Roboski katliamı tanıkları Uluslararası Tribunal’de

Türk devletinin işlediği suçların yargılama konusu olduğu Paris’teki Uluslararası Tribunal ikinci günü oturumlarına başladı. İlk oturumda gündem Roboski katliamı oldu.

Farklı ülkelerden yedi hakimin yönettiği Uluslararası Tribunal ya da diğer adıyla Daimi Halk Mahkemesi, 15 Mart günü başladı. İki günlük mahkemenin ilk gününde, Türk devletinin suçlarına ilişkin tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel bir alt yapı oluşturmak için uzmanların görüşlerine başvuruldu.

Daha sonra da Cizre, Şırnak, Nusaybin ve Sur’da öz yönetim direnişleri sırasında sivillere yönelik katliamların tanıkları konuştu. Bununla birlikte Türk devletinin, çatışmanın bir tarafı olarak, bir devlet olarak bu suçları işlediğine ilişkin hukuksal bir çerçeve oluşturuldu. Uzmanlar, katliamlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “devlet” olarak sorumlu olduğunu, bu suçların devlet organizesi olduğunu tespit ettiler.

Savcı makamından Jan Fermon, 28 Aralık 2011’de 34 sivilin hayatını kaybettiği Roboski katliamı konusunda “Bu tek bir olay değil, bir çok yerde gerçekleşen benzer saldırılar var” diyerek bunun da bir savaş suçu olduğunu kaydetti.

İlk tanık olarak Roboski’de kardeşi ve yakınlarını kaybeden Ferhat Encü tanık olarak dinlendi. Tanıklık Roboski katliamına ilişkin bir video gösterimi ile başladı.

Ferhat Encü, 28-29 Aralık gecesi yaşananları anlatırken, köylülerin insansız hava araçlarının da gözetimi altında sınır ticareti için hareket ettiğini belirtti. “Böyle bir katliam olacağı aklımıza gelmezdi, F16’ların böyle bombalayacağını düşünmemiştik” diyen Encü, bombardımandan sonra da bütün yolların askerler tarafından tutulduğunu ve kimsenin dönüşüne izin verilmediğini kaydetti. O dönemin karakol komutanının “Orada kimlerin olduğunu biliyoruz, korkmayın, sadece aydınlatma fişekleri atıyoruz” dediğini söyleyen Encü, 34 sivilin üç bombardımanda katledildiklerini anlattı. Askeri üs bölgesinin bulunduğu tepenin 500 metre aşağında katliamın gerçekleştiğini ifade eden Encü, “Bu katliam bilinçli bir katliamdı. Ambülans gelmedi, helikopterler üzerimizde film izler gibi bizi izliyordu” diye konuştu.

Encü, “Cumhuriyet dönemi sırasında ailemizle aramıza konulan bu sınırları biz hiçbir zaman tanımadık” diyerek sözlerini tamamladı.

GEERDİNK: DEVLET ROBOSKİ İLE İNTİKAM ALMAK İSTEDİ

Roboski katliamı üzerine bir kitap yazan gazeteci Frederike Geerdink ikinci tanık olarak kürsüye çıktı. Katliamdan beş gün sonra Roboski’ye gittiğini söyleyen Geerdink, daha sonra ayrıntılı bir şekilde bu katliamı araştırarak kitaplaştırdığını hatırlattı. Katliamdan önce PKK’nin gerçekleştirdiği büyük bir eyleme dikkat çeken Geerdink, Roboski katliamının devletin “intikam saldırısı” olduğunu söyledi. Geerdink, “Bu katliam devletin almak istediği bir intikamdı. Ama burada PKK değil sivil halk vardı” dedi. Yalan bir istihbarat ortaya atıldığını dile getiren Geerdink, katliamdan önce aynı gün Güvenlik Kurulu’nun toplandığına dikkat çekerken, “Alınan kararın eylem geçme olduğu büyük bir olasılık” dedi. Sınır ticareti yapanların bunu onlarca yıldır yapıldığını hatırlatan Geerdink, bunun PKK’nin kullandığı bir alan olmadığını herkesin bildiğini kaydetti. Dönemin İçişleri Bakanı İdris Şahin’in kurbanları PKK’nin yedekleri olarak gösterdiğini söyleyen Geerdink, katliama ilişkin Meclis soruşturma komisyonu raporunun da sır olarak tutulduğuna dikkat çekti. “Uçaklar insanları öldürdü deniliyor” diyen Geerdink, “Ama uçaklar tek başına insan öldürmez” ifadeleriyle bunun emrini kimin verdiğini ortaya çıkarmak gerektiğine vurgu yaptı.

KESKİN: KADINA ŞİDDET BİR SAVAŞ SUÇU

Bu oturumun üçüncü tanığı olan insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin, sokağa çıkma yasakları sırasına devlet kaynaklı kadına yönelik şiddet ve Ekin Van’ın katledilmesinden bahsetti. Keskin yurtdışı yasağı olduğu için gelemediğini belirtirken, “Kadına yönelik özellikle cinsel şiddet çok zor açıklanan bir işkence yöntemi. Bu nedenle bir çok kadın yaşadığı işkenceyi açıklamaktan çekiniyor” dedi. 1990’lı yıllardan bu yana Kürt kadınlara yönelik cinsel işkencenin nasıl yaşandığını anlatan Keskin, Kürt kadınlarının Mardin’de cinsel işkence yapan komutanın sonra Sur’da komutan olduğuna dikkat çekti. “Kadına yönelik her şiddet politik bir şiddettir, kadına yönelik her cinayet politik bir cinayettir” diyen Keskin, Ekin Van’a yapılan cinsel şiddeti de anlattı. Van’ın 2015’te Varto’da gözaltına alındı ve çıplak fotoğrafının tüm basına servis edildiğini belirten Keskin, “Bu bir cinsel işkencedir” diye kaydetti. Yaptıkları suç duyurusuna rağmen bugüne kadar hiçbir sonuç alamadıklarını ifade eden Keskin, bugünkü OHAL koşullarında ise zaten devlet memurlarına karşı hiçbir suç duyurusu yapılamadığını hatırlattı. Keskin, “Bence bu AB açısından da sorun. Türkiye bir çok sözleşmeye taraf ama Türkiye altına imza attığı sözleşmelerin hemen hemen hiçbirini yerine getirmiyor” dedi. İfade özgürlüğünün hiç olmadığı kadar ihlal edildiği bir dönemin yaşandığını anlatan Keskin, “Bugün Türkiye’de sosyal medyada eğer Ekin Van’ın adını dahi dile getirseniz, örgüt üyeliği ile suçlanırsınız” diyerek durumu özetledi.

Hakim heyetinin bir sorusu üzerine, “Savaşta kadına şiddetin, karşı tarafın moralini bozmanın en büyük aracı olarak” kullandığını belirten Keskin, “Bize başvuran kadınların çoğu Kürt kadınları. Bu tek başına (savaş suçu olduğunu gösteren) yeterli bir kanıt” diye konuştu.

DEVLET TERÖRİZMİ

Roboski katliamı ve kadına yönelik devlet şiddetinin yanısıra ikinci gün ayrıca devlet terörizmi başlığı altında ölüm komandoları, Musa Anter cinayeti, DEP’e yönelik bombalı saldırılar ve Özgür Gündem’in bombalanması, tanıkları ile birlikte ele alınacak.

PARİS KATLİAMI

Mahkemenin öğleden sonraki son oturumunda Paris’te 9 Ocak 2013 tarihinde MİT organizasyonu ile üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesi incelenecek. PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Kürt gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez, başlarına sıkılan üçer kurşunla katledilmişlerdi. Bu üçlü infazın tutuklu tek katil zanlısı Ömer Güney’in, 2016 yılının sonlarına doğru cezaevinde aniden şüpheli bir şekilde ölüm haberi gelmişti. Paris’te katliama ilişkin açılan dava iddianamesinde MİT’in sorumluluğu açık bir şekilde tespit edilmişti.