Karayılan: Açlık grevleri daha büyük tutumla sahiplenilmeli

Karayılan: Açlık grevleri daha büyük tutumla sahiplenilmeli

Hayati bir aşamaya giren süresiz dönüşümsüz açlık grevlerini deðerlendiren KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, basın açıklamaları, kısa yürüyüşlerin bu saatten sonra ölümleri engelleyemeyeceðini belirterek, tutsakların eyleminin daha büyük tutumla sahiplenilmesini istedi. Karayılan eylemi sona erdirmenin de taleplerin karşılanmasıyla mümkün olduðuna dikkat çekerek sorumluluðun AKP’de olduðunu söyledi.

Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde PKK ve PAJK’lı tutsaklar tarafından başlatılan ve milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, barış annelerinin de içinde bulunduðu yüzlerce tutsak tarafından sürdürülen süresiz dönüşümsüz açlık grevleri 41. Gününe girdi.

ANF’nin sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, eylemin Kürt sorununun çözümünde bir yol haritası anlamını taşıdıðına dikkat çekerek tüm toplumsal kesimleri, demokratik çevreleri tutsakların taleplerine sahip çıkmaya çaðırdı.

Basın açıklamaları, kısa yürüyüşlerin bu saatten sonra yetersiz kalacaðını vurgulayan Karayılan,” açıkça belirteyim; Kürt halkı kendi evlatlarının hayatlarını ortaya koyarak verdikleri bu mesajı elinin tersiyle iten Türk sömürgeciliðine karşı tutum sahibi olmalıdır. Sadece halkımız bu eylemselliðe sahip çıkmalı, demiyorum; halkımızın, cezaevlerinde geliştirilen bu eylemi kendi eylemi olarak görüp, tümüyle bu eylemle bütünleşmelerini belirtiyorum” diye konuştu.

Karayılan açlık grevinin sonlandırılmasına ilişkin topun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a atılmasını da doðru bulmadıklarını belirterek, “açlık grevini sona erdirmek ve şahadetlerin önüne geçmek, tutsakların isteklerini yerine getirmekle mümkündür” dedi. Sorumluluðun AKP Hükümeti’nde olduðunu söyledi.

12 Eylül gününden itibaren Kürdistan ve Türkiye zindanlarında PKK’li ve PAJK’lı tutsaklar tarafından başlatılan bir açlık grevi eylemi söz konusu. 40. gününe (41. Gün) girmiş bulunan greve katılan eylemci sayısı 500’ü aşmış durumda ve gün geçtikçe de bu rakam artıyor. Siz bu eylemi nasıl deðerlendiriyorsunuz?

Öncelikle mücadele tarihimizin bu önemli aşamasında büyük bir sorumlulukla yaşamlarını ortaya koyarak bu eyleme katılan tüm devrimci militanları büyük bir saygıyla selamlıyorum. Başlattıkları bu deðerli ve anlamlı eylemlerinde üstün başarılar diliyorum.

Zindanlarda bulunan arkadaşlar tamamen kendi inisiyatifleri ve kararları temelinde bu eylemselliðe girişmişlerdir. Bu konuda dışarıdan iletilmiş herhangi bir görüş, öneri ve karar durumu söz konusu deðildir. Mevcut eylemsellik kararlaşması tamamen arkadaşların kendi yoðunlaşmaları ve öz kararları sonucu gelişmiş bulunmaktadır. Zaten PKK olarak geleneðimizde dışarıdan zindanlara, “şunu yapın, bunu yapın” biçiminde talimat gönderme tarzı yoktur. Çünkü felsefemiz zaten herkese bir sorumluluk yüklemektedir. Dolayısıyla herkes bulunduðu alanda, özellikle de tutsakların bulundukları zindan ortamında kimin ne yapabileceðine kendilerinin karar verme durumu esastır. Bu yüzden hemen her dönemde zindanlardaki hareketin kadro ve sempatizanları kendi inisiyatifleriyle hareket etmişlerdir. Nasıl ki 1982 sürecinde Mazlumlar, Ferhatlar, Kemal ve Hayriler kendi kararlarıyla eyleme girişmişlerse, bugün de aynı şekilde bu direnişe girmiş bulunan Kürdistan halkının deðerli evlatları, hareketin kadroları kendi inisiyatif ve kararlarıyla bu eyleme başlamışlardır.

Bu eyleme, sürece katkı sunma sorumluluðuyla karar vermişlerdir. Büyük bir fedakarlıkla gelişen direniş mücadelesine katkı sunma ve demokratik çözümü dayatarak sorumluluklarının gereðini yerine getirmek istedikleri anlaşılmaktadır. Aslında gelişen savaş sürecine zindanlardan gelen bir müdahale olmaktadır. Bilindiði gibi bugün Kürdistan’da Türk sömürgeciliðinin geliştirdiði kapsamlı bir savaş var ve buna karşı Önderliðimizin, halkımızın ve hareketimizin de direnme mücadelesi vardır. Ýşte zindanlardaki tutsak arkadaşlar da bu sürece müdahale ederek, barış ve demokratik çözüm formülünü hayatları pahasına ortaya koyma eylemine girişmişlerdir.

‘TUTSAKLARIN EYLEMÝ ÖZÜNDE BÝR BARIŞ EYLEMÝDÝR’

Peki, tutsakların taleplerini nasıl deðerlendiriyorsunuz?

Bu eylemde tutsaklar kendileri için bir şey istememektedirler. Sanırım tutsaklar ilk kez cezaevi koşullarına veya cezaevlerindeki uygulamalara dönük deðil de, ülke koşullarına dönük böylesi büyük bir eyleme girişmiş bulunmaktadırlar.

Nedir istekleri? Önder Apo’nun özgürlüðü, anadilde eðitim ve savunma hakkıdır. Bu hakların Türkiye’de verilmesi barış ve demokratik çözüm sürecinin geliştirilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla tutsakların geliştirdiði eylem, özü itibarıyla bir barış eylemidir. Bu eylemleri, iki halkın bir arada, özgür-eşit bir tarzda yaşayabilmesi temelinde barışın nasıl gelişebileceðini gösteren bir yol haritası durumundadır.

Bazı çevreler, savaşın durdurulmasını ve barışın geliştirilmesini hedeflerler. Hatta bu konuda çok çeşitli çabalar sergiledikleri gibi, zaman zaman çaðrılar da yaparlar. Şimdi cezaevinde rehin olarak tutulan Kürt siyasetçileri hayatlarını ortaya koyarak sadece çaðrı deðil, çözümün yolunun açılmasını da saðlamaya çalışmaktadırlar. Çünkü ileri sürdükleri istekler, Türkiye’de ve Kürdistan’da barış ve demokratik çözüm süreci için başlangıç olacak olan temel ilkelerdir.

Yani bugün Kürdistan’da anadilde eðitim hakkı saðlanır, Önder Apo özgürleştirilirse, zaten diyalog süreci ve Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözüm zemini güçlüce yaratılmış olunacaktır. Bu açıdan savaşın durmasını isteyenler, barıştan yana olanlar, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olanlar, iki halkın bir arada-eşit bir tarzda yaşamasını isteyenler ve Türkiye’nin bütünlüðünden yana olanların hepsi açlık grevi eylemcilerinin arkasında olmalıdırlar. Onların sesine güç katmalı ve isteklerinin gerçekleşmesi için çaba göstermelidirler. Ýşte net bir biçimde çözüm adresi ve çözüm yolu budur.

‘YENÝ BÝR AÇILIM VAR SÖZÜNÜN HÝÇBÝR DEÐERÝ YOK’

Bugünlerde Türkiye’nin gündemine zaman zaman yeni bir süreç başlıyor, yeni bir açılım var denilerek bazı iddialar ortaya atılmaktadır. Aslında onların hiçbirisinin gerçek anlamda deðeri yoktur. Çünkü, hiç birisi doðru deðil. Deðeri olan şey, işte tutsakların ortaya koyduðu bu eylemdeki amaçlardır. Bu nedenle tutsakların bu eylemi, kendi koşullarının düzeltilmesi ya da kendi yaşamları için deðil, Türkiye ve Kürdistan’da barışın gelişmesi, toplumun huzurlu, özgür ve demokratik bir yaşama kavuşması için kendi hayatını ortaya koyma eylemidir. Bu açıdan çok deðerli ve çok anlamlı bir eylemdir. Yine çözümün adresini gösteren ve çözümün zeminini yaratmayı hedefleyen bir eylemsellik olması itibarıyla ortaya konulan farklı bir takım eylem çeşitlerinden çok daha öte ve kapsamlıdır. Bugün tüm Kürt halkının ve barıştan, demokrasiden yana olan tüm Türkiyeli emekçi kesimler ile demokratik çevrelerin amacı da budur. Ýşte bu amacı kısa ve net bir biçimde ortaya koyarak gerçekleşmesini isteyen devrimci tutsakların bu tutumu ve duruşu bu nedenle tarihi deðerde bir öneme sahiptir.

‘AKP VE TÜRK MEDYASININ TAVRI: KÖR-BENCÝL SÖMÜRGECÝLÝK’

Türk basın-yayın çevreleri bu eyleme yer vermediði gibi, AKP ise bu eyleme ve yankılarına karşı gözünü ve kulaklarını kapatmış bir durumda…

Evet. Bu eylemin bu denli içerikli mesajlarına ve barışa, tüm Türkiye toplumunun geleceðine dönük yüklü amaçlar taşımasına raðmen, Türkiye basın-yayın çevrelerinin ve AKP hükümetinin bu kadar duyarsız yaklaşmış olmasını tek bir şeyle izah etmek mümkündür: Kör-bencil sömürgecilik. Kendi kirli amaçları dışında her şeyi teferruat görüp, hiçbir şeyi görmeyen, egemen-şovenist sömürgeci zihniyet. Bunun dışında hiçbir izahı yoktur. Ýnsanlar barış ve demokratik çözüm için hayatlarını ortaya koymakta, yüzlerce kişinin katıldıðı açlık grevi 40. gününe girmiş bulunmakta ama Türk basını ile Türk devleti bunu görmemektedir. Bu başka neyle izah edilebilir. Bunun insanlıkla alakası var mıdır? Bunun hukukla ve adaletle alakası var mıdır? Bu tutsaklar Kürt oldukları ve onurlu barışı savundukları için görmezden gelinmektedirler.

Önder Apo’nun özgürlüðü Türkiye’ye barış getirme ile eş anlamlıdır. Bu, özgürlük temelinde onurlu barışı isteyen bir tutumdur. Ýşte sömürgeci zihniyet ve egoist mantık bunu görmek istememektedir. Bunun için gözlerini kapatmaktadırlar, bunun için görmezden gelmektedirler.

Tutsaklar, yaptıkları açıklamada hiçbir gücün kendilerini bu eylemden caydıramayacaðını, bu konuda yalnızca Sayın Öcalan’ı esas alacaklarını belirttiler. Bu belirtilenlere denk bir kararlılıðın olduðu da gözleniyor ve eylemcilerin saðlık durumları giderek kötüleşiyor. Yine bu eylemin özellikle Kürdistan kamuoyunda yaratmış olduðu bir hareketlilik var. Aileler, tutsak yakınları ve kimi demokratik çevreler sokaklarda tutsakların sesini duyurmaya çalışıyorlar. Siz bu girişimleri yeterli görüyor musunuz? Aileler, siyasetçiler ve demokratik kesimlerin üzerine düşen görevler nelerdir?

Türkiye’de gerçek anlamda demokrasiden, barıştan ve halkların kardeşliðinden yana olan çevreler artık Türk devletinin sömürgeci zihniyetinin yarattıðı bu engeli, engel olmaktan çıkarmalıdır. Bunun için daha fazla mücadele yürütmek temel görevdir. Demokrasi güçleri, kendi görevlerine sahip çıkmalı, demokratik kamuoyunu uyaran girişim ve eylemlerle, bu eylemcilerin çıðlıklarına kulak verilmesi saðlanmalıdır. Bu, Türkiye’deki tüm emekçi, demokrat ve barıştan yana olan tüm kesimler ile tüm hümaniter çevrelerin temel görevidir.

‘BU ÇIÐLIÐA KULAK TIKAMAK TÜRKÝYE’YÝ PARÇALAMAKTIR’

Çünkü eylemciler, “Türkiye’nin bütünlüðü ve Türk-Kürt halklarının ortak yaşamı, Önder Apo’nun özgürlüðü ve Kürtlere anadil hakkının tanınmasıyla mümkündür. Bunu saðlamalısınız ki, sonrasında demokratik çözüm süreci ve kalıcı barış saðlansın” demek istemektedirler. Bunun için hayatlarını ortaya koymaktadırlar. Dört duvar arasında, esir alınmış, rehin tutulan Kürt siyasetçileri ve militanları daha başka ne yapabilirler ki? Bundan daha büyük samimiyet olabilir mi? Barış ve özgürlük uðruna hayatını ortaya koyma tutumu kadar samimi, hayata, yaşama ve geleceðe bu kadar temiz yaklaşan bir durum olabilir mi?

“Biz özgürlük ve barış istiyoruz; bir arada eşit olarak yaşamak istiyoruz. Bunun için hayatımızı ve yüreðimizi ortaya koyuyoruz” diyen bir çıðlık vardır. Bu çıðlıða kulak tıkamak Türkiye’yi parçalamaktır. Bu çıðlıða anlam vermemek, “nereye gidiyorsanız gidin” tutumuyla eş anlamlıdır.

Kürt halkı da bundan gereken sonucu çıkarmak zorundadır. Açıkça belirteyim; Kürt halkı kendi evlatlarının hayatlarını ortaya koyarak verdikleri bu mesajı elinin tersiyle iten Türk sömürgeciliðine karşı tutum sahibi olmalıdır. Çünkü kendi özgür geleceðini belirleyecek olan böylesi asil bir duruşa sırt çeviren bir zihniyetle Kürt halkının ortak hiçbir şeyi olamaz. Bu nedenle sadece “halkımız bu eylemselliðe sahip çıkmalı” demiyorum, halkımızın, cezaevlerinde geliştirilen bu eylemi kendi eylemi olarak görüp, tümüyle bu eylemle bütünleşmelerini belirtiyorum. Özgür gelecek de ancak böyle yaratılabilir.

‘YÜRÜYÜŞ VE BASIN AÇIKLAMALARI BU SAATTEN SONRA YETERLÝ OLMAZ’

Biz daha önce de dedik: Dönem çok tarihsel, olaðanüstü bir dönemdir. Bu dönemde herkesin elini taşın altına koyması gerekmektedir. Kürt sorununda çözüm için herkesin fedakarlık yapması gerekmektedir. Bugün cezaevlerindeki öncü kadrolar ve siyasetçiler hayatları pahasına bir sorumlu tutumu ortaya koymuşlardır. Bu sorumlu tutum etrafında birleşmek, kenetlenmek ve toplumsal eylem gücünü ortaya koymak Kürt sorununda çözümü getirebilecektir. Dolayısıyla halkımızın sadece bazı basın açıklamalarıyla ya da bazı kısa süreli yürüyüşlerle sahip çıkma biçimindeki tutumu bu saatten sonra yeterli deðildir. Daha güçlü eylemselliklerle Türkiye ve dünya kamuoyunun gündemine taşımak, böylece şahadetlerin önüne geçmek zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Hem Kürdistan’daki deðerli yurtsever halkımız ile demokratik kurum ve kuruluşlar, hem de yurtdışındaki Kürdistanlılar çok deðerli amaçlar için hayatlarını ortaya koyan bu deðerli evlatlarına güçlüce sahip çıkabilmelidir. Böylece şahadetler yaşanmadan adımların atılmasını saðlayarak barış ve demokratik çözüm sürecinin önünü açmak üzere herkes sorumluluklarına daha fazla sahip çıkmalıdır. Bugün yapılması gereken budur. Yani daha fazla sahiplenme, güçlüce bir toplumsal tutum ortaya koyma temelinde hem şahadetlerin önüne geçme, hem de kalıcı barış ve çözüm sürecinin gelişmesini saðlamaya dönük gereken fedakarlıðı yapma dönemi gelmiş bulunmaktadır.

‘AÇLIK GREVLERÝNÝ ÖCALAN DEÐÝL AKP SONA ERDÝRECEK!’

Bu konuda, "açlık grevleri ancak Öcalan'ın çaðrısıyla sona erebilir" diyerek topu Önder Apo'ya atmak da doðru deðildir. Açlık grevini sona erdirmek ve şahadetlerin önüne geçmek, tutsakların isteklerini yerine getirmekle mümkündür. Bu da AKP hükümetinin, daha doðrusu Başbakan’ın bu konuda karar almasıyla mümkün olacak bir şeydir. Dolayısıyla mücadelenin hedefi bu olmalıdır. Yaşanacak sonuçlardan doðrudan Başbakan sorumludur. Tutsakların istemleri doðal ve meşru olduðu kadar, temel bir sorunu köklü bir biçimde çözmenin yolunu açacak istemlerdir.

Sonuç olarak; arkadaşlarımızın zindanda geliştirdikleri ve Türkiyeli bazı devrimci militanların da desteklemek üzere katılmış oldukları bu açlık grevinin sıradan bir açlık grevi olmadıðını, Türkiye’nin geleceðini belirlemeye dönük amaçlar taşıdıðını, barış ve özgür birliði hedeflediðini herkesin görmesi gerekmektedir. Bugün Türkiye’de ve Kürdistan’da ezici çoðunluðun amacı da budur, yani eşit-özgür bir biçimde bir arada yaşamaktır. Kürt halkının bastırılması, polis copu ve jandarma dipçiði altında ezilmesi temelinde saðlanan bir sükunet deðil, Kürt halkının da öz iradesiyle katılım saðladıðı, kabul gördüðü, kendini yaşayabildiði, diliyle ve kültürüyle özgürce yaşadıðı demokratik bir ortamın olduðu onurlu barış. Egemen sömürgeciliðin sözünü ettiði teslim alma temelindeki sükunet barış deðildir. Dipçikler altında ezilen bir halkın üzerinde kurulmuş olan sistem sömürgeci sistem olur; toplumun özgür iradesine dayalı bir sistem olamaz.

Bu açıdan istenilen barış, özgür-eşit birliðe dayalı barıştır. Bunun için insanlar hayatlarını ortaya koymaktadır. Herkesin bu gerçeði görmesi ve bu temelde en güçlü bir biçimde cezaevleri direnişçileriyle bütünleşerek fedakarlık yapması gerekmektedir. Ben bu temelde bütün Kürdistanlıları, barıştan ve demokrasiden yana olan tüm emek ve demokrasi güçlerini daha güçlü bir biçimde görevlerine sahip çıkmaya çaðırıyorum.

DEVAM EDECEK…

2. bölümde; Türkiye Başbakanı Erdoðan’ın PKK’nin stratejisi çöktü sözünü Karayılan nasıl deðerlendiriyor?

Yeni bir açılım olacak sözleri doðru mu, yumuşamanın koşulları var mı?

Bayramda ateşkes sözkonusu mu?

ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin açıklamalarını KCK nasıl yorumluyor