İsveç’ten Kürt medyasının kapatılmasına tepki

Kürt medyasına yapılan baskınlar, Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ve Gün Matbaasının gasp edilmesine İsveç’teki sivil toplum kuruluşları, gazeteci-yazar örgütleri ile Sami Parlamentosu tarafından tepki gösterildi.

Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ve Gün Matbaası’na baskın yapılması, Welat gazetesinin basılamaması, Kürt medyasının yasaklanması ve matbaaya el konulması İsveç’teki sivil toplum kuruluşları, gazeteci-yazar örgütleri ile Sami Parlamentosu tarafından tepkiyle karşılandı. İsveç PEN Kulübü Cezaevindeki Yazarlarla Dayanışma Komitesi Başkanı Elisabeth Löfgren, Türkiye’de gazeteciler ve insan hakları savunucuları için durumun daha da kötüye gittiğini basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların arttığını söyledi.

TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN SÖZ EDİLEMEZ

Türkiye’de ifade özgürlüğünden söz edilemeyeceğini, gazeteci ve yazarların yanı sıra blogcu ve sosyal medyada görüş belirtenlerin de hedef alındığını belirtti. PEN Kulübü’nün Türkiye’deki ifade özgürlüğü ihlallerini defalarca kınadığını hatırlatan Löfgren, bir çok gazeteci ve yazarın artan baskılar sonucu ülkelerini terk ederek başka ülkelere sığınmak zorunda kaldıklarına dikkat çekti. Kürt medyasına yapılan baskınları, gazeteye ve matbaaya el konulmasının ifade özgürlüğüne yönelik ağır bir saldırı olarak niteleyen Löfgren, "Tüm bunlar Cumhurbaşkanının giderek daha otoriterleştiğini gösteriyor" dedi. Löfgren, PEN’in Türkiye’deki gazeteci ve yazarlara destek olmaya devam edeceğine vurgu yaptı.

SESSİZ KALAN BATILI ÜLKELERE ELEŞTİRİ

Uluslararası Af Örgütü İsveç Seksiyonu Basın Sözcüsü Ami Hedenborg, Kürt medyasının yanı sıra Kürtlere yönelik baskılarda da bir artış olduğunu gözlemlediklerini belirtti. Batılı ülkelerde medyanın bunu yeterince gündeme getirmemesini eleştiren Hedenborg, Kürt medyasına yönelik son baskın ve yasaklamaları ifade özgürlüğü açısından oldukça kaygı verici bulduğunu belirterek, "Basın ve ifade özgürlüğü ve Kürt sorunun çözümü için sürekli bir uğraş vermeliyiz" şeklinde konuştu.

150 GAZETECİNİN CEZAEVİNDE OLMASI DURUMUN VAHAMETİNİ GÖSTERİYOR

Civil Rights Defenders örgütünün Avrupa Bürosu Şefi Goran Miletic, 2015 yılında yapılan seçimler ve 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra Türkiye’de ifade özgürlüğü ve insan hakları ihlallerinde belirgin bir artış olduğunu gözlemlediklerini ve on binlerce insanın temelsiz suçlamalarla gözaltına alınıp tutuklandığını söyledi. Türkiye’de 150 civarında gazetecinin cezaevinde tutulmasının durumun vehametini gösterdiğini söyleyen Miletic, en küçük bir hak talebinin 'terörizm' suçlamasıyla bastırılmak istendiğine dikkat çekti.

BATILI ÜLKELERDE HALK KÜRTLERİ DESTEKLİYOR

Sırf barış talep eden bir çağrıya imza attıkları için akademisyenlerin işten atıldığını ve tutuklandığını hatırlatan Miletic, "NATO üyesi olan bir ülkede gerçekleşen ifade özgürlüğü ihlalleri oldukça kaygı verici. Günümüzde herkes Türkiye’nin Kürtlerle olan sorunlarından söz ediyor. Batılı ülkelerde halk Kürtleri destekliyor. Ama Türkiye’de Kürtlerin haklarından söz edenler hükümet tarafından terörist olmakla suçlanıyor. Gözaltında kayıplardan bahsedenler terörizm propagandası yapmakla suçlanıyor. Bu çok büyük bir sorun" diye konuştu. Kayıpları gündeme getiren, katliamları açıklayan Kürt ve muhalif medyanın ya kapatıldığını ya da tamamen susturulmak istendiğini ifade eden Miletic, Kürt medyasına yönelik el koyma ve yasakların kabul edilemeyeceğini vurguladı.

AB ÜLKELERİ MEDYA SALDIRILARINA SESSİZ KALDI

Sami Parlamentosu Başkanı Stefan Mikaelsson, Avrupa Birliği ve üyesi ülkelerin Türkiye’nin Kürtler ve Kürt medyasına yönelik saldırılara karşı suskun kalması ve harekete geçmemesinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını belirtti. Avrupa Birliği’ni kendi halkına verdiği sözleri tutmamakla, insan hakları ve ifade özgürlüğünü savunmamakla eleştiren Mikaelsson,"Ne yazık ki bir kez daha paraya olan aşkları, tekellere ve ucuz iş gücüne olan aşkları ağır basıyor. Kürtler tüm bunlardan dolayı acı çekiyor" diyerek Kürt medyasına yönelik saldırılara sesiz kalan AB ülkelerine tepki gösterdi.

YAKINDA GERİYE BİR ŞEY KALMAYACAK

Türkiye’deki durumun insan hakları açısından korkunç olduğunu söyleyen yayıncı Monika Elisabeth Dahlgren, yaşananların tüm uluslararası yasa ve sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek şunları kaydetti: "Ne yazık ki oldukça karamsarım. Farklı bir gelişmenin olmasını umut ediyorum. Şimdi Kürt medyasına el koydular. Geriye Evrensel ile birlikte birkaç gazete kaldı. Halkın haber alma hakkı oldukça kısıtlandı. Hükümet şimdi de Doğan Meyda'yı satın aldı. Ard arda medyayı ya satın alıyor ya da el koyuyor. Yakında geriye hiçbir şey kalmayacak."

ERDOĞAN DERİN DEVLETİN DESTEĞİYLE DOĞAN MEDYA'YA EL KOYDU

Erdoğan’ın derin devletin desteğiyle Doğan Medya’ya el koyduğunu vurgulayan Gazeteci-Yazar ve Yayıncı Ragıp Zarakolu, şu değerlendirmelerde bulundu: "Aydın Doğan devletin desteğiyle büyümüş bir iş adamı. Bu kadar sermayeyi nasıl elde etti? Bugüne kadar hep resmi görüşü yansıttı. Milliyetçilik, Kürt, Ermeni, Rum ve azınlıklara düşmanlık yaptı. Tüm bunlar Hürriyet gazetesinin temel politikaları. 1925 yılında Takrir-i Sükun Yasası’nda Bab-ı Ali Basını nasıl o zamanki reise biat etmişse şimdi de Doğan Medya yeni reise biat ediyor."

Türkiye’nin tarihi ile yüzleşmedikçe bu ve benzeri şeyleri yaşanacağını söyleyen Zarakolu, devrimci medyanın 1968, Kürt medyasının da 1992 yılından beri yoğun saldırılarla karşı karşıya kaldığını hatırlattıktan sonra, "Eğer Hürriyet vb. medya bizlere yönelik baskılara karşı tepki koysaydı bu hale düşmezlerdi" dedi.

ERMENİLERİN BAŞINA GELDİĞİNDE SES ÇIKARSAYDIK BU GÜNLERİ YAŞAMAZDIK

12 Eylül faşist darbesi sırasında bile mülkiyet hakkına dokunulmadığını, Demokrat gazetesinin yasaklanmasına rağmen şirketin çalışmalarını sürdürdüğünü vurgulayan Zarakolu, "1915 yılından bu yana devletin medyanın mülkiyet hakkına yaptığı en büyük saldırıyla karşı karşıyayız. Özgürlükçü Demokrasi, Gün Matbaası, Evrensel Yayıncılık, Evrensel Kültür Dergisi’nin mülkiyet haklarına yönelik saldırılar 1915’e dönüldüğünü gösteriyor. O dönemde tüm bunlar Ermeni basına yapılmıştı. Ermeni gazetesi basıldı. Çaycısı bile gözaltına alındı. Yazarları öldürüldü. Eğer bunlar Ermenilerin başına geldiğinde ses çıkarsaydık bu günleri yaşamazdık" değerlendirmesinde bulundu.