'Kadınlar aleyhine yasal düzenlemeler yapıldığı ciddi bir süreçte'

İktidarın özellikle kadın kazanımlarını hedef aldığını söyleyen avukat Gülüm, “Kadınları evlere aileye mahkûm etmek için sözler söylediği, kadınlar aleyhine yasal düzenlemeler ya da fiili uygulamalar önümüze getirdiği bir süreçten geçiyoruz” diye konuştu.

2017’de kadına karşı şiddetin tartışmalı olduğu en önemli alanlardan biri de yasalar ve yargıdaki çeşitli düzenlemeler oldu. Medeni Kanun’daki kimi değişiklikler kadının miras ve nafaka hakkından mahrum bırakılması, nikâhların müftüler tarafından kıyılmasına olanak sağlayan yeni yasa, boşanmaları engellemek için kurulan uzlaştırma komisyonları… AKP özellikle kürtaj ve tecavüz yasası olarak bilinen düzenlemelerle başladığı kadınların haklarına yönelik uygulamalarına 2017’de de devam etti. Avukat Züleyha Gülüm hem bu yeni yasaları hem de şimdilerde sıkça tartışılan ve değiştirilmesi yönünde baskılar yapılan 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu ile yargıdaki erkek egemen sistemin uygulamalarını anlattı.

2016’dan bu yana kadın cinayetleri ve şiddet gözle görülür bir şekilde artıyor. 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu’nun ne kadar uygulandığını düşünüyorsunuz?

Kadın cinayetleri, kadınların şiddete baskıya hayır diyebilmesi nedeniyle artarken bir yandan da kadınların mücadelesi nedeniyle daha görünür hale geliyor. Kadın cinayetleri kapalı kapılar ardında işlenip üstü kapatılıyorken bugün mücadele sayesinde kamuoyunun gündemi haline gelip basında yer bulabiliyor. Militarizmin artması, savaş, şiddet ortamının yoğunlaşması iktidarın kadın düşmanı söylemleri ve politikaları, erkeklerin kadınlara yönelik şiddetine zemin sunuyor, teşvik ediyor. 6284 sayılı yasa tüm eksikliklerine rağmen gerçek anlamda uygulanabilir olamıyor. Buna ilişkin yasal alt zeminler inşa edilmiyor, ekonomik olanaklar sağlanmıyor. Uygulamada yasanın sonuç alıcı olabilmesi için gerekli ekonomik destek, sığınma evlerinde kalabilme olanakları, koruma kararlarının gerektirdiği bir koruma sağlanmadığı için, alınan kararlar kadının korunmasını sağlamıyor. Koruma kararı alınsa da erkek kadına şiddet uygulamaya devam ediyor.

6284 Sayılı kanun bazı çevrelerce tartışmaya açıldı. Özellikle erkeklerin çocuklarını öldürmesinden sonra. Bunun değiştirilmesi ne gibi sonuçlara mal olur. Öte yandan sizce bu kanun yeterli mi?

Aslında 6284 sayılı yasının tartışılması yeni değil. Kadın kazanımlarını içeren tüm yasalar geri çekilmeye çalışılıyor. Daha önceki kürtaj yasağı tartışması, tecavüzcü ile çocuğun evlendirilerek sanığın cezadan kurtarılmaya çalışılması gibi tartışmalar da yapıldı. Tepkiler üzerine geri çekilmek zorunda kalındı. Bir yandan da kadınların boşanma ile aldığı nafakanın sınırlandırılmasına ilişkin tartışmalar başlatıldı. OHAL’e dayalı KHK’lar ile kadın kurumları kapatıldı, belediyelere atanan kayyumlar ile kadın kazanımları geri alınmaya çalışıldı.

Bugün 6284 sayılı yasa tümüyle bir koruma sağlamasa da kadınlar lehine önemli düzenlemeleri içeriyor. Şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılması, kadına yaklaşmaması, geçici nafaka kararları, kadına koruma sağlanması gibi çok önemli düzenlemeler var. Yasada aleyhe yapılacak düzenlemeler erkek şiddetinin artmasına kadınların bu şiddete çaresizlikten boyun eğmesine ya da kadın cinayetlerinin daha fazla artmasına yol açacaktır. Aleyhte değişiklikler yerine tam tersine kanunun uygulanabilirliği için daha fazla sığınma evlerinin açılması, bütçe ayrılması koruma kararlarının uygulanabilir hale getirilmesi gerekiyor.

Öte yandan bunlar tartışılırken AKP bir de Müftülük Yasası’nı çıkardı. Öncelikle bu yasa nelere yol açacak ve neleri kapsıyor?

Müftülük yasası tek başına ele alınmaması gereken bir düzenleme. İktidarın kadınlara dair politikalarının da yönelimini gösteren uygulamalardan biri. Hukukun dine dayalı düzenlemesinin bir parçası. Nikâh işleminin dini bir kurum tarafından yapılıyor olması referansı dayanağı din olan bir hukuksal sistemin inşası anlamına geliyor. Devamında evlilik içi ilişkilerin, boşanmaların ve buna dair tüm düzenlemelerin dini kurumlarla ve dine dayalı düzenlemelerle yapılmasının önü açılmış oluyor. Tüm yaşamın ve hukukun dine dayalı inşası açıktır ki kadın kazanımlarını ve mücadele ile elde edilen haklarının yok edilmesi anlamına geliyor.

Her ne kadar müftü tarafından nikâhın kıyılmasının zorunlu olmadığı dile getirilse de uygulamada müftülük nikâhı yapmak istemeyenlerin nasıl bir toplumsal baskıyla karşı karşıya kalacağını da çok iyi biliyoruz. Kadınlar istemese de bu şekilde nikâh kıymak zorunda kalacak. Farklı dine inanan ya da herhangi bir dini inancı olmayanlar üzerinde baskı oluşturan dini inancı açıklamaya zorlayan bir durum yaratıyor.

Peki, Yargıda kadın cinayetleri ve şiddetine yönelik davalar nasıl ele alınıyor. Buralarda bir kazanım ya da ilerlemeden söz etmek mümkün mü?
 

Yargı da erkek egemenliğinden muaf değil. Aynı erkek egemen anlayışı yargıda da çok açık şekilde görüyoruz. Kadın cinayetlerinde erkekler lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması bunun en açık örneği. “Erkekliğime laf etti, iznim olmadan dışarı çıktı ya da erkeklerle telefonda konuştu” iddiaları mahkemeler tarafından haksız tahrik kabul edilerek cezada ciddi indirimler uygulanıyor. Taciz, tecavüz suçlarında kadının beyanı esas alınması gerekir iken delil olmadığı gerekçesi ile beraat kararları verilmeye devam ediyor. Davalarda sanık yerine şikâyetçi kadınlar sorgulanabiliyor. “Neden o saate dışardaydın, neden bağırmadın, yardım istemedin” gibi sorularla kadınlar yargılanıyor. Tüm bunlara rağmen özellikle feministlerin, kadın örgütlerinin takip ettiği davalarda kadınlar lehine kararlar çıkabiliyor. Haksız tahrik hükmü uygulamadan cezalar verilebiliyor. Kamuoyunun gündemine girebilen davalarda kadınların baskısı sonucu erkek egemen yargı geri çekilmek zorunda kalıyor. Bu kararlar bazı mahkemeler için emsal oluşturabiliyor.

Yine tartışmalı düzenlemelerden biri de boşanmalarda uzlaştırma komisyonları. Bunlar nasıl işliyor, uygulama başladı mı, başladıysa emsal olabilecek davalar var mı?

Uzlaştırma komisyonları için henüz yasal düzenleme yapılmadı ama meclisin daha doğrusu iktidarın gündeminde. Komisyonların hedefi boşanmaların önüne geçmek. Yeter ki Kutsal aile dağılmasın. Kadınların; ailede emeğine el konulmuş, şiddet görmüş, hayatları karartılmış kimin umurunda!

Öncelikle evlilik nasıl iki tarafın iradesi ile belirleniyorsa boşanma da taraflardan biri istiyorsa evli kalınmaya zorlanamaz... Kaldı ki kadınlar genel olarak boşanmaya çok kolay karar veremiyor. Kadın aleyhine işleyen ekonomik ve toplumsal kurallar boşanmalarını zorlaştırıyor. Bir kadın boşanmaya karar verdiğinde ve dava açabildiğinde zaten son noktaya gelmiş, başka bir çıkış yolu bulamamış oluyor. Bu aşamada halen kadını evliği sürdürmeye zorlamak baskıyı şiddeti kabul et demek anlamına geliyor. Boşanma davası süreçleri çok uzun oluyor. Erkekler, erkeklik iktidarları yıkıldığı için boşanmayı kabul etmiyor. Davalar yıllarca sürüyor. Kadınlar açısından baskının şiddetin, kadın cinayetlerinin gerçekleştiği bir süreç zaten. Bir de dava öncesi kadını erkekle uzlaşmaya zorlamak, bu süreci iyice uzatırken; kadını yeniden erkekle muhatap kılmaya da zorluyor.

Bu komisyonların ve çıkarılan yasaların şiddet üzerinde bir etkisi oluyor mu sizce? Şiddeti azaltan ya da artıran bir yönleri var mı?

Kadına yönelik erkek şiddeti sadece yasalarla çözülebilecek bir sorun değil elbette. Ancak kadına yönelik şiddeti kendine dert edinmiş bir yargı sistemi bunun azalmasını sağlayabilir. Yasal düzenlemeler yargıyı bu yönde kararlar almaya zorlayabilir. Aksine kadın aleyhine yasal düzenlemeler ise erkeklerin şiddet uygulamasını kolaylaştırıyor. Cezasızlık hali “nasıl olsa bana bir şey olmaz herhangi bir ceza ile karşılaşmam” düşüncesi güçlendikçe erkeklerin şiddet uygulama rahatlığı da artıyor. Kocandır sever de döver de düşüncesi hem güvenlik güçlerinde hem yargıda sürdükçe kadın üzerindeki iktidarını şiddetle sürdürmeye çalışan erkeğin eli güçleniyor. İktidarda, yargıda, devlet kurumlarının tamamında ve tüm toplumdan destek bulan erkek iktidarı kendini güvende hissediyor.
 

Türkiye Fatma Şahin döneminde İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladı, bunun yargıda ve yasalarda yansımaları var mı somut olarak? Uygulama ve denetim konusunda siz neler düşünüyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesi, iktidar tarafından kadınlar için büyük adımlar propagandası ile Türkiye’nin ev sahipliğinde imzalandı. Ancak bugüne dek sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi için hiçbir adım atılmadı. Uluslararası sözleşmeler bağlayıcı olmasına mahkemelerce uygulanması gerekmesine rağmen hiçbir mahkemede sözleşmeye atıfla bir karar verilmedi. Sözleşmenin gerektirdiği kurumlar mekanizmalar oluşturulmadı. Dolayısı ile sadece imzalanan ancak bunun ötesine geçmeyen bir durum söz konusu.

İktidarın özellikle kadın kazanımlarını hedef aldığı, kadınları evlere aileye mahkûm etmek için sözler söylediği, kadınlar aleyhine yasal düzenlemeler ya da fiili uygulamalar önümüze getirdiği bir süreçten geçiyoruz. Ortak mal rejimin kaldırılması, nafakanın süreli hale getirilmesi, boşanmanın zorlaştırılması; boşanmış erkeklerin görüşlerinin asıl alınması, müftülük yasası gibi tartışmalar ve yasal düzenlemeler biz kadınların hayatlarının daha da zorlaştırılmaya çalışıldığının açık göstergesi. Kadınlar olarak kazanımlarımıza sahip çıkmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Yıllarca sokaklarda evlerde işyerlerinde mecliste verdiğimiz mücadele ile kazandığımız hakları geri alınmasına izin vermemek için sokaklarda ve her yerde olmaya devam etmemiz gerekiyor.

YARIN: Konca: Kadınlar 9 Ocak’tan 8 Mart’lara alanlarda olmaya devam edecek