BDP Grup Başkanvekili Ýdris Baluken, bütçenin gayri meşru olduðunu belirterek, 9 vekilin eksik olduðu, 541 seçilmiş milletvekili ile bütçeleme hakkını kullanmaya çalışmak başlı başına meşruiyet skandalıdır dedi. Baluken, 'bölgedeki savaşın bir sonucu olarak işçi sınıfının artık Kürtleşmiş olduðunu' dillendirdi. Türk Başbakanı Erdoðan'ın Bismillah dediðim için yargılandım sözünü hatırlatan Baluken, "Başbakanın cümlesindeki yargılamanın mantıðı ile Sivil Cuma Namazlarına saldırılması, Ýmamların cezaevine atılması, cenazelere saldırılması arasında tek fark vardır: Dünün maðdurları bugünün zalimleri konumuna düşmektedir diye konuştu.
2013 yılı bütçe görüşmelerinin kapanış konuşmasını yapan BDP Grup Başkanvekili Ýdris Baluken, ülkelerde savaşa aktarılan bütçe gelirlerinin halktan, parlamentodan saklanmasının 2013 bütçesini gayri meşru kıldıðını kaydetti. Bütçenin evrensel ilkeleri ihlal edilerek iç savaşa para aktarıldıðını ve şeffaflık ile açıklık ilkelerinin hiçe sayıldıðını söyleyen Baluken, ayrıca, tutuklu milletvekillerinin olmasını da, yine gayri meşrulukla yorumladı: "541 seçilmiş milletvekili ile bütçeleme hakkını kullanmaya çalışmak başlı başına meşruiyet skandalıdır. 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' deyip, yüzde 50 oy alıp, 'milletimizi temsi ediyoruz' söylemlerini dilinden düşürmeyen AKP iktidarı, yapılan her kanun ve bütçeleme hakkını gayri meşru kılan tutuklu vekilleri bir an önce serbest bırakmalıdır. Tutuklu vekillere yaklaşım dar siyasi çıkarlar üzerinden deðerlendirilmemeli, bir devletin yasama işlerini yürüten parlamentonun meşruluðu üzerinden deðerlendirmelidir."
'BARIŞI SAÐLAYAMADIÐIMIZ ÝÇÝN ÖZÜR DÝLERÝZ'
Baluken, cezaevlerinin milletvekillerini hapsetmekten çok tutuklu vekillerin aldıðı oyun sahibi olarak halkın iradesini hapsettiðini söyleyerek, şöyle konuştu: "Bakın bir karşılaştırma yaparak, sizleri bu konuda bir ufuk açmaya davet ediyorum. Bizler parlamentodaki milletvekilleri olarak, tutuklu vekillerin serbest bırakılması ve Türkiyenin demokratikleşmesi için yasaları Genel Kuruldan geçiremezken, tutuklu milletvekillerimiz ise kendi durumlarına, üstlerine dayatılan hukuksuzluklara aldırmadan, seçmenlerine verdikleri sözün gereði olarak Türkiyenin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözülmesi için bedenlerini ölüme yatırıp 45 güne varan açlık grevi eylemi yaptılar. Tekrar şapkaları önümüze koymanın vakti gelmiştir. Bizim burada çıkardıðımız sermaye lehine yasalar mı halkın gerçek temsilini saðlamaktadır, yoksa ülkenin demokratikleşmesi barışa gidecek bir sürecin önünün açılması için bedenlerini ölüme yatıran milletvekillerinin bu onurlu direnişi mi daha anlamlı bir siyasal faaliyettir."
DEP Eski Milletvekili Orhan Doðanın, "Ben bugüne kadar size barış ortamını saðlayamadıðım için özür dilerim. Arkadaşlarım adına özür dilerim. 22 Temmuz'da önce barış diyeceðiz şeklindeki sözlerini hatırlatan Baluken, Mecliste halkın temsilcileri olarak ve halk olarak Orhan Doðandan özür dilemeliyiz. O, çok sevdiði barışı hala getiremediðimiz için, akan kanı hala durduramadıðımız için dedi.
Baluken, 30 yıldır süren savaşın, on binlerce can aldıðını, binlerce köyün insansızlaştırıldıðını, binlerce kişinin faili meçhul cinayete uðradıðını ve doða tahribatı ile ekolojik yıkıma neden olduðunu belirterek, Milyonlarca kişinin yerinden edilmiş ve onarılmaz yaralar toplumsal hafızaya kazınmıştır. Belirtmek gerekir ki; bu kanın bir gün daha akmasına halkımızın tahammülü kalmamıştır. Kürt sorununa ilişkin gerçekleri ortaya koymak için öncelikle Kürt sorununun kaynaðına inmekte fayda vardır. Çünkü bugünün gerçekliðinde Kürtler, Kürt sorununun kaynaðını tartışmak yerine nasıl bir çözüm, proje, sistem konusunu tartışmaktayken Meclisteki AKP, CHP ve MHP; Kürt sorununun nereden kaynaklandıðını anlamamaya çalışıyor ya da Kürt sorununu yok sayarak, farklı adlandırmalar ve nitelemeler ile çözümsüzlüðü her geçen gün daha çok derinleştiriyorlar ifadelerini kullandı.
1921 ANAYASASI VE KÜRDÝSTAN, LAZÝSTAN VEKÝLÝ...
Konuşmasında Kürt sorununun tarihsel arka planına dikkat çeken Baluken, Erzrum Kongresinde Kürtlerin haklarına saygı gösterilmesi gerektiðinin vurgulandıðını dile getirerek, şöyle devam etti: Aynı amaç ve beklentiler Sivas Kongresi'nde de tekrarlandı. Sivas Kongresi Sonuç Bildirisi'nin 1.maddesinde; Kürtler için 'Sosyal ve siyasal farkları ile bölgesel kurallarına saygılı öz kardeştirler' denildi. 1921 Anayasasında Parlamentoda yer alan her vekil kendi kimliðiyle, Kürdistan, Lazistan vekili olarak kabul edilmekteydi. Milletvekillerinin üzerinden köken siyaseti yapılmayarak etnisiteye dayalı anlayış yok sayıldı. 1921 Anayasası 24 maddeden oluşurken, bu maddelerin 14ü öz yönetim ve kimliklerin tanınmasını içermekteydi. 1921 Anayasasından günümüze nakletmesi gereken en önemli siyasi bilinç ise, Kürt Milletvekillerinin hem Türkiye halkı içerisinde hem de Kürdistan Özerkliði içerisinde deðerlendirilmesidir. Tüm bu toplumsal gerçekliðe ve milli mücadelede siyasal kazanıma uygun olarak gelişen kanunlar, siyasi anlayışlar, yasal düzenlemeler, Ýttihat ve Terakki zihniyetinin yansıtıldıðı 1924 Anayasında tekçi, Türkçü yaklaşımların hâkim olması ile beraber günümüze kadar süren demokrasi ve Kürt sorununun da kaynaðını oluşturmuştur."
'HER KÜRTÇE KELÝMEYE 5 KURUŞ CEZA'
BDP'li Ýdris Baluken, Türkçenin diðer dil topluluklarına empoze edilmesinin 1928de başlayan Vatandaş Türkçe Konuş! kampanyalarıyla üst düzeye çıkarıldıðını anlatarak, Bu kampanyaların akabinde 1921 Anayasasının Kürdistan Özerk Bölgesinde; Kürtlerin inkarı, asimilasyona tabi tutulması süreci başlatılmıştır. Şark Islahat Planı 14. Madde bile bugünkü taleplerin kökenleri tarihte bulunan bir sorundan kaynaklandıðını ortaya koymaktadır. Şark Islahat Planı 14. Maddede, çarşı, Pazar, umuma açık yer ve kamu kurumlarında Kürtçe konuşmak yasaklanmış, Kürtler ise Kürtlüðe yenilmek üzere olan Türkler olarak tanımlanmıştır. Kürtçe dillenecek her kelimeye 5 kuruş ceza öngörülmüştür şeklinde konuştu.
'SEYÝT RIZA'NIN ÝADE-Ý ÝTÝBARA ÝHTÝYACI YOK'
Baluken, Dersim katliamı ve Seyit Rıza'nın iade-i itibarı hakkında ise şunları dile getirdi: Hepsinden ayrı olarak bir jenosid kabul edilen Dersim Katliamına deðinmeden Cumhuriyetin Kürt Politikasını anlamak mümkün deðildir. Dersim katliamında Seyit Rıza, yaşı küçültülerek oðlu ise yaşı büyültülerek idam edilirken, Hitlerin Yahudi katliamındaki hukuk cambazlıðını aratmayacak bir katliam gerçekleştirilmiştir. Daha fazla mermi harcamamak için süngülerle yapılan katliam, katliamcıların gözünden maðaralarda fareler gibi katledildikleri söylenen mazlumlar, zorla ailelerinden alınan, kaybedilen kızlar ve katilinin bile bir zaman sonra yazamayacaðı katliam manzaraları, Kürt Sorunun kaynaðına ilişkin en acı gerçekliði ortaya koymaktadır. CHPli bir vekilin iade-i itibar istemesi bir vehamet olduðunu belirten Baluken,, CHPnin katliamdan sorumlu parti olarak iade-i itibarı kabul etmemesinin de ayrı bir vehamet olarak ortada durduðunu dile getirerek, Açıkça ifade etmemiz gerekirse, Dersim halkının, Seyit Rızanın ve torunlarının bir iade-i itibara ihtiyaçları yoktur, çünkü onlar o gün olduðu gibi bugün de zulme karşı direniyorlar. Ýade-i itibar olmasa da itibara ihtiyacı olan CHP ve teklifi yapan ve teklifi ret eden tarihten, toplumsal gerçeklikten yoksun milletvekilleridir şeklinde konuştu.
Gündemde olması hasebiyle 1980lerde Diyarbakır 5 Nolu cezaevinde yaşananlara insani bir pencereden bakmaya hepinizi davet ediyorum diyen Baluken, Kürt halkının evlatlarına insan dışkısı yedirilmesi, yemeklerine fare parçalarının doðranması, laðım suları içerisindeki hücrelerde yapılan binbir çeşit işkence yönteminin, her gün Türk olduklarının kendilerine tekrar ettirilmesinin, yaşanan vahşetin sadece küçük bir kesiti oluşturduðuna vurgu yaptı.
Baluken, Mecliste grubu olan bir siyasi partinin Eş Genel Başkanının, 1980 Darbesi sonucu gönderildiði cezaevinde 6 ay boyunca her gün işkence ve dayak altında bir köpek kulübesinde tutulduðunu hatırlattı. Baluken, konuşmasına şöyle devam etti: 90lı yıllardan bu yana ise 20 bine yakın faili meçhul, boşaltılan yakılan binlerce köy, yerinden edilen 4 milyon insan, topraða verdiðimiz 40 bin genç yaşanan travmaları daha fazla arttırdı. Bugün hükümetiniz tarafından hazırlanan entegre projeler kapsamında hala süren siyasi soykırım operasyonlarında 10 bin BDPli siyasetçi cezaevinde rehine olarak tutulmakta, Kürt Meselesine ilişkin konuşan herkese hukuki takibat yapılmaktadır. Üç yıldır bu insanların anadilde savunma taleplerinin bile savunma hakkının gaspına yol açacak şekilde dikkate alınmaması ayrı bir utanç sayfası olarak tarihe geçmiştir."
'BÝSMÝLLAH' DEDÝÐÝ ÝÇÝN YARGILANAN VE SÝVÝL CUMALARA SALDIRAN ERDOÐAN...
Türk Başbakanı Erdoðan'ın Bismillah dediðim için yargılandım sözünü hatırlatan Baluken, "Başbakanın cümlesindeki yargılamanın mantıðı ile Sivil Cuma Namazlarına saldırılması, Ýmamların cezaevine atılması, cenazelere saldırılması arasında tek fark vardır: Dünün maðdurları bugünün zalimleri konumuna düşmektedir diye konuştu.
Erdoðan'ın 1991 yılında yazdıðı Kürt Sorunu raporundaki tespitlere deðinen Baluken, şöyle konuştu: "Raporda şu ifadeler var: 'Sorunun adı Kürt Sorunudur, sorunun olduðu coðrafya Kürdistan Coðrafyasıdır, Kürtçe yasaðı çaðdışı bir yasaktır, yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezî devletin küçülmesi gerekir.' Kürtçe üzerindeki tüm yasakların kaldırılması içerikli rapor Kürtler için bir umut kaynaðı olmuştu. Fakat süreç içerisinde AKP de, Başbakan da vicdan ve cesaret terazisinde sınıfta kaldı. Başbakan ve AKP hak, adalet, eşitlik yerine Türkçülüðü tercih etmiştir. 2006da kadın da olsa, çocuk da olsa gereðini yapın demek suretiyle vicdanını kaybeden Erdoðan, Haburda Kürtlerin çocuklarına ilk defa canlı olarak kavuşmasında ise sevincinde vicdanı yerine cesaretine yenik düşmüştür. Geçen sürede 1991 Raporundaki reformların hayata geçirilmesi yerine vicdanına yenik düşmüş, cesaretinin de terazisi sarsılmış ve 'Kürt sorunu yoktur' noktasına gelmiştir."
'KÜRTLER, AKP'NÝN YURTDIŞINDAKÝ TÜRKLER ÝÇÝN ÝSTEDÝKLERÝNÝ ÝSTÝYOR'
Kürtlerin, AKPnin yurtdışında yaşayan Türkler için talep ettiði haklardan fazlasını istemediklerini ifade eden Baluken,"Çinde Uygur Türklerinin sahip olduðu özerkliði Kürtler talep edince bölücü olmakta, Balkanlarda Türklerin anadil hakkını Türkiyede Kürtler isteyince hain olmakta, Güney Kürdistanda 300 bin Türkmenin sahip olduðu haklar bile Kürtlere çok görülmektedir" dedi. Kürtlerin en temel haklarını talep ettiklerine dikkat çeken Baluken, dünyadan örnekler verdi: "Bölgesel yönetim talebine 4 kıtada birkaç örnek vermek istiyorum. Hindistan, 28 eyalet, 7 birlik bölgesinden oluşan bir yapıya sahiptir. Bu ülkede yine 850 farklı dil konuşulmakta, 27 ayrı resmi dil kullanılmaktadır. Belçikada her bölgenin kendi dili kullanılırken, üç ortak dilli bir anlayış hâkimdir. Ýspanyada, Almanyada, Birleşik Krallık ta ve pek çok Avrupa ülkesinde de durum farklı deðildir. Güney Afrika 9 ayrı özerk bölgeden oluşmakta, üç başkent ve 11 resmi dil kullanılmaktadır. Irakta 18 ayrı eyalet ve 3 ayrı dil kullanılmaktadır. Ukraynada ise Özerk Kırım Cumhuriyeti bulunmakta, Ukraynaca, Rusça ve Tatarca resmi diller olarak kullanılmaktadır."
'SAVAŞIN SONUCU ÝŞÇÝ SINIFINI KÜRTLEŞTÝRDÝ'
Bölgedeki savaşın bir sonucu olarak işçi sınıfı artık Kürtleşmiştir diyen Baluken, Kürtler işgücü piyasasına savaştan kaçarak geldikleri üzere ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır. Bugün gittiðimiz pazarlarda, kot kumlama işlerinde, inşaat sektöründe Kürt işçinin emeði sömürülmektedir. Ýşsizliðin had safhaya ulaştıðı Kürt bölgesinde ise yurttaşlar mevsimlik işçi olarak karın tokluðuna çalıştırılmaktadır dedi.
ROBOSKÝ KATLÝAMI
Baluken, Roboski katliamını yapanlara Erdoðan'ın teşekkür ettiðini hatırlatarak, katliamdan sorumlu olan Hava Kuvvetleri Komutanına madalya verilmesini buna örnek gösterdi ve şunları kaydetti: "Genelkurmay başkanına teşekkür edildi, Meclis Araştırma Komisyonunun çalışmaları bir türlü sonuçlandırılmadı, Roboskili ailelere her türlü baskı uygulandı. Tüm bunlar olurken duyarlı kamuoyunun şu soruları hala cevapsız olarak beklemektedir. Roboskide katliam emrini kim verdi? Katliamı ortaya koyan görüntüler neden kamuoyuna açıklanmıyor? Soruşturmanın zamana yayılması ve sonuç çıkmaması talimatını kim verdi? Ýstihbarat nereden geldi? Bombardımanla ilgili sorumluların ifadeleri neden hala alınmadı? Kamuoyu bu soruların cevaplarını beklerken, Roboskili anneler katledilen çocuklarının fotoðraflarını hala yeni doðmuş bebek gibi kucaklarında taşımaktadır."
Yakın dönemde cezaevlerinde anadil önündeki engeller ve Sayın Öcalana uygulanan tecritin kaldırılması için sahip oldukları tek şeyi kendi bedenlerini açlıða ve ölüme yatıran tutsakların barış talebi kadar kaygısız, çıkarsız, saf, onurlu bir barış mücadelesi olabilir mi? diye soran Baluken, Bu kadar saygın bir barış mücadelesi yöntemindeki taleplerin bile hala yerine getirilmemiş olması, hepinizi zan altında bırakacak bir savaş ısrarından başka bir şey deðildir dedi.
'BÝR SONRAKÝ KUŞAÐIMIZ ELÝNÝZÝ BÝLE TUTMAYACAK'
BDP olarak Kürt Sorununun demokrasi ve müzakereyi esas alacak şekilde çözülmesini talep ettiklerini belirten Baluken, konuşmasını şu sözler ile tamamladı: Polis gazı, copu, tehdidi demeden yaralanma ve ölüm pahasına halkımızla beraber savaşın durması çaðrısı yapıyoruz. Bugün Kürt Sorununun çözümüne niyeti olanlar bilmelidir ki, güvenlik politikaları ile bu sorunun çözümsüzlüðü derinleşir, Kürt Sorununu güvenlik eksenli politikalara hapsetme ölümleri arttırarak, demokratik siyasetin ve iktidarların ordunun tahakkümü altına girmesine neden olur. 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi bu noktada yeterince tecrübeyi kendinde barındırmaktadır. Uzun zamandır Kürt Sorunu ile ilgilenen aydınlar ve siyasetçiler fırtına çocuklardan bahsetmektedir. Yani sizlerin zulmü altında büyüyen Kürt gençleri. Bu genç kuşaktan önce BDP var, bizim kuşaðımız var. Ýnanın ki bir sonraki kuşak geldiðinde elinizi tutmayacak, Sevr travmanıza karşı Lozan travmamız var deyip kardeşlik adına uzatacaðınız ellerinizi havada bırakacaktır. Dolayısıyla bir kez daha BDPnin rolü ve sürecin derinliðini anlamaya çalışmanız gerekmektedir. Kuşkusuz ki, bu konuda tüm Türkiyenin hassasiyetlerini göz önünde bulundurma noktasında bizlere de yöneltilen eleştirileri anlamaya çalışıyoruz. Kendi içimizde bizler de deðerlendiriyoruz. Birbirimize yapacaðımız kalıcı barış çabalarını bertaraf edecek, anaların her gün sel olmuş gözyaşlarını daha da arttıracak çalışmalara da bizleri yönlendirmemelidir."