Başaran: Artık saatlerin bile önemi var!

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı'da görüşme yapılsa da tecridin kalkmadığını belirterek, "Saatlerin önemi var" dedi. Başaran, açlık grevleri ve ölüm oruçlarına sessiz kalanlara da tepki gösterdi.

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Meclis'te basın toplantısı düzenledi. 

'YILLARDIR TECRİT VAR'

Açlık grevleri ve hak ihlallerine değinen Başaran'ın konuşmasından satır başları şöyle:

"7 Kasım’dan beri Leyla Güven’in başlattığı açlık grevleri ile birlikte dünyanın dört bir yanına, Avrupa’dan Hewlêr'e ve Kanada’ya kadar yayılan bir açlık grevi var. Her ne kadar toplumun büyük bir kesimi kulaklarını ve gözlerini kapatsa da bu mesele her geçen gün yakıcılığını ve güncelliğini koruyarak devam eden bir mesele. 

Aslında 15 Şubat 1999’dan bu yana mutlak bir tecrit söz konusudur. Binlerce insan aylardır mutlak tecridin kaldırılması için direniyor.

'GÖRÜŞME OLUMLU AMA TECRİT BİTMEDİ'

2 Mayıs tarihinde avukat görüşmeleri yaptırıldı. Bu avukatların yaptırılması sevindirici bir mesele olarak kabul edilse de diğer taraftan trajiktir. Düşünün ki aylardır, binlerce insan hukukun uygulanması için dünyanın dört bir tarafında açlık grevinde ve biz bir avukat görüşünün yapılmasını sevindirici olarak kabul ediyoruz. Şu anda Leyla Güven ile birlikte 4 milletvekilimiz açlık grevinde. Bu milletvekillerimizin bir görüşmenin tecridin bitirildiği anlamına gelmediğini belirtiyor, bir defa yapılan görüşmeyi iktidarın elini güçlendirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendiriliyorlar. 

Hiç kimseyi siz yıllarca aylarca toplumdan tecrit edemezsiniz. Bunu Türkiye’nin Anayasası, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler ve infaz yasası açıkça düzenlemektedir. Herhangi bir hukuki engel yokken şu anda iktidar cephesinde herhangi bir ikna edici açıklama yapılmaması bizleri ve toplumu kaygılandırmaktadır. Çünkü gelinen aşamada çokça ifade ettik, kritik aşamayı çoktan geçmiş, her an cezaevlerinden cenazelerin çıkabileceği ve toplumsal barışı baltalayabilecek eşiği çoktan geçtik. 

ÖLÜM ORUÇLARI

30 Nisan’dan bu yana çeşitli cezaevlerinde 15 siyasi tutsak ölüm orucuna başladı. Bu tutsaklar zaten açlık grevinde olan fiziksel olarak tahribata uğrayan direnişçiler olduğu için günbegün ölüme yaklaştıkları bir gerçektir. Bugün ölüm orucunun 9’uncu günü. Bakın binlerce insan açlık grevinde, 15 siyasi tutsak ise ölüm orucunda ve iktidara çağrıda bulunuyorlar: 'Hukukunuzu uygulayın, hukukunuzu uygulayacağınızı deklere edin.' Hukuk devleti olmaktan vazgeçmiş hükümete çağrı yapılıyor. 

Amasya E Tipi Cezaevinde açlık grevinde bulunan 3 tutsağa, eylemin ilk 25 gününde B Kompleks vitamini verilmemiştir. Tutsaklar yanlarında refakatçi olmaksızın tek başlarına kalmaktadır, hijyen için temizlik malzemeleri verilmemektedir. Cezaevi idarelerinin sözlü talimatları gerekçe gösterilerek avukat görüşmeleri kameralı odalarda yapılmaktadır. 

Kırıkkale F Tipi Cezaevinde İsmet Akın açık yarası olması nedeniyle ciddi bir risk altında olup 20 kilo vermiş ve açık yarasında akıntılar vardır. Kayseri Bünyan Kadın Cezaevinde Berivan Bitmen'in bacağının altında toplanan kitle diz altına yayılmıştır ve Bitmen ayaklarını hissetmiyor. Bu nedenle avukat görüşüne tekerlekli sandalye ile gelmek zorunda kalıyorlar. Maşallah Erbey, yürüyemediği ve ayakta duramadığı için avukat görüşlerine tekerlekli sandalye ile gidiyor. Yine bunun yanında Alanya L Tipi Cezaevinde Hafıza Abdulaziz’in, idrar ve dışkısından kan geldiği anlaşılmıştır. Alanya L Tipi Cezaevinde hızlı kilo kayıpları, vücut sıcaklıklarında düşme, mide krampları mevcuttur. 5 Ocak tarihinde açlık grevine başlayan kadınlara vitamin verilmemektedir. Manisa T Tipi Cezaevinde dehşet verici bir durum yaşanmaktadır. Bu insanlar açlık grevinde olmasına rağmen cezaevi ısrarla ölüm orucu koşulları dayatmaktadır. Cezaevi idaresi açlık grevindeki tutsakların kantinden su almasına lütfen izin veriyor. Tuz, şeker, meyve suyu gibi ürünleri almasına izin vermiyor bu ürünlerin alınması halinde açlık grevinin bittiğine dair bakanlığa bildirimde bulunacağını ifade ediyor. Yani açlık grevi sürdürülürken tutsaklara ölüm orucu koşulları dayatılmaktadır. Şakran Cezaevinde 26 Aralık tarihinden beri açlık grevinde olan Rahşan Aydın görme kaybı yaşamaktadır. Aydın bir ay önce tekli hücreye alınmıştır ve burada tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdadır.  

Elazığ Kapalı Cezaevi ile ilgili birkaç şey söyleyeceğim. 15-20 açlık grevcisi tek başlarına hücrelerinde tutulmaktadır. Bu cezaevinde diğer cezaevlerinde olduğu gibi örgüt talimatı taşıdıkları iddiasıyla avukat görüşleri kamera ile kayıt altına alınmaktadır. Bu sadece bir kısım örneklerdi. ÖHD, İHD ve ÇHD’li avukatların bize ulaştırdıkları bilgilerdir. HDP Milletvekilleri olarak bir süredir cezaevlerini ziyaret edemiyoruz. Hukuk dışı bir şekilde cezaevi ziyaretlerimiz engelleniyor. Bu size sunduğumuz tablonun çok küçük bir kısmı.

HÜKÜMETE 'ACİL' ÇAĞRI

Şu anda binlerce insan benzer bir durumda, binlerce insan bugün grevi bıraksalar bile geri dönüşü olmayacak fiziki tahribatlarla karşı karşıya. Bu kadar acil bir durum ortadayken ve aslında hukukun uygulanması talep edilirken, iktidarın, toplumun ve hükümetin sessizliği bizi dehşete düşüren durumdur. Bu tutsaklar çok büyük bir şey istemiyor. Türkiye bir hukuk devleti ise, bir anayasası olduğunu ve bunun geçerli olduğunu iddia ediyorsa, buna bağlı olarak kanunların işler ve yürütüldüğünü iddia ediyorsa kendilerini hukuka uymaya davet ediyoruz. Yarın çok geç olabilir. Bakın bu süreç içerisinde 8 insan Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle yaşamına son verdi. 

'ŞİDDETE UĞRAYANLAR KÜRT ANNELERİ OLDUĞU İÇİN Mİ SESSİZSİNİZ?'

Günlerdir tutsak yakınları cezaevi önünde. Batman’da, Diyarbakır’da, Gebze’de, Bakırköy’de ve Türkiye’nin dört bir yanında açlık grevi yürütenlerin çocukları, eşleri ve kardeşleri seslerini duyurmak için protesto haklarını kullanmaya çalışıyorlar. Maalesef annelerin gördüğü muamele bize umut vaat etmiyor. Annelerin beyaz tülbentleri ile kendi çocuklarının yaşaması için çabalarken, çocuklarının yaşamının Türkiye’nin geleceği ile bağlantılı olduğunu bilerek çocuklarının sesini yükseltmeye çalışırken maruz kaldıkları muamele bütün toplumun vicdanını yaralayacak durumdadır. Bu muameleye ses çıkarılmaması, onların Kürt annesi olmasından mıdır? 

Ramazan ayındayız, bugün kendisine dindar diyen bir toplum ve kendisine dindar diyen bir iktidarın yönettiği bir ülkedeyiz. Başörtülü anneler Kürt oldukları ve başlarındaki tülbentli olduğu için mi kendilerine yapılan muameleye ses çıkarılmıyor? Bununla ilgili bütün illerde benzer uygulamalar yapılırken, sadece Gebze’de bir kişi ile ilgili soruşturma açılıp onun da görevden alınmaması nasıl açıklanacak bir uygulamadır? Dün Batman’da bir kadın, kardeşinin yaşaması için açıklama yaparken, yerlerde sürüklendi ve bayılmasına rağmen gözaltına alındı. Bu bizim ve toplumumuz açısından dehşet verici bir durumdur. Bu Türkiye açısından utanç verici bir durumdur. Her gün hükümetin yanında yer alan basının Fransa’daki eylemcilerin maruz kaldığı şiddetin nasıl orantısız olduğunu yazarken, Kürt annelere yapılan bu şiddeti görmezden gelmesi kabul edilebilir değildir. 

'BİR SAAT BİLE DEĞERLİ!'

Binlerce insan tek bir talep ile açlık grevinde. Bu talep kişisel bir talep olmayabilir, toplumsal bir talep olabilir ama öte yandan hepimizi ilgilendiren bir taleptir. Bugün başta kadınlar olmak üzere, Türkiye toplumunun tamamı tecrit altındadır. İnsanların nasıl tecrit altına alındığını görebilirsiniz. Çok geç olmadan yapılacak bir beyanatın bu süreci bambaşka bir sürece ilerletebileceğini biliyoruz. Şu anda tutsakların bu tecridin mutlak olarak kaldırıldığına dair bir beyanı beklediğini biliyoruz. O yüzden hükümeti Anayasa’yı, yasaları, bağlı olduğu uluslararası sözleşmeleri uygulamaya, insanlık suçu olan bu tecrit suçunu işlemekten vazgeçmeye çağırıyoruz. Bir saatin ne kadar önemli olduğunu bilerek bu çağrıyı yapıyoruz."