KNK'den tecrit ve işgal saldırılarına karşı deklarasyon

Kürdistan Ulusal Kongresi'nin (KNK) 21. Kongresi ikinci gününde devam ediyor. Genel kurulda işgal saldırıları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik mutlak tecride yönelik verilen bir deklarasyon oy birliği ile kabul edildi.

KNK’nin 21’inci kongresi dolayısıyla Kurdistan’ın dört parçası ile yurt dışından bir araya gelen onlarca Kurdistani parti ve örgütün temsilcisi, çok sayıda bağımsız şahsiyet ve KNK üyeleri, kapsamlı tartışmalar yürütmeye devam ediyor.     

 İŞGAL SALDIRILARI

Kongrede yayımlanan deklarasyon şöyle:

"Türk devleti, Rojava Kurdistan'ına dönük saldırı planını hayata geçirmek için bünyesinde barındırdığı karanlık çetelerin eliyle İstanbul’da bir bomba patlattı ve çok sayıda masum insan hayatını kaybetti. Bütün dünya bu patlamanın yakından uzaktan Kurdistani güçlerle bağlantısının olmadığını çok iyi biliyor. Ancak Türk devleti daha ilk andan itibaren Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bu patlamadan sorumlu tuttu ve saldırılarına başladı. Rojava Kudistanı yine Türk devletinin saldırılarıyla karşı karşıya. Cerablus, Ezaz, Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê ile yetinmeyen Türk devleti şimdi de Kobanê ile diğer bütün bölgeleri işgal etmek istiyor. İki haftadır havadan ve karadan Kurdistan halklarına bomba yağdıran Türk devleti, hedeflerinde bir adım daha ileri giderek 'Binxetê' olarak isimlendirdiğimiz Rojava Kurdistan’ının tamamına göz dikmiş durumda.

Bu vahşi devlet planında başarılı olursa, şüphesiz bu işgallerin devamı gelecek ve sırada Güney Kürdistan olacaktır. Zira Güney’de yüzden fazla askeri üsleri bulunuyor, Rojava’nın sınırından Rojhilat (Doğu) sınırına kadar uzanan hatta, onlarca km derinliğinde birçok bölge de işgalleri altında. Türk devleti Güney Kurdistan’daki işgalini adım adım genişletme çabası içerisinde. 14 Nisan’dan bu yana da Metîna, Zap ve Avaşîn bölgelerinde kapsamlı operasyonlar yürütülüyor. Bu operasyonlarda dünyanın gözü önünde başta kimyasal silahlar olmak üzere her türlü yasaklı silahlara başvuruluyor. Şüphesiz burada sadece mevzubahis gerilla değildir, gerilla bu saldırılar için sadece bir bahane. Gayesi Kürt ve Kurdistan’ın kazanımlarını ortadan kaldırmak olan Türk devleti, bu kirli niyetini artık saklama gereği bile duymuyor, bunu yüksek sesle dile getirerek hayata geçiriyor.

Erdoğan ve AKP-MHP faşist/ırkçı cephenin yönetimi altındaki Türk devleti, hem içeride hem de dışarıda tamamen askeri ve kolonyalist bir siyaset yürütmekte. Erdoğan ve cephesi Türkiye’nin tamamını zindana çevirmiş durumda. Savaş harcamalarından ve yolsuzluklardan dolayı Türk devleti büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya. Erdoğan ve ortağı Bahçeli, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu olağanüstü ortamın üstesinden gelmek, ekonomik krizi toplumdan gizlemek ve kurdukları rejime yönelik tepkileri bertaraf etmek için çözümü savaşta görüyor. Böylelikle ırkçı ve gerici kesimlerin desteğini almak için hem içerde hem de dışarıda savaşı dini ve milliyetçiliğin kutsalı olarak lanse ediyorlar. Rejim, bu yöntemle ömrünü uzatmaya çalışıyor. Diğer taraftan İstanbul’da patlayan bomba, 2023 seçimlerinin de ilk kampanyasıydı. Bütün kamuoyu araştırmaları ve anketler; olağan şartlarda yapılacak bir seçimi Erdoğan ve ortaklarının kaybettiğini gösteriyor. Bundan dolayı 2015’teki gibi bomba ve terör yöntemleriyle halkı korkutup manipüle etmek, hilelerle seçimin galibi olmak istiyorlar.

‘İRAN’IN POLİTİKALARI KABUL EDİLEMEZ’

Diğer taraftan İran rejimi de büyük bir krizle boğuşuyor. Kriz; hem ekonomik hem toplumsal hem de siyasidir. Ülkeyi, İran’da yaşayan bütün halklara, bütün etnik ve dini yapılarla ile kadınlara zindana çeviren İran rejimi halkın boğazını sıkarak ayakta kalmaya çalışıyor. Özellikle kadınlara yönelik baskı ve zulüm cenderesi gittikçe ağırlaşıyor. Artık kabul edilemez bir hal alan gidişat serhildanları tetikledi. Kürt kadını Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra Doğu Kurdistan’daki halkımızın öncülüğünde İran’ın tamamında başlayan serhildanlar 2,5 aydır devam etmekte.

Rejim elindeki bütün imkan ve gücüyle vahşice göstericilere saldırıyor ve şu ana kadar yüzlerce kişi katledildi, binlercesi yaralandı, on binlercesi de tutuklandı. Fakat rejim ne yaparsa yapsın artık halkın önüne geçemiyor. Rejimin varlığını bu şekilde sürdüremeyeceği aşikar ve artık İran’da değişim ve devrim kaçınılmaz.

İran rejimi dikkatleri başka yöne çekmek ve kötü gidişatını gizlemek için yabancı güçleri özellikle de Kürt örgüt ve partileri, yaşananlardan sorumlu tutuyor. Bundan dolayı bir süredir Doğu Kurdistan’daki güçlerinin sayısını artıran İran rejimi, ara ara Güney Kurdistan’a da saldırıyor. Türk devleti gibi İran rejimi de Kürt güçlerinin bölgedeki varlığını saldırılar için bahane ediyor. Bu konuda aynı hedefleri güden İran ve Türkiye işbirliği içinde ve koordineli çalışıyor. Zira en büyük gayeleri Kurdistan’ın bütün kazanımlarını ortadan kaldırmak.
Aynı şekilde Irak’ta da belirsizlik hakim ve bu durum Kurdistan’ın statüsü üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor. Birçok yabancı gücün cirit attığı Irak’ta kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Seçimlerden bir yıl sonra ancak cumhurbaşkanı seçildi ve bir hükümet kurulabildi. Fakat gidişatın nasıl olacağı muamma. Maalesef bu belirsiz durumda Kürt güçleri dağınık ve tek ses değiller. Irak’ta yeni bir anayasanın tartışıldığı bu süreçte şayet bizler Kürt güçleri olarak ortaklaşmazsak elde ettiğimiz federal statü ve diğer kazanımları kaybedebiliriz. Aynı biçimde tartışmalı bölgelerin de (140. Maddeyle bağlantılı ele alınan bölgeler) tamamen Kurdistan’dan koparılması söz konusu olabilir.

'BAŞARABİLİRSEK YENİ İMKÂN VE FIRSATLAR ORTAYA ÇIKAR'

Kurdistan ve bölgede belirsizlikler ve krizler hakim. Tehlikelerin yanı sıra şayet başarabilirsek yeni imkân ve fırsatlar da ortaya çıkabilir. Irak’ın geleceği belirsiz ve istikrarsızlık hakim. Zaten Suriye’nin durumu ortada, öyle görünüyor ki uzun bir döneme kadar da toparlanamayacak. Yukarıda sözüne ettiğimiz gibi İran, yeni bir değişime doğru gidiyor. Her ne kadar kendisini güçlü lanse etse ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi fırsatları ve uluslararası çıkarları lehinde kullansa da Türkiye derin bir kriz içinde ve geleceği belirsiz.

Tüm bunlara karşı şayet daha iyi örgütlenir ve birliğimizi daha da güçlendirirsek Kurdistan’ın statüsünü daha da kalıcı hale getirebiliriz. Bunun için bütün parti, örgüt, kurum, kuruluş ve dört parça ile dünyanın her yerinde yaşayan halkımız birliğini daha güçlü hale getirmeli, çok daha güçlü bir ulusal duruşa sahip olmalı. Bu biçimde Kurdistan’ın sömürgeci güçlerinin bütün plan ve projelerini boşa çıkartabiliriz.

Kurdistan ve bölgeye dair yaptığımız kapsamlı tartışmaların neticesinde bu tutumu alarak Kurdistan halklarına şu çağrılarda bulunuyoruz:

Bizler Türk devletinin Kurdistan’ı hedef alan, özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye halklarına yönelik saldırılarını sert biçimde kınıyor ve bütün gücümüzle bu saldırılar karşısında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu saldırılar karşısında uluslararası kuruluşlar ile muhatap olan güçlerin gösterdiği tepkiyi yetersiz buluyor ve eleştiriyoruz, onların bu tutumları kabul edilemez. Türk devletinin saldırıları karşısında daha güçlü bir tutum almaları için çağrıda bulunuyoruz.

AVRUPA’NIN SESSİZLİĞİNE TEPKİ

Türk devletinin kimyasal silahlar ve yasaklı silahlarla gerilla güçlerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıları sert biçimde kınıyoruz. Yasaklı silahların kullanımı karşısında Birleşmiş Milletler, OPCW, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve küresel güçlerin sessizliği kabul edilemez. Bu silahlar kullanılarak insanlığa karşı suç işleniyor. Bu kuruluşları ve güçlere sorumluluklarını hatırlatıyor ve acilen göreve çağırıyoruz.


Genel Kurulumuz, kadınlar öncülüğünde Doğu Kurdistan’da başlayan ve bütün İran’a yayılan serhildanı kutsal ve yerinde bir tavır olarak görüyor ve bunu destekliyor. İran devlet güçlerinin kadınlara, halka ve göstericilere dönük saldırılarını şiddetle kınıyoruz.

İran devletinin Güney Kurdistan’da bulunan Doğu Kurdistanlı güçlere yönelik gerçekleştirdiği saldırıları şiddetle kınıyoruz. Bütün siyasi parti ve örgütlere, sivil toplum kuruluşlarına, aydınlara ve halkımızın tamamına İran ve Türkiye’nin saldırıları karşısında ulusal birlik temelinde tavır almaya ve örgütlenmeye çağırıyoruz.

'ABDULLAH ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN KAMPANYAYI BÜYÜTELİM'

Sayın Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış olarak devam eden tecridi kabul etmeyerek buna karşı tavır alarak Türk devletini kınıyoruz. Aynı biçimde CPT ile Avrupa Konseyi’nin sessizliği kabul edilmez ve bu kurumları da sorumluluklarını hatırlatarak acilen harekete geçmeye çağırıyoruz. Ayrıca Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için başlatılan kampanyayı destekliyor ve bütün Kürdistanlılar ile Kürt halkının dostlarına bu kampanya katılmaya ve bu kampanyayı güçlendirmeye çağırıyoruz."