‘Bölgenin kadim halklardan arındırılması amaçlanıyor’

'Doǧu-Batı Süryanilerinin talebi, dün olduǧu gibi bugün de nettir: TC tarihte işlediǧi insanlık suçları nedeniyle yargılansın, ondan hesap sorulsun!'

Araştırmacı-Yazar Jan Beṯ-Şawoce, Mardin'de Süryanilere ait malların gaspının Müslüman olmayan halkların kanları üzerine inşa edilen Osmanlı devletinin politikasının AKP Hükümeti tarafından sürdürülmesi olarak değerlendirdi ve bölgenin tamamen homojenleştirilerek kadim halklardan arındırılmasının amaçlandığını söyledi.

Aynı zamanda Nsibin Yayınevi kurucusu ve sahibi ve Stockholm Södertörn Yüksek Okulu bünyesinde kurulu 3 bini aşkın belge ve kitabın bulunduğu “Süryani Kütüphanesi”nin sorumlusu olan Beṯ-Şawoce, Süryani ve diğer azınlık halklara ait kilise, manastır ve arazilere el konulması sürecini  değerlendirdi.

Süryani, Ermeni ve diğer azınlık halklara ait tarihi, kültürel değerler taşıyan bina ve gayri menkullerine el koyma ne zaman başlatıldı?

Günümüzde olanların anlaşılabilmesi için tarihe dönüp bakmamız gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde bugün Süryani, Ermeni ve diğer azınlık halklara yapılanların anlaşılması mümkün olmuyor.

İ.Ö. 612’de Ninova, 539’da Babil düştükten sonra, Asur İmparatorluǧunun politik yaşamına tarihte nokta geliyor. İmparatorluk toprakları üzerinde halkı çeşitli küçük devletler şeklinde yaşamını sürdürmeyi devam etti. Bunlar sırayla ˁOşrohone, H̱aḏyab (Arbil), Beṯ-Zabday (Gozarto d Qardo, Cizre ve çevresi), Ţurˁabdin, Tadmur (Palmira), Nebatiye (Petra), Mari, Ugarit, H̱aţra,... olmakta.

 ˁOşrohone, Urhay (Urfa) ve çevresi, İ.Ö. 139’da kuruluyor. Başında da Abgarlar sülalesi var, tam 375 yıl yaşıyor. Onu İS 214’te Kral Caracalla Roma’ya bir eyalet yapıyor, politik yaşamı böyle noktalanıyor.

Urhoy kozmopolit bir kent, içinde çeşitli halklar var bunlar dili ve kültürüyle yaşıyor. Üniversitesi var, İÖ kuruldu. Egemen dil Urfa Süryanicesi olmasına raǧmen, okul programında eski ve yeni diller eǧitiliyor. Örneǧin Ermenice İS burda yazıya dökülüyor. Dillerin yanı sıra felsefe, tarih, coǧrafya, astronomi, astroloji, matematik, cebir, geometri, tıp, çeviri ve konuşma sanatı,... eǧitiliyor, binlerce bilim adamı yetiştiriliyor.

Hıristiyanlık Urhoy’a İS çok erken bir dönemde giriyor. Hıristiyanlıǧı din olarak tarihte kabul eden ilk devlet oluyor. Bu yüzden kilise ve manastır hem içinde ve hem de dışında ha bire doǧuyor.

Yıl 639’da, Urhoy ve çevresinde 300 manastır bulunuyor, istilacı-işgalci Araplar geldi. Başlarında İyad Ibın Ğanım var. Burda tam 90 bin ruhbanı, koyun gibi doǧruyor. Talan, yaǧma,... sınırsız baş alıp gidiyor. Kitaplıklar, arşivler,... ateşe veriliyor. Kadın, kız ve çoluǧu-çocuǧu zorla alıyor. Buna Arapça “al-futuẖat” (fetih) deniyor. Tarih sayfalarına da Arap yazarlar, onu böyle işliyor.

Adı manastır, ama işlevi bilim üretme ve bilimadamı yetiştiren bir kurum. Burda Süryani ve Süryani olmayan binlerce öǧrenci eğitim gördü, bilgilendi.

Antakya ve çevresinde yine 100’ün üzerinde manastır bulundu. İşlevi yine aynı: bilim üretme.

Malatya, Samsat, Turabdin, Nsibin, Cizre, Siirt, Amed, Mardin, Xarpuţ, Adana, Mersin, Anteb,... gibi yerlerde yine manastırlar vardı.

Bunları resmi olmayan tarih kaynaklarından öǧrenmek olanaklı.

1071’de, Anadolu’ya yeni istilacı-işgalci Türkmen, Selçuk, Türk ve Kürt geldi... Kan ve revanın yanı sıra yaǧma, talan, cizye, xaraj, el koyma,... kılıçla yasallaştırıldı. Zorla islamlaştırma Sayfolarla hız alıp bugüne ulaştı.

Ayakta kalmış kilise ve manastır, cami ve mescide çevrilmiş. Müslüman dilleri olan Arapça, Farsça, Türkçe, Kürtçe,... dilleri dışında kalan İbranice, Süryanice, Rumca, Ermenice,... yasaklanmış. Yerli halk böylelikle asimileye zorlanmış. Zamanla bu halk dilini yitirip Araplaşmış, Türkleşmiş, Farslaşmış, Kürtleşmiş,...

Coǧrafyanın (Yakın ve Ortadoǧu’da) altı, böyle üst edilip el deǧiştirmiş. Çok kültürlülük yerini zorbalıkla tek kültüre böyle bırakıyor. Türkler de bunu tarihlerine, Araplar gibi aynen “fetih” diye işliyor.

Yerli halklar böyle yavaş yavaş müzelik haline getiriliyor.

AKP Hükümeti, Türkiye’nin pek çok sorunla karşı karşıya kaldığı bir dönemde Süryanilere ait bir çok bina ve araziyi  kamu kurumları ve Diyanet’e devrederek neyi amaçlıyor?

Osmanlı politikasının temeli, Müslüman olmayan halkların kanı üzerinde inşa edildi. Bu inşa, tarihte daima karanlık ve kaos yaratılarak mal, mülk, ruhlar teslim alınarak gerçekleştirildi. Daha sonra da sahibinin hafızasından bunları tamamen silmek ve ortadan kaldırmak için kaleme dökülme olanaǧını  ortadan kaldırdılar. Ve aradan geçen 2-3 kuşakla bu konu, ne yazık ki kapanıyor. Eski kilise ya da manastırı yıllarca cami, mescit, hükümet binası olarak ya da benzeri kurum tarafından kullanıldığını gören insanlar, geçmişini, tarihçesini nasıl sorgular?

Örnek olarak bugün Midyat’ta askeri kışla, Sayfo’ya kadar Mor Šarbel Manastırı idi. Ulu Cami Nasturi Kilisesi idi. Eski belediye binası Kildani Kilisesi idi. Eski Halkevi binası Protestan Konaǧı’ydı. Mardin, Amed, Siirt, Hakkari, Cizre, Urfa, Adıyaman, Adana, Mersin, Antalya, Antakya, Adıyaman, Malatya, Hazro, Anteb, Nusaybin, Hakkari, Şırnak, Bitlis, Van,... gibi yerleşim birimlerde de böyle binalar vardı. Devlet eliyle el deǧiştirdi.

Büyük kentlerde Rum, Ermeni, Pontus, İbrani,... binaları yine böyle el deǧiştirdi. Ayasofya buna canlı bir örnektir.

Amaç Anadolu, Mezopotamya, Batı Ermenistan ve Ege'yi homojenleştirme. Yani buralarda tarihin “ilk gününden” sadece Türk ve Müslüman vardı imajını yaratmak. Bu imaj ile de  oraların gerçek sahiplerin hak taleplerini engellemek. 

Süryanilerin manastır, mezarlık ve arazilerine el konulması yurt dışında yaşayan Süryanileri nasıl etkiledi?

Doǧal olarak olumsuz etkiledi. Geçmişte olduǧu gibi, resmi aǧızların yalanlarına yine tanık oldu. Tarihten gelen Türk tuzak ve komplolarının bitmediǧini, bunların devam ettiǧini somut gördü, görüyor. Bu yüzden de devlete olan güvenleri sıfırın altındaki derinliklere düştü. Ordan da geri gelmesi artık çok çok zorlaştı.

Sayfo’da Doǧu ve Batı Süryanilerine ait binlerce köy ve mezra insansızlaştırıldıǧı için, bir daha sahibinin eline ulaşmasın diye devlet onları “Ermeni metrükesi” adı altında hazineye devrediyor. Osmanlı döneminden kalma tapularını da yasa ile geçersizleştiriyor, dosya böyleca rafa alınıyor. Konu kapanıyor. Şu an aynısı yapılıyor, Süryani dosyası da böyle bir kararla sonsuza dek rafa kaldırılmak isteniyor.

Alınan karara karşı Asuri-Süryani halkı neler yapabilir? Lozan Anlaşması'ndan kaynaklanan hakları için başvurabilecekleri bir kurum var mı?

TC Lozan’dan kaynaklanan, altına imzasını koyduǧu maddeleri kaǧıt üzerinde bıraktı, hiç birine saygı duymadı. Bunu hiç saklamadı, dünyanın gözü önünde yaptı. 1924’te “Nasturi İsyanı”, Urfa’da “Ermeni İsyanı” adı altında, Sayfo’dan kalan Doǧu-Batı Süryani ve Ermenileri yerlerinden ve yurtlarından kovdu. Bu sıra işlev gören “Hafif Süvari Çeteleri” eliyle baskı, zulüm, kan, revan,.. her yerde devam etti. 1931’de son kalan Patrik İlyas Şakir Zaˁfaran Manastırı’ndaki patrikhanesinden kovuluyor. Irak’a sıǧınıyor, Ankara’nın dostu Kral Faysal sıǧınmasını elinin tersiyle çeviriyor. Hindistan’a gitmek zorunda kalıyor. Ertesi yıl, başına gelenlere dayanamıyarak bu dünyadan orda göçüyor.

II. Dünya Savaşı (1939) başlar başlamaz “ihtiyatlık” (20 Kura) adı altında Müslüman olmayanlar ölüm kamplarında toplanır. Bu kamplarda gece-gündüz aç, sefil,.. zor işlerde çalıştırılır. Bu bittikten sonra 1942’de Varlık Vergisi adı altında ekonomik çökertilme gündeme alınır. Ödemiyenler Aşkale yolunu buluyor, ödeyenler komşu Kürdün ve Arabın borcu altında inliyor.

Kıbrıs mekanizması kuruluyor, 6-7 Eylül 1955, 1964 ve 1974 devletin eliyle yönetiliyor. Turabdin halkı topraǧından kovuluyor. Avrupa’ya kitlesel göç ediyor.

Avrupa’da kurumlaşıyor, kurumlaştıktan sonra da, TC’nin geçmişte yaptıkları ve insanlıǧa karşı işlediǧi suçları üzerinde aydınlanmaya ve örgütlenmeye başlıyor. Başta Sayfo olmak üzere bir sürü davayı Batı dünyasında parlamentolara taşıdı. Burada TC’nin gerçek olan yüzü ortaya dökülüyor. Bu çalışmalar durmadan aralıksız sürüyor.

Asuri-Süryani Halkının somut talepleri nelerdir?  Bu talepler gerçekleşirse Turabdin'e dönüşler olur mu?

Doǧu-Batı Süryanilerinin talebi, dün olduǧu gibi bugün de nettir: TC tarihte işlediǧi insanlık suçları nedeniyle yargılansın, ondan hesap sorulsun!

“Topraklarınıza dönün!”, “Gelin köylerinizi onarın!”, “Onlara yerleşin” dendi, bir sürü insan inandı, kandı, geri döndü. Başlarına binbir türden bela geldi ve hala da bu belalar devam ediyor.

Devlete olan güvenimiz sonsuz bir güvensizliǧe döndü. Bu noktayı da ne yazık ki devletin kendisi, eliyle koydu.