O söz 19 Temmuz 2012'de yerine getirildi...

12 Mart 2004'de Qamişlo'da bir futbol maçı sonrası yaşanan katliam ve ardından gelişen serhildan sonrası Kürtler, Rojava'da bir heykeli kırıp onun yerine "Unutmayacağız, intikamını alacağız" diye yazıyordu. O söz ise 19 Temmuz 2012'de yerine getirildi...

12 Mart 2004 tarihinde Rojava'nın Qamişlo kentinde Dêra Zor'un Futuwe ile Qamişlo'nun Cîhad takımları arasında yaşanan futbol maçı sonrası Baas rejiminin organizasyonu ile çıkan olaylarda 32 Kürt genci katledildi. Katliamın ardından başlayan serhildanlar tüm Rojava'ya, Halep ve Şam'a yayıldı.

Rojava'nın ilk kitlesel serhildanlarından biri olarak bilen Qamişlo serhildanının yaşandığı süreç ise dikkat çekiyor. Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesi ve Türk devleti ile Suriye rejimi arasında ortak kabinelerin toplandığı dönem.

Katliam'da bir oğlunu kaybeden ve daha sonra gördüğü işkencede gözlerini yitiren Xelîl Yûsif, o gün stadyumda yer alan Fırat Stratejik Araştırmalar Merkezi üyesi Welîd Çolî ile aynı merkezden Çinar Salih yaşananları ANF'ye anlattı.

Xelîl Yûsif, o gün yaşadıklarını anlatırken; Welîd Çolî stadyumda neler olduğunu, sonrasında yaşanan serhildanlar süreci ve rejimin sıkıyönetim politikalarını dile getirdi. Çinar Salih ise katliamın ve ardından gelişlen serhildanın siyasal-sosyolojik yönünü değerlendirdi.

O ŞOVENİZM BİR YERDE PATLAMA YAŞAYACAKTI...

Çinar Salih: Ulus-devlet, kin ve nefretle dolu bir vatandaş tiplojisini Suriye'de de yaratmıştı. Irak'da Saddam Hüseyin'in yıkılmasından sonra bu kin ve nefretle doldurulmuş vatandaş tipolojisine bir yerde patlama yaptırılacaktı. O yer de Qamişlo stadyumu oldu.

Bu saldırının arkasında şüphe oklarının yöneldiği başka bir yer daha var. Baba Esad döneminde Türkiye ile Suriye arasından imzalanan Adana Mutabakatı vardı, Suriye artık Türkiye'nin bir eyaleti haline getirilmişti neredeyse. Suriye, kapılarını Türk devleti ve Erdoğan hükümetine çok fazla açmıştı. Bunun da hazırlamış olduğu bir zemin vardı tabi.  

12 MART KAPIMIZI ÇALDIĞINDA...

Xelîl Yûsif: Oğlum Ehmed Yûsif Xelîl Yûsif 25 yaşındaydı, o zaman. 12 Mart günü kapımızı çaldığında Ehmed, bir arkadaşıyla birlikte seyyar satıcılık yaptığım yere geldi ve maça gideceğini söyledi. Hatta onlara 50 lira da bozdum. Sonra stadyuma doğru yol aldılar.

Eyşan Berekat: O sabah Ehmed'e kız kardeşini Hesekê'ye götürmesini söyledim. Ama o maça gitmek istediğini söyledi ve gitmedi.

O GÜN BEN DE O STADYUMDAYDIM

Welîd Çolî: Şimdiki 12 Mart Şehitler Stadyumu'nun adı o zaman Qamişlo Cihat Stadyumu'ydu. O gün orada maçı izlemeye gidenlerden biri de bendim. Normalde pek gitmezdim maç izlemeye ama o gün bir arkadaşımla gitmeye karar verdik.

Ama ben ve arkadaşım yanlışlıkla Dêra Zor'dan gelen konuk takım taraftarlarının giriş yaptığı kapıdan girdik. Orada onları yakından gördük. Hal hareketleri, saldırganlıkları, sloganlarından adeta kin ve nefret akıyordu. Hepsinin elinde su termosları vardı. Tabi biz o termoslarda ne olduğunu sonradan öğrenecektik.

12 MART NASIL BİR ATMOSFERDE GERÇEKLEŞTİ?

Çinar Salih: O zaman tam olarak olmasa da Irak'taki duruma benzer bir sıkışma da Suriye'de yaşanıyordu. Suriye bir çemberdeydi, bir ablukadaydı, izole edilmişti. Suriye o ablukayı kırıp uluslararası güçlerle ilişki geliştirmek istiyordu.

Bunu da kimin üzerinden yapabilirdi? Yol olarak Türkiye'yi görüyorlardı. Çünkü Türkiye, uluslararası sistemin önemli bir ayağı olarak görüyorlardı. Onun üzerinden bazı bağlantılar kurmak istiyorlardı. 12 Mart böyle bir atmosferde yaşandı.

Hazırlık yapmışlardı. Kürtler zaten zayıftır, arkalarında kimse yok, onları vuralım, kıralım. Bunun üzerinden de ortaklaşalım gibi bir yaklaşımları vardı.

SADDAM LEHİNE SLOGANLAR ATIYORLARDI

Xelîl Yûsif: Biraz geçtikten sonra baktım ki otobüslerle şehre birçok insan girdi. Otobüslerden başlarını çıkararak "Kanımızla, canımızla seninleyiz ey Saddam" sloganları atıyorlardı. Kürtlere küfrediyorlardı. Resmen gazap akıyordu yüzlerindenden, hareketlerinden...

Welîd Çolî: Stadyumda yerlerimizi aldıktan sonra çok geçmeden bize taş atılmaya başlandı. Sloganlar atıyorlardı. Ama hepsi de siyasi ve şoven sloganlardı. Kürtlere ve değerlerine küfrediyorlardı. Yaşasın Saddam sloganları atıyorlardı. Daha başlar başlamaz kavga çıkardılar.

MAHŞER GÜNÜ GİBİYDİ

Xelîl Yûsif: Öğlen yemeği için eve geldiğimde bir telefon geldi ve stadyumda kavga çıktığını ve 3 kişinin de ezilerek can verdiğini söylediler. Ben hemen çıktım ve stadyuma gittim. Bir de ne göreyim mahşer günü gibi. Öyle bir şey ki anne evladına sahip çıkamayacak gibi bir atmosfer vardı...

TERMOSLARLA TAŞ TAŞIDILAR İÇERİYE

Welîd Çolî: Bize atılan taşların hepsini o sözünü ettiğim termoslarla getirmişler meğer. Bıçaklar, sopalar her şeylerini alıp öyle getirmişlerdi. Ama Qamişlo taraftarının hiçbir hazırlığı yoktu. Maç izlemeye gelmişlerdi. Taşların atılmasıyla yaşanan izdihamda 3 kişi yaşamını yitirdi. Ama polisler oradaydı ve hiçbir müdahalede bulunmadılar.

KÜRTLERE HAKARET ETTİLER, DÖNMEM, DEDİ

Xelîl Yûsif: Stadyuma girdim de ne göreyim. Taş yağmuru vardı. Tren yolundan bir sürü taş toplayıp getirmişler ve onlarla saldırıyorlardı. Ehmed'e eve gelmesini söyledim ama Kürtlere hakaret ettiklerini ve dönmeyeceğini söyledi.

MESELE KÜRTLER OLUNCA TÜM ÇELİŞKİLER BİR TARAF BIRAKILIR

Çinar Salih: Kürt sorunu Ortadoğu'daki birçok sorunun merkezinde, kalbinde durduğu için söz konusu Kürtler olduğunda tüm çelişkiler bir tarafa bırakılır. Mesele Kürtler olunca Şiilik-Sünnilik kalmıyor... Bu yılların bize öğrettiği bir tecrübedir.

HALK HESAP SORULMASINI İSTİYORDU

Welîd Çolî: Dışarı çıktığımızda Qamişlo halkının toplandığını gördük. Halk sadece bir şey istiyordu, o da sorumlulardan hesap sorulmasını istiyordu. Ama polis bunu yapacağına halka kurşunlar sıkmaya başladı.

NEREYE GİTSEK SİLAH DOĞRULTUYORLARDI

Xelîl Yûsif: Bana Ehmed'in eve gitmiş olabileceğini söylediler. Bunun üzerine eve geldim ama yoktu. Tekrar stadyuma döndüm. Taksi dolmuştayken, diğer yolculardan biri bir genci tarif ederek vurulduğunu söyledi. Tarif eder etmez 'oğlum' diye bağırdığımı hatırlıyorum.

Taksi şoförü bana dönüm allah cezanı vermesin, yüzbinlerce insan ayağa kalmış, sen benim oğlum diyorsun. Oğluna ne garezin var, nereden biliyorsun oğlun olduğunu. Velhasıl biz nereye gitsek bize silah doğrultup çeviriyorlardı.

BİR KURŞUN TÜM KÜRTLERİ AYAĞA KALDIRDI

Tekrar Hilêliyê'deki evimize döndüğümüzde bir akrabalarımızdan bir gencin toz toprağın içerisinde oturduğunu gördüm. Nedir bu halin diye sorduğunda ağlamaklı bir şekilde yanıma yaklaştı. Ehmed'i sorduğumda ağlayarak 'Ehmed'i kaybettik' dedi.

Nereden bilebilirdim ki o kurşunun benim oğlumu bulduğunu ve bir kurşunla Dêrik'ten Serêkaniyê'ye, Efrin'e; Halep'ten Şam'a herkesin ayağa kalktığını...

BÜTÜN ROJAVA AYAĞA KALKTI

Welîd Çolî: Ertesi gün olduğunda Qamişlo halkı şehitlerini uğurlayacaktı. Devlet sokağa çıkma yasağı getirdi ama bu daha büyük bir tepkiye neden oldu ve halk sokaklara döküldü. Orada da halka saldırdılar. Toplamda 32 insan katledildi, yüzlercesi yaralandı.

 Tüm Rojava ve Suriye'nin Şam, Halep ve diğer metropollerinde herkes ayağa kalktı. Siyasi görüş, düşünce farkı kalmaksızın tüm Kürtler ayağa kalkarak hesap sorulmasını istedi.

SİYASİ PARTİLERİN ROLÜ YOKTU, HALKIN ÖRGÜTLENMESİYDİ

Çinar Salih: O şekilde ayağa kalkılmasına devletin kendisi de şaşırdı. Çünkü onlar her zaman vurmaya, öldürmeye ve herkesin sessiz kalmasına alışmışlardı. Fakat o serhildan örgütlü bir serhildan değildi. Hiçbir siyasi parti, güç buna hazır değildi. Diğer parçalar da Küçük Güney'den böyle bir refleks beklemiyordu.

Bu serhildanda siyasi partilerin çok ciddi bir rolü yoktu. Hatta kaldı ki bazı siyasi partilerin olumsuz rol oynadığını da biliyoruz. Ama burada en mühim olan ve doğru olan bu serhildanın halkın zulme karşı geliştirmiş olduğu doğal örgütlüktür. Bana göre doğru yorum budur.

O ARTIK SADECE BENİM OĞLUM DEĞİL...

Xelîl Yûsif: Hastaneye vardığımızda "lawo (oğlum)" diyen bir çığlık duydum ve yanımdaki arkadaşıma bu Ehmed'in annesinin sesidir, dedim. Orada şehitlerin isimleri okundu. Tabi o arada gençler cenazeyi alıp Hilêliyê'ye doğru götürdüler. Orada halka bu sadece benim evladım değil, hepinizin evladıdır, sizler nasıl uygun görüyorsanız biz de sizinleyiz, dedim.

REJİM SIKIYÖNETİM İLAN ETTİ

Welîd Çolî: Tabi bu anlattıklarım olayın yaşandığı birkaç günü kapsıyor. Ama ondan sonra bir sıkıyönetim ilan edildi. Yavaş yavaş gençleri zindanlara çekmeye başladılar, işkencelerden geçirdiler, işkencelerde şehit düşenler oldu, Kürtler rahat hareket edemez hale geldi.

Daha sonra da ekonomik baskı süreci başladı. Halk gün geçtikçe yoksullaşmaya ve yaşamını idame ettiremez hale geldi. İnsanlar geçinebilmek için metropollere göç etmeye başladı. Orada işçi amele olmaya başladı. Ta ki 2011'e kadar bu böyle sürdü.

ROJAVA KÜRTSÜZLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILDI

Çinar Salih: Serhildan oldu, güçlü oldu, büyük oldu. Fakat, bir desteği olmadığı için kırıldı. Asıl o kırılmadan sonrasına bakmamız lazım. Zindanları doldurdular. Her evden mutlaka birileri girdi, zindana. Zindanlara doldurduklarını zaten doldurdular. Ama ya geride kalanlar...

İnsanlar onursuzlaşmaya zorlandı. İnsanlar metropollere göç etmeye başladı. Bölge Kürtsüzleştirilmeye çalışıldı. Metropollere göç edenler de öyle oraya kolay kolay yeni bir yaşam kuramadı. Bir lokma ekmek için çekmedikleri, yaşamadıkları kalmadı. İnsanların izzeti nefsi kırılmaya çalışıldı.

ZİNDANA AT, AÇ BIRAK, GÖÇERT!

Devlet 12 Mart'tan sonra buradaki Kürtlerin ulusal bilinci, toplumsal ahlak ve vicdanından çok korktu. Onun için dağıtmaları gerekiyordu. Belki Türkiye'nin Kuzey Kürdistan pratiklerini de örnek aldılar. Çünkü o aralar Erdoğan ile Esad'ın ailecek görüştükleri günlerdi...

Bunun yolu belliydi: bir, zindana at; iki, aç bırak ve üç, onları metropollere göçerterek erit. Mesela 20'nci yüzyılın başında Türk devleti Kuzey'de her Kürt şehrinde en fazla yüzde 10 Kürd'ün kalması gerektiği yönünde bir strateji belirlemişti. Aynı şey 12 Mart'tan sonra burada da hayata geçirilmeye başlandı.

CENAZELERE BİLE SALDIRDILAR

Xelîl Yûsif: Bizler cenazeleri kitlesel bir şekilde defnetmek için yola çıktık. Orada da saldırdılar, birçok gencimiz de orada şehit düştü. Zindanlar Kürt gençleriyle doldu. Hesekê ve Şam zindanlarına taşıdılar gençleri...

Aradan günler geçti, taziyeler kalktıktan sonra bir dün tezgahımı açmak için çarşıya gittiğimde Muhaberet (Suriye istihbaratı) yolda aracımızı durdurdular. Kimlik isteyince kimliğimi çıkarıp verdim ama elimde sigara olduğu bahane ederek beni yere atıp dövmeye başladılar.

GÖRDÜĞÜM İŞKENCELER SONRASI GÖZLERİMİ KAYBETTİM

Dört, beş kişi kafamı tekmeleyip kafamla top oynadıklarını söylüyorlardı. Kendimden geçtim. Daha sonra gözlerim kötüleşmeye başladı ve o işkenceden sonra gözlerimi kaybettim.

Bütün halkımızın başı sağolsun, şehitlerimizin ruhu şad olsun. Önder Apo'nun başı sağ olsun. YPG/YPJ'nin başı sağ olsun.

EĞER 19 TEMMUZ DEVRİMİ OLMASAYDI...

Çinar Salih: Şunu açıkça belirtmek gerekir, eğer 19 Temmuz Rojava devrimi olmasaydı ve o şekilde devam etmiş olsaydı belki bugün Kürtlük adına hiçbir şey kalmayabilirdi. Ama eğer 12 Mart olmadan 19 Temmuz olmuş olsaydı belki devrim çok daha başarılı da olabilirdi. Çünkü bugün devrimi yapanlar da 2004'den arta kalanlardı.

UNUTMAYACAĞIZ, İNTİKAMINI ALACAĞIZ

Öyle bir hal almıştı ki insanlar artık bırakalım sarı, kırmızı, yeşili bu renklerden ikisini bile bir arada bulundurmuyordu. Çünkü bu işkence ve tutuklama sebebiydi. Ama insanların içinde sürekli yanan bir intikam ateşi vardı.

Bu intikam ateşi hiç sönmedi. Mesela Amûdê'de insanlar Hafiz Esad'ın heykelini yıktıktan sonra onun yerine bir tabela bıraktılar. O tabelanın üzerinde "Unutmayacağız, intikamını alacağız" yazıyordu...