Yeni Oslo'nun zorunlu kodları-Engin Erkiner

Yeni Oslo'nun zorunlu kodları-Engin Erkiner

AKP artık öðrenilmiş olması gereken yöntemini yeni Oslo konusunda da tekrarladı: ortaya bir görüş atarsınız ve deðişik tarafların nasıl tepki göstereceðine bakarsınız. Tepkilere göre görüşü deðiştirirsiniz ya da “zamanı deðil” diye geri plana atarsınız.

Bugünkü yeni Oslo’nun birinci bölümünün kapandıðı söylenebilir.

Başbakan Erdoðan’ın açıklamasına göre; yeni bir görüşme süreci başlayabilir, gerekirse Ýmralı ile de görüşülür, Kandil ile de... Sadece BDP muhatap alınmayacaktır.

Bu açıklamanın içindeki acemilik o kadar açık ki, iyi bir kurmay heyeti olan AKP’nin böyle bir hata yapması, kendi söylediklerini bile ciddiye almadıklarını, bunun bir deneme ve yoklama açıklaması olduðunu gösterir.

Kürt halkının silahlı gücü ile görüşeceksiniz, ama TBMM’deki yasal temsilcilerini ciddiye almayacaksınız!

Ýlk tepkiler geldi ve AKP bu tepkileri deðerlendirerek ikinci Oslo için adım atacak ya da bir süre için bunu unutacaktır.

Ýlk ihtimalin daha aðır bastıðını düşünüyorum. Yerel seçim tarihi öne alınıyor, cumhurbaşkanlıðı seçimi de yaklaşıyor. Her hafta kamuoyu yoklaması yaptıran ve alınan sonuçlara göre politikasını düzenleyen AKP için tehlike çanları çalıyor.

Önceki seçimde AKP’yi seçtiði için pişman olanların ve bunu açıkça ifade edenlerin sayısı az deðil. AKP yine açık farkla birinci partidir ama açık farkın büyüklüðü azalmıştır.

Kendi amaçları doðrultusunda CHP’ye göre daha bilimsel çalışan AKP’nin olumsuz gidişatını tersine çevirmek için yeni yollar üzerinde düşünmesi kaçınılmazdır.

Sorun da burada ortaya çıkıyor.

AKP’nin başından beri Kürt sorununun çözümü için açık bir planı olmadı.

Ne yapacaklarını kendileri de bilmiyorlar ve sorun da burada ortaya çıkıyor:

Ülkenin en önemli sorunu hakkında açık bir çözüm planınız olmadan, olmayanı varmış gibi nasıl gösterirsiniz?

Bunun bilinen yolu, büyük gibi görünen ama kısıtlı uygulanan yeniliklerden büyük genellemelere gitmektir.

Örneðin Kürtçe’nin ayrı bir dil olarak kabul edilmesi...

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve devleti Kürtçe diye bir dil olmadıðı konusunda yıllarca o kadar ısrar etti ki, bu ısrardan vazgeçilmesi, atılmak zorunda kalınmış da olsa, önemli bir adımdı.

Buradan hareketle kolaylıkla şu genelleme yapılabilir:

Kürtçe zamanla eðitim dili olacaktır. Gelişmesinin önündeki bütün kısıtlamalar kaldırılacaktır. Sonuçta herşey birdenbire olmaz, öyle deðil mi?

Pratikte ise başka bir şey görülür:

Kürtçe’nin varlıðı kabul edilmiş ve orada durulmuştur.

Kürtçe üzerinde verilen kavga, böyle bir dil var mıdır konusundan çıkmış; böyle bir dil nerede kullanılabilir konusunda yoðunlaşmıştır.

Kürtler bireysel yaşamlarında Kürtçeyi kullanabilirler. Kürtçe televizyon dinleyebilir, yayın çıkarabilir, okullarda seçmeli ders olarak alabilirler. Ama bu dilin Türkçe ile eşit statüye yükseltilmesini isteyemezler, kamu hizmetlerinde Kürtçeyi kullanamazlar.

Ýleriye doðru atılan bir adımdan genellemelere gidilmesi konusunda bir kısım basının da hayli çabası oldu.

“Biraz rahat durun, sorun çözülüyor” deniliyordu ve bu durum bir süre beklenti de yaratmadı deðil...

Ardından ise sorunun çözülmediði, sadece çözülür gibi yapıldıðı; eskiden “Kürtçe ayrı bir dil deðildir” konusundaki direnmenin bu kez farklı bir noktaya taşındıðı görüldü.

AKP sorunu çözmüyor, sadece çözüyormuş gibi yapıyordu.

Aynı yöntemi Oslo konusunda yeniden uygulamaya kalkmanın beklenen etkiyi yaratmaması şaşırtıcı deðildir.

Yeni bir yöntem bulmaları gerekiyor.

BÝRÝNCÝ OSLO’NUN DERSLERÝ

Politika, yapmaktır. Politikada söylenene deðil, yapılana bakılır.

Söylenen yapılanla uyum içindeyse ciddiye alınır, aksi durumda alınmaz.

Politika ne yazık ki okulda öðretilmiyor ya da kitaplardan öðrenilmiyor, yapılarak öðreniliyor.

Öðrenme süreci içinde sapmalar, hatalar kaçınılmaz oluyor.

Az olmayan sayıda insan Kürt halkının demokratik haklarını kazanmasını, çözümü istiyor ve bu istek bazan insanın gerçekleri görmesini de engelleyebiliyor.

AKP bir dönem çözüm konusunda inandırıcı oldu, bunu başardı.

Terminolojilerini deðiştirdiler: Bebek katilinden Sayın Öcalan’a geçildi. Defalarca görüşme yapıldı, tartışıldı, metinler hazırlandı, bu metinler Oslo’ya götürüldü, orada yeniden konuşuldu.

Çözüm gerçekleşiyormuş gibi görünüyordu.

Bu nedenle o dönemde çözüm adına yapılıyor gibi görünenlerin gerçekte AKP’nin oyalaması olduðunu savunmam ilk dönemde eleştiri topladı.

Keşke yanılmış olsaydım ama AKP önce seçim için gerekli barış ortamını saðladı, ardından bu ortama artık ihtiyacı kalmadıðını düşünerek saldırıya geçti.

Fransızların politik mücadeleyle ilgili güzel bir belirlemesi vardır:

Pratikteki her adımın teorik karşılıðı yoktur; bir adımlar paketinin ise vardır.

Bu belirlemeyi şöyle açımlamak mümkündür:

Her adım üzerine teori kurmamak gerekir.

Bu bilindiði zaman kendimizi kolay genellemeler yapmaktan daha iyi koruyabiliriz.

AKP’nin stratejisinin ana noktası birkaç olumlu adımdan büyük genellemelerin yapılmasını saðlamaktır.

Sayın Öcalan hitabı ve görüşmelerin başlaması iyi adımlardır, ama buradan çözüme gidildiði sonucu otomatik olarak çıkmaz.

Çözüme de gidilebilir, önceki barikat bu kez başka bir noktada yeniden de kurulabilir.

Yeni barikatı ne kadar geç fark edersek, AKP de zaman kazanma amacına o kadar ulaşmış olur.

Türkler de Kürtler de genellemeci düşünceye yatkındır. Kolay genelleme yaparız ve aynı kolaylıkla da yanılırız.

AKP’nin zaman içindeki deðişik söylemlerinin, tek tek siyasi çıkışlarının fazla etkisinde kalmadan, alttaki sürekli çizgiyi görebilirsek; her yeni durumda bu çizginin kendini nasıl ortaya koyduðunu da kısa sürede fark edebiliriz.

YENÝ OSLO’NUN KOŞULLARI

Bunlar ifade edildi ve kısaca özetlenecek olursa:

Birincisi: AKP’nin çözüm planını ortaya koyması gerekiyor. Bu konuda zorlanacak çünkü tek tek bazı iyileştirmelerin ötesinde planı bulunmuyor.

Bir iki iyileştirme yapalım, ne olacak bakalım, sonra yeniden plan yaparız.

AKP’nin anlayışı budur.

CHP biraz tutarlı olabilseydi, bu konuda aðırlıðını koyabilirdi, ama şimdilik umut görünmüyor.

Ýkincisi: Müzakere özgür taraflar arasında yapılır.

Abdullah Öcalan özgür olmamanın ötesinde tecrit koşullarında tutulmakta ve psikolojik baskının her çeşidine maruz kalmaktadır.

Bu durumdaki bir insan nasıl saðlıklı müzakere yürütebilir?

Ýşinize gelmeyince koster bozuk, hava muhalefeti var gibi deðişik nedenlerle Ýmralı dışıyla irtibatı da kesebilirsiniz.

Nitekim aylardan beri yapılan da budur.

Erdoðan’ın “Gerekirse Ýmralı ile de görüşme yapılır” demesi bu koşullar altında anlam taşımıyor.

Abdullah Öcalan’ın yaşam koşullarında önemli bir düzelme yapılmadan, tecrit kaldırılmadan, mevcut koşullarda görüşme yapmak, ikinci Oslo’ya ilkinden daha da geri bir noktadan başlamak olur.

ASGARÝ GÜVEN SORUNU...

Tecridin bugün kaldırılması yarın yeniden uygulanmayacaðı anlamına gelmez.

Burada çözüm için görüşmenin asgari şartı, asgari güven sorunu ortaya çıkıyor.

Taraflar arasında asgari oranda bile olsa güven olmadan çözüm için masaya oturulmaz, oturulsa da sonuç alınamaz.

Bu konuda AKP’nin asgari iki adım atması gerekiyor: Tecridin kaldırılması ve operasyonların durdurulması.

Bunlar gerçekten asgari koşullardır. Aslında Başbakan da bunun farkındadır.

Tecrit konusunu baskı aracı olarak kullanmakla sonuç alınamayacaðını görmüş olmalıdır.

Operasyonların durması konusunda ise çarpıtmaya başvuruyor ve diyor ki:

“Güvenlik güçlerinin silah bırakması düşünülemez.”

Böyle bir şey talep eden mi oldu?

Olmadıðını Başbakan da biliyor.

Ordu ve polis silah bırakmayacak; operasyon yapmayacak, silah kullanmayacak; istenilen budur.

Silah bırakmakla, operasyon yapmamak birbirinden çok ayrı şeylerdir.

PKK defalarca ateşkes ilan etti.

Ateşkes ilan edince silah bırakmadı, sadece eylem yapmadı.

Silahı bırakmamak onu kullanmak anlamına gelmez.

Başbakan aradaki farkı mutlaka biliyordur, ama konuyu çarpıtmayı tercih ediyor.

Bir yandan çözüm için müzakerelerde bulunacaksınız, diðer yandan ise müzakeredeki muhatabınıza yönelik operasyon yürüteceksiniz.

Böyle bir davranışın amacı ancak karşınızdakini beklentiye sokup, hareketsiz bırakıp daha rahat operasyon yapmak olabilir.

Bu şekilde de müzakere yürütülmez.

CHP, muhalefet yapmayı, AKP’nin yaptıðının tersini yapmak olarak anlamasa, bu konuda işlevli olabilir, AKP’yi açık politika belirlemeye zorlayabilirdi.

Bu konuda şimdilik umut görünmüyor.

Bu durumda önemli bir yük, çok sık başımıza geldiði gibi, Türkler arasındaki sol muhalefete kalıyor.

Bu muhalefet zayıf, ciddi zaafları bulunuyor ama birkaç yıl öncesine göre daha iyi, burası da açık...

Çözüm yolu uzun ve oldukça çetin...

Birlikte yürüyeceðiz...

Yürüyüşün sonunda sadece ülkenin en önemli sorunu çözülmeyecek, aynı zamanda bu ülke de önemli bir dönüşüm geçirecektir.