Şu anda ne oluyor? KCK davası Ýstanbulda görülüyor. Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu da içinde insanlar yargılanıyor. Bu yargılamanın arkasındaki irade nedir? Bu iradeye inanmak doðru mudur? Bu soruları özgün bir konu içinde yanıtlayalım:
Leyla Zananın Başbakana inanıyorum demesi, belli oluyor ki, bazı Kürt çevrelerinde AKP yanlısı Kürtlük eðilimini açıða vurma konusunda esaslı bir teşvik rolü oynadı
Ve Orhan Miroðlu, Taraf Gazetesinde AKP yanlıları adına, bu gazetenin Başyazarı ve gazeteye tüm yayın hayatında ruhunu veren Ahmet Altana karşı bayrak açtı. Şöyle yazdı:
Sabah ilk işim Tarafı baştan sona okumaktır. Ýlk okuduðum yazı her zaman Ahmet Altanın yazısı olurdu. Olurdu diyorum çünkü epey zamandır Ahmet Altanın yazılarına sadece göz atıyorum. Çünkü kendisini tekrarlayan yazılar bunlar ve okunduktan sonra akılda işe yarar bir şey kalmıyor.
Nasıl?
Uzun yıllar Kürt özgürlük hareketiyle birlikteyken, ansızın cepheleşen bu yazar, şimdi de Taraf Başyazarına duyduðu derin muhabbetten sonra, Leyla Zana olayını işaret saymış olmalı ki, inandıðı Başbakanı eleştiren Ahmet Altana karşı işte bu aşaðılayıcı lafları etti. Yazılarına göz atıyormuş. Bu yazılar okunduktan sonra akılda işe yarar bir şey kalmıyormuş
Bence doðru söylemiyor. Miroðlunun aklında bir şeyler kalıyor. Ýşte Miroðlunun aklında kalanlar, bizzat onun kaleminden aktaralım, şöyle:
Erdoðanı Esata benzetmek, hükümeti devirme çaðrıları yapmak, barış olacak ama dikkat edin, bu başbakan barış olsa bile yarınlarda bize ve barışa ihanet edebilir, ona güvenilmez manasına gelen tuhaf yazılar yazmak; Stratejik Derinlik gibi çok az kimseye nasip olabilecek bir kitaba imza atmış ve benim gözümde yeni Türk dış politikasını 21. yüzyılın ufukta beliren yepyeni parametrelerini hesaba katarak, akademik kariyeri ve bilgisiyle yeniden şekillendirmiş olan Davutoðlunu Osmanlılıðı diriltmeye çalışan bir sadrazam olarak görmek ve göstermek insafla baðdaşmaz.
Bu nasıl bir şey? Türk devletine verilmiş bir dilekçe mi, acaba Hariciye Vekaletine Hewlerde münhal kavaslık için bir müracaat arzuhali mi? Yoksa ancak, örneðin Barzani ile Davutoðlunun diplomasi masasında yaptıkları kadeh konuşmalarını, hakiki görüşler sanan bir saf dilin, bunları tekrarlamasından ibaret bir özentili yaklaşım mı?
Bana bu sonuncusu gibi geliyor. Diplomasi ile siyaset özdeş deðildir. Barzani Davutoðlunu ve kitabını övdüðü zaman bu diplomatik nezaket olur; ama Miroðlu aynı işi yaptıðında bu, Barzaniye, onun istemeyeceði bir dalkavukluk olarak görünür; çünkü Barzani Stratejik Derinlik kitabını överken, bu kitabın ana tezini bilir; onun bölgesel güç merkezi olma stratejisini çizdiðini, bu stratejinin kapsamına tüm Kürdistan pazarlarında egemen olma ve Kürdistanı Türk nüfuzuna alma hedefleri olduðunu da düşünür. Davutoðluna gelince
Miroðlunun bu övgüsü karşısında bence Davutoðlunun yüzünde bir tebessüm belirecektir. Şöyle düşünecektir: Zavallı acemi ve gönüllü diplomat, beni elma şekeriyle kandırmaya çalışıyor. Sonra onu zamanın ruhuna uygun davranan hakiki bir Kürt aydını olarak halkla ilişkiler şubesinin reklam listesine kaydettirecektir.
Öyle ya da böyle
Deðişmeyen şudur: Miroðlu Başbakan yanlısı Kürtlük adına, kendisine PKK karşısında kol kanat geren, müfterilerin uydurduðu suikast maskaralıðına karşı PKK düşmanı kampanyayı ayyuka çıkaran Taraf Gazetesinin başyazarını bir kalemde ceffal kalem harcıyor. Roboski suçlularına inandıðını ispat için
Üstelik ne zaman?
Ahmet Altan ben de Leyla Zana gibi Erdoðandan hala ümidimi kesmedim diye yazdıktan hemen sonra
Yani Ahmet Altanın hala Başbakandan ümit kesmemesi, Miroðlunu kesmemiş. Şu laflara bakınız:
Neo-Ýttihatçılar silahlı kanat liderleri ve mütefekkirleriyle beraber şimdi Silivrideler.
Onları orada tutan irade AK Partinin ve Başbakan Erdoðanın siyasi iradesinden başka bir şey deðildir.
Ýradeye olan bu hayranlık, Miroðluna yakışmış. Çünkü o irade onbin BDPliyi de şu anda Kürdistan 1 Nolu Cezaevinde tutuyor. Devam edelim:
Ve eðer bu irade olmasaydı, bu irade, ülkenin en devrimci dinamiði olan Ýslami kesimle buluşmasaydı, bu buluşmaya güven duymasaydık, sahip olduðumuz bu düşüncelerle, hiçbirimiz bu ülkede kalmayı sürdüremezdik.
Neo-Ýttihatçılar yenilgiye uðramasa ve kafalarına koydukları planları hayata geçirebilselerdi, sanırım sevgili Ahmet Altanda romanlarını çok uzak diyarlarda yazmak zorunda kalırdı.
Hay Allah, roman deyince aklıma Mihail Bulgakovun Köpek Kalbi adlı romanı geldi. Profesör, bir kış günü, üzerine sıcak su dökülen zavallı bir köpeði alır eve getirir. Kendisi aslında büyük bir cerrahtır. Evindeki laboratuarında, bir adama köpek kalbi plantasyonu yapar. Olay Rus devrimi günlerinde geçmektedir. Adam ilk günler sahibine yaltaklanır. Çok kibardır. Giderek serkeşleşir. Sonra ÇEKA üniforması giyer ve sahibinin evine devlet adına el koyar
Ýlahi Ahmet Altan
Senin neyineydi alternatif Kürt cerrahi işlemleri