF’ye konuşan açlık grevindeki ESP’liler, Kuyu Tipi hapishanelerin sadece belli bir kesimin değil, tüm toplumsal kesimlerin sorunu olduğunu vurgulayarak, dayanışmayı büyütme çağrısında bulundu.
‘HAPİSHANELERDEKİ UYGULAMALAR TOPLUMA DAYATILANIN YANSIMASIDIR’
Kuyu Tipi hapishanelerdeki mutlak tecrit koşullarına karşı açlık grevindeki üç yoldaşının direnişine dikkat çekmek için açlık grevinin üçüncü gününe giren ESP’li Serpil Topal, hapishanelerdeki uygulamaların aslında topluma dayatılanın bir yansıması olduğunu vurguladı.
Gelinen noktada AKP-MHP iktidarının saldırı, baskı ve yasaklamalarının toplumun tüm kesimlerine yayıldığını hatırlatan Serpil Topal, “Sosyal medyada kendi düşüncesini paylaşmanın kriminalize edildiği, gazetecilerin yaptıkları haberlerden ötürü gözaltına alınıp tutuklandığı, işçi grevlerinin yasaklandığı, giderek artan kadın cinayetleri ve buna dönük cezasızlık politikaları ve geleceksizliğe karşı itiraz eden gençlerin, üniversite öğrencilerinin yargı sopasıyla susturulmaya çalışıldığı bir faşizmle karşı karşıyayız” dedi.
‘FAŞİZM ÖNCE DEVRİMCİLERİ TESLİM ALMAYA ÇALIŞIR’
Faşizmin kendi iktidarını ve hegemonyasını sürdürmek için ilk önce toplumun öncüleri olan devrimcilerin, sosyalistlerin iradesini teslim almaya çalıştığını vurgulayan Serpil Topal, bunun en önemli aracının ise hapishaneler olduğunu hatırlattı.
Bir dönem bunu F Tipi hapishanelerle yapmaya çalışan iktidarın başarı olamayınca bu kez de Kuyu Tipi hapishaneleri inşa ettiğini belirten Serpil Topal şöyle konuştu: “F Tiplerine karşı devrimciler mücadele ederek, bedeller ödeyerek belli kazanımlar elde etti. İktidar bu sefer de çok daha ağır tecrit koşullarını uygulayabildiği Kuyu Tipi hapishaneler inşa etti. Bunlar öyle hapishaneler ki bırakın devrimcileri, sosyalistleri, bir insanın insan olarak, sosyal bir varlık olarak doğan güneşi görmek, birbirleriyle sohbet etmek gibi en temel haklarının saldırı altında olduğu hapishane tipleri bunlar. Tam da bu nedenle bu sorun toplumun sadece belli bir kesimini değil, tüm kesimlerini ilgilendiren bir sorun. Çünkü iktidarın yapmaya çalıştığı zaten kadın, genç, işçi, emekçi kesimlerinin mücadele eden bölümünü buralara hapsetmek, buralarda iradesini teslim almak ve birçok duygudan, düşünceden, insani olan temel şeylerden bile yoksun bırakmaya çalışmaktır.”
‘F TİPİ İLE YAPAMADIKLARINI KUYU TİPİYLE HAYATA GEÇİRMEYE ÇALIŞIYORLAR’
Açlık grevindeki ESP PM ve İstanbul İl yöneticisi Kerem Bükre, devletin hapishaneleri devrimcilerin iradesini teslim alma aracı olarak kullanmaya çalıştığını belirtti.
Kendisi de siyasi tutsakken F Tipleri inşasına karşı yapılan uyarı açlık grevi direnişlerinde yer alan Bükre, “F Tipleri öncesinde de birçok saldırıyla karşı karşıya kalındı. Biliyorsunuz 12 Eylül’de de tek tip elbise saldırıları vardı. Ama en büyük saldırılardan biri 19 Aralık katliamıyla yaşandı. Siyasi tutsaklar diri diri yakılırken, birçoğu da yaralandı. O dönemin başbakanı Bülent Ecevit, bu katliamdan önce, ‘IMF politikalarını hayata geçirmemiz için F Tipleri'ni hayata geçirmemiz gerek’ diyordu. Amaç burada toplumsal bir yükselişe ya da bir ayaklanmaya öncülük edecek sosyalistleri, komünistleri hapishanelerde teslim almaktı. 19 Aralık katliamını yaptılar ama amaçlarına ulaşamadılar, F Tipi hapishanelerde istediklerini yapamadılar. Siyasi tutsaklar bu saldırıya 2000 ölüm orucu direnişleriyle yanıt verdi ve ellerinden alınmak istenen temel hakları mücadeleyle kazandılar. 2015 ile beraber kazanılmış hakları da gasp edilerek bugüne gelindi ve F tiplerinde başaramadıklarını bugün kuyu tipi dediğimiz hapishanelerle hayata geçirmek istiyorlar” diye konuştu.
‘NE GÜNEŞ VAR NE İNSAN!’
O dönem F Tipi hapishaneleri basına açarak “5 yıldızlı otel” demagojisi yapıldığını hatırlatan Bükre, ancak Y Tipleri için bu yanılsamaya dahi girişmediklerine dikkat çekti. Bunun nedeninin Y Tipleri’nin kuyudan bir farkı olmamasından kaynaklandığına işaret eden Bükre, “Düşünün, günde bir saat havalandırma hakkınız var. Bu bir saatlik hakkınız da yağmur ve soğuk olduğunda gasp ediliyor. Güneşi dahi görmüyorsunuz çünkü üç arka arkaya cam demirlerle kapalı. Yemek verilirken gardiyanı dahi görmüyorsunuz. Havalandırmaya sesli komutla götürülüyorsunuz. Yani tamamen izole koşullarda tutuluyorsunuz. Orada uzun bir süre kaldıktan sonra dışarı çıksanız bile birçok psikolojik sorunları yaşayabiliyorsunuz. Hatta sağlık sorunları da yaşayabiliyorsunuz” dedi.
‘UNUTTUKLARI, TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİNİN CEZAEVİ GELENEĞİNİN GÜÇLÜ OLDUĞUDUR’
Bugün kapitalizmin varoluş krizi olduğunu ve olabilecek bir halk hareketini bastırmaya yönelik saldırıların daha da yayılarak sürdüğünü belirten Bükre, şunları kaydetti: “Bugün mesela 2911 sayılı yasadan bile tutuklananlar oluyor. En ufak hak aramada sizi tecrit ederiz tehdidi yapılıyor. En son Saraçhane protestolarında tutuklanan öğrencileri de iki hafta Kuyu Tipi hapishanelerde tuttular. Dolayısıyla nasıl ki F Tiplerinde amaç toplumu, içi sınıfını teslim almaksa, bu Kuyu Tipleriyle de aynı teslim alma amacı güdülüyor. Ama unuttukları, Türkiye Devrimci Hareketinin cezaevi geleneğinin güçlü olduğudur. 1980'den bugüne baktığımızda onlarca direniş olmuştur, onlarca kazanımları var. Dolayısıyla bugüne kadar teslim alamadılar ve teslim de alamayacaklar.”
‘İÇERİDEKİ DİRENİŞLE DIŞARININ BAĞINI KURAMAZSAK SALDIRILAR SÜRER’
Devrimcilerin zaten kuyu tipine konulduklarından beri orada açlık grevleriyle direndiklerini, burada esas ses çıkarması gerekenin dışarıdakiler olduğunu vurgulayan Bükre, dayanışmayı büyütme çağrısında bulundu.
Bu kuyu tiplerinin herkes için bir tehlike arz ettiğini ve bu bilinçle hareket etmek gerektiğini hatırlatan Bükre, “1996 1 Mayıs'ından sonra yükselişte olan anti-faşist hareketi bastırmak için Eskişehir tabutluğunu açmışlardı ve 1 Mayıs sonrası, öncesinde yapılan operasyonlarda tutuklanan sosyalistleri oraya koymuşlardı. Devrimciler ise 1996 ölüm orucuyla buna karşılık verip Eskişehir’deki tabutlukları kapatmayı başarmışlardı. Çünkü dışarıdan da devrimcilere destek vardı. Bugün de bahsettiğimiz S, Y Kuyu Tiplerini kapatabilmek için dışarıdan buna tepki verilmesi lazım. Bütün yükü devrimcilere bırakmamak lazım çünkü bu Kuyu Tipi hapishanelere herkes konulabilir ve biz içerideki direnişle dışarının bağını kuramazsak saldırılar devam eder. Kuyulara bugün devrimciler koyulur, yarın da normal yurttaşlar koyulur” dedi.
‘FAŞİZM KORKU SALARAK İLERLER’
Açlık grevindeki SGDF’li Enes Güleli, Kuyu Tipi hapishanelerin faşist rejimin devrimcilerin iradesini kırmak, onları politik olarak yok saymak, örgütlü mücadeleyi bastırmak aracı olarak kullandığını belirterek, bu saldırı karşısında birlik olmak gerektiğini kaydetti.
Kendisini devrimci olmaya itenin de işkencenin meşrulaştırılmaya çalışılması olduğunu ifade eden Güleli, “Faşizm hep korku salarak ilerliyor. Mesela halk, cezaevine girmekten korkuyor. Faşizm en çok insanları bununla korkutuyor. Çünkü zaten amacı korkutmak ve örgütlü mücadeleden vazgeçirmek. Aslında tam olarak bu yüzden mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ben de bu yüzden bir devrimci olarak yoldaşlarımla dayanışmak adına üç günlük açlık grevindeyim. Bu açlık grevleri hem politik bir tavır hem de kırılmaz bir iradenin kanıtıdır. Bu işkenceleri meşrulaştıran sisteme karşı bir duruştur” diye konuştu.
‘MÜCADELE ETMEKTEN BAŞKA ŞANSIMIZ YOK’
Devrimcilere yapılan bu işkence biçimine halk olarak ses çıkarılmadığı takdirde de sıranın herkese geleceği uyarısında bulunan Güleli, bunun son örneğinin Saraçhane’de görüldüğünü hatırlattı ve ekledi: “Bugün bu kuyu tiplerinin önüne geçmezsek, bir dayanışma büyütmezsek, bu sefer sıra herkese gelecek. Bir slogan vardır ya, ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ diye. Bu anlamda sıra geldi geçiyor hatta. Zincirlerimizden kaybedecek başka bir şeyimiz yok. Korkunun da açıkçası ecele bir faydası yok. Ölümden de öte köy yok. Mücadele etmekten başka bir şansımız da yok” dedi.