Türk devlet terörizmi Uluslararası Tribunal’de yargılanıyor

Türk devlet terörizmi Paris’te kurulan Uluslararası Tribunal’de yargılandı. Tanıklar ve uzmanlar, devlet adına işlenen suçları anlattılar.

Uluslararası Tribunal’de ikinci ve son günün devam eden oturumlarında, Roboski katliamı ve kadına yönelik devlet şiddetinin ele alınmasından sonra “devlet terörizmi”, tanıklar ve uzmanlar tarafından değerlendirildi.

Bu başlık altında faili meçhul cinayetler, Musa Anter cinayeti, DEP’e yönelik bombalı saldırılar ve Özgür Gündem’in bombalanması konu alındı.

“DEVLETİN İSTEDİĞİ KADAR KÜRT OLMAZSANIZ FAİLİ MEÇHUL ORADA BAŞLAR”

Bu başlığın ilk tanığı Ahmet Nesin, “Bizler mahkemelere sanık olarak çıkmaya alışığız. Şimdi tanık olarak çıkacağım, bu biraz zor bir şey” dedi. Efrîn’e yönelik işgal saldırılarında Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öldürdüğü insanlarla övündüğünü hatırlatarak, “Ölümlerin alkışlatıldığı bir ülkeden geliyorum” diye konuştu.

Nesin, “Siz devletin istediği kadar Kürt, Alevi ve komünist olmadığınız zaman orada faili meçhuller başlar” ifadelerini kullandı. 1990’lı yıllarda Tansu Çiller dönemindeki faili meçhullerin sayısının 14 bin, Erdoğan döneminde 1200’ü aşkın olduğunun tahmin edildiğini belirten Nesin, faili meçhullerin sorumluların bugün devletin başında ya da iktidar ortağı partilerin başında olduğunu kaydetti.

NEZAN: JİTEM İSTEDİĞİNİ ÖLDÜRME YETKİSİNE SAHİPTİ

İkinci tanık Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan dinlendi. Nezan, Kürt aydını Musa Anter cinayetini anlattı. Anter cinayetinin eski Başbakan Tansu Çiller döneminde, JİTEM’in görevlendirilerek işletildiğini söyleyen Nezan, “JİTEM istediğini öldürme yetkisine sahipti” dedi. Çiller’in cinayet listesini hatırlatan Nezan, önce gazetecilerin katledilmeye başladığını söyleyerek örnekler verdi. Musa Anter cinayetine gelmeden önce o dönemin “hukuki açıdan no man’s land” haline geldiğini dile getiren Nezan, Türk devletinin entelektüelleri katlederek Kürt halkının parçalanmaya çalışıldığını ifade etti. O dönemde 3 milyon Kürt’ün göçertildiğini, köylerin yakıldığını ve bunların tam bir cezasızlık içerisinde yapıldığını vurgulayan Kendal Nezan, daha sonra Musa Anter’in önemi üzerinde durdu. Anter’in her şeyden önce Kürt sorununun barışçıl şekilde, diyalogla çözümünü savunduğunu söyleyen Nezan, “Bir barış adamı öldürüldü” dedi. JİTEM elemanı Abddulkadir Aygan’ın itiraflarına da değinen Nezan, Anter’in ölüm emrinin Ankara’dan verildiğini kaydetti. AİHM’in Anter davasında verdiği küçük tazminat cezasını da eleştiren Nezan, “Türkiye bu mahkumiyetle binlerce cinayet daha işleyebilir” dedi.

EFRÎN’DEKİ İHLALLER İNSAN OLAN HERKESİ İLGİLENDİRİYOR

Türk devletinin 1990’lı yılların başında Kuzey Kürdistan’da yaptığını, bugün Efrîn’de yaptığını belirterek, “Aynı yöntem uygulanıyor. Köyler imha ediliyor ve tam bir cezasızlık içerisinde” diye konuştu. Batını dış politikasını eleştiren Nezan, bu ihlallerin “insan olan herkesi” ilgilendirdiğini kaydetti.

HATİP DİCLE: HEP VE DEP’İN 400 ÜYESİ SOKAK ORTASINDA ÖLDÜRÜLDÜ

Bir sonraki tanık, Kürt siyasetçi Hatip Dicle oldu. Türkiye’de bir çok dönemin doğrudan tanığı ve önemli figürü olan Dicle, özellikle HEP ve DEP dönemlerindeki saldırılar ekseninde devlet terörizminden bahsetti. 1990’lı yılların başında İHD’nin başında bulunan Dicle, HEP döneminde genel başkan yardımcısıydı, DEP döneminde de genel başkandı. HEP’in kurulduğu andan itibaren devletin hedefi olduğunu söyleyen Dicle, dönemin HEP Amed il başkanı Vedat Aydın cinayetini ve ailesinin dramını anlattı. Vedat Aydın’ın defnedildiği gün de 8 kişinin katledildiğini söyleyen Dicle, dört ay sonra da 20 Ekim 1991’de SHP’den milletvekili seçildiğini anlattı. Amaçlarının demokratik zeminde Kürt sorununu çözmek olduğunu söyleyen Dicle, ama bir kaç ay sonra 103 insanın Cizre’de katledildiğini hatırlattı. 1992’de HEP hakkında kapatılma kararı alındığını sonra HEP’in faili meçhullerle katledilen üyeleri ve sorumlularından bahsetti. 1993’de devlet içinde de hesaplaşmaların başladığını söyleyen Dicle, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yakın Adnan Kahveci’nin trafik kazası süsü verilerek öldürüldüğünü belirtti. Bir kaç örnek daha veren Dicle, 1993’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ilan ettiği ateşkese dikkat çekti. Dicle, “16 Nisan 1993’te Sayın Öcalan süresiz ateşkes ilan etti. Bir gün sonra 17 Nisan’da Özal’ın ölüm haberini aldık. Özal’ın da şahin kanat tarafından öldürüldüğü konusunda ciddi şüphelerimiz var” dedi. Daha sonra DEP dönemini anlatan Dicle, aynı dönemde Madımak katliamı gerçekleştiğini belirtirken, “Eylül 1993’te benim de dahil olduğu bir milletvekili grubu Batman’a gitti. O sırada Mehmet Sincar öldürüldü” dedi. O dönemde tepki olarak DEP’e geçen belediyelerin bulunduğu kentlerin yakılıp yıkıldığını söyleyen Dicle, “Dünyada 400 üyesi sokak ortasında öldürülen başka parti var mı?” diye sorarak HEP ve DEP üyelerine dikkat çekti. DEP döneminde çok büyük saldırılar başlatıldığını söyleyen Dicle, daha sonra 1994’te DEP’in bombalanmasını anlattı. Dicle, “5’inci 6’ıncı katlar bize aitti, tüm binadan sadece kolonlar kalmıştı. Askeri bir çanta içerisinde, asansör içerisinde bizim kata gönderiliyor” diyerek saldırıyı anlattı.

Bir soru üzerinde AKP’nin 2002’den itibaren yükselişini İttihat Terakki’ye benzeten Dicle, çözüm adı altında yürütüle süreçlerden de bahsetti. İmralı heyeti içerisinde de yer alan Hatip Dicle, “Erdoğan’ın 5 Nisan 2015’te masayı devirmesiyle o süreç bitti” dedi. Mahkeme heyeti, sözkonusu sürecin nasıl işlediği ve nasıl sonuçlandığına ilişkin bir çok soru sordu. Dicle, Özal dönemindeki çözüm çabalarının nasıl başladığı ve nasıl sabote edildiğini de anlattı.

ÇETİN: BASINA YÖNELİK GİDEREK TIRMANAN BİR DEVLET TERÖRÜ VAR

Hatip Dicle’den sonra mahkeme heyeti Özgür Gündem’in bombalanmasına ilişkin sözü gazeteci Ferda Çetin’e verdi. O dönem Özgür Gündem ve Özgür Ülke’de çalışan Çetin, Özgür Gündem ve Özgür Ülke’nin köy yakmalar ve faili meçhuller gibi devletin suçlarını yazdığı için sürekli hedef olduğunu kaydetti. Çetin, Özgür Günem’in 580 sayısından 480’i aşkının dava konusu olduğunu hatırlatırken, “Özgür Gündem’in gazetecileri ve yazarları sadece katledilmiyordu, bayileri de katlediliyordu” dedi. Özgür Gündem’in bombalanması ardından binanın sadece sütunlarının kaldığını ifade eden Çetin, bir kişinin hayatını kaybettiğini 18 kişinin yaralandığını söyledi. Yaralı 17 kişinin yaralı halde olmasına rağmen gözaltına alındığını söyleyen Çetin, “Olaydan 15 gün sonra bizim Ankara muhabirimize, Ankara’dan bir bürokrat bir belge verdi. Çiller imzalıydı. Gizli ibaresi vardı. Özgür Ülke isimli gazetenin devlet düşmanlığı yaptığını ve hızlı bir şekilde bertaraf edilmesini emreden bir belgeydi. 30 Kasım 1993’te bu belge yollanıyor” dedi. 3 Aralık’ta da gazetenin bombalandığını belirten Çetin, gazete bombalanmasına karşı çıkan Murat Bozlak’ın açıklamasından sonra saldırıya uğradığını hatırlattı. Ahmet Altan’ın da o gün gazeteye destek verdiğini söyleyen Çetin, bugün Ahmet Altan’ın cezaevinde olduğunu ifade ederken, “çark böyle devam ediyor” dedi.

Özgür Gündem yıllar sonra yeniden yayın hayatına başladığını ifade eden Çetin, yine baskıların yaşandığını vurguladı. Çetin, “AKP iktidarına geldiğimizde, 1990’lı yılların koşullarında daha iyi olduğumuzu söyleyemeyiz. Basına yönelik giderek tırmanan bir devlet terörü var” dedi. Çetin, bugün tutuklu gazeteciler ve kapatılan medya organları konusunda da rakamlar verdi. Çetin, “Türkiye’de Kürt medyası başından beri bir devlet terörü altındaydı, bugün de devam ediyor. Korkunç bir tablo var. Yüzlerce kurum kapatılmış, yüzlercesi tutuklanmış” diye konuştu. Çetin Türkiye’de baskı altında çalışan gazetecilerin yanısıra bir de devlete bağlı rahat bir şekilde çalışan gazetecilerin varlığına dikkat çekti.

TÜRK DEVLETİ NASIL SUÇ ÜRETİYOR, NASIL İNKAR EDİYOR?

Bu oturumun son tanığı olarak KNK Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar kürsüye çıktı. Aydar, Türk devletinin gerçekleştirdiği nasıl suç ürettiği, suçların üzerini nasıl örttüğü ve başkalarının üzerine attığını belgeleriyle anlattı. “Devletin Osmanlı’dan bu yana her zaman bir suç işleme örgütü var. Suç işler ve her zaman başkalarını üzerine atar” diyen Aydar, Ermeni soykırımı gibi büyük bir katliamın bile inkar edildiğini kaydetti. Şimdi bu soykırımın eğitimde “Ermenilerin zulmü” olarak anlatıldığını ifade eden Aydar, Anadolu’da Rumlar bırakılmazken “Yunan mezalimi” denildiğini hatırlattı.

“Devlet bütün bunları inkar ediyor, ama bir süre sonra bunları yapanlardan bazıları da itiraf ediyor” diyerek sözlerini sürdüren Aydar, 5-6 Eylül 1955’te İstanbul Rumları ve tüm gayrı Müslimlere yönelik başlatılan pogromun nasıl bir sahte gerekçeyle gerçekleştirildiğini anlattı. Aydar, 1964’te Kıbrıs’ta yakılan Bayraktar Camisi’nin nasıl yakıldığı, Kürtlere karşı işlenen 17 bin faili meçhul cinayetin Kürt hareketine yıkılmaya çalışılması, yine benzer şekilde AKP döneminde işlenen suçların üzerinin nasıl inkar edildiğini çok sayıda örnek ve belgelerle anlattı. 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da iki polisin gece vakti evinde öldürülerek, bundan PKK’nin sorumlu tutulduğunu da örnek olarak gösteren Aydar, “Cinayetin hükümete çözüm sürecini bitirmek için bahane yaratmak amacıyla karanlık güçler tarafından işlendiği şimdi daha iyi anlaşılıyor” dedi. Aydar, 27 Mart 2104’te internet ortamına düşen bir ses kaydına da dikkat çekti. Bu kayıt, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasındaki bir görüşmeye aitti. Fidan bu görüşme sırasında “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye sekiz füze attırıp savaş gerekçesi üretirim” diyordu. Aydar, “Bu ses kaydı gerçektir, yalanlanmadı, yalnız kimin sızdırdığını bulmak için soruşturma açtılar (...) Türkiye yöneticileri tarihi tecrübelerini konuşturuyorlar ve nasıl suç üretip başkalarının üzerine atacaklarını tartışıyorlar” dedi. Efrin’e yönelik saldırılara gösterilen gerekçelerin de asılsız olduğunu vurgulayan Aydar, bu örneklerin Türk devlet yönetiminin karakterini ortaya koyduğunu söyledi.

Aydar son olarak, “Türkiye’de bir cinayetin faili bulunamıyorsa, faili meçhul olarak kaldıysa, sorumlusu kesinlikle devlettir” dedi.

Mahkemenin öğleden sonraki son oturumunda Paris’te 9 Ocak 2013 tarihinde MİT organizasyonu ile üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesi incelenecek. PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Kürt gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez, başlarına sıkılan üçer kurşunla katledilmişlerdi. Bu üçlü infazın tutuklu tek katil zanlısı Ömer Güney’in, 2016 yılının sonlarına doğru cezaevinde aniden şüpheli bir şekilde ölüm haberi gelmişti. Paris’te katliama ilişkin açılan dava iddianamesinde MİT’in sorumluluğu açık bir şekilde tespit edilmişti.