Sınırları aşan bir vicdan: Lêgerîn’in özgürlük yolculuğu

Onun ardında bıraktığı şey sadece devrimci bir özgeçmiş değil; geleceğe doğru yürüyen bir cesaret mirasıdır. Kendi halkından çok uzakta, başka bir halkın mücadelesine yüreğini koyarak verdiği yaşam, “dayanışma”nın en yalın ve en radikal tanımıdır.

LÊGÊRÎN ÇIYA

Bazı hayatlar vardır; yalnızca yaşanmakla kalmaz, çağlar ve coğrafyalar arasında yankılanarak bir direniş ezgisine dönüşür. Alina Sanchez, ya da bilinen adıyla Lêgerîn Çiya, işte böyle bir yaşamın adı. Lêgerîn – A Quest for Freedom adlı kitap, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Pan-Amerikan ideallerden Kürdistan’ın özgürlük dağlarına uzanan bu olağanüstü hayatın izlerini sürüyor. Kitap yalnızca bir biyografi değil; bir isyanın, bir devrimin ve insan olmanın anlamını yeniden sorgulatan bir özgürlük manifestosu.

Arjantin’in Patagonya’sında doğan Alina, henüz genç yaşta adaletsizliğe karşı içsel bir isyanla büyüdü. Tıp eğitimi için gittiği Küba’da hekimliği yalnızca bedenleri değil, toplumsal yaraları da iyileştirmek olarak gördü. Ancak onun “iyileştirme” anlayışı ne modern hastane koridorlarına ne de sistemin çizdiği sınırlara sığdı. Yüreği, dünyanın sessiz kalan çığlıklarına doğru yöneldi. Kapitalist modernitenin bireyci kalıplarını reddedip kolektif yaşamın dağlarına yönelen Lêgerîn, Kürt Özgürlük Hareketi içinde yalnızca bir misafir değil; bir öncü, bir yoldaş, bir sembol oldu.

Ve bir gün, rotasını Rojava’ya çevirdi. Orada tanıştığı Kürt kadın devrimcilerle birlikte, savaşın ortasında yaşamı savunmayı, özgürlük adına siper olmayı seçti. “Lêgerîn”, yani Kürtçede “arayış” adını alması boşuna değildi. Bu ad, sadece yeni bir kimlik değil, bir varoluş biçimiydi. O artık yalnızca bir birey değil; hakikatin, eşitliğin, barışın ve kadın özgürlüğünün adıydı.

Kitap, Lêgerîn’in yaşamını anlatırken aslında okura da bir ayna tutuyor: Hangi coğrafyada doğmuş olursak olalım, adaletsizliğe ne kadar göz yumabiliriz? Devrim sadece politik bir teori mi, yoksa her gün yeniden inşa edilmesi gereken bir yaşam biçimi mi?

Benedetta Argentieri’nin derlediği bu eser, yalnızca bir devrimcinin portresi değil; aynı zamanda insanlık onurunun coğrafyalar ötesi yankısıdır. Lêgerîn’in hikâyesi, Kürt kadın hareketinin ideolojik derinliğiyle birleşerek okuyucuya hem entelektüel hem de duygusal bir sarsıntı yaşatıyor. Sayfalar boyunca, kapitalist modernitenin bireyci kurgularına karşı, özgür kolektivitenin alternatif yaşam pratiği tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyor.

Bu kuramsal ve pratik yoğunluk, Lêgerîn’in yalnızca düşünsel bir figür değil; bizzat bedeniyle, emeğiyle ve yaşamıyla o ideallerin içinde eriyen bir insan olduğunu da gösteriyor.

Ve 17 Mart 2018’de, Rojava’da bir trafik kazasında hayatını kaybettiğinde, ardında yalnızca anılar değil; bir söz, bir umut, bir direniş bıraktı. Lêgerîn’in adı artık sadece Kürdistan’da değil, Latin Amerika’nın şiirlerinde, dünyanın dört bir yanındaki özgürlük düşlerinin içinde yaşıyor.

Çünkü onun yaşamı, yalnızca bir ömür değil; başkalarının umutla sarıldığı bir fikre dönüştü.

Ve şimdi, Lêgerîn’in hikâyesi bir kitaba değil, insanlığın kolektif hafızasına yazıldı.

Onun ardında bıraktığı şey sadece devrimci bir özgeçmiş değil; geleceğe doğru yürüyen bir cesaret mirasıdır. Kendi halkından çok uzakta, başka bir halkın mücadelesine yüreğini koyarak verdiği yaşam, “dayanışma”nın en yalın ve en radikal tanımıdır. Çünkü Lêgerîn, özgürlüğün evrensel dilini konuşuyordu; sınırları, dilleri, kültürleri aşarak…

Bu kitap, bir yaşamı anlamak kadar; o yaşamın taşıdığı hakikati duymak içindir.

Ve o hakikat, bizi hala çağırıyor.

 

Lêgerîn – A Quest for Freedom kitabına meyman.org ve pirtukxane.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.