Ortadoğu’daki mülteci krizi en fazla Kürdistan’ı etkiliyor

YNK’li bir parlamenter Hewreman’dan gelen bazı köylülere evlerine geri dönmelerini istediklerini ancak Hewremanlı köylülerin “biz Arapça bilmiyoruz” dediğini ifade etti.

YNK’li bir parlamenter Hewreman’dan gelen bazı köylülere evlerine geri dönmelerini istediklerini ancak Hewremanlı köylülerin “biz Arapça bilmiyoruz” dediğini ifade etti.

Parlamentere göre Hewreman’ın bazı yerleşim yerlerinde Arap Sünni nüfus yerel Kürtlerin sayısından daha fazla.

Maalesef bu yerel bir sorundan ortaya çıkan bir anekdot değil. Irak’tan şiddet nedeniyle gelen Sünni Araplar Güney Kürdistan’ın bazı yerlerindeki demografik yapıyı değiştiriyor.

Şüphesiz ki amacımız dramatik bir sorunun kurbanları olan mülteciler değil, sadece Ortadoğu’daki çatışmalar nedeniyle uluslararası güçlere kaba bir eleştiri değil. Temel konumuz bu mülteci akınını jeopolitik amaçlar için yönetmeye çalışarak bu dramatik durumu yeniden üretme çabası içine giren güçlere yönelik.

Bu tehdit sadece Güney Kürdistan için değil Rojava, Kuzey Kürdistan için de geçerli. Şu anda Kürdistan’a yerleşen Sünni Arap nüfusu diğer tüm ülkelerden daha fazla. Bu yüzden Ortadoğu’daki göç hareketlerinin Kürdistan üzerindeki etkilerini mercek altına aldık.

Henüz uluslararası kurumlar tarafından bile tam olarak netleştirilemeyen göç hareketlerini ancak yerel kaynaklar üzerinden araştırma imkanı bulabildik.

Bilindiği gibi Ortadoğu’da jeopolitik çatışmalara dönüşen iç savaşlar nedeniyle milyonlarca insan yerinden oldu. Bölgedeki mülteci akımları 20 Mart 2003 ABD’nin Irak müdahalesiyle başladı. UNHCR Nisan 2008’de 4.7 milyon Iraklının yer değiştirdiğini aktardı. Bunların sadece 2 milyonu komşu ülkelere gitti önemli bir kısmı ise Güney Kürdistan’a sığındı.

Ancak asıl göç DAİŞ çetelerinin Musul’a saldırdığı 10 Haziran 2014'te yaşandı. BM İnsani İşler Koordinasyon Merkezi 22.10. 2015 tarihinde resmi sitesinden yaptığı açıklamada Haziran 2014 yılından bu yana devam eden şiddet olayları nedeniyle 3 milyon 200 bin kişinin evini terk ettiğini bildirdi.

Suriye’de durum çok daha kötü. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği 10 Eylül 2015 tarihli sayılarına göre Suriye iç savaşının başladığı 15 Mart 2011'de 4 milyon Suriyeli mültecinin Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a sığındığını bildirdi.

Türkiye’ye sığındı denilen 2 milyon 138 bin 977’si Kuzey Kürdistan’ın Riha ve Antep kentlerine yerleşti.

Yine 7 milyon 600 bin kişi ise Suriye içindeki farklı alanlara göç etmek zorunda kaldı. Bunların bir kısmı ise Rojava’ye gelip sığındı.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa'ya varan Suriyelilerin sayısının çatışmalardan kaçanların sadece yüzde 6'sıni oluşturduğunu açıkladı. Ama Avrupa bundan dehşete düşerek hemen bunu önlemenin politikalarını oluşturmaya başladı.

Ebetteki bunun sebebi ülkelerin duydukları demografik endişeler. Ancak Ortadoğu’da gelişen bu göç hareketleri karşısında en zor durumda olan Kürdistan’dır.

ROJAVA’DA DEMOKRATİK YAPIYI ETKİLEYECEK DÜZEYDE

Bu insan göçü çevre ülkeler tarafından jeopolitik hedefler için yönetilmeye başlandı. Göç yolları ve hedeflerini yönetme biçimi Suriye ve Ortadoğu politikalarının bir parçası haline getirildi.

Mültecilerin bu kadar yönetilmeye çalışılmasının altındaki jeopolitik gerçekler sanıldığından daha önemli. Örneğin Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde bölgelerdeki nüfusun zaten önemli bir etkisi olacak.

Yine Türkiye’nin göçmenler üzerindeki jeopolitik oyunları çok daha karmaşık ve tehlikeli. Örneğin göçmenlerinin Avrupa’ya karşı bir şantaj aracı olarak kullanılması bunlar arasında yer alıyor.

Avrupa’ya karşı geliştirdiği şantaj nedeniyle Almanya devlet başkanı Merkel’i seçimlerden önce Türkiye’ye getirmeyi politik desteğini almayı başardı. Aynı şekilde Yunanistan Başbakanını da… En önemlisi de G-20 zirvesinde ana gündem maddelerinden biri haline gelmesi.

Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras, 10.11.2015 tarihinde Midilli adasındaki konuşmasında göçmen dramından Türkiye’yi sorumlu tutarak Türkiye’nin insan kaçakçılarıyla yeterince mücadele etmediğini vurguladı.

Türkiye’nin Avrupa’ya yönlendirdiği en önemli kitle ise Türkiye’ye sığınan Rojavalılar. Türkiye Rojavalı göçmenlerin Avrupa’ya gitmesi için adeta bir yasadışı koridor oluşturmuş durumda. Başka türlü yasadışı yollarla bu kadar insanın bu kadar kısa bir süre içinde Avrupa’ya ulaşması mümkün değil.

Yine Türkiye göç etmek zorunda kalan bu insanları uzun süredir Suriye muhalefeti ama en önemlisi DAİŞ çetelerinin örgütlenme alt zemini haline getirildi.

Göç eden binlerce Sünni Arabı Cerablus bölgesine yerleştirerek Rojava’nın jeopolitik bütünlüğünü parçalamayı ve Kürdistan’da yeni bir demografik denge oluşturma planı ise hedefleri arasında.

EFRİN’İN NÜFUSU İKİYE KATLANDI

Şu anda Suriye iç savaşının Rojava’nın demografik yapısında yarattığı değişiklikler olası bir fiziksel katliamdan daha büyük bir tehlike niteliğinde.

Suriye’deki göç şimdiden Rojava’da önemli nüfus değişikliklerine yol açtı. Efrin’de göçmenlerden Sorumlu Komisyon üyesi Mahmut Heci Hesen 2011’den önce Efrin’in nüfusu 450 bin olduğnu ancak şimdi bir milyon insanın yaşadığını aktarıyor.

Hesen, geçmişte kentte yaşayan Arapların oranın % 7 iken şimdi %25 olduğunu belirtiyor.

Yani geçmişte Efrin’de 41 bine yakın Arap yaşıyordu. Ama şimdi 250 bin Arap yaşıyor. Bunlardan sadece 700 aile (yani ortalama 2500 kişi) mülteci kamplarında yaşıyor.

IRAK’TAN 250 BİN ARAP ROJAVA’YA GÖÇ ETTİ

Qamişlo Kantonunda durum daha kötü. Qamişlo Kantonu Toplumsal İşler Komisyonu başkanı Dıjvar Ahmet önemli bilgiler paylaşıyor. Ahmet’e göre Suriye iç savaşı ve DAİŞ çetelerinin Musul’u işgalinden sonra Irak’tan yaklaşık 200- 250 bin kişi Qamişlo kantonunda yani Amude, Dırbespiye, Hesekê’ye göç etti.

Qamişlo kantonun çatışmalardan önceki nüfusunun 1 milyon 500 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan 500 bin kadarının Türkiye Arap ülkeleri bir kısmı ise Avrupa’ya göç ettiği tahmin ediliyor.

Ama bu gün yine 1 milyon 500 bin insan yaşıyor. Yani Kürtlerin boşalttığı yerleri Araplar doldurdu.

Bunlardan 300 bin civarının Halep başta olmak üzere İdlip, Rakka ve diğer Suriye kentlerinden gelen Suni Araplardan oluşuyor. 200 bin civarı ise Musul’a bağlı Zıma Rabia’dan gelen Araplar...

Irak ve Musul’dan gelenlerden sadece 300 aile Roj Kampında kalıyor.  Til Koçer de 40 bini kişilik bir kamp oluşturulmaya çalışılıyor.

Yani bu kantonda da göçmenlerin büyük kısmı kentlere, kasabalara ve köylere dağılmış durumda.

1.5 MİLYON SUNNİ ARAP RİHA’YA YERLEŞTİRİLMİŞ DURUMDA

Suriye iç savaşından dolayı Türkiye’ye göç edenlerin büyük bir kısmı Kürdistan’a yerleştirildi.

Bu konuda Dicle Haber Ajansı’nın Riha Muhabiri Mehmet Sıddık Damar şu bilgileri veriyor:  “Türkiye'de resmi rakamlara göre Riha’da 1.6 milyon, resmi olmayan rakamlara göre ise 2 milyon civarında Suriyeli göçmen olduğu tahmin ediliyor.

Riha söz konusu göçmen akışında Suriye ile en uzun sınırı olan illerin başında geliyor. Göçmenlerin yüzde 85’lik kısmı kampların dışında yaşıyor.

Riha’daki kamplarda 150 bin civarında Suriyeli göçmenin yaşadığı tahmin ediliyor. Bunların çoğu AFAD kampında, kent merkezi, ilçeler ve köylerde kalıyor.”

Göçmenler sosyal, iktisadi ve sağlık konularında birçok sorunu da beraberinde getiriyor.

Pirsus AFAD kampından 24 bin kişi kalıyor. Bu kamp önceleri Kobanêliler için açıldıysa da, daha sonra buraya Cerablus, Mimbic, Girê Spî (Tel-Ebyad) ve Rakka'dan Araplar yerleştirildi.

Pirsus Belediyesi bünyesinde şu an iki çadır kent ve bir konteynır kent bulunuyor. Bunlar Şehit Gelhad, Arin Mirxan ve Şehit Aileleri konteynır kenti isimlerini taşıyor. Burada da yaklaşık 2 bin Kobanêli var.

Antep’teki durumda buna benzer Dicle Haber Ajansı’nın Antep muhabiri Nazım Taştan, Hama, Humus, Halep, Şam ve Dera'dan gelen mültecilerin çoğu Efrin-Kilis üzerinden Türkiye'ye geldiğini aktarıyor. Antep Belediyesinin Antep’teki göçmenlerin sayısının 200-250 bin civarında olduğunu belirtiyor.

Ancak bu rakamların resmi verilerden alındığını gerçekte ise bu sayının 500 bine yaklaştığının altını çiziyor.

Efrin Asayiş ekipleri kayıtlarına göre Efrin’den Türkiye’ye ayda ortalama 1700 Kürt (bunların büyük çoğunluğu genç) Türkiye’ye geçiyor. Bunların önemli bir kısmı ise Avrupa ülkelerine geçmeyi hedefliyor.

Taştan son aylarda Avrupa’ya yaşanan güçlerin % 50 sinden fazlasının Rojavalı Kürtlerden oluştuğunu ekliyor.

GÜNEY KÜRDİSTAN ARAPLAŞIYOR

Güney Kürdistan’ın demografik yapısını etkileyebilecek düzeydeki göçmen akışı devam ediyor. YNK Göçmenlerden Sorumlu Komisyonun üyesi Çiya Hüseyin Faris Güney Kürdistan’a yönelik göçü ve Güney Kürdistan’ın bu konudaki politikasını bizim için değerlendirdi.

Hüseyin’e göre DAİŞ çetelerinin saldırılarından sonra Süleymaniye 59 bin, Hewler’e 123 bin, Duhok’a 240-250 bin Sünni Arap aile göç etmek zorunda kaldı.

Politik ve demografik açıdan problemli olan Kerkük’e (çevre köy ve kasabalarla birlikte) 250 bin aile yerleşti.

Irak ordusu ve Kürt güçleri Diyala ve Salahattin kentlerini DAİŞ çetelerinden kurtarmasına rağmen buradan gelen göçmenler geri dönmedi.

Küçük bir kısmı dönse de Sünni Araplar operasyonlarda Şii milis güçlerinden kurulan Hajdi Şaabi milislerinden çekindikleri için önemli bir kısmı dönmedi.

Bu bize şimdiden şunu anlatıyor Şii Irak Merkezi Hükümeti ve Baas rejimi ya da (büyük ihtimalle kurulacak alevi ağırlıklı hükümet) Sünni Arap mültecilerin geri dönmesi için büyük bir heves göstermeyeceklerdir.

Arap Sünnilerin Kürdistan’da uzun süre kalmaları ise (egemen kimlik eğilimlerinden dolayı) etnik dejenerasyona yol açacağı görülüyor.

Bunların çoğunluğu kentlere ve köylere dağılarak yaşamaya başladı. Sadece Duhok’ta 22 kamp, Süleymaniye’de ise 6 göçmen kampı kurulabildi. Süleymaniye çevresindeki Arbat Kampında 2700 aile, Kelar Kampında 1000 aile kalıyor. 36 bin aile ise çevre bölgelere dağılmış durumda.

ARTIK ŞAKLAWA BİR ARAP KENTİ

YNK Göçmenlerden Sorumlu Komisyonun üyesi Çiya Hüseyin Faris Şeklewa Arap göçmenlerin sayısı Kürtlerin sayısından daha fazla olduğunu aktarıyor. “Örneğin Arbat’ın 36 bin nüfusu var. Ama buraya 600 Arap aile yerleşmiş durumda. 2700 aile ise kampta kalıyor.”

Kürdistan bölge yönetimi demografik tehdidi görerek merkezi bir karar aldı. Buna göre Kürdistan topraklarında doğan Iraklı çocuklar anne ve babalarının nüfusa kayıtlı oldukları nüfus bölgesi ait sayılacak. Elbette ki bu ileriye yönelik önemli bir tedbir. Ancak bu kararların uygulanabilmesi için Kürtlerin inisiyatifinin sürmesi gerekir.  

Yiyecek formların değişmesine izin vermiyorlar yani kimin gıda kartı hangi bölgeye kayıtlı ise oraya kayıtlı kalıyor.

Güney Kürdistan polisiye önlemleri önemsiyor. Asayiş güçleri onların yerlerini tespit ediyor. Yerlerini değiştirdiklerinde asayiş güçlerini bilgilendirmek zorundalar. Ancak bu salt güvenliğe ilişkin uygulamalar.

ZAMAN ÊZÎDÎLERİN ALEYHİNE İŞLİYOR

Kürdistan’da Kobanê’den sonraki en kritik ve tehlikeli süreçlerden biri şüphesiz DAİŞ çetelerinden Şengal’e saldırmasıdır.

PKK’nin Kobanê’den sonra buraya gösterdiği yaklaşım Kürdistan’ı çetelerin istilasın önemli oranda kurtardı.

Ancak burada 500 binden fazla Êzîdînin göç etmesi Kürtler için önemli bir kayıptı. Bunların geri gönderilip gönderilmeyeceği aynı zamanda bu bölgenin politik geleceği üzerinde de etkili olacaktır.

Bu özel bir konu olarak demografik tehdit içerisindeki stratejik yerini koruyor.

Suriye ve Irak’tan gelenlerin çoğu bir daha geri dönme niyetleri henüz olsa da bu zamanla soğuyabilir. Çünkü Irak ve Suriye’deki iç savaşlar bitse ve tüm askeri ve savaş riskler ortadan kalksa bile bu ülkelerin yeniden inşası ve yaşanılır duruma gelmesi için uzun bir zamana ihtiyaç olacaktır.

Oysa Kürdistan gibi ekonomisi geri bırakılmış ve her ülkenin kanar mahallesi gibi kullanılan alanlar için mülteciler daha çok işsizlik, yoksulluk ve sosyal problemlere yol açıyor. Şüphesiz ki Kürt halkı zor durumda olan bu halklara kucak açıyor. Ancak etkileri konusunda bilinç sahibi olması da elzemdir.