Uluslararası Tribunal: Kürtlere savaş var, baş sorumlu Erdoğan

Türk devletinin işlediği suçların yargılandığı Uluslararası Tribunal’in son oturumunda özellikle Paris katliamı üzerinde duruldu. İddia makamı, Türk hükümetini işlenen suçlardan sorumlu tutulmasını istedi.

Uluslararası Tribunal (Daimi Halk Mahkemesi), ikinci günün son oturumunda Şemdinli’deki bombalama, Güçlükonak saldırısı, Fransa’daki siyasi cinayetler ve 3 Kürt kadın devrimcinin hayatını kaybettiği 9 Ocak 2013’teki katliamı gündemine aldı.

ŞEMDİNLİ’DEKİ BOMBALAMA

Bu oturumun incelenen ilk dosyası Şemdinli patlaması oldu. Skype üzerinden davaya katılan Şemdinli dosyasında aktif olarak avukatlık yapan Cüneyt Caniş, 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli’de Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin bombalanmasındaki devletin rolünü anlattı. Bu saldırıda 3 kişi hayatını kaybetmişti. Seferi Yılmaz ise kitabevinden çok hızlı bir şekilde çıktığı için yara almadan kurtulmuştu. Bu davaya ilişkin hukuksal süreci detaylı olarak anlatan Caniş, Türkiye’deki yargılamaların adil olmadığını ifade etti. Caniş, halen devam eden yargılamada, 15 Temmuz askeri darbe girişimi olarak adlandırılan olaydan sonra tutukluların bırakılmasına karar verildiğini söyledi. “Dosyaya dokunan herkesin öyle ya da böyle görevden uzaklaştırıldığını” sözlerine ekleyen Caniş, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın “iyi çocuklardır” demesinin davaya etki ettiğini belirtti. Caniş, “İlk defa derin devlet halk tarafından suçüstü yakalanıp yetkili makamlara teslim edilmesine rağmen tam bir cezasızlık durumu sözkonusu” dedi.

DEVLETİN SUÇ ÜSTÜ OLDUĞU GÜÇLÜKONAK KATLİAMI

Güçlükonak’ta yaşananları ise insan hakları savunucusu ve yazar Şanar Yurdatapan anlattı. 1996 yılında yaşanan bu olayın devletin dört dörtlük suç üstü yakalandığını belirten Yurdatapan, önce olaya ilişkin bir videoyu paylaştı. Bunun devlet tarafından yapıldığını ortaya koyan Yurdatapan, 1996-1997’de devletin işlediği bir çok cinayet ve katliama daha dikkat çekti. Hakkında açılan davalar konusunda da bilgi veren Yurdatapan, Sur’daki katliamlar sırasında “çocuklar ölmesin” diyen bir öğretmen hakkında verilen hapis cezasından da bahsetti. Bu “suçu” kendilerinin de fiilen işlediklerini söyleyen Yurdatapan, şimdi birlikte AİHM’de dava açacaklarını söyledi. “Adil yargılama sadece bir yönden ihlal edilmiyor, ters yönden de ihlal edilebiliyor” diyen Yurdatapan, sözkonusu öğretmenin söylemediği sözler yüzünden de mahkum edildiğini kaydetti. Erdoğan’ın kendileri hakkında suçlamaları ve linç kampanyalarından da söz eden, Türkiye’deki nefret söylemlerine de dikkat çekti. Yurdatapan son olarak Türkiye’de “Her şey, özellikle de savaş suçlarını örtecek şekilde düzenlenmiş” dedi.

FRANSA’DA İŞLENEN SİYASİ SUÇLAR

Türkiye’de işlenen suçlara ilişkin tanıklıklardan sonra Avrupa’da işlenen siyasi suçlar ele alındı. Sonraki tanık araştırmacı gazeteci Nils Andersson, Fransa’daki siyasi cinayetleri anlattı. Paris’te 9 Ocak 2013’te üç Kürt kadın devrimcinin katledildiğini hatırlatarak konuşmasına başlayan Andersson, daha sonra bir kişiyi fiziki olarak ortadan kaldırmayı amaçlayan hedefli saldırılara dikkat çekti. Cezayir savaşından bu yana Fransa topraklarında işlenen siyasi cinayetleri anlatan Andersson, “Hedefli saldırıların bir çok devlet tarafından işlendiğini ama inkar edildiğini” söyledi. “Bunlar yabancı bir devletin topraklarında işlenen devlet suçlarıdır” diyen Andersson, çoğu zaman cinayetin işlendiği ülkenin servisleri ile işbirliği yapıldığını belirtti. Bu araştırmayı, bir mağdur olarak, bir yurttaş duyarlılığı içinde yaptığını söyleyen Andersson, 1965’ten bu yana Fransa topraklarında 30 yakın hedefli saldırı gerçekleştiğini ve 24 kişinin öldüğünü kaydetti. Ayrıca 28 Basklının Fransa topraklarında öldürüldüğünü de buna eklemek gerektiğini belirten Andersson, “Bu cinayetlerin yöntemine bakıldığında bir devlet işi olduğu açıktır” dedi. Genellikle saldırganın kimliğinin belirlenmediğine işaret eden Andersson, Paris’te üç Kürt kadın devrimciyi katleden tetikçinin yakalanmasının bir istisna olduğunu ifade etti. Andersson, dünya genelinde düzenlenen 220 hedefli saldırıya ilişkin bir listeyi de mahkemeye sunduğunu kaydetti. Andersson, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in Türk devleti tarafından katledildiğini kaydetti.

COMTE: İLK KEZ BİR DAVADA YABANCI BİR DEVLET SUÇLANDI

Andersson’dan sonra üç Kürt kadın devriminin ailelerinin avukatı Antoine Comte, “Bu davada farklı olan, bu suçlardan bu ülke tarihinde ilk kez yabancı bir devlet sorumlu tutulmasıdır. Fransız adaleti, bu suçların arkasındaki faillere tepki gösterdi” dedi. Davanın başlangıcı, seyri ve sonucuna ilişkin detaylar veren avukat Comte, katliamda tek bir silah kullanıldığını, olay yerine 10 kovan bulunduğu ve hepsinin aynı silaha ait olduğunu kaydetti. Otopsi sonucunda “cinayetlerin profesyonelliğinin” ortaya çıktığını belirten Comte, “Soruşturmanın ilk günlerinde bir şüpheli belirdi” diyerek tetikçi Ömer Güney’e dikkat çekti. Cezaevinde ölen zanlının Türkiye seyahatleri ve onunla ilgili ortaya çıkan delilleri de anlatan Comte, daha sonra ortaya çıkan ses kayıtları ve MİT sorumlularının imzasını taşıyan gizli belgeden söz etti.

SİLAHIN NERDEN GELDİĞİ BELİRLENECEK

Comte, Güney’in kullandığı silahın nereden geldiğinin de yakında tespit edileceğini söyledi. İmzalı belgenin de bir ilk olduğunu belirten Comte, buna ek olarak bir de Güney’in cezaevinden kaçış planı yaptığını ifade ederek, plana dair bilgiler verdi. Comte, “Katil zanlısının ölümü ardından dava kapanmadı. Çünkü yargılanmadı, kim yardım etti, kim finanse etti, kim bilgi verdi?” dedi. Comte, Güney’in aradığı numaraların kimlere ait olduğunun da tespit edildiğini dikkat çekti.

GÜNEY’İN ARADIĞI KİŞİLER TESPİT EDİLDİ

Avrupa’daki MİT suikast planlarına da işaret eden Comte, “Avrupa’da bir Türk infaz timi dolaşıyor” dedi. Comte, ayrıca PKK tarafından yakalanan iki üst düzey MİT elemanının itiraflarının da çok önemli olduğunun altını çizdi. Comte’un tanıklığı ardından, PKK’nin elindeki MİT yöneticilerinin itirafları Fransızca alt yazılı olarak izlendi.

KATLİAM SONRASI ANNLAR

sonra tanıklığına başvurulan Paris katliamına ilişkin tanıklardan Murat Polat, katliamdan sonra olay yerine giden ilk üç kişiden biriydi. Polat, o gün neler yaşandığını anlatırken, kapıyı açıp, salona girdikleri manzara karşısına şok geçirdiklerini ve bir refleksle çıkarak polisi aradıklarını söyledi. “Hafızama kaydolan görüntü, masa etrafında üç cenazenin olduğu ve etrafın kan içinde olduğuydu” diyen Polat, halen yerdekilerin kim olduğunu o anda bilmediğini söyledi. Polat, “Hayal edilemez bir şeydi” dedi.

SAKİNE CANSIZ YAŞAYAN BİR EFSANEYDİ

Katledilenlerin arkadaşı Nursel Kılıç da tanıklıkta bulundu. Kılıç, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i nasıl tanıdığını anlattı. Kılıç, katledilenle arasında “Sakine Cansız’ın adını duyduğumda, benden giden tüm bir yaşamdı” derken, “o yaşayan bir efsaneydi” diye konuştu. “Benim için Sakine Cansız, Kürt kimliğiydi” diyen Kılıç, Fidan Doğan’ın ise arkadaşı olduğunu vurguladı. Kılıç, “Çok sayıda siyasi aktör onu tanır, Kürt diplomasinin sembolik bir figürüydü” ifadelerini kullandı.

METAYER: ROJBİN KIZIMIZ GİBİYDİ

Paris katliamı dosyasında Fransa-Kürdistan Dayanışma Derneği’nden Sylvie Jan ile Bretonya Kürt Dostluk Derneği’nden André Metayer da tanıklıkta bulundu. Rennes kentinden gelen Metayer, Fidan Doğan (Rojbin) için tanıklık yapmaya geldiğini söylerken, “Rojbin, onu kendi kızımız gibi seviyorduk. Bu bağ kararlılığımız perçinliyordu. Rojbin Kürt toplumunun dışına da ışık yayan veren bir Güneş gibiydi” dedi.

JAN: KUSURSUZ BİR KADINDI

Sylvie Jan ise Fidan Doğan’ı “akıllı bir diplomat” olarak tanımlarken, kusursuz bir kadın olduğunu söyledi. Jan, Doğan ile birlikte yaptıkları çalışmalardan bahsederken, “Rojbin belki de farkında olmadan ve istemeden Erdoğan’ın nefret ettiği herkesi bir araya getiriyordu” diye konuştu. “Kürt kadınları direniş sırasında korkmazlar” diyen Jan, “Bu cinayetleri ilk öğrendiğimde barış sürecine yönelik büyük bir provokasyon olduğunu düşündüm” dedi.

ALMANYA VE BELÇİKA’DAKİ SUİKAST PLANLARI

Hedefli cinayetler kapsamında Almanya ve Belçika’daki suikast teşebbüsleri konusunda tanık olarak Yüksel Koç dinlendi. Koç, kendisine yönelik MİT organizeli planlar konusunda bilgi verdi. 2 Eylül 2016 tarihinde bir kadınla görüştüğünü ve elindeki bütün bilgi ve belgelerin kopyasını kendisine verdiğini ifade eden Koç, Kürt temsilcilerin hedeflenmesi için MİT tarafından Mehmet Fatih Sayan isimli bir kişinin talimatlandırıldığını söyledi. Bilgi ve belgelerin hepsini Alman adaletine teslim ettiklerini ve suç duyurusunda bulunduklarını ifade eden Koç, Bremen’deki davanın federal savcılığa devredildiği bilgisini verdi. Koç, kendisine yönelik teşebbüste bulunan kişi için “Bir medyada çalışıyor. Bizimle böyle ilişkilenmişti” dedi. Bu şahsın Kıbrıs’ta tetikçi olarak eğitim aldığını belirten Koç, tetikçinin kendisi, Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’a yönelik suikast planlarına ilişkin bir notunu okudu. Buna benzer devlete iletilen 20’yi aşkın not olduğunu ifade eden Koç, bu planları yapanların Paris katliamlarını yapanlar olduğuna işaret ederken, Remzi Kartal ve kendisine yönelik tehdit mesajlarında Sakine Cansız’a yapılana gönderme yapıldığına dikkat çekti. Hamburg’ta Mustafa T isimli bir ajanı Ocak ayında tespit ettiklerini belirten Koç, bunun MİT bağlantısını ses kaydı ile birlikte mahkeme ile paylaşacağını kaydetti.

TÜRK DEVLETİ AVRUPA’DA PARALEL BİR YAPI OLARAK ÖRGÜTLENDİ

Koç, “Eğer Paris katliamı aydınlatılsaydı, Türk devletinin Avrupa’ya gönderdiği MİT elemanları olmayacaktı ya da daha az olacaktı. Eğer bu katliam aydınlatılsaydı Efrîn’deki saldırılar da olmayacaktı. Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Sivil insanlar katledilmiş ve bütün dünya sessizdir. Bu nedenle bu mahkemenin alacağı karar çok değerlidir. Türk devleti Avrupa’da camilerde, konsolosluklarda paralel bir yapı olarak öğütlenmiştir” dedi.

Hakim heyetinin “Almanlar sizi yeterince koruyor mu?” sorusuna Koç, Alman polisinin sadece evine nasıl kilit vurulacağına dair kendisine tavsiyede bulunduğunu ve 22 sorudan oluşan bir katalog verdiğini belirtti. Koç, “Daha da korkuncu savcı, seni bıçakla mı silahla mı öldürecekler diye sordu” dedi.

PHILLIPS: ABD ERDOĞAN’A MAGNİTSKİ YASASI’NI UYGULAYABİLİR

Fransa’nın başkenti Paris’teki Uluslararası Tribunal’de tanık olarak dinlenen Amerikalı uzman David Phillips, ABD’nin Erdoğan’a mali yaptırım ve vize yasağı uygulayabileceğini söyledi.

Columbia Üniversitesi Barış ve İnsan Hakları Çalışmaları Direktörü David L. Phillips, Türk devletinin bölgede DAİŞ ve El Kaide gibi “terörist” gruplara verdiği destek konusunda tanıklık yaptı.

Daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nda danışmanlık yapan Phillips Phillips, Türk devletinin bu desteğinin Amerikan servisleri tarafından da tespit edildiğini söyledi. Phillips, “Türk hükümeti silah sağlanmasını kolaylaştırdı ve İçişleri Bakanlığı’nın 2014’te El Nusra’yı resmi olarak destekleyen bir kararıyla bu onaylanmıştır” dedi.

MİT tırlarını da hatırlatan uzman Phillips, DAİŞ’e verilen askeri eğitimlere, sağlık yardımları ve petrol ticaretine de dikkat çekti. Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın şirketinin DAİŞ ile yaptığı petrol ticaretinden bahseden Phillips, “Amerika Birleşik Devletleri Kongre üyeleri şu anda hükümetle görüşüyor. Küresel Magnitski Yasası’nı Erdoğan’a uygulamak istiyor. Bireylere yönelik bir uygulamadır.

Magnitski Yasası, 2012 yılı Kasım-Aralık’ta Amerikan Kongresi ve dönemin başkanı Obama tarafından onaylandı. Bu metin, 2009’da Moskova’da cezaevinde öldürülen avukat Sergey Magnitski’nin öldürülmesi olayına karışan Ruslara yönelik mali yaptırım ve vize yasağı öngörüyordu.

Phillips, “AKP Müslüman Kardeşler’in bir dalı gibi hareket etmektedir” dedi ve şunları ekledi: “Türkiye’nin desteği, askeri operasyonlara çok önemli silah sağlaması, Türkiye’yi bu tür suçlarda işbirlikçi haline getirir.”

ŞAKAR: ÖCALAN’A KOMPLO KÜRESEL BİR OPERASYONDU

Son olarak avukat Mahmut Şakar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası 15 Şubat komplosunu anlattı. “Bu küresel bir operasyondu” diyen Şakar, bu komplonun Suriye’den çıkarılma süreciyle başladığını ifade ederken, komplo sürecini ve hangi güçlerin bu komploya dahil olduğunu anlatı. Türkiye’deki yargılama sürecini “bir tiyatro” olarak nitelendiren Şakar, Türkiye’deki hukukun da Öcalan’a uygulanmadığını ifade etti. Şakar, “Öcalan’ın kaldığı yere bir cezaevi demek de mümkün değil, uluslararası güçlerinin bir rehinesidir, bir esirdir” dedi. Şakar “Hukuksuz bir şekilde kaçırılmış, hukuksuz bir şekilde yargılanmış ve hukuksuz bir şekilde ömür boyu hapis verilmiştir” diye ekledi. 11 Eylül 2016’den bu yana Öcalan’dan hiçbir şekilde haber de alınamadığını söyleyen Şakar, “Toplamda bunu bir devlet terörü olarak görmek gerekiyor” diye konuştu.

İDDİA MAKAMI: BU BİR SAVAŞTIR, KÜRT HALKINA KARŞIDIR

İddia makamı adına Jan Fermon ise şöyle noktaladı: “Bir savaş, topyekün bir savaş sözkonusu. Bu sadece PKK’ye yönelik değil, Kürt halkına yönelik bir savaş sözkonusu. Öyle bir savaş ki, suçların işlendiği bir savaş. Bu savaş sorasında bir suç örgütü gibi, ve her türlü suçu işleyecek bir suç örgütü gibi hareket ediyor. Savaş suçları tanımına giren çok sayıda suç işlenmiştir. Ayrıca psikolojik bir savaş bu. Yalanlar üzerine kurulmuş bir savaş. Sıradan cinayetlerle giden organize edilmiş bir savaştır. Türk hükümeti bir mafya hükümeti gibi hareket etmekte, siyasi cinayetler işlenmesi konusunda mafya türü örgütlerle bir savaş yürütmektedir. Kürt halkına karşı cihat yanlısı suçlularla da işbirliği içindedir.”

TÜRK HÜKÜMETİ SORUMLU OLARAK SUÇLU BULUNSUN

Fermon, mahkeme heyetinden şu talepte bulundu: “Türk hükümeti sorumlularının bu olaylardan sorumlu olmasına karar vermenizdir. Erdoğan’ın tek başına Kürt halkına yönelik suçlardan sorumlu değil, ama baş sorumludur. Bu suçlar bitmiş değil. Kürtler bütün bu suçları dava konusu yapacak bir hukuk mercii bulamayacaklardı. Efrin’deki suçlara ilişkin belgeler sunmadık. Bunlar devam eden suçlar. Ama şimdiden biliyoruz ki, Cizre’yi, Nusaybin’i, Şırnak’ı tahrip edenler, yıkımdan sorumlu olan bu özel ekipler şimdi Efrin’e gittiler. Çok iyi bildikleri bu yıkım sanatını yine uygulayacaklardır. Efrîn’den de savaş suçları haberleri geliyor. Mahkeme heyeti umarım Kürt halkının sesi olur.”

KARAR İKİ AY SONRA AÇIKLANACAK

Mahkeme Başkanı Philippe Texier ise duruşmalara son verirken, Kürt halkının uzun ve zorlu mücadelesine vurgu yaptı. Genellikle iki üç gün içinde karar verdiklerini belirten Texier, ancak bu sorunun çok kapsamlı ve karmaşık oluşu ve çok sayıda belgeden dolayı bir hata yapmamak için iki ay sonra açıklayacaklarını söyledi. Texier, 21 ile 24 Mayıs tarihleri arasında kararlarını açıklayacaklarını kaydetti. Mahkeme başkanı Türk hükümetinin hem ülke içinde hem de dışarıda suç işlediğini kabul ettiklerini sözlerine ekledi.

İKİ GÜNLÜK MAHKEME SONA ERDİ

Mahkeme iki günlük duruşmalar ardından sona erdi. Duruşmalarda Cizre, Sur, Şırnak, Nusaybin’deki katliamlar, Roboski katliamı, Şemdinli’deki bombalı saldırı, Güçlükonak katliamı, faili meçhul cinayetler, Musa Anter cinayeti, Özgür Gündem ve DEP’e yönelik bombalı saldırılar ile Paris katliamı ve MİT’in Avrupa’daki suikast planları yargılandı. Yine duruşmalar sırasına Türk Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca işlediği suçlar, nasıl suç ürettiği ve nasıl üzerini örttüğü bir çok yönüyle ele alınırken, Türk devletinin bölgede terörist gruplara verdiği destek de mahkemenin gündeminde yer aldı. Yedi hakimin yönettiği Daimi Halk Mahkemesi’ni 45 dolayında uluslararası kurum ile 300 dolayında şahsiyet destekledi. Mahkeme kararını iki ay sonra Mayıs ayında açıklayacak.