KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 1. Yıldönümünde Roboski Katliamının faillerinin hala açıða çıkarılmadıðına dikkat çekti. Kürt halkı açısından Roboski Katliamının hesabını sorma bir onur meselesidir. Orada gencecik insanlarımız gitti, herkes sahiplenmeli dedi. AKP içindeki Kürtlere de seslenen Karayılan, gelişecek bütün bu sürecin vebali onların boyunlarındadır. En çok sorumluluk onlarındır. Çünkü AKP onlara dayanarak sömürgeciliði sürdürmek istiyor diye konuştu.
Roboski Katliamının üzerinden bir yıl geçti. Failler hala açıða çıkarılmazken Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoðan Roboskiyeye Roboski demeyin, Uludere deyin diyerek Hükümet olarak tutumlarını ortaya koymuş oldu. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ANFye verdiði röportajın 2. Bölümünde AKPnin Roboski Katliamıyla ilgili tutumunu sömürgeciliðin aynası olarak nitelendirdi.
Turgut Özalın zehirlenmesiyle ilgili tartışmalar, Yunancaya çevrilen kitabının yarattıðı kriz, ateşkes çaðrılarıyla ilgili soruları da yanıtlayan Karayılan AKP içerisindeki Kürtlere de AKP gerçeðini görün çaðrısında bulundu.
Roboski Katliamının üzerinden bir yıl geçti. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoðanın en son çıkışı, Roboskiye Roboski demeyin Uludere deyin, katliama ise katliam demeyin mesele deyin oldu. 1. Yılında Roboski Katliamıyla ilgili Hükümetin tutumunu nasıl deðerlendiriyorsunuz?Roboski Katliamı üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti. Bütün kamuoyunun baskısına ve çabasına raðmen AKP devletinin sergilediði tutum, Kürdistandaki sömürgeciliðin aynasıdır. Evet, işte Kürdistanda hep böyle olmuştur. Dersim Katliamı da, Şex Sait Ýsyanı dönemindeki katliamlarda da, Sason Katliamı da, Zilan Katliamı da, 33 Kurşun Olayı da, hepsi işte böyle olmuştur. Türk devleti burada eski siyasetini devam ettirdiðini göstermiş oldu. Bütün istemlere ve tepkilere raðmen herhangi bir özür dilemedi. Çünkü AKP hükümeti geçmişten bu yana Kürt halkına dönük sürdürülen politikaları bir biçimde hala sürdürmektedir. Erdoðan ne diyor? Bu tür vakalarda yaşamını yitirenlerin ailelerine 23 bin verilir, biz 123 bin verdik. Bir de eşimi gönderdim, daha ne istiyorsunuz? diyor. Sen 34 gencecik insanı katletmişsin. Bir vahşet. Bu, tüm Kürt halkı için bir onur meselesidir.
AKP şimdiden orada olabilecek yıldönümünü gündemleştirme çerçevesindeki muhtemel kitlesel bir hareketlenmenin önüne geçmek istiyor ama gerek oraya gidiş olsun, gerekse de farklı yerlerde olsun Kürt halkı açısından en yakın tarihte gerçekleşmiş bir katliam olarak bu konuda hesap sorma bir onur meselesidir. Herkes sahiplenmeli, sahiplenmek zorundayız. Orada gencecik insanlarımız gitti. Bu, devlet açısından tabii süregelen bir süreç. Bu anlamda demokratik kamuoyunun da gerçekten çabaları oldu. Türkiyede ve Kürdistanda ciddi bir sahiplenme de var ama ona raðmen hiçbir gelişmenin yaşanmaması, halen faillerden hesap sorulmaması durumu da var. Kaldı ki Hava Kuvvetleri Komutanına ödül verildi. Adeta halkımızla alay ediliyor. Erdoðan olaydan sonra hem Genelkurmayı ve Genelkurmay mensuplarını kutladı, hem de şimdi ödül verdi. Yani her şey açık, başka ne diyebiliriz ki? Bize düşen bu şehitlerimizin anısını mücadelede yaşatmak, tüm halkımızın buna sahip çıkması ve bu onursal sürecin en yetkin bir biçimde direnişle götürülmesidir.
Katliamla ilgili uluslar arası alandaki mücadeleyi de sürdürmek gerekiyor. Çünkü açık bir katliam. Çaðımızın gelişmiş teknolojisiyle dünyanın gözü önünde gerçekleştirilmiş açık bir katliam. Bu, insanlık dışı bir suç olması itibarıyla uluslararası mercilerde de yargı konusu yapılmalıdır.
MARAŞ KATLÝAMI
Maraş Katliamının da 34. Yıldönümü. Bu vesileyle bu katliamda yaşamını yitiren bütün insanlarımızı anıyorum, onların anılarının mücadelemizde yaşadıðını ifade etmek istiyorum. Çünkü Maraş katliamının bizim partileşme hareketimizde önemli bir kamçılayıcı rolü vardır. Çünkü katliam tam da partileşme sürecini yaşadıðımız bir dönemde gerçekleşti. Bu mücadele biraz da katliamların hesabını sormak için gelişti. Maraş Katliamının da mücadelemizde önemli bir yeri olduðunu, mutlaka üzerine gidilmesi gereken, açıða çıkarılması gereken, hesap sorulması gereken yakın dönemin bir katliamı olduðunu belirtmek istiyorum.
Şimdi de aynı biçimde Roboski Katliamı var. Yani bu toplum bu halk hep katliamlardan geçe geçe bugüne gelmiştir ama PKK bu katliamlardan hesap soran güç olarak bütün karanlıkları aydınlatacak, açıða çıkaracak ve bu halkın bu topraklarda özgür, eşit ve insanca yaşaması için üstüne düşenleri yapacaktır.
ÖZALIN ZEHÝRLENDÝÐÝ KESÝNDÝR
Bir başka konu Özalın zehirlenme meselesi. Aslında Özalın ölmesinden hemen sonra Sayın Öcalan ölmedi, öldürüldü açıklamasında bulunmuştu. Şimdi Adli Tıp raporu sonucunda savcılık Zehirleme var ancak zehirden ölmedi, bulguya rastlanmadı gibi kafa karıştıran bir açıklama yaptı. Ergenekon davasıyla meseleye bakarsak nasıl yorumluyorsunuz bu son hadiseyi?Sizin de belirttiðiniz gibi Turgut Özalın zehirlendiði ve öldürüldüðü tespitini ilk yapan Önder Apodur. Önderliðimiz daha o dönemde bunu söyledi. Çünkü işleyen bir ateşkes süreci vardı ve bu süreci bizzat Özal geliştiriyordu. TC tarihinde ilk kez devletin Kürt sorununa dönük en üstten geliştirdiði bir yumuşama ve çözüme dönük bir çaba söz konusu oldu. Derin devlet güçleri bunu hazmedemedi. Kendisi de aslında bunu fark etmiş olmalı ki çevresine, ne olursa olsun, bütün riskleri göze alıp bu işi yürüteceðim diyor. Özalın Kürt sorununu çözme konusundaki kararlılıðını gören bu derin güçler aslında karar verip uygulamışlardır. Biz bundan hareketle herhangi bir şüphe taşımıyoruz. Çünkü peşi sıra gelişen birçok benzer olay da var; birçok insanın aynı biçimde faili meçhule tabi tutulması durumu söz konusudur. Bazı yazarlar da Türkiye ve Kürdistan sorunu açısından 1993 yılının yeni baştan ele alınıp çözümlenmesi gereken bir yıl olduðunu ifade ediyorlar. O dönem binlerce faili meçhul yaşandı, gerek devlet içinde gerekse de devlet dışında bir sürü insan katledildi. Aslında bunların failleri bellidir. Sonradan kim geldi, kim bu işleri yürüttü bellidir. Ancak mevcut Ergenekon davası tam bir fasa fisodur. Eðer Ergenekon çözümlenmek isteniyorsa Ergenekonun en büyük icraatı 93 sürecidir. Yine 93 sonrasında Kürdistanda devreye koyduðu uygulamalardır. Mesela başı Demirel, Doðan Güreş, Mehmet Aðar, Tansu Çiller ve bunların alt kademesindeki ekiplerdir.
Yargılamada Kürdistan yok, Fıratın doðusuna geçilmiyor.Evet, eðer köktenci bir çözüm istemi olsaydı Ergenekonun Kürdistandaki uygulamalarından başlatılırdı. Ama Ergenekon Davasında herhangi bir biçimde derin devletin açıða çıkarılmadıðı gibi, onun Kürdistandaki icraatları da yargılanmadı. Ergenekon Davası denilen şey AKP hükümetine karşı darbe tertipleme faaliyetini yargılamadır. Yani AKP ve AKP hükümetine karşı işlenmiş olan suçların yargılanmasına dönüşen bir dava oldu. Yoksa Ergenekoncuların Kürdistanda ve Türkiyede yaptıðı binlerce katliam vardır. Mesela Uður Mumcuyu kimin katlettiði açıða çıktı mı? Yargı konusu yapıldı mı? Hayır. Ama Ergenekon budur. Yani deyim yerindeyse Ergenekon şu an orada, ancak Ergenekon davası denilen şey başka yerdedir. Belki mensupları aynı ama esas konular dava konusu yapılmıyor. Neden? Çünkü AKP Ergenekonun Kürdistandaki uygulamalarına sahip çıkmakta ve Ergenekonun yaptıðı katliamların, devletin faili meçhul cinayetlerinin açıða çıkartılmasını istememektedir.
BU AKPNÝN TAKTÝÐÝ DOKUNUYOR AMA HESAPLAŞMIYOR
AKP 2005 yılında Kürt meselesi benim meselemdir, çözeceðim dedi, başka şeyler oldu. 12 Eylülle yüzleşeceðim dedi ülkeyi halen 12 Eylül Anayasasıyla yönetiyor, yine Özalın meselesini çözeceðim dedi, bu noktaya getirdi. Yani burada hükümetin izlediði yolu nasıl yorumluyorsunuz?Dokunuyor ama yapmıyor. Ýfade ediyor ama sonra oralı olmuyor. Zaten AKPnin belli kesimlere ya da kamuoyuna kendini reformcu gibi yansıtmasının nedeni de budur. Yani diðerlerinden farklı olduðunu söylüyor, beklenti yaratıyor. Biraz da dokunuyor. Mesela Dersim tartışmalarında gördünüz; literatürde varsa özür de dileriz dedi. Ne oldu peki? Şimdi Dersimde yaşanmış bir süreç var, gerçekten yargılama sürecine mi girdi, gerçekten hesaplaşmasını mı yapıyor, gerçekten devlet adına özür mü diliyor, yoksa öyle oyun mu oynuyor? Bir şey anlaşıldı mı? Hayır. Bilinmezliklerle dolu, her şeyi taktik ve pragmatik bir çerçevede ele alan bir yaklaşımdır. Mesela Özal için de gerçekten (sanırım bazı AKP yetkilileri de aynı şeyleri ifade ediyor, bu konuda bazı kesimler biraz farklı düşünüyor olabilir) mesela bir rapor ortaya çıktı, kuşkuları daha da arttırdı. Nasıl oluyor, bir cumhurbaşkanının giydiði, yediði, içtiði şeyler denetimde olur deðil mi? Bir cumhurbaşkanının vücudunda zehir ne arar? Hadi diyelim başka bir kimse olsa belki zehir salgılayan bazı maddelerle yaşanabilir ama bu bir cumhurbaşkanı için mümkün deðildir. Raporda, vücudunda zehir var fakat ölüm nedeni belli deðil diyor. Aslında söylemek istemiyor. Yani zehirlendi dese, bu devlet yapısının yeni baştan ele alınması gerekiyor; ona girmek istemiyor.
Ahmet Özal söyledi aslında böyle olacaðını?Evet. Açıktır, bence zehirlenmiş olduðu nettir.
Hizbullahın illegal alandan legal alana kaymasını da sormak istiyorum. Hizbullah Hür Dava Partisi (Hüda-Par)isminde partileşti. Nasıl yorumluyorsunuz bunu? Onların yaptıkları açıklamaları da dikkate alarak, biz BDP ve AKPye alternatif olarak kuruluyoruz açıklamasında bulunmuşlardı.Açık ki bu bir proje, bir konsepttir. 1990larda Kürt Özgürlük Hareketine karşı tetikçiliðe ihtiyaç vardı, bu yapı bu biçimde deðerlendirildi. 2000lerle birlikte ise artık tetikçilik deðil, dini inancı olan, mütedeyyin Kürtleri tutma ihtiyacı var. Şimdi bu proje böyle uygulanıyor. Devletle, AKPyle ayrı tutulamaz.
Şunu da belirteyim; en azından tetikçilikten böyle siyasi bir yelpazeye kaymış olmasını yine olumlarım. Herhangi bir şekilde, acaba tekrardan şiddet mi gündeme gelir? Asla. Şunu söyleyeyim. Biz her ne kadar konsepttir desek de, farklı şekillerde deðerlendirsek de bizim herhangi bir kimseye şiddet kullanma gibi bir durumumuz olmaz. Ama biz biliyoruz ki bu bir konsepttir. Daha önce silahlı bir biçimde Kürt yurtsever insanlar vurduruldu, şimdi de bazı kesimleri, yani mütedeyyin kesimleri tutmaya dönük bir proje gündemde. Bunun böyle olmadıðını kendileri iddia ediyor veya bazıları iddia ediyorlarsa kanıtlamaya ihtiyaç var. Nasıl anlayacaðız öyle olmadıðını, nasıl bileceðiz? Biz bunun bir proje temelinde gelişmekte olduðunu düşünüyoruz. Eðer bunun tersini iddia edenler varsa, pratikte bunu göstermeleri gerekiyor. Çünkü gelişen bütün süreçler bunun böyle olduðunu, işte belirttiðiniz gibi cezaevinden bırakılmalar, sonra TV kurulup hediye etmeler, sonradan bu yapının daha önce büyük bir maddi yoksulluk içindeyken, şimdi bolluðu yaşama durumu, ardından ise partileşme süreci. Bunlar öyle kendiliðinden gelişen şeyler deðil. Bizim bu yapıya karşı herhangi bir farklı yaklaşımımız söz konusu olmaz. Eðer kendileri farklı olduklarını iddia ediyorlarsa, gerçekten AKPden kitle koparırlar mı, baðımsız girebilirler mi, bunu göstersinler? Önümüzdeki yerel seçimlerde AKPden kitleyi ayırıp gerçek bir parti olma durumu mu var, yoksa belli bir kitleyi orada tutma ve sonra da entegre etme projesi mi gelişecek, bunu pratik gösterir.
YUNANCAYA ÇEVRÝLEN KÝTAP KRÝZÝ
Bir Savaşın Anatomisi isimli kitabınız Yunancaya çevrildi. Türkiyenin baskısı sonucu 4 yetkili general görevden alındı. Bir kitaba bu düzeyde müdahale edilmesini, kitabın yazarı olarak nasıl yorumluyorsunuz?Ben yazar deðilim, ben devrimciyim. Kitap yazmaya pek zamanı olan bir kişi de deðilim. Şimdiye kadar özel bir uðraşım da olmuş deðil. Ancak devrimcilik görevimiz gereði birçok yazı yazıyoruz. Bu kitap da öyle bir görev çerçevesinde yazıldı. Kitabın Yunanca baskısının yapılmasıyla ilgili tercüme eden çevrelerin talebi oldu. Arkadaşlar basılmasını uygun gördü.
O kitapta gerçekler vardır; hayatın içinden, bizzat yaşanmış gerçekler izah edilmiştir. Gerçeklerden bu kadar korkma, bu kadar ürkme düşündürücü. Neden? Çünkü Türk devleti ve Türk sömürgeciliði Kürdistan gerçekliðinin hiçbir biçimde açıða çıkmasını istemez, buna tahammül etmez. Üstelik kendi ülkesinde de deðil, Yunanistanda tanıtıma açılmış bir kitaba bu kadar tepki gösteriyor.
Ýşte bir kitaba bu kadar tepki gösteren bir zihniyet kendi içinde de kitap ve haber yazan gazetecileri de içeri atar. Çünkü gerçeðin açıða çıkmasından korkuyor. Çünkü koskoca bir ülkeyi ve bir halkı yok sayıyor. Çünkü yaşanan bir sürü olayı yaşanmamış gibi göstermek istiyor. Onun için gerçekten korkuyor. Bu, gerçekten korkmanın bir sonucudur. Türk devlet gerçeði Kürdistan konusunda bu siyasetini yürüttüðü müddetçe hep bu korkularla yaşayacaktır. Bu nedenle biz artık bunu aşın diyoruz. Yaşadıðımız çaðda artık bu tür durumların aşılması gerekiyor. Bu halk varsa bu halkı tanımanız lazım. Artık zorla asimile edemezsiniz, artık zorla Türkleştiremezsiniz ve bu tür şeylerin üstünü artık örtemezsiniz.
NEYÝNÝZ EKSÝK DEÐÝL NEYÝMÝZ EŞÝT DÝYE SORMAK LAZIM!
Gazeteciler, yazarlar, STÖler çatışmaların yoðunlaştıðı dönemlerde sizlere eylemsizlik ve ateşkes çaðrısında bulundular. Zaman zaman da siz bu çaðrıları deðerli buldunuz, eylemsizlik ilan ettiniz, ama sonrasında bu sürecin takipçisi olmadılar. En son bunu açlık grevinde de gördük. Açlık grevleri bitti ama sorunlar ertelendi, çözülmedi, orta yerde duruyor. Bu çevrelere ne diyeceksiniz? Şimdiye kadar birçok kez çaðrılar oldu, bizden beklentiler oldu, bunlar ifade edildi ve biz de dikkate alarak birtakım adımlar attık. Açlık grevi sürecinde de hareketin yönetimi ve Önderliðimiz devreye girdi, çaðrılar yaptı; yoksa zindandaki direnişçiler sonuna kadar kararlıydı. Zindandaki arkadaşların açlık grevlerini ölüm orucuna dönüştürme önerisi vardı. Özellikle 40 kişinin kendini hazırladıðını, hemen ölüm orucuna dönüştüreceklerini belirttiler. Ama bunun karşılıðında hareket ve yönetim durdurdu. Bir çok çevre durdurulur, devlet de adım atar, atılması için herkes de çaba gösterir dedi ama bakıyoruz unutuldu bile. Şimdi mesela hep deniliyor ki, AKP Kürt sorununda bazı iyileştirmeler yaptı, bazı adımlar attı. Hatta AKPliler bu konuda daha da abartarak açılım yaptık, TV açtık, dil hakkı getirdik, vb. diyorlar. Hatta AKP Başkanı yani Başbakan daha ne istiyorsunuz diyor. Sanki çok iyilikler yapmış da neyiniz eksik diyor? Neyimiz eşit? diye sormak lazım.
Burada gerçek nedir? Kürt sorunu konusunda Önderliðimizin uluslararası bir komployla esir alınıp Ýmralıya götürülmesi çok büyük bir dönemeçtir. Komployu geliştirenler Kürt-Türk kavgası olacaðını hesaplıyorlardı. Ama Önder Apo bunu gördü ve önüne geçti. Silahlı mücadeleyi durdurmayı gündemleştirdi. Biz o zaman silahlı mücadeleyi durdurduðumuzu, sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi gerektiðini ifade ettik, bunu resmen deklare ettik ve Türkiye sınırları içerisindeki askeri güçlerimizi çektik. O dönemin en çok milliyetçi ve ulusalcı partileri olan DSP, MHP ve ANAP bile Kürtçe dili üzerindeki yasaðı kaldırması, birkaç saat de olsa TVde yayın hakkının verilmesi, vb. gibi adımlar attıðını düşünün. Niye? Çünkü Kürt tarafı çok büyük bir açılım yaptı, ezber bozan bir çıkış gerçekleştirdi. Kürt sorunun çözüm koşulları bu biçimde olgunlaştı.
Sonra ne oldu? AKP iktidara geldi. Ne yaptı? Sorunu çözmedi. Bu sorunun 2002-2003te çözülmesi gerekiyordu. 2003te çözülecek sorunu AKP bugüne taşıdı ve devam ediyor. HP bile bazı adımlar attı. Ama AKP, hiçbir yasal temeli olmadan bir TV kurmuş, kendi propagandasını yapıyor ve o kanal aracılıðıyla bize küfrediyor. Bu bir hak deðil ki. Biz böyle bir hak istemedik ki. Biz her şeyden önce bir milletiz, millet olmaktan kaynaklı haklarımızı istiyoruz. Açıkça söylüyoruz; bir televizyon açmış onunla bizi kandıracak. Biz bir halkız, bir toplumuz. Bize yapılmış eziyetler var, faili meçhuller var, katliamlar var. Ve üstelik bizi terörizmle suçlama var. Biz bunu kabul etmiyoruz. Kendisi terörizm yapacak, bizi terörist ilan edecek.
Basın-yayın çevreleri, aydın çevreler ve sürekli bizden beklentilerini ifade eden çevreler için şunu söylüyorum: PKK silah bıraksın, ya da ateşkes yapsın diyorlar. Kaç kez ateşkes yaptık, silahlı mücadeleyi bile durdurduðumuzu söylemedik mi? O ilk 5 yıl nasıl geçti? AKP bir şey yaptı mı? Hayır. Halbuki o 5 yılın 3 yılı AKP dönemine tekabül ediyor. Bir şey yaptı mı? Hayır. Biz de bir halkız, biz de insanız, bizim de kendimizi savunma hakkımız vardır. En azından onurumuzla yaşamak için mücadele etme hakkımız vardır. Kimse bize onursuzluðu ve teslimiyeti dayatamaz.
BARIŞ DÝYORUZ AMA GÜÇSÜZ DEÐÝLÝZ
Ýkincisi; bizim dayandıðımız dinamikler vardır. Öyle güçsüz falan deðiliz. Barıştan bahsedince, sanki aman diliyormuşum gibi algılanabilir. Ben barışa ve halkların kardeşliðine inandıðım için bunları söylüyorum. Yoksa biz PKK hareketi olarak kendimizi savunabilecek ve bu halkı da özgürlüðe taşıyabilecek güçteyiz. Bu gücümüz vardır. Bu konuda kendimize bugüne kadar güvendik, bundan böyle de güveniyoruz. Önümüzdeki süreç bu konuda her şeyi açıða vuracaktır. Ama biz sorumluluk gereði bunları söylüyoruz. Yoksa sömürgeciliðin her hamlesine karşı en yetkin biçimde cevap verebilecek durumdayız.
Sürgit biçimde bu savaşın sürmesi deðil de çözüm olsun diyenler için ise şunu söylüyorum: Biz ona açıðız, karşı taraf gelmiyor. Bizden sürekli ezber bozan adımlar isteniliyor. Ancak biz üzerimize düşeni yaptık. Son olarak açlık grevini durdurarak Önderliðimiz üzerine düşeni yaptı. Artık top sizdedir. Adımın oradan gelmesi gerekiyor. Tekrar tekrar bizden adım atılması isteniyor, biz daha ne yapalım ki? Adım atılmasının istenilmesi bir haksızlıktır. Dolayısıyla çözüm isteniyorsa devletin yani AKPnin ciddi, inandırıcı, gözle görülür adım atması gerekmektedir. Bu biçimde belki yeni bir süreç devreye girer. Yoksa lafla, bazı söylemlerle herhangi yeni bir süreç gündeme gelmez. Başbakanın bazı davranışlarıyla ya da söylemleriyle de gelmez.
Sonuç olarak o çevrelere çaðrım şu: Lütfen kendinizi bizim yerimize koyun. Evet, biz çözüm istiyoruz ama onurlu bir çözüm istiyoruz. Çözüme dönük adım attıðımızda da bizim arkamızda durun, destekleyin. Şimdi açlık grevini durdurduk. Ýşte Başbakan çıktı, her şeyi bir tarafa itti, ortamı gerdi, kimse bir ses çıkarmadı. Bu konuda biz maðdur tarafız. Bunun bilinmesi gerekiyor. Dolayısıyla bizden daha fazla şey istemeyle, egemen devletin daha fazla elini güçlendirmekle çözüm olmaz. Yoksul tarafa destek sunmakla, koşulları eşit yapmakla belki çözüm gelişebilir. Ben bu anlamda herkesi özgürlük mücadelesini daha fazla desteklemeye çaðırıyorum.
AKP ÝÇÝNDEKÝ KÜRTLERE ÇAÐRI
AKP içindeki Kürtlere ilişkin ne düşünüyorsunuz? ?AKPnin gerçeðini görmek gerekiyor. Özellikle AKPli parlamenterler bazı tutumları aldılar ama şunu görmeleri gerekiyor, tarihin eli onların omuzlarındadır. Bu dönemde üzerinde en çok sorumluluk olanlar bizzat AKP saflarındaki Kürtlerdir. Çünkü AKP onlara dayanarak bu sömürgeciliði pekiştirmek ve sürdürmek istiyor. AKPnin önüne 2023 hedefi diye koyduðu şey nedir? O 2023 hedefinde Kürtlerin eritilmesi vardır, Kürt halkı yoktur. Orada ufak tefek şeylerle süreci götüreceðini açıkça yazmış. Ben bütün AKPlileri yeniden düşünmeye, AKP saflarında halen ben Kürdüm, ben insanım, ben bu halka kötülük yapmak istemiyorum duygusunu taşıyan bütün bireyleri bir kez daha düşünmeye çaðırıyorum. Çünkü AKP onlara dayanarak bu politikalarını geliştiriyor.
Bu kesimlerin gelişecek bütün bu sürecin vebalinin boyunlarında olduðunu bilmeleri gerekiyor. Gerçek anlamda Ýslama inanan, samimi bir biçimde Ýslami duyguları taşıyan insanları özellikle bu konuda elini vicdanına koyarak davranmaya çaðırıyorum.