Doğa talanı kimliksizleştirme politikasıyla sürdürülüyor

Gazeteci-yazar Pelin Cengiz, AKP’nin bu doğa talanın arkasında “siyasetle alamadığını kimliksizleştirerek ve insansızlaştırarak zapt etme” düşüncesi olduğuna dikkat çekti.

AKP hükümeti, OHAL uygulaması ile birlikte doğa talanına hız kazandırdı. Cerrattepe’de maden çıkarılması izinleri, Dersim’de HES'ler ve güvenlik gerekçesiyle müdahale edilmeyen yangınlar ile Hasankeyf’te binlerce yıllık kültürel tarihi dinamitlenmesi gibi uygulamalar OHAL'e sığınılarak yapılıyor.

Gazeteci-yazar Pelin Cengiz, AKP’nin bu doğa talanın arkasında “siyasetle alamadığını kimliksizleştirerek ve insansızlaştırarak zapt etme” düşüncesi olduğuna dikkat çekti. Cengiz, AKP’nin talan politikasını kentsel dönüşüm ve enerji politikaları üzerinden yürüttüğünü belirterek “AKP talan politikalarını birkaç ayak üzerinden yürütüyor. Bunlardan bir tanesi, kentsel dönüşüm ve beton ekonomisi diyebileceğimiz bir yerden. Diğer kol da daha çok enerji yatırımları. Bunlar da tabii ki daha çok kirli, fosil yakıtlara dayanan yatırımlar ve nükleer santraller. Talan, rant ve gasp ekonomisi son 8-9 yılda hız kazandı” dedi.

OHAL İLE YASALAR BYPASS EDİLDİ

OHAL’in hukuki anlamda talanın yolunu açtığını belirten Cengiz, “OHAL süreçleri boyunca ekoloji mücadelesinin en önemli gündemi haline gelen ve şirketlere doğayı istedikleri gibi kullanma hakkı tanıyan Torba Yasa ile çıkartılan Madde 80, doğaya vurulmuş en büyük darbedir. Bu maddeyle her türlü stratejik proje bazlı yatırımların hızlandırılmasının önü açılarak, Kültür ve tabiat varlıkları ve SİT alanlarına yapılacak yatırımların tüm denetim mekanizmalarının dışında tutulmasının önü açıldı” diye konuştu.

Cengiz, AKP’nin talan stratejisinin boyun eğdirme ya da siyasetle alamadığı yerleri yaptığı yasal düzenlemeler ile ele geçirerek talan etme mantığına dayandığını belirterek, “Şimdiye kadar AKP’nin seçim vaatlerine paye vermemiş, mücadeleyi bir şekilde akamete uğratmamış, süreklileştirmiş ve bunu başka yerlere de yaymış direnişler var. Bu yüzden AKP buraları ele geçirerek istediği politikaları uygulamak istiyor. Hasankeyf, Dersim ve Cerrattepe’de olduğu gibi” diye konuştu.

DÜŞMAN TOPRAĞINA SALDIRIR GİBİ SALDIRIYORLAR

Dersim’de son dönem devam eden orman yangınları ve Hasankeyf’te patlayıcılarla başlatılan yıkıma dikkat çeken Cengiz, bu politikaların eskiden de var olan güvenlikçi politikalarla paralel yürütüldüğüne dikkat çekerek şunları söyledi: “Dersim’de zaten yoğun bir baraj ve HES projeleriyle özellikle Munzur Vadisi’nde bir saldırı var. Bu saldırıların yanı sıra sistematik olarak güvenlik gerekçesiyle birtakım çatışma ve operasyonlarla çıkarılan yangınlar söz konusu. Orman yakmaları 90’larda da çok gördük. Dersim siyaseten ve toplumsal olarak birçok baskıya rağmen dönüştürülememiş olması nedeniyle hedef haline geldi. Hasankeyf acımasızca dinamitlerle patlatılarak, yıkılarak yok ediliyor. Tabii Ilısu Barajı AKP’nin getirdiği bir proje değil fakat bundan vazgeçilmedi de. Hasankeyf için hem ulusal hem de uluslararası çok fazla kampanya yapıldı ama sonuç ortada."

HER ŞEYE RAĞMEN DİRENİŞ VAR

Cengiz yapılan tüm bu yasal ve yasal olmayan uygulamalara karşı Türkiye’nin dört bir yanında süren mücadeleler olduğunu, Cerattepe'de sürdürülen mücadelenin 25 yıldan buyana devam ettiğini belirterek ,"Türkiye’nin en eski çevre mücadeleleri bunlar. Tabii şöyle bir şey var, insanlar kendi kırlarında, şehirlerinde oralara hiç dokunulmayacakmış hissiyatı içindeydiler, ama öyle olmadı. Neredeyse Türkiye’de dokunulmayan ve girilmeyen yer kalmadı. Öyle ki saldırı çok büyük ve yönlü olunca da bir bölgede madene, termik santrale karşı ya da aynı zamanda oradaki doğal yaşam alanın korunmasıyla ilgili mücadele bir arada yapıldı. O yüzden bazı bölgeler çok daha zor durumda. Tabii kılıfına uydurulabilen yerlerde mücadeleyi nasıl örgütlerseniz örgütleyin önüne geçilemedi. Özellikle şimdi üçüncü köprü ve havalimanı ile ilgili çok önemli mücadeleler var. Ama maalesef bir yere gelince tıkanıp kaldı” dedi.

OHAL’İN DE OHAL'İ...

Cengiz, insan hakları ile hukuk ihlallerinin son derece vahim sınırlara ulaştığı OHAL şartlarında, çevre sömürüsünün de bunun bir parçası olduğunu ve şu an doğanın çok daha büyük bir tahribatla karşı karşıya kaldığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Türkiye gündemi şu an çok yakıcı, tutuklu gazeteci sayısı her geçen gün artıyor, seçilmiş siyasetçiler hapsedildi, demokrasi ve insan hakları açısından her gün daha da geriye gidiyor. 90’larda yaşadığımız güvenlikçi politkalar her alanda uygulanıyor. Çevre ve yaşam hakkı mücadelesi de, talanı da bundan ayrı düşünülmemeli. Bir tıkanmışlık var, Yasaların bir şekilde arkasından dolaşıp istediklerini yapıyorlar. Cerattepe’de üçüncü ÇED’e itiraz edildi ama döndü, dolaşıldı OHAL günlerinde Rize İdare Mahkemesi ‘burada maden yapılabilir’ kararıyla sonuçlandırıldı. Danıştay da geçtiğimiz günlerde bu kararı onadı. Oradaki doğayı yeniden canlandırabilmek için 300 yıl gerekli. Ne yazık ki maden faaliyeti başladı ve yapılabilecek tek şey bundan sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitmek sonrasında da AHİM’e başvurmak. Aynı şey Hasankeyf için geçerli. Ama bu süreçler o kadar uzun ki o zamana kadar iş işten geçmiş olacak ve geri dönülemez bir tahribatla karşılaşacağız. Bu yapılanların geri dönüşü ne yazık ki."