Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından toplanan PKK 12. Kongresi, tarihi nitelikte kararlar alarak hem Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik tartışmalara yeni bir ivme kazandırdı hem de uluslararası alanda geniş yankı uyandırdı. Kongrede alınan kararlar, çözüm sürecinin önünü açabilecek nitelikte görülürken, özellikle Avrupa başta olmak üzere çeşitli uluslararası çevrelerden bu süreci destekleyen açıklamalar geldi.
Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesini güçlendiren bu adımlar, aynı zamanda devletin de çözüm yönünde somut ve kapsayıcı adımlar atması gerektiği yönündeki çağrıları beraberinde getirdi. Giderek büyüyen uluslararası destek ve kamuoyundaki beklenti, bu tarihi fırsatın kaçırılmaması gerektiğine dair güçlü bir mesaj veriyor.
Küresel çapta devam eden “Önder Apo'ya Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyasının destekçilerinden ve İsviçre’nin önde gelen siyasetçilerden Rémy Pagani, konuya ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
‘PKK TARİHİ BİR ADIM ATTI, DEVLET SORUMLULUK ALMALI’
PKK’nin 12. Kongre kararlarının barışa doğru atılmış tarihi bir adım olduğunu ifade eden Pagani, sürecin başarıya ulaşması için devletin sorumluluk alması gerektiğini kaydetti. Pagani, “Bence PKK’nin kongre kararları, barışa doğru bir adım atmak ve Kürtlerle Türk devleti arasında uygun ilişkiler kurmak için uzatılmış bir eldir. Erdoğan’ın, Kürtlerin nihayet tanınması yönünde adım atıp atmayacağı ise henüz belli değil. Bugün hâlâ birçok Kürt seçilmiş siyasetçi ve belediye başkanı sadece Kürt oldukları için hiçbir delil olmadan cezaevindeler.
Bu süreç, Öcalan ve PKK tarafından başlatıldı, ancak asıl muhatap olan Erdoğan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) de bu sürece dahil olmalı. Türk Parlamentosuna ve Erdoğan’a düşen, PKK’nin uzattığı eli tutarak Kürt halkının bir halk olarak -boyun eğdirilmeden- var olabileceği bir barış çözümü bulmaktır” dedi.
‘DEMOKRATİKLEŞME ŞART’
Sürecin başarıya ulaşması için Türk devletinin demokratikleşmesi gerektiğinin altını çizen Pagani, devamla şunları ekledi: “Bu sürecin temel taşı demokratikleşme olmalı. Gerçekten Türkiye demokratik bir devlet olacak mı, Erdoğan ve Türk devleti değişecek mi? Beklemek gerecek. Siyasetçilerin hala cezaevinde olduğu bir ülkede de gerçek bir demokrasi düşünülemez. Seçilmişleri tutuklamak son derece ciddi bir meseledir. Bu, demokrasinin özüne yapılmış temel bir saldırıdır. Yasal ve meşru şekilde seçilmiş vatandaşları ve belediye başkanlarını hapse atmak veya onların yerine kayyum atamak kabul edilemez. Ben birçok Kürt siyasetçinin yargılandığı davaya katıldım. Onlara karşı yönetilen suçlamalar kabul edilemez. Hiçbir suçlama olmadan insanlar yıllarca cezaevinde kalıyor. Bu durumun demokrasiyle hiçbir ilgisi yok. Bu gerçekten bir diktatörlüktür.
Sürecin başarıya ulaşması için Sayın Erdoğan’ın demokratik anlayışlara geri dönmesi gerekir. Demokrasi, Erdoğan ve Türkiye Parlamentosu’nun uyguladığı gibi olamaz. Halkın oylarıyla yasal olarak seçilmiş milletvekillerini hapse atmak. Bu tam anlamıyla bir diktatörlüktür. Eğer gerçekten yasal bir çerçeve oluşturulmak isteniyorsa, öncelikle haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanan herkesin serbest bırakılması gerekir.”
‘BÜTÜN HAKLAR GARANTİ ALTINA ALINMALI’
Sürecin başarıya ulaşması için Kürt halkının temel haklarının yasal olarak garanti altına alınması gerektiğinin önemine de işaret eden Pagani, “Kürtlerin bütün haklarının tanınması, bu sürecin en temel bir meselesi olmalı. Örneğin, İsviçre’de -farklı halklar demeyelim ama- farklı diller, gelenekler ve siyasi uygulamalar var. Bir konfederasyon yapısı içinde bu temel haklar garanti altına alınmış ve onlara saygı duyuluyor. Örneğin şu anda İsviçre’nin Fransızca konuşulan bölgesindeyiz ama İsviçre’de Almanca konuşulan bir bölge de var ve Fransızca konuşan İsviçrelilerin, sadece varlıkları nedeniyle herhangi bir şekilde baskı görmesi ya da ezilmesi kabul edilemez. Oysa Kürt halkının yaşadığı tam da budur. Farklılıklarından kaynaklı kabul görmemek. Bu yüzden Kürt halkı kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olmalıdır. Bu, her gerçek demokrasinin birinci şartıdır” diye kaydetti.
‘PKK’NİN ADIMLARI KARŞISINDA ÖCALAN SERBEST BIRAKILMALI’
Sürecin başarıya ulaşmasının bir diğer önemli ön koşulunun, Önder Apo’nun özgürlüğünün olması gerektiği kaydeden İsviçreli siyasetçi Rémy Pagani, “Müzakerenin ön koşulu Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması olmalıdır. Abdullah Öcalan’dan uzun yıllardan beridir hiçbir haber alınamadığı için, onu desteklemek ve bu duruma dikkat çekmek amacıyla düzenlenen kampanyalara katıldım. Şimdi ondan haber almak beni çok memnun etti. PKK’nin somut olarak aldığı kararlar doğrultusunda atılması gereken ilk adım, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması olmalıdır” dedi.
Önder Apo’nun özgürlüğünün Türk devletinin sürece samimi yaklaşımının bir göstergesi olacağını ifade eden Pagani, devamla şunları ekledi: “Öcalan’ın özgürlüğü, Erdoğan’ın ve Türk tarafının gerçekten barışa ulaşmak istediğine dair ciddi bir müzakere ve taahhüt niyeti taşıdığını gösterecek güçlü bir işaret olur. Daha önce de Türk devleti PKK bazı görüşmeler yaptı ama maalesef bir sonuca varılamadı. Bugün, Kürdistan’da ve Türkiye’de barışın sağlanmasını umut ediyorum. Türk devleti sürece ciddi yaklaşmalı ve ilk adım atılmalı ve bu ilk adım, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması olmalıdır”.
‘SİLAH BIRAKMANIN RİSKLERİ DE MEVCUT’
Özgürlük mücadelesi yürüten hareketlerin silah bırakmasının beraberinde bazı tehlikeler de getirdiğine işaret eden İsviçreli siyasetçi Pagani, şunları ekledi: “Kolombiya’da FARC’ın silah bırakma sürecine destek vermeye gittim. Kolombiya hükümeti ve Kolombiya Cumhurbaşkanı ile görüşmeler vardı. FARC sürece olumlu yaklaşarak “silah bırakmak istiyoruz” demişti. Verilen vaatler dikkate alınarak, FARC gerillası gerçekten de hepsi silahlarını bıraktı. Ama süreç içinde anlaşıldı ki, hükümet verdiği sözleri tutmadı. Böylece FARC’ın bir kesimi yeniden silahlı mücadeleye döndü. Bugün bu durumdayız; çünkü hükümet yükümlülüklerini yerine getirmedi maalesef. Bu yüzden böyle durumlarda barış sürecinin son derece karmaşık olduğunu düşünüyorum. Hep bir uçurumun kenarındayız. Eğer barışa ulaşmak isteniyorsa her iki taraf da çaba göstermelidir.”