Uluslararası Af Örgütü Mülteci Hakları Türkiye Şubesi Koordinatörü Volkan Görendað, Türkiye’de uluslararası hukukta hakları tanınan zulümden kaçıp gelmiş kişilere sıðınmacı deðil “sıðıntı” muamelesi yapıldıðını söyledi.
Türkiye dünyada mültecilerin en aðır koşullarda yaşadıðı ülkelerden biri. 60 binin üzerinde mültecinin bulunduðu Türkiye’yi transit ülke olarak kullanan mültecilerin sayısı ise yüzbinlerle ifade ediliyor. Kampların dışında yaşayan mülteciler neredeyse kölelik koşullarında çalıştırılıyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliðinin Türkiye bürosunda çalışan adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilinin ifadelerine göre her sene sayıları yüzbinleri bulan mülteci Türkiye üzerinden Batılı ülkelere göç ediyor. Aðırlıklı olarak büyükşehirlerde yaşayan mülteciler kaçak çalışıyor, tüm saðlık ve sosyal güvencelerden yoksun bir şekilde yaşıyor. Sürekli olarak sınırdışı edilme kaygısı taşımaları da cabası.
Türkiye’ye resmi olarak iltica başvurusunda bulunanların sayısı ise Suriye’de son yaşanan şiddet olaylarından kaçanlar da dahil edildiðinde 60 bini buluyor. Sadece Suriye’den 35 bini aşkın mülteci Hatay, Kilis, Urfa ve Antep’te kurulan çadır kentlerde hayat mücadelesi veriyor. Bu mültecilerin kış aylarını soðuk çadır kentlerde geçirdiklerini de hatırlatalım.
MÜLTECÝDEN ÝKAMET HARCI
Deðişik ülkelerden 25 bin kadar mülteci ise Türkiye’nin deðişik illerindeki mecburi ikamet bölgelerinde kendi imkanlarıyla yaşıyor. Aðırlıklı bir kesimi BM’ye başvurarak üçüncü ülkelerin kendilerini kabul etmesini bekliyor. Türkiye iş ve çalışma imkanı olmayan bu mültecilerin saðlık giderleri karşılanmıyor. Bu yapılmadıðı gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde mültecilerden ülkede kalmaları karşılıðında ikamet harcı alınıyor. Ýkamet harcı kişi başına 300 TL.
Uluslararası Af Örgütü Mülteci Hakları Türkiye Şubesi Koordinatörü Volkan Görendað, Türkiye’deki mültecilerin aðırlıklı bir kesiminin Irak, Afganistan, Ýran ve Somali gibi ülkelerden geldiðini söylüyor.
Türkiye’ye gelen bir mülteciye herşeyden önce herhangi bir barınma imkanı sunulmadıðını kaydeden Görendað, “Herhangi bir tanıdıðı veya maddi gücü olmayan sıðınmacılardan parklarda, otogarlarda yatanlarla karşılaşmanız mümkün. Bakanlıðın belirlediði 52 farklı şehirde ikamet etmek zorundalar ve belirlenen şehrin dışına çıkmak için polisten izin almakla uðraşmak zorundalar" diyor.
MÜLTECÝYE HERŞEY PARALI
Mültecilerin evrensel yasalara aykırı olmasına raðmen paralı saðlık hizmeti almak zorunda bırakıldıklarını kaydeden Görendað, Türkiye’de mültecin muayene, tedavi ve ilaç ihtiyaçları konusunda herhangi bir sistem oluşturulmadıðını ifade ediyor. Hiçbir imkanı olmayan mültecilerin Valiliklere baðlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına başvuru yapmaktan başka çaresi yok. Vakıfların uygulamaları da ilden ile büyük farklılık gösteriyor. Mültecilerin kömür, kira gibi ihtiyaçları için de tek adresleri bu Vakıflar.
Görendað ayrıca mültecilerden alınan ikamet harcı sorununa da dikkat çekerek 1 sene önce bu miktarın çok yüksek olduðunu ancak şu anda düşürüldüðü fakat sorununun çözülmesini belirtiyor. Görendað “kendisine sıðınan insanlardan para almak Türkiye’ye özgü bir uygulama ve kötü bir örnek olarak rapor ediliyor. Yani özetle sıðınmacıların hayatını kolaylaştıracak, devlet tarafından saðlanan hiçbir ücretsiz hizmet yok” şeklinde sorunu özetliyor.
Görendað, Türkiye’de sıðınmacıların kaðıt üzerinde bir çalışma hakkı olduðuna deðiniyor ama bunun da pratikte uygulanmadıðına dikkat çekiyor: "Şimdiye kadar çalışma izni alan hiçbir sıðınmacı olmadı. Türkiye yabancıların çalışma izni alabileceði bir ülke deðil. Prosedür çok uzun ve zorlu. Bu zorlu süreç için sıðınmacılara özgü hiçbir kolaylık saðlanmamış. Yani resmi olarak çalışmaları imkansız. Türkiye’deki sıðınmacıların neredeyse tamamı çalışma izni olmadan 'kaçak' olarak çalışıyor. Ýnşaat, sanayi ve seyyar satıcılık gibi işlerde çalışarak emek sömürüsüne maruz kalıyorlar. Ýşverenler sıðınmacıların çalışma hakları olmadıðını biliyorlar ve bu nedenle çok cüzi miktarda ücretler vererek, bazen bu ücretleri de vermeyerek çalıştırıyorlar."
SIÐINMACI DEÐÝL SIÐINTI MUAMELESÝ GÖRÜYORLAR
Görendað, sıðınmacı ve mültecileri, 'Türkiye’de hukuki ve toplumsal olarak en dezavantajlı gruplar' şeklinde niteleyerek, diðer sorunları hakkında da şunları kaydediyor: "Türkiye’de en fazla ayrımcılıða maruz kalan grupların bile ayrımcılık uyguladıðı insanlar. Çünkü öncelikle vatandaşlık baðı olmadıðı için her an sınırdışı edilme riski ile karşı karşıya. Dolayısıyla sıðınmacının yediði her lokma, aldıðı her nefes 'vatandaşların' hesabından gidiyormuş gibi bir algı var. Bu algıya başta toplumun üst ve orta sınıf mensupları olmak üzere toplumun dezavantajlı grupları da sahip. Günlük hayatta vatandaşlık baðının getirdiði sorunlarla karşılaşmak zor. Vatandaşı olduðunuz ülkenin dışında bir ülkeye gittiðiniz an bunu hissetmeye başlıyorsunuz. Hele bir de kendi devletinizden kaçıyorsanız, sizi koruyacak bir elçiliðiniz veya devlet temsilciliðiniz de yoksa o zaman çok daha derinden hissedersiniz bütün sorunları.
Görendað'ın şu tespiti, sözlerini bitirirken konunun bir daha özeti oluyor: "Uluslararası hukukta birçok hakkı bulunan, zulümden kaçıp gelmiş kişilere 'sıðınmacı' deðil 'sıðıntı' muamelesi yapıyoruz. Bazen devlet eliyle bilerek ve isteyerek bazen de toplum içinde farkında olmayarak."
MÜLTECÝ PSÝKOLOJÝSÝ
Türkiye Ýnsan Hakları Vakfı (TÝHV) ve Mülteci Danışma ve Destek Ofisi'nden psikolog Özge Çelebi ise, mültecilerin psikolojik sorunlarını inceliyor. Başvurmalarıyla birlikte psikolojilerinin olumsuz yönde etkilenmeye başladıðını anlatan Çelebi, mültecilerin sürecin hızlı işleyeceðini ve Türkiye'de yaşama konusunda zorluk çekmeyeceklerini düşünerek geldiklerini not düşerek, şöyle diyor: "Ayrıca farklı beklentiler içinde, örneðin 3. ülkeye yerleştirilmenin kısa süreceðini, burada yaşarken başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliði'nin (BMMYK) her konuda yardımcı olacaðını düşünerek geliyorlar. Böyle bir tablo ile karşılaşamayınca doðal olarak hayal kırıklıðına uðruyorlar. Büyük bir inkar mekanizması geliştiriyorlar bu durumda. Aynı başvuruculara defarca prosedürü anlatmamız bir işe yaramıyor. Tekrar gelip 3. ülkeye ne zaman yerleştirileceklerini sorabiliyorlar ya da hala bir beklenti içinde olabiliyorlar. Kısacası, ilk olarak bu inkar evresinden söz edebiliriz. Kafalarındaki tablo ile uyuşmayan zorlu koşullar inkar mekanizmalarını devreye sokuyor."
Psikolog Çelebi'ye göre; ülkelerine yönelik yas süreci mültecileri etkilen diðer faktörlerin çok daha gerisinde kalıyor. Ülkesinden söz eden, geri dönmek istediðini söyleyenin çok az sayıda olduðuna vurgu yapan Çelebi, bu durumu şöyle gerekçelendiriyor: "Ülkelerinden ayrılırken bir daha geri dönmek istemediklerinden emin olarak ayrılıyorlar. Esasında yas sürecini kendi ülkerinde tamamladıktan sonra göç ediyorlar. Tabiri caizse kendi vatanlarında yaşamaktan umutlarını kestikten sonra, onu gömdükten sonra geliyorlar."
Çalışma, barınma, eðitim gibi birçok sorunla karşılaşmalarının, mültecilerdeki öfke kontrollerini azalttıðını tespit eden Mülteci Danışma ve Destek Ofisi'nden Özge Çelebi, "Birçok mülteci bizimle alakası olmayan konuları buraya taşıyabiliyor ve isyan edebiliyorlar. Deprem sürecinde de çokça sorun ve sıkıntı yaşadılar . Diðer afetzelerden daha farklı muamele görüyorlardı. Mesela ilk başlarda çadır kentlere alınmıyorlardı, daha sonrasında Mevlana Evi ve konteynır verilmedi. Buna benzer ayrımcılıða tanık olmak, kendilerini deðersiz hissettiriyor" diyor.
Mültecilerin en fazla sorguladıkları kavramı ise 'adalet' olarak açıklayan Özge Çelebi, 'bir kısmının da dünyanın adaletli bir yer olabileceði ihtimalini tümden reddettiklerini' gözlediðini açıklayarak, devam ediyor: "Sürekli haksızlıða uðratıldıklarını, deðersiz olduklarını sıkça düşünebiliyorlar. Kendi aralarında da büyük sorunlar var. Sorunların temelinde de haset yatıyor esasında. 'Benim öncelikli olarak 3. ülkeye gönderilmem gerekirken, o niye daha önce gönderildi? Ben daha fazla gitmeyi hak ediyordum' gibi, kendilerincen fazlaca cümle işitiyoruz."
Çelebi, ekonomik bakımdan kötü koşullarda yaşamalarını da deðerlendiriyor: "Ekonomik sorun öteki sorunları tetikliyor. Haliyle aile içi şiddet oldukça fazla. En çok kadınlar şiddete maruz kalıyorlar. Özellikle ekonomik sorunlara baðlı olarak sorunlar varlıðını sürdürüyor."