İran’da halk hareketliliği tarihi

İran'da 1891'deki ilk isyandan bugünkü isyana uzanan tüm meselenin kısa özeti belki şudur; dün demokrasi ve İslam yasası isteyenler, bugün milliyetçi, dinci, inkârcı ve adaletsizdir.

Tarih, 1891'i gösterdiğinde İran’da bir isyan patlak verdi. Bu isyan hem dış güçler hem de devleti hedef alan ilk büyük halk ayaklanmasıydı. Ayaklanma Nasreddin Şah’a karşıydı fakat hedefi sadece iç değil, aynı zamanda dış politikalar/ilişkilerdi. O dönemde egemen olan hanedanlık Kaçarlar'dı. (İran'da 1795 yılında kurulan Kaçar Hanedanlığı varlığını 1925'e kadar sürdürdü)

1891 TÜTÜN AYAKLANMASI!

Şah, 1890’da bir İngiliz şirketine İran’ın bütün tütününü üretme, satma ve ihraç etme hakkını tanıdı. İranlılar tarafından çok tüketilen ve satılan tütün, bütün muhalif unsurların imtiyaza ve onu veren hükümdara karşı protestolarda birleştirdi. Burada önemli olan, protestonun Şii ulema tarafından örgütlenmesiydi. Ulema giderek artan yabancı etkisine karşı İslam’ın onurunu korumak adına halkı kendilerine katılmaya çağırdı; Şah’ın imtiyaz politikasının İslam yasalarının ihlali olduğunu söyleyip bağımsız konumlarından yararlanarak hükümeti suçladılar. 1891’de Şirazlı bir müçtehit (ayet ve hadisleri yorumlayan kişi) imtiyaz iptal edilene değin, tütünün yasak olduğunu bildiren bir fetva yayınladı. Fetva, On İki Şiiliği bağlamında yazılmıştı. Hangi şekilde olursa olsun tütün kullanımının saklı imama karşı suç işlemek anlamına geleceğini bildiriyordu. Müçtehit böylece kendi yorum gücünü merkezi hükümetin bir politikasına karşı kullanmaktaydı. 1891’de Tahran’da ve diğer büyük kentlerde pek çok gösteri yapıldı. Dini liderlerinin arkasında toplanmış olan halk üzerinde hiçbir etkisi olmayan Şah, imtiyazı 1892’de iptal etti. Tarihe “Tütün Ayaklanması” olarak geçti. Bu tütün protestosu deneyimi, ulemaya İran halkının İslami referans çerçevesine oturtulmuş siyasal faaliyet çağrılarına karşı olumlu tavır içinde olduğunu göstermişti. Tütün tekeline karşı ayaklanma İran'ın uyanışı ve yeni dönemin başlaması olarak bilinecektir. Sadece tütün ve ulema ekseni ile kalması eksik yönüdür.

DÜNÜN DEMOKRATI

Burada ilginç olan durum ulema sınıfının devlete karşı isyanıydı. 2017'nin son günlerinde başlayan ve 2018’e girdiğimiz bu ilk günlerden de devam eden İran’daki halk ayaklanması ise o gün isyan eden ulema sınıfına karşı! Aradan geçen yıllar her şeyi kökten değiştirdi ve iktidarı ele geçiren güçlerin nasıl yozlaştığına da iyi örnek olmuş oldu. Dün isyan edip demokrasi ve İslam yasası isteyenler, bugün iktidarda ve yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlikle itham edilip onlara hesap soruluyor. İran’daki tüm meselenin kısa özeti de belki budur, denilebilir. Dün demokrasi isteyenler bugün milliyetçi, dinci ve inkârcıdır. Ayrıca İran’daki gelişmeleri sürekli dış güçlere bağlamak, ancak İran ve dinamiklerini bilmemekle, halkı küçük görmekle eşdeğerdir ve demokratik halk hafızası açısından da inciticidir.

ÖCALAN’IN İRAN TESPİTLERİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı’da yaklaşık 20 yıldır insanlık dışı bir tecridin içinde. Bu şartlar altında büyük zorluk ve emeklerle ürettiği, kaleme aldığı düşünceleri milyonları ve Ortadoğu’yu şekillendirmeye, onlara yol göstermeye devam ediyor. Savunmalarının son kitabında (5.Kitap) "İran’ın yakın geleceğinde gerçek anlamda bir modernite savaşına tanık olabiliriz” derken de bugünü görmüş gibi konuşmakta, yine haklı çıkmaktadır. Fakat İran’ın gerçek özünü oluşturan demokrat kadınlar, gençlik, aydın ve esnaflar; dün ne istemişlerse bugün de aynı şeyi istemeye devam ediyor. O anlamda Sayın Öcalan’ın “Şia milliyetçiliği ne kadar saptırsa da modernite üzerindeki ideolojik ve politik tartışma büyüyerek devam edecektir. İran halkları kapitalist moderniteyi diğer halklardan daha fazla tanımaktadır ve ona boyun eğmemekte kararlı görünmektedir. Mevcut Şia milliyetçiliği ne kadar sahte anti-İsrailcilik, anti-Amerikancılık ve anti-Batıcılık yaparsa yapsın, uzun süreli olarak İran halklarının kendileri için uygun modernite arayışının önüne geçemez; hatta ABD ve İsrail’le uzlaşsa bile halkların bu arayışı karşısında maskeli duruşunu kurtaramaz. İran kültüründe hakikat arayışı güçlüdür” demesi çok anlamlı ve değerli bir tespittir.

SON 200 YILIK ÇALKANTI

Ortadoğu’nun her yerinde olup hiçbir yerinde olmama özelliği ile bilinen İran’ın modern geçmişine göz attığımızda halk hareketliliklerinin çokça olduğunu ve karakter olarak yer yer değişkenlik gösterdiğini görmekteyiz. Mezhepçi politikaları ile bilinen İran’ın son 200 yılına baktığımızda, kimliğini şekillendiren önemli durakları görürüz. İngiltere ve Rusya’nın etkisi barizdir. 2. Dünya Savaşı’na kadar Rusya ve İngiltere ülkenin hamurunu yoğururlar. Kaçarlar şahsında uzun yıllar süren ve daralan gömlek, 1906’da meşrutiyet ile son bulur. İlerici adımlar atılsa da pek sonuç alınmaz… Bu süre zarfında Rusya ülkenin gümrük ve savunmasını, İngiltere de petrol kontrolünü sağlar.

PEHLEWİ AİLESİ

Bunalımlardan çıkamayan İran, 1922’de Kazak ordusundan bir subay olan Rıza Pehlewi’ye teslim edilir. Rıza Pehlewi Türkiye’yi taklit eder ama başarılı olmaz. “Araplar çölde kral oluyorsa neden biz de olmayalım” diyerek krallık ilan eder. 2. Dünya Savaşı yıllarında ülkenin üzerinde Alman bulutları dolaşır. Buna önlem gecikmez. Mehmed Rıza Pehlewi başa geçer!

HUMEYNİ'NİN ÇIKIŞI

1950’lerde Dr. Musaddık reformcu girişimleri sonucu hükümet kurulur. Sol bu dönemde güçlenir. Şah’ın gücü daralır ve ülkeden çıkar. Dr. Musaddık iki yıl içinde tasfiye edilir ve Şah geri döner. Rusya’nın olası etkisini kırmak için ABD de topa gider. Modernite çalışmaları başlar. “Beyaz Devrim” denen batıcılık programı için düğmeye basılır. Bu yeni durum bu sefer dincileri kızdırır. Hümeyni’nin ortaya çıkışı böyle başlar. Sürgün olur. Fakat cin şişeden çıkmıştır. İçeride Ali Şeriati ve Ayetullah Telqani gibi isimlerin sosyalist, ideolojik yorumları da hakeza ülkenin etnik yapısının sesini hep beraber yükseltmesi 1979 devrimini hızlandırır. Humeyni iktidarı alır ve hızlı bir şekilde verdiği sözleri unutarak ret politikalarını devreye sokar. 1980-88 yılları arası Irak ile savaş ve sonrasında gelişen yeni didişmeler, çekişmeler, politikalar, mezhep çatışmaları… Tüm bunlar, İran’ı İran yapan başlıca duraklardır. İran bugün petrol zenginliğinde 3. sırada ve Hint okyanusuna açılıyor. Zengin topraklarının yanında zengin doğalgaza sahip. Jeo-politik konumu hayati önemdedir.

İKİ HEGEMONUN ÇATIŞMASI

İran, Ortadoğu modernizasyonunun son haline girilirken kendini güç olarak dayattı ve sistemin dışına konumlandı. Bugün bu yönlü direniş sürüyor. İran’ın en büyük çelişkileri İsrail iledir. Birbirlerini her fırsatta yeminli düşman olarak ilan etmekten geri durmuyorlar. İsrail hem İran’ın iç hem de ona karşı yürütülen dış siyasetin de kırmızı çizgisidir. Çünkü İsrail, kapitalist modernite hegemonyacılığının çekirdek hegemon gücüdür. Bu anlamda Ortadoğu’da onun varlığını kabul etmeyen bir devlet asla meşruluk kazanmıyor. İran onu tanımıyor. İran oligarşisi, İsrail ile Ortadoğu üzerinde hegemonik çatışmaya girişeli çok oldu. “İran-İsrail gerginliği sadece iki ulus devlet arasında olmayıp, hegemonya peşinde koşan iki güç sistemi arasında cereyan etmektedir.” (Öcalan, 5.Cilt)

HALK HAREKETLİLİĞİNİN KRONOLOJİSİ

Şimdi bugünkü halk hareketliliğini anlamak açısından geçmişin deneyimlerine ve tarihin 'an’da nasıl tekerrür ettiğine bakalım:

1905 MEŞRUTİYET DEVRİMİ!

Tütün ayaklanmasından sonra en önemli gelişme Meşrutiyet Devrimi denilebilir. 1905-1907 yılları arasında İran'da meşrutiyet talebiyle gerçekleşen devrimdir. Devrimin sonucunda meşrutiyet ilan edilmiş, yeni bir anayasa hazırlanmış ve meclis açılmıştır.

1925-1941 arasında İran şahı olan eski asker Rıza Pehlewi, tam bir seküler modernleştirme taraftarıydı. 1935’te batı tarzı şapka giyme gibi bazı konularda yapılan kılık kıyafet kanununa karşı –ki şapka namaz kılmayı güçleştiriyordu- Meşhed’de protestolar düzenlenmişti. Protestoyu müteakip bir ayaklanma patlak vermiş ve askeri birlikler kalabalıklara ateş etmişti. Bazı kaynaklar İmam Rıza Türbesi’nin başının da idam edildiğini söylüyor. Meşhed’deki Estan-ı Gods türbesinin 1911’de Ruslar tarafından bombalanmasının yıldönümünde bir vaizin hükümeti, reformlar ve ağır tüketici vergileri hakkında eleştirmesi üzerine pazaryerindeki kalabalıklarla komşu köyler türbeye sığındı. “Şah yeni Yezit’tir” ve “İmam Hüseyin bizi şeytan Şah’tan korusun” nidalarıyla türbeye sığınan halka karşı şehir polisi ve askerler türbe içinde olduğu gerekçesiyle bir müdahalede bulunmadılar. Azerbaycan’dan kuvvetler türbeye girerek kalabalığa saldırdı. Aralarında kadın ve çocukların bulunduğu yüzden fazla insan yaşamını yitirdi. Türbe bekçisi ve ateş etmeyi reddeden üç asker idam edildi.

TUDEH VE MUSADDIK DÖNEMİ!

1941’de TUDEH kuruldu. İran'da kurulan bir komünist partidir. Tam ismi İran Kitlelerinin Partisi'dir. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'yle yakın ilişki içinde olmuştur. Rıza Şah'ın 1941'de oğlu Muhammed Rıza Pehlewi lehine tahttan çekilmek zorunda kalmasının ardından, siyasi yaşama dönerek yeniden Meclis'e seçildi (1944). Sovyetler Birliği'ne İran'ın kuzeyinde petrol çıkarma ve arama hakkı tanınmasına karşı başarılı bir muhalefet hareketi yürüttü. Ardından İngilizlere ait Anglo-Iranian Oil Company Ltd.'nin İran'daki tesislerinin millileştirilmesi çağrısında bulunarak, milliyetçi çevrelerde büyük saygınlık kazandı. Petrol savaşları denen süreç bu zamandan sonradır. Musaddık'ın hazırladığı İran petrollerinin millileştirilmesini öngören yasa tasarısı, 1951'de Meclis'ten geçti ve şah, bu kararla daha da güçlenen Musaddık'ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. Büyük halk eylemleri gerçekleşti bu süreçte.

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ VE SONRASI!

1979'da İran'ın Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki bir monarşiden, Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan İslam Cumhuriyeti kurulmasına dönüşen popüler hareketin adıdır İran İslam Devrimi. 1979’da düzenlenen referandumda seçmenler, ülkede İslami bir cumhuriyet kurulmasına onay verdi. Humeyni, 1 Nisan tarihini 'Allah'ın Hükümeti'nin birinci günü ilan etti. İslam'ın devlet yönetimindeki rolüne ilişkin uzun tartışmaların ardından Velayet-i Fakih'i içeren anayasa, yapılan referandumla onaylandı. Aralık ayında yürürlüğe girdi ve Humeyni, İran’ın Dini Lider'i oldu.

Halkın desteği ile gelişen bu süreç, çok geçmeden halkın unutulduğunu gösterecek, destek veren pek çok grup tasfiye edilecekti. O gruplardan biri de Kürtlerdi. Devrime İslamcılar da katıldı, farklı sosyalist eğilimlerden radikal demokratlar da katıldı. Şah, çok geniş bir demokratik mücadele cephesi ile yıkıldı. Bu gerçeğin hiç kimse tarafından unutulmaması gerekir. İran’daki devrim, Şah’ın yıkılması silahla olmadı. Hiçbir devrimde görülmeyecek kadar halkın gücüyle yıkıldı. Dünyada silah kullanmadan en geniş kitlenin ayağa kalkışıyla yapılan ender devrimlerden biridir. Tarihte kitle desteği en fazla olan devrimlerden biridir. Ancak giderek toplumun taleplerinden koptu, tutucu hale geldi. Baskıcı bir rejim haline gelerek halkların özgürlük ve demokrasisi önünde engel oldu.

KIYIMA GİRİŞİLDİ

1980’de İran Kültür Devrimi başlatıldı. Haziran ayında, Humeyni’nin üniversiteleri 'İslamlaştırma' politikası sebebiyle 20 bin öğretim elemanı işinden oldu. Uluslararası Af Örgütü, İran yönetimine devrimden sonraki idam ve hapislere son verme çağrısında bulundu. Yaklaşık 1 buçuk yıl içerisinde en az bin kişi idam edildi.

DEVLET BASKIDAN VAZGEÇER Mİ?

1982’de Ayetullah Humeyni, insan hakları ihlallerine karşı tedbir niteliğindeki sekiz maddeyi açıkladı. Yargıyı ve Devrim Muhafızları’nı tutuklama, arama ve el koyma işlemlerinde keyfi davranmama konusunda uyaran Humeyni, 22 Aralık’ta yaptığı açıklamada, "Baskı uygulamamalıyız. İnsanların evlerinin içinde ne olduğunu soruşturmamalıyız" dedi. Fakat pratik öyle olmadı. Bu esnada Irak ile sürdürülen 8 yıl savaşları vardı ve halka baskı üst seviyedeydi. Savaş bahane ediliyordu. Buna karşı pek çok yerde eylemler yapıldı fakat bastırıldı. 28 Aralık’ta ise Tahran ve Kum savcıları görevden alındı. 1 Ocak 1983'te devrim mahkemelerinde tasfiyeler yapıldı.

ÖĞRENCİ PROTESTOLARI

2003’te öğrenciler giderek artan üniversite harçlarını ve üniversitelerin özelleştirilmesini protesto etti. Gösteriler daha fazla demokrasi talebine dönüştü. Eylemciler, Cumhurbaşkanı Hatemi’nin kendilerine destek vermediğini savundu.

Yine 2007’de hükümetin, yakıtın karne ile dağıtılacağını açıklamasının ardından ülke çapında gösteriler düzenlendi.

SEÇİM VE YEŞİL HAREKET

2009’da muhalif Yeşil Hareket, teokrasiye karşı, devrimden bu yana en büyük mücadeleyi başlattı. Milyonlarca kişi, ülkenin çeşitli kentlerinde iki hafta boyunca "Oyum nerede?" sloganlarıyla protesto gösterilerine katıldı. İran'da 2009'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin hileli olduğu düşünen Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi taraftarları, başkent Tahran'da ve ülkenin diğer büyük şehirlerinde gösteriler düzenledi. Ancak bu gösterilere karşılık olarak Tahran'da on binlerce kişi Mahmut Ahmedinejad'ın zaferini desteklemek için toplandı. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ülkedeki huzursuzlukları reddederek "futbol maçından sonraki tutkular" olarak niteledi. Bazı kaynaklar, İran İslam Katılım Öncülüğünün merkezinin basıldığını ve tutuklamalar yapıldığını duyurdu. Ülkede gösteriler sırasında en az 20 doğrulanmış ölüm kaydedildi. Nida Ağa Sultan isimli 26 yaşındaki muhalif öğrencinin kurşunlanarak öldürüldüğü anın bir cep telefonuna kaydedilerek yayılması büyük infial yarattı. Öldürülen öğrenci, Yeşil Hareket’in önemli bir sembolü haline geldi. Ayrıca Kerrubi’nin, Kahrizak Hapishanesi’nde protestocuların maruz kaldığı ölüm, işkence ve cinsel istismar vakalarını ortaya çıkarmasının ve diğer birinci ağızdan ifadelerin ardından merkez kapatıldı. Öldürülenler arasında Devrim Muhafızları’nın üst düzey yetkililerinden birinin oğlu da bulunuyordu. Şiiler için kutsal olan Aşure Günü, şiddet içeren hükümet karşıtı gösterilere dönüştü.

GERİYE DÖNEN DİRENİŞ RUHU

28 Aralık 2017'de İran yeniden ısındı. Bu eylemler, ülkede 2009 İran seçimleri gösterilerinden beri yaşanan en yüksek katılımlı protestolardır. Gösterilerde en az 12 kişi öldü ve yüzlerce kişi gözaltına alındı. Protestoların olduğu kentler abluka altına alındı. (Hala sürdüğü için net sayıyı vermek zor) Doğu Kürdistan ve İran’ın birçok kentinde sokağa çıkan on binlerce kişi, İran’daki yolsuzlukları ve ekonomik krizi protesto etti. “Ölsün diktatörlük” sloganı atılan eylemlerde İran’ın savaş politikaları protesto edildi.

CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI

Bu halk ayaklanmasının nereye evrileceği henüz belli değil, fakat belli olan bir şey varsa o da KODAR Eşbaşkanı Fûad Berîtan’ın İran'daki değişimle ilgili belirttikleridir. Beritan “İran’da cin şişeden çıkmıştır. Artık İran eskisi gibi olmayacaktır. Toplumdaki özgürlük ve demokrasi eğilimini doğru okuyup değerlendiren eski iktidar bloğunun içinden çıkan muhalif kesimin öncülük ettiği bu mücadelenin sistemi yumuşatma ve reforma uğratma çabaları mutlaka sonuç verecektir” diyor.