Serêkaniyêde açık bir savaş var. Rojavadaki Kürtlerin geleceðini etkileyecek bir savaş.
Kürtlerle, Kürdistana dışarıdan gelen (getirtilen) yabancı çetecilerin savaşı.
Dışarıdan gelen çeteler, Kürtleri Serêkaniyêyi terketmeye zorluyor. Günlerdir televizyonlardan izliyoruz. Farklı isimler altında ve çoðu El Kaideye baðlı bu paramiliter çeteler, Türk askerleri ile el ele kol kola Rojava tarafına geçiyor. Çatışmalardan sonra ölü ve yaralıları Türk Saðlık Bakanlıðının ambulansları ile Ceylanpınar Devlet Hastanesine taşınıyor.
Türk devleti, bu çatışmalarda açık bir biçimde çeteleri destekliyor; onları Ceylanpınar tarafında aðırlıyor, besliyor, silah ve cephane donatımını yapıyor, yaralılarını tedavi ediyor, ölülerini taşıyor. Bir tek amacı var çünkü. Yeterki Kürtler kendi topraklarında kendi yönetimlerini oluşturmasın, bir statü elde etmesin. Eðer YPG yenilir ve Serêkaniyê düşerse Türkiye ve desteklediði çeteler, diðer Kürt ilçe ve köylerine de saldıracaklardır. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalı. Türk devletinin Kürtleri düşman gören, düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımı içinde olmasının da garip bir tarafı yok.
Peki Serêkaniyênin öte tarafı, yani Ceylanpınarın durumu? Genel olarak da Kuzey Kürdistandaki derin sessizlik için ne demeli?
Kardeşlerimiz yüz metre ötede ateş altında, ölüm kalım mücadelesinde. Üstelik onlara saldıranlar bizim bulunduðumuz tarafta üstleniyor. Bizim fırınımızda yapılan ekmeði, lokantalarımızdan yapılan yemeði yiyor. Bizim hastanemizde tedavi oluyor. Dinlenip güç topladıktan sonra yeniden yeniden saldırıyor.
Ceylanpınar ve sınır hattı bu ölüm suskunluðunu bozmalı. Bu çeteciliði engellemek, onları huzursuz etmek, onlara yiyecek içecek, ekmek vermemek bir yurtseverlik görevi olmalı. Onları Ceylanpınarda barınamaz konuma getirmek halkın elindedir ve bu mümkündür. Ceylanpınarda hiçbir şey yapılamıyorsa, gece sabaha kadar teneke çalmak da mı zor? Hiç deðilse çeteler uykusuz kalırlardı.
Çeteler ve onlara yardım ve yataklık eden Kürt düşmanları Ceylanpınarda bu kadar rahat ve pervasız hareket edememeli. Yurtseverlik, sadece seçimden seçime bir partiye ve bizi temsil edecek adaylara oy vermekten ibaret deðildir. Ýsyan ve eylem, insanın en büyük erdemidir. Bu erdem sergilenmelidir.
Siz olsanız kardeşlerinizin bu büyük suskunluðunu ve maç seyircisi konumunu kabul eder misiniz?
Türk devleti çetelere sınır kapılarını sonuna kadar açmış. Çeteler arabaları ile, kamyon ve aðır silahları ile rahatça girip çıkıyorlar.
Fakat Güney Kürdistan Federe Hükümeti Rojavaya bir ticaret kapısı açmıyor. Yiyecek, içecek ve ilaç sıkıntısı var. Kürtlerin kendi ülkesinin bir parçasından diðer parçasına geçişi yasak. Alış-veriş izni yok, ticaret yasak. Ýsmi konulmamış bir kuşatma. Kardeş ambargosu
Siz olsanız sormaz mısınız: Kardeşlik bugün deðilse ne zaman?
Halkların tarihinde özgürlük veya sömürgeleşme, toplumsal yükümlülüklerin gelişme düzeyi ile doðrudan ilintilidir. Toplumsal sorumluluk geliştikçe özgürleşme de ona paralel bir gelişme gösterir. Onun içindir ki egemenlerin, zorbaların yaptıðı ilk iş, ezilenlerin en güçlü bu dinamiðini işlevsizleştirmektir. Ýngiltere Başbakanı Margaret Thatcher başbakanlıðı döneminde, bir konuşmasında toplum diye bir şey yoktur deyivermişti. Peki ne vardı?
Ona göre yalnızca erkek, kadın bireyler ve aileler
Yani toplumsal sorumluluða ve dayanışmaya gerek yoktu. Biz, bu kapitalist-modernist hayvanlaştırılmaya hayır demeliyiz.
Ve yüksek sesle sormalıyız:
Kürt, Kürdistan, özgürlük, baðımsızlık, statü, vatan ve birlik diyenler! Haklı olarak Kerkük Kürdistandır diyerek dayanışma isteyenler!
Af buyrun Serêkaniyê neresidir ve bu derin sesizliðiniz nedendir?
Ve Rojava üzerindeki bu adı konmamış ambargo neyin nesidir?
Kaynak: Yeni Özgür Politika