'Barajlar doğaya geri dönüşü olmayan zararlar veriyor'

Ekolojist Derya Engin, “Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ndeki onlarca antik kent sular altında kalmamalıdır. Dicle vadisinde yaşayan sayısız canlının nesli tehlike altına girmemeli, binlerce insan yerlerinden edilmemelidir” diyerek çağrıda bulundu.

Tarihi öneme sahip olan Hasankeyf, kültürel ve tarihi yapısının yanı sıra Mezopotamya'da verimli hilal olarak bilinen tarım açısından en verimli topraklara sahip. Ilısu Barajı altında kalacak olan bölge aynı zamanda bilimsel kaynaklara göre ilk aletli tarımın yapıldığı yer. Üçte biri sulanabilir verimli topaklardan oluşan ve baraj gölü altında kalacak olan bölge Hasankeyfliler açısından da ciddi bir öneme sahip. Baraj yapımının tamamlanması durumunda tarımın başlangıcı da sular altında kalmış olacak. Öte yandan birçok soyu tükenmekle karşı karşıya kalmış canlıya ve endemik türlerdeki bitkilere ev sahipliği yapan Hasankeyf'in sular altında kalmasıyla birlikte binlerce canlı yaşamını yitirecek.

‘BARAJ İLE TEHLİKE ALTINA GİRECEK CANLILAR OLACAK’

Hasankeyf'in ekolojik yapısını değerlendiren Doğa Derneği'nden Ekolojist Derya Engin, yıllardır yeşil enerji olduğu öne sürülen barajların, doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini söyledi. Bir nehir ekosistemi bünyesinde pek çok farklı bitki ve hayvan türünün barındığını kaydeden Derya Engin, "Farklı türlerin üremesi, beslenmesi ya da yaşaması için gerekli şartları sağlıyor. Örneğin Dicle Nehri'nin kumulları, suyun debisinin farklı aktığı alanlar, vadinin dik yamaçlar oluşturduğu kayalıklar, her biri farklı türler için yaşam alanları oluşturuyor. Bu alanların su altında kalması veya akan bir nehrin durağan göle dönüştürülmesi endemik türler için neslinin tehlikeye girmesi anlamına geliyor” diye belirtti.

Fırat ve Dicle Nehirlerinin belli bölümlerinin coğrafi olarak ve yarattıkları habitatlar bakımından benzerlikle gösterdiğini ifade eden Derya, GAP projesi süresince Fırat Nehri üzerinde yapılan pek çok baraj projesi ile birlikte çoğu yerde nehrin bir akarsu olma özelliğini kaybetmesiyle sonuçlandığını aktardı. Bu alanda yaşayan canlıların bazılarının benzer alanları bulduklarını ve Dicle Nehri’ne sığındıklarına değinen Derya Engin, Dicle Nehri üzerinde yapılacak olan dev baraj ile birlikte bu alanların da kaybedileceğinin altını çizdi. Engin, “Bu türlerin nesli ciddi anlamda tehlike altına girecek. Şu anda bu alanda yaşayan türler ve bu türlerin durumları ile ilgili geçmiş yıllarda yaptığımız bilimsel araştırmaları güncellemek üzere çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu.

Derya Engin, Dicle Nehri'nin henüz ana gövdesi üzerinde baraj bulunmayan son nehir olduğunun altını çizdi ve ‘’son büyük nehir ekosistemi" olarak tanımladı.

'DÜŞME TEHLİKESİ OLDUĞU SÖYLENEN KAYALAR BİR ŞEHRİN DUVARLARI’

Hasankeyf’in son günlerde kayaların bir çeşit patlayıcıyla düşürülmesi ile gündeme geldiğini hatırlatan Derya Engin, daha önce 'ekolojik kaya kırıcısının' duyduğu ya da bildiği bir yöntem olmadığını kaydetti. Burada asıl meselenin kullanılan yöntem ya da malzemeden çok yapılan iş olduğunu ifade eden Derya Engin, "Düşme tehlikesi olduğu söylenen kayalar aynı zamanda 12 bin yıllık tarihi olan bir şehrin duvarları. Bu bir kaya şehir. Tüm evler dükkanlar, atölyeler tek tek burada binlerce yıldır yaşamış insanlar tarafından kayalara oyulmuştur" dedi.

Derya Engin, konuşmasına şöyle devam etti: "Nasıl ki Topkapı Sarayı’nın yan duvarlarını veya Efes Antik Kenti’nin yakınındaki bir kayayı kırmayı aklımızın ucundan bile geçiremezsek, içerisinde binlerce mağara ev, cami, kilise, saray barındıran bu eşsiz antik kentin duvarlarını, kayalarını kırmayı da düşünememeliyiz. Bu çalışmalar elbette başta alanda yaşayan kuşlar olmak üzere pek çok canlıya doğrudan ve dolaylı zararlar vermektedir. Zararın en büyüğünü verecek olan ise baraj projesinin kendisidir. Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ndeki onlarca antik kent sular altında kalmamalı, Dicle vadisinde yaşayan sayısız canlının nesli tehlike altına girmemeli, binlerce insan yerlerinden edilmemelidir."