Alman meclis raporu: Türkiye uluslararası hukuku çiğniyor

“Türkiye meşru savunma hakkını kullanıyor” diyerek işgal saldırılarına arka çıkan Alman hükümetinin aksine Federal Meclis’in Bilimsel Hizmetler Dairesi, Türk devletinin uluslararası hukuku çiğnediğini rapor etti.

Türk devletinin Güney Kürdistan topraklarına dönük başlattığı son işgal saldırısının ardından 27 Nisan 2022 günü Federal Meclis’te konuşan Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, muhalefet partilerinin bu konudaki soruları üzerine Türk devletinin sıkça dile getirdiği “meşru savunma” tezini öne sürmüştü. Yeşiller Partisi’nden Bakan Baerbock, devamla, “Bu askeri harekatların neden olduğuna bakmalıyız, Türkiye’nin kendini savunma hakkı var” demişti.

Ardından Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut, Federal Meclis’e “Türk devletinin saldırıları Rusya’nın Ukrayna’ya dönük işgal saldırısına benzemesine rağmen Federal Hükümet neden aynı tavrı almıyor?” sorusunu yöneltmiş, Olof Scholz başbakanlığındaki hükümet de şu yanıtı vermişti: “Rusya, egemenliği tanınan bir devlete saldırarak sivilleri hedef alıyor. Türkiye ise daha önceki askeri operasyonlarda olduğu gibi Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 51. Maddesi’ni dayanak yaparak meşru savunma hakkını kullandığını bildiriyor.”

MECLİSİN UZMANLARI HÜKÜMETİN İDDİASINI YALANDI

Bunun üzerine Parlamenter Akbulut, geçtiğimiz günlerde bilirkişi konumunda olan Federal Meclis’in Bilimsel Hizmetler Dairesi’ne başvurarak, Türkiye’nin Irak devletinin sınırları içinde yer alan Güney Kürdistan’a topraklarına yönelik gerçekleştirdiği saldırının uluslararası hukuktaki yerini sordu. Buna dair ayrıntılı bir rapor hazırlayarak Alman Hükümeti’nin tezinin aksine, birçok başlıkta bu saldırının uluslararası zeminde yerinin olmadığına ve Irak devletinin egemenliğinin ihlal edildiğine dikkat çekti.

ANF’nin elinde bulunan raporda Türkiye’nin “Pençe-Kilit” adıyla gerçekleştirdiği askeri saldırılarda uluslararası hukukun yeri belirtildi. 17 Mayıs 2022 tarihini taşıyan ve Federal Meclis üyesi parlamenterler için hazırlanan 20 sayfalık raporda; Türkiye’nin şu ana kadar yaptığı bütün açıklamalar, PKK güçlerinin aldığı pozisyon ve Irak hükümetinin tavrı ayrıntılı ele alınarak şu vurgular öne çıktı:

TÜRK MEDYASINDA BİLGİLER ASILSIZ: Türkiye’nin 17 Nisan 2022’de Irak topraklarına başlattığı askeri operasyona gerekçe olarak gösterilen ve “İstihbarata göre PKK büyük bir saldırı hazırlığı içindeydi” biçiminde Türk hükümetine yakın medyada yayınlanan haberler çok belirsiz ve asılsız bilgiler içeriyordu.

PKK’NİN SALDIRISI YOKTU: Türkiye, Birleşmiş Milletler’in 51. Maddesi’ne dayanarak meşru müdafaa hakkını çerçevesinde Irak’ın topraklarına dönük bu askeri operasyonu başlattığını bildirdi. Fakat burada BM’nin 51. Maddesi’nin devreye girmesine yol açacak Irak topraklarından Türkiye’ye dönük PKK’nin herhangi bir saldırısı yoktu. Bundan dolayı Türkiye’nin argümanları ciddi şüphelerle dolu. Zaten PKK güçlerinin son yıllarda Türkiye sınırları içinde de eylemleri gözle görülür azalmıştı.

PKK'NİN VARLIĞI IRAK’IN SORUNU: PKK’nin Irak’taki varlığı, Türkiye’ye yönelik somut bir tehlike ve tehdit arz etmediği sürece Irak’ın iç sorunudur. Türkiye’nin öne sürdüğü “Siz PKK ile mücadele etmezseniz biz ederiz” tezi Irak’ın egemenliğine zarar veriyor ve komşu bir ülkeyi ihlal anlamına geliyor. Bu anlamda BM’nin 51. Maddesi’ni Türkiye’nin kendisi ihlal etmiş oluyor.

AKBULUT: SORUMLULUK ALMANYA’YA DÜŞÜYOR

Türkiye’nin saldırılarını durdurması için ciddi uyarıların yer aldığı rapora ilişkin ANF’ye konuşan Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut ise, Scholz’un başbakanlığındaki Federal Hükümet’e saldırıların durması için harekete geçmesini istedi. Ukrayna savaşının gölgesinde Türkiye’nin Güney Kürdistan’a dönük saldırılarını genişlettiğine dikkat çeken Akbulut, şu çağrıda bulundu:

“Türkiye, Kürtlere karşı yürüttüğü saldırılarla yine uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bu saldırılar, PKK tarafından doğrudan bir silahlı saldırı olmadığı için meşru müdafaa niteliğinde değildir ve bu durum Federal Meclis'in bilimsel servisinin raporunda da dile getiriliyor. Bu anlamıyla rapor, güç kullanımı yasağının açık bir şekilde ihlal edildiğini ve uluslararası hukukun çiğnendiğini ortaya koymaktadır. Türkiye SİHA’larında Almanya’dan alınan teknoloji de kullanılıyor ve bunlarla siviller öldürülüyor.

“Erdoğan rejimine silah ve silah teknolojisi ihracatı derhal durdurulmalı. Sadece silah ihracatı nedeniyle de olsa federal hükümetin bu saldırıları sona erdirmek için özel bir sorumluluğu bulunuyor. Uluslararası hukuku ihlal eden Türkiye'nin saldırısı, mümkün olan en güçlü şekilde başta Almanya ve AB ile BM’nin diğer üyeleri tarafından kınanmalıdır. 'Müttefik' görünen Türkiye'nin, uluslararası hukuku bu şekilde hiçe sayması kesinlikle kabul edilemez. Özellikle de bu rapordan sonra Almanya, Türk askeri operasyonlarını sona erdirmesi için derhal harekete geçmeli.”

ALMAN HÜKÜMETİ DESTEK VERMEKTE ZORLANACAK

Parlamenterlerin talebi üzerine Federal Meclis’in Bilimsel Hizmetler Dairesi’nin hazırladığı raporlar, alanında uzman kişiler tarafından hazırlanıyor ve hükümet açısından bağlayıcılığı yok. Ancak bu rapor, AKP-MHP iktidarıyla askeri, siyasi ve ekonomi alanlarında güçlü ilişkileri olan Federal Alman Hükümeti’nin Türkiye’nin işgal saldırılarına göz yummamasını isteyen muhalefet partisi üyesi parlamenterlerin elini güçlendiriyor. Bir anlamıyla bu raporun ardından Alman hükümeti, işgal saldırılarına sessiz kalarak dolaylı destek vermekte zorlanacak.

BM’NİN 51. MADDESİ NE DİYOR?

Federal Meclis’in Bilimsel Hizmetler Dairesi’nin raporunda sıkça vurgu yaptığı ve Türkiye’nin de hem Güney Kürdistan hem de Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına dönük saldırılara zemin olarak öne sürdüğü BM’nin 51. Maddesi ise şöyle:

Hiçbir şey, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliği sağlayacak tüm önlemleri alana dek, askeri saldırıya uğramış Birleşmiş Milletler üyesi ülkenin bireysel ya da kolektif meşru müdafaa hakkına zarar veremez. Savunma hakkını kullanmak üzere üyeler tarafından alınan önlemler anında Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve hiçbir şekilde Güvenlik Konseyi'nin, mevcut şart çerçevesinde, uluslararası barış ve düzeni sağlama yönünde hareket etme yetkisi ve sorumluluğunu etkileyemez."