İki özge canın videosu…

İki genç, iki savaşçı, iki Kürt, iki evlat, doğrulukla kuşanmış, ahlakla yoğrulmuş iki yürek, özgürlük felsefesine canını adamaya hazır iki özge can dağlarda bir videoda yer alıyor.

Biri, yıllardır dağların birçok yerinde halkların ve özgürlüğün hizmetinde olan gerilla Baz Mordem, diğeri Zap'ın direniş kalesi olması adına yıllarca Zap'ta emek veren ve işgalcilerle savaşan, kadın özgürlükçü paradigmanın savaşçısı gerilla Helbest Koçerîn. Onların o anki her yere yayılan videolarındaki ve gerçekteki görüntüsünü anlatacak kadar yüreği soğuk değil kelimelerimin. Ancak bu durumu, bu insanlığın bittiği son noktanın videosunun açığa çıkmasına neden olan Türk ordusunu yazacak yüreklilik ve cesarettedir kelimelerim.

Parmaklarımıza kuvvet verip, kalbimizin atışlarını onların zamanında durdurup, nefesimizi tutup tek bir cümleye göz dikip, haykırmak gerekir. ''Türk ordusu, Kürdistan' da kimyasal silah kullanıyor'' diyeceğiz. Sonra o cümleyi dokunduğumuz, olduğumuz her yere, duyulacağını düşündüğünü, görüleceğini düşündüğümüz her yere yazacağız.

Öğrenciysek masaya, deftere, güncelerimize, işçiysek önlüğümüze, kadın isek aklımıza, çocuk isek geleceğimize, yaşlı isek geçmişimize, baba ve anne isek tarihin bir görevi olarak çocuklarımıza anlatacağız, öğretmensek öğrencilerimize anlatacağız, doktor isek hastalarımıza anlatacağız, avukat isek adaletli olacağız diye yemin eden yüreğimize, gazeteci isek gazeteye, sanatçı isek şarkımıza, filmimize, tiyatromuza anlatacağız.

Bilim kadını ve insanıysak laboratuvarımıza anlatacağız; gençsek isyana kalkacağız, eğer gerilla isek silahımıza ve hafızamıza yazacağız. Her yere, her duvara, her sokağa, her taşa, her tahtaya ve toprağa yazacağız. Daha önce bu acıyı yaşamış olan tüm ülkelere seslenip, halklara duyuracağız; ''Duyun ey insanlık, Türk devletinin, Erdoğan faşizminin ordusu, Hulusi Akar denetiminde, Süleyman Soylu'nun bilgisiyle, emperyalist devletlerin ve ihanetçi işbirlikçi yapıların desteğiyle; taktik nükleer bombalarla, uyuşturan gazlarla, termobarik/vakum bombalarla, boğucu gazlı kazanlarla, lastik dumanlarıyla, insanlığa kullanımı yasaklanan her türlü, her renkteki kimyasal silahlarla Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin gerillasını, Kürdistan'ı bombalıyor.

Duy ey insanlık; işgalci Türk ordusu kimyasal kullanıyor!

Duyun ey insanlar, halklar, ülkeler; başka bir halk, başka insanlar! Başka bir ülke kendi şahsında Ortadoğu'nun özgürlüğünü istiyor diye, onu yerin altına gömmeye yemin eden cellatlar geziniyor Kürdistan' da. 

Duy ey tarih, tarihçiler! Gerçeğe dokunan, hakikati bulup değer haline getiren gerillanın beynini uyuşturmak için kimyasal uyuşturucu gazlar kullanıyor gerçeğin düşmanı Türk ordusu.

Duyun ey sağlıkçılar, doktorlar, insanların ırkı, dini, dili, rengi fark etmeden Hipokrat yemini edenler! Kürtlere karşı kimyasal silah kullanan Türk devleti, özgürlük savaşçılarının ciğerlerine saldırıyor.

Duyun ey insanlar! Faşist bir ordu, bir mağaranın önünde insanlığın varlığını savunan, 21. yüzyılın insanlığını savunanları öldürüyor.

Duyun ey kadınlar’ Size zarar gelmesin ve öldürülmeyin diye, sokaklarda her gün katledilmeyin diye dağlarda sizi savunan kadınları öldürüyor Türk ordusunun paralı askerleri.

Duyun ey erkekler! Gaflette olan, kulağı sağır erkekler, dili olan erkekler! Özgürlüğe sizin adınıza hücum edip kendini feda eden, özgürleşmek isteyen erkekleri devlet katlediyor.

Duy ey doğa! Senin bir parçan olan yeryüzündeki en güzel dağlardan biri olan heybetli dağlarını kimyasal silahlarla zehirliyor, dağların heybetinden korkan Türk ordusunun pilotları.

Duyun ey ağaçlar! Sizin insana verdiğiniz nefesi kesmek için termobarik bombalar atıyor ekoloji düşmanı Türk devleti.

Duyun ey karıncalar! Emeğinizi yok etmek isteyen, sizin evreni dengede tutan rolünüzü yok etmek için nükleer taktik bombalar atıyor canlı düşmanı Türk ordusu.

Duyun ey çocuklar! Sizin özgürlüğünüz için kendini feda eden insanların çocukluk ruhlarını ele geçirmek istiyor çocuk katili Türk devleti.

Niye bunu yapıyor Türk ordusu ve devleti? Niye diye soracaksınız, neden bu kötülük, neden bu düşmanlık, neden bu zalimlik, neden bu insanlıktan çıkmış haller!??

Cevap vereyim; çünkü onlar, özgürlüğü düşünmeye cesaret ettiler, çünkü Türk devleti şahsında sömürgeci devletlerin onları yaşayan cesetler haline getirmesine müsaade etmediler. Düşündüler, yargıladılar, tavır aldılar, tutum belirttiler, kendi dillerinde, kendi ülkelerinde yaşamak istediler ve karar alıp dağlara yol aldılar. Ne olduklarının değil, kim olduklarının bilincinde oldukları için.