Amed’de, başta Kürdistani siyasi partiler olmak üzere; sivil toplum örgütleri, inanç temsilcileri, demokratik kitle kuruluşları ve seçilmişler bir araya gelerek “Birlik İnisiyatifi” toplantısı yaptı.
İnisiyatif, toplantıya katılan delegelerin ortak kararıyla, Demokratik Birlik İnisiyatifi adıyla “Kürt sorununun adil, eşitlikçi, demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi” hedefiyle kuruluşunu ilan etti.
Demokratik Birlik İnisiyatifi, yaşanan bu yoğun süreçte barışın toplumsallaşması için önemli çalışmalar yürütmeyi hedefliyor.
İnisiyatifte yer alan eski Amed Barosu Başkanı Avukat Nahit Eren'le, yaşanan süreci, gündemde olan anayasa değişikliği ve hukuki reformlarla birlikte atılması gereken adımları konuştuk.
PKK’nin silah bırakma kararının ardından halkın, devletin atacağı hukuki adımları beklediğine dikkat çeken Nahit Eren, "Güvenlikçi politikalarla oluşturulan sert ve baskıcı yönetim anlayışı ortadan kalkmalı. Buna dair yasal düzenlemeler yapılmalı. Yeni anayasa, tüm kimlikleri kapsamalı" dedi.
'ÇAĞRI OLUMLU YANIT BULDU’
Nahit Eren, barış süreci ve Kürt meselesinin çözümüne dair yürütülen yeni inisiyatifi değerlendirerek, “Bahçeli’nin söylemleriyle başlayan süreç, geldiğimiz aşama itibarıyla daha önceki süreçlerden farklı bir sürecin bizi beklediğine işaret ediyordu” ifadelerini kullandı.
Eren, kısa sürede gelişen temaslarla birlikte Önder Apo’nun PKK’ye yaptığı fesih çağrısının ardından kongrede alınan kararın toplumda olumlu yankı bulduğunu belirterek, “Sorunun çözümüne dair bir memnuniyet uyandırdı” dedi.
'DEVLETİN GÜVENLİKÇİ BAKIŞ AÇISI DEĞİŞMELİ’
Barışçıl çözümün bir yol haritası gerektirdiğini vurgulayan Eren, “Eğer mesele demokratik ve barışçıl bir yöntemle çözülecekse, doğal ve olağan atılması gereken adımlar var. Şu anda bütün toplumun beklentisi bu yönde; iktidarın, devletin atacağı adımlar bekleniyor” diye konuştu.
Eren, özellikle hukuki, siyasal ve toplumsal alanlarda devletin bu sürece uyumlu adımlar atmasının kaçınılmaz olduğunu ekledi ve “Devletin Kürt meselesini bir güvenlik meselesi algısıyla görme anlayışı değişmeli” dedi.
'KAYYUM SİSTEMİNDEN VAZGEÇİLMELİ’
Yıllarca bu algıyla inşa edilen hukuk ve bürokratik sistemin yeni sürece göre kendini dönüştürmesi gerektiğini işaret eden Eren, “Binlerce siyasetçi şu anda cezaevinde. Kürt meselesi nedeniyle toplumsal alanda bireylerin doğrudan etkilendiği konu başlıkları var. Cumhurbaşkanının, kayyum sisteminin yeniden istisnai bir uygulamaya döneceğine dair bir beyanı var, ama bunlar yeterli değil. Seçme ve seçilme hakkına doğrudan müdahale niteliğindeki kayyum sisteminden vazgeçilmesi lazım. Wan ve Mardin gibi büyükşehirler hâlâ kayyumlarla yönetiliyor. Bu politikaya son verilmesi gerekiyor" diye ifade etti.
'KOLEKTİF HAKLAR KONUSUNDA YASAL DÜZENLEMELERE İHTİYAÇ VAR’
Türkiye'nin hukuk düzeninin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Eren, “Demokratik bir hukuk devletinde olması gereken bireysel ve kolektif haklar konusunda ciddi yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Önce, engelleyici normların temizlenmesi gerekiyor. Ardından, vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitim gibi konularda Kürt toplumunun beklentilerinin karşılanması lazım. Bu kadar acıdan geçmiş bir meselenin çözümünü bu kadar basit ve sıradanlaştırmak mümkün değil” dedi.
Çatışmaların sona ermesinin yalnızca Kürt bölgeleri için değil, Türkiye’nin batısı için de olumlu karşılanması gerektiğini belirten Eren, “Kışkırtıcı dilin ülkeye hiçbir faydası yoktur” uyarısında bulundu.
'BU SÜREÇ TÜRKİYE’NİN BATISINDA DA OLUMLU KARŞILANMALI’
Nahit Eren, çözüm sürecinin sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye halklarının meselesi olduğunun altını çizerek, “Bu ülkede yaşayan bütün insanlar için talep edilen haklar, daha doğrusu talep edilen olgular var. Toplumu provoke eden söylemler terk edilmeli, bu sürece katkı sunulmalı. Kürt halkı yıllardır barış talep ediyor; Kürt siyaseti de öyle. Nihayetinde, bu ülkede bir arada, eşit yurttaşlık temelinde yaşama iddiası, bugünün dünyasında zaten kabul gören bir anlayış.
Yani burada silah bırakma ve çatışmaların sona ermesi, sadece ülkenin doğusunda değil, Kürt illerinde değil, Türkiye'nin batısında da çok anlamlı görülmeli ve olumlu karşılanması gereken bir konu başlığıdır” dedi.
'BARIŞ İÇİN TOPLUMSAL DİNAMİĞİ BİR ARAYA GETİRDİK’
Bölgede farklı siyasal, toplumsal ve kültürel kesimlerin bir araya geldiği Demokratik Birlik İnisiyatifi’ni de anlatan Eren, “Kürt meselesinin bir demokrasi, özgürlük ve statü sorunu olduğunu tanımladık. Ardından, bu meselenin demokratik ve barışçıl çözümüne katkı sunabilecek toplumsal dinamiği bir araya getirmeye çalıştık.
Bu noktada inisiyatifin sekretaryası oluşturuldu ve eşit temsiliyetle hareket ediyor. Kürtlerin doğasını, dilini, kültürünü muhafaza etmek için de çalışmalar yürütmeyi amaçlıyoruz. Bu tür inisiyatiflerin, süreçte pozisyon alma açısından önemli olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
'MUHATAPLARIN ROL ALMASI ÇOK ÖNEMLİ’
Süreci dört ana başlıkta değerlendiren Eren, ilk önemli başlığın Devlet Bahçeli’nin söylemi olduğunu vurguladı:
“Meselenin çözümü açısından doğru adresi tanımlaması çok önemliydi. Sürecin olumlu bir aşamaya gelmesi açısından aktörlerin rollerini oynaması için önemli bir çağrıydı.”
İkinci başlığın ise Önder Apo’nun çağrısının olduğunu belirten Eren, “Bu çağrı çok sade ve çok netti. Heyetlerle görüşmelerin yeniden başlaması ve çağrının karşılık bulması önemliydi. PKK, kongreyle aldığı kararla bu çağrıya net cevap verdi” dedi.
'BASKICI YÖNETİM ORTADAN KALKMALI’
Nahit Eren son olarak, “Şimdi yeni, ama aslında doğal adımlar atılmalı. Silahlar susmuşsa, güvenlikçi politikalarla oluşturulan sert ve baskıcı yönetim anlayışı ortadan kalkmalı. Buna dair yasal düzenlemeler yapılmalı. Yeni anayasa, tüm kimlikleri kapsamalı. Anayasa değişikliği için çok ciddi ön hazırlıklar yapılmalı. Türkiye’nin anayasası, bu ülkedeki bütün renkleri, kimlikleri temsil eden bir toplumsal sözleşmeye dönüşmeli” dedi.