Bir dağ bilgesi
Ali Haydar Kaytan kişiliği tepeden tırnağa bir duygu ve tepki yoğunluğudur. Duygu kişiliği, büyük hayalleri, özlemleri, arayışları ve tasarıları olmasından ileri gelmektedir.
Ali Haydar Kaytan kişiliği tepeden tırnağa bir duygu ve tepki yoğunluğudur. Duygu kişiliği, büyük hayalleri, özlemleri, arayışları ve tasarıları olmasından ileri gelmektedir.
Düşünür, bilge, edebiyatçı, şair, yazar, eğitimci, ömrünü Kürt özgürlüğüne ve sosyalizm mücadelesine vermiş büyük devrimci Ali Haydar Kaytan (Fuat)’ın şehadeti, 12 Mayıs günü PKK 12. Kongre sonuç bildirisiyle birlikte açıklandı. Bu açıklamada verilen bilgiye göre, 3 Temmuz 2018 tarihinde şehit düşmüştü. Bilenler, 3 Temmuz akşamı saat dokuz civarı uçak saldırısı sonucu Garê Dağı’nda şehit düştüğünü belirtiyorlar. Yani 3 Temmuz, yedinci şehadet yıl dönümü oluyor. Bu temelde bir kez daha saygı, sevgi ve minnetle anıyor; başta Dersim gençliği olmak üzere tüm Kürt gençliğini ve halkını bu bilge devrimciyi doğru anlamaya ve güçlü anmaya çağırıyoruz.
Bilindiği gibi, Ali Haydar Kaytan, Dersim’in Hingırvan Köyü’nde doğup büyüdü. Haydaran aşiretinin 1938 tertelesini yaşamış bir ailesinin çocuğuydu. Erzurum’da yatılı bölge okulunda okudu ve sadece Kürt kimliği çerçevesinde değil, onunla birlikte Alevi kimliği çerçevesinde de asimile edilmeye çalışıldı. 1970’lerin başında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı bu okulda tanıdı. Önder Abdullah Öcalan’a bir selam verdi ve bir ömür boyu birlikte yürüdü.
Ali Haydar Kaytan, 1973 Newroz’unda yapılan ve PKK’nin örgütsel temellerini atan Çubuk Barajı toplantısına katılan altı kişiden biriydi. Yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ilk yol arkadaşlarından ve PKK’nin kurucularından biriydi. Ömrü boyunca verdiği ilk söze bağlı kaldı ve Apocu bir militan olarak yaşamayı bildi. PKK’nin dördüncü, beşinci ve son 12. Kongreleri dışındaki tüm kongrelerinde yer aldı. Militanlıktan en üst yönetim görevine kadar her türlü görevde çalıştı.
Ali Haydar Kaytan, herkesin bildiği gibi PKK’nin edebiyatçı ve şairlerinden biriydi. Buna ilk edebiyatçı ve şairlerinden biriydi demek belki daha doğru olur. PKK’nin ilk edebi yapıtı olan ve 1978 baharında hazırlanan “Haki Karer’in Anısına” başlıklı broşürün hazırlayanlarından biri oldu. Aynı süreçte hayatının ilk büyük şiirini de “Ben İnsandım” başlığı altında Haki Karer’in anısına yazdı. Demek ki şehitler gerçeğinden ve Haki Karer kişiliğinden bu denli etkilenmişti.
İkinci önemli şiirini 1986 Şubat’ında PKK üzerine yazdı. “PKK İçin” başlıklı bu şiir, hem PKK’nin tarihsel rolünü ve başaran gerçeğini ifade ediyor ve hem de PKK karşısında özeleştirel duruşu ortaya koyuyordu. Gerillanın gelişip sömürgeci ve soykırımcı sistemden hesap sormaya başladığı ve aynı zamanda yeni ideolojik ve taktik sorunların da fazlasıyla ortaya çıktığı bir dönemde Önderlik gerçeğine ve PKK’ye doğru katılımı vurgulayan bu şiir de PKK ortamında etkili oldu.
Ali Haydar Kaytan, Önderlik-kadro ilişkisini en kısa şiirlerinden olan “Onsuzluk” başlıklı şiirinde inceledi. Çok sevdiği deyimle süzülmüş bal kıvamındaki mısralarda bu ilişkiyi çarpıcı bir biçimde ortaya koydu.
Elbette şiirleri bunlarla sınırlı değildir. “Akış Sevinci” ve “Zafere Yürüyenin Türküsü” gibi daha birçok şiiri vardır. Belli ki duygu ve düşüncelerini büyük ölçüde bu şiirlerinde ortaya koymuştur. Kuşkusuz şiirleri kişiliğinin temel bir parçasıdır ve bu devrimci kişiliği şiirlerinden de tanımayı ve anlamayı bilmek gerekir.
Ali Haydar Kaytan, daha çok duygu gücüne dayanarak şiir yazıyordu. Kuşkusuz şiir yazımında düşünce gücü ve bilge kişiliği de çok önemli rol oynuyordu. Ancak duygu yoğunluğu daha fazlaydı ve adeta ilham gelerek yazan kişiliklerden biriydi. İlhamı da Önder Apo ve Şehitler gerçeği başta olmak üzere halkın ve mücadelenin durumu gibi etkenler veriyordu. Aslında Ali Haydar Kaytan’ın yazdığı şiirler çok daha fazlaydı. Bize kalanlardan daha fazlasını da yazdıktan hemen sonra yırtıp imha etti. Duygu ve düşüncelerinin bu denli bilinmesinden çekiniyor ve adeta utanıyor gibiydi. Bize ulaşan şiirlerinin kendisine rağmen arkadaşları tarafından korunduğu belirtiliyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ilk yol arkadaşlarından Ali Haydar Kaytan için, en son “Beni benden daha iyi anlayan ve anlatandı” dedi. İlk yol arkadaşlığının etkisi olacak ki, aralarındaki ilişki daha rahat ve açıktı. Önder Abdullah Öcalan, başta Dersim olmak üzere Kürt kişiliğini çözümlerken en çok Ali Haydar Kaytan’la tartıştı. “Yaralı kişilik”, “Soykırım bebeliği” gibi sosyolojik değeri çok derin deyimleri bu temelde geliştirdi. “Beyaz katliam” deyimi ve çözümlemesi bu çerçevede var oldu. Ali Haydar Kaytan da bu kişilik çözümlemesine giderek daha çok pozitif katkı sunarak, söz konusu düşünce derinliğinin oluşmasında olumlu rol oynadı. Tüm bu tartışma ve çözümlemeler hepimiz için her zaman hazine değerindeki temel eğitici ve yol gösterici belgelerdir ve yararlanmayı bilmek gerekir.
Kuşkusuz burada Ali Haydar Kaytan’ın Önder Abdullah Öcalan’a bağlılığı üzerine fazla bir şey belirtmeye gerek yoktur. Çünkü şehadete kadar geçen yaşam, söylenmiş en açık ve net söz olmaktadır. Bunun diğer boyutu ve göstergesi, Ali Haydar Kaytan’ın her türlü ihanete karşı duyduğu büyük tepki ve öfkedir. Bazı hainlerin, saflığından yararlanarak ihanetlerine kendisini de bulaştırma çabalarına karşı en derin ve büyük öfkeyi ortaya koymuştur. Yani son dönemin en çok tartışılan deyimiyle judenratları açığa çıkartan ve onlardan hesap soran kişilik olmayı bilmiştir.
Ali Haydar Kaytan, 1988-94 yılları arasında Almanya’nın Düsseldorf kentinde süren “PKK Davası"nın da sanıklarından birisidir. Aylarca Almanya’nın ünlü Stamheim cezaevinde tutulmuş ve ağır baskılara maruz kalmıştır. Burada “Önder Apo ve PKK’ye karşı çıkması için” yoğun psikolojik baskı uygulanmıştır. Daha sonra, bu baskıyı uygulayanlara şöyle dediğini sık sık anlatmıştır: “Olmaz ama, farz edelim ki bir gün köpekleşme gerçekleşti, o zaman da yine PKK’nin kapısında durur ve size karşı çıkarım!”
Tanıyanlar çok iyi bilir ki, Ali Haydar Kaytan kişiliği tepeden tırnağa bir duygu ve tepki yoğunluğudur. Duygu kişiliği, büyük hayalleri, özlemleri, arayışları ve tasarıları olmasından ileri gelmektedir. Tepki kişiliği ise, bunlara ulaşması önünde engel oluşturan soykırımcı zihniyet ve siyaset karşısında ortaya çıkmaktadır. Her zaman bu temelde bir iç mücadele yaşamış ve devrimci kişiliğini işte bu büyük iç mücadele şekillendirmiştir. Başlangıçta zorlansa da bilinç ve tecrübe birikimi arttıkça bu mücadeleyi daha örgütlü kılarak çok önemli sonuçlara ulaşmış ve özeleştiri biçiminde ortaya çıkardığı bu sonuçları sürekli yoldaşlarıyla paylaşarak onları eğitmeye çalışmıştır. Bu da bilgelik düzeyini sürekli geliştirerek Ali Haydar Kaytan’ı dağın bilgesi haline getirmiştir.
Önder Apo’nun ilk manifestoda dediği gibi, çoğunlukla dağın alıklaştırıcı etkisinden söz edilir. Ancak Apocu çizginin ve özgürlük savaşının etkisi ve gücüyle Kürdistan dağının alıklaştırıcı etkisi aşılıp bilgeleştirici gerçeği açığa çıkartılmıştır. Bu temelde yüzlerce kadın ve erkek bilge Kürdistan dağında ortaya çıkmıştır. Tıpkı Zerdüşt döneminde olduğu gibi, Apocu Çağ’da da Kürdistan dağı bilgelerle ve fedailerle dolup taşmıştır.
Ali Haydar Kaytan, Apocu özgürlük mücadelesine ilk andan son ana kadar hep şehadet çizgisinde katılmıştır. Sürekli öne atılma ve savaşa daha çok girme çabası içinde olmuş, geri durmayı ve korkuyu hiçbir zaman semtine yaklaştırmamıştır. 15 Şubat komplosu ardından ilk fedai eylem başvurusunu kendisi yapmıştır. Bu bakımdan da komploya karşı mücadelenin şehidi olmak O’na çok yakışmış ve de büyük huzur vermiştir. Böylece Kürt halkı ve insanlık büyük bir devrimci militan ve önder kazanmıştır. Anısı her zaman özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde yaşayacak ve yol gösterici olacaktır!..
Kaynak: Yeni Özgür Politika