Herkes anaları örnek almalı

Herkesin eylemci Kürt analarını örnek alması gerekiyor. Başta gençler ve tüm kadınlar olmak üzere dört parça Kürdistan’daki ve yurtdışındaki Kürt halkının devrimci anaların izinde yürümesi gerekiyor.

Sokakta polis terörünü geriletmeyi başaran Kürt anaları, şimdi de tecride karşı özgürlük direnişini TBMM içine kadar taşımayı başardı. Beyaz tülbentli anaların girişiyle TBMM, 1920’den sonra ikinci kez gerçek bir millet meclisine benzer hale geldi. Sokağın demokratik vicdanı olan analar, meclisin vicdanı olmayı da bildi. Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistan’ı Özgürleştirelim Direniş Hamlesi Kürt analarını sokağa dökerek gerçek bir “Beyaz Tülbentliler Hareketi” yaratmayı başardı. Belli ki tecride ve faşizme karşı direniş, aylarca süren açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla birlikte bir de “Beyaz Tülbentli Analarla” anılacak. İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı kazanılacak başarı, esas itibariyle bir “Beyaz Tülbentli Analar Devrimi” olacak.Altı buçuk ayını dolduran Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direniş hamlesi, daha şimdiden çok önemli kazanımlar yaratmayı başarmış durumdadır. Çok açık ki, geçen bu altı buçuk aylık süre içerisinde birçok ABD ve Rusya planını bozmayı başarmış, Fırat Havzasında DAİŞ faşizminin toprak hakimiyetine son veren mücadelenin önünü açmış ve 31 Mart’ta AKP-MHP faşizmine tarihi bir seçim yenilgisi yaşatmıştır. Dahası 2 Mayıs’ta İmralı tecridinin kapısını aralayarak, İmralı işkence ve tecrit duvarlarının parçalanma sürecini başlatmıştır.

Açıkça görülüyor ki, AKP-MHP faşizminin ciddi bir yenilgi aldığı 31 Mart yerel seçimi ardından tecride ve faşizme karşı direnişte önemli gelişmeler olmuş ve yeni adımlar atılmıştır. Örneğin HPG ve YJA-Star gerillalarının TC ordusuna karşı geliştirdiği intikam eylemlerinde gözle görülür bir artış ve yayılma gerçekleşmiştir. Faşist cepheyi ciddi bir biçimde korkutan ve yapılanların hesabını soran bu eylemler, başta Kürtler olmak üzere tüm demokratik güçlere de ciddi bir moral vermiştir. Gerilla komutanlığı, açlık grevlerinin verdiği mesajı anlamayan ya da anlamak istemeyen faşizme karşı kendi anladığı dille cevap verileceğini açıklamıştır.

Artan gerilla eylemlerine paralel, DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde 7 Kasım 2018 tarihinden beri yürütülen açlık grevi direnişlerinde de yeni ve önemli gelişmeler yaşanmıştır. 30 Nisan tarihi itibariyle 15 PKK’li ve PAJK’lı devrimci tutsak, yürütmekte oldukları açlık grevi direnişini ölüm orucuna dönüştürdüklerini açıklamıştır. Böylece mevcut siyasetten bir beklentilerinin olmadığını, tersine tecride karşı direnişi faşizmi yıkma temelinde yürütmeye karar verdiklerini ortaya koymuşlardır.

İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı yürütülen direnişte üçüncü önemli adım ise beyaz tülbentli Kürt analarından gelmiştir. İmralı işkence ve tecrit sisteminin kırılması amacıyla zindanlarda açlık grevi yürüten ve ölüm orucuna başlayan çocuklarına sahip çıkmak ve destek vermek amacıyla Kürt anaları sokaklara çıkmıştır. Her türlü polis terörüne karşı yiğitçe direnerek, devrimci marşlar ve sloganlar eşliğinde yürüyüşler ve oturma eylemleri gerçekleştirip, direnişteki çocuklarının sesi olmaya çalışmışlardır. İmralı işkence ve tecrit sisteminin yıkılmasını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşmasını yüksek sesle istemişlerdir.

Bu istem ve seferberlik çağrısı diğer toplumsal kesimlerde de belli bir karşılık bulmuş, özellikle dünyanın dört bir yanındaki aydın, sanatçı ve tanınmış insanın İmralı tecridine karşı çıkmasını getirmiştir. Bu temelde, içlerinde 50 Nobel ödüllü tanınmış insanın çağrısı da olmak üzere TC Yönetiminden İmralı tecridine son verilmesini isteyen çok sayıda açıklama ve çağrı yapılmıştır. Hatta Avrupa’daki bazı hükümetlerin de bu yönlü taleplerinin olduğu basına yansımıştır.

Bütün bunları peş peşe neden sıraladığımız merak edilebilir. Elbette bunları 2 Mayıs’ta İmralı’da yapılan avukat görüşüne nasıl gelindiğinin iyi bilinmesi ve 2 Mayıs görüşmesini hangi gücün yaptırdığının doğru anlaşılması için sıralıyoruz. Çünkü bu konu yaygınca tartışılıyor ve çoğunlukla da dar ve tek yanlı yaklaşılıyor. Ya bunun bir özel savaş oyunu olduğu gerçeği ile yetiniliyor, ya da “Acaba İmralı’da yeni bir uzlaşma mı yaşanıyor?” sorgulaması yapılıyor. En iyimser olanlar ise kendilerini “Yeni bir çözüm süreci mi başladı?” arayışına yöneltiyor.

Kuşkusuz böyle çok yönlü tartışma, İmralı’da yapılan görüşmelerin öneminden ve 2 Mayıs görüşmesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı’daki arkadaşlarının birlikte “Kamuoyuna Duyuru” başlıklı yedi maddelik bir çağrı bildirisi yayınlamış olmalarından kaynaklanıyor. Çok açıkça görülüyor ki, dışarıda yaşayan milyonların yapamadığını, İmralı tecrit ve işkence sistemi altında yaşayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yapıyor. Gittikçe daha çok kangrenleştirilen Kürt sorununa ve Türkiye’nin diğer sorunlarına demokratik çözüm yolunu yine Önder Abdullah Öcalan gösteriyor. Kürt sorununun ve Türkiye’nin tüm sorunlarının tek ve gerçek demokratik çözüm iradesi olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

2 Mayıs görüşmesi ile İmralı tecridinin ortadan kalkıp kalkmadığına gelince, tecridin kalkmadığını görüşme yapan avukatlara zaten bizzat Kürt Halk Önderi söylüyor. Söz konusu görüşme için, “Ne yeni bir süreç başlamıştır diyebilirim, ne de başlamamıştır diyebilirim” diyerek, yaşanan sürecin belirsizliğini ortaya koyuyor. Sorunların demokratik siyasi çözümünün gelişebilmesi için tecride ve faşizme karşı daha etkili ve büyük bir mücadelenin verilmesi gerektiğini belirtmiş oluyor. Yani 2 Mayıs’ta İmralı tecrit kapısını yürütülen büyük direniş araladı, söz konusu direniş daha çok büyütülüp etkili hale getirilirse İmralı tecrit duvarlarını da parçalayabilir demek istiyor.

İmralı’daki 2 Mayıs görüşmesini ve beyaz tülbentli Kürt analarının artan direnişini doğru anlamak isteyenler, işte bu gerçeklik üzerinde yoğunlaşmalıdır. Yani direnişin İmralı kapılarını araladığını, İmralı tecridini de ancak daha büyük direnişin kırabileceğini görmelidir. İşte bu gerçeği doğru gören ve iyi okuyan birinci gücün beyaz tülbentli Kürt anaları olduğu açıktır. Kuşkusuz açlık grevini sürdüren ve ölüm oruçlarını yaygınlaştıran direnişçiler de iyi görüp doğru okuyorlar. Yine faşist TC ordusuna karşı her alanda fedai çizgisindeki eylemleri yaygınlaştıran gerillalar da gerçeği doğru anlıyorlar. Ancak kuşkusuz hepsinin başında beyaz tülbentli Kürt anaları geliyor. Kürt analarının geliştirdiği devrimci eylemlilik, bütün bunların beyni, yüreği ve sesi oluyor.

Bu bakımdan herkesin eylemci Kürt analarını örnek alması gerekiyor. Başta gençler ve tüm kadınlar olmak üzere dört parça Kürdistan’daki ve yurtdışındaki Kürt halkının devrimci anaların izinde yürümesi gerekiyor. Yine tecride karşı direniş eylemlerinin tüm Türkiye’ye ve dünyanın dört bir yanına yayılması ve etkili bir biçimde geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bu direnişin anlamı sadece dar bir şekilde tecridin kırılmasını çoktan aşmıştır, direnişin sınırları Kürdistan’ın dışına çoktan taşmıştır. İmralı tecrit ve işkence sistemine karşı tutum ve mücadele bir demokrasi ve insanlık ölçüsü haline gelmiştir.

Bu konuda özellikle gençliğe büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Hem Kürt gençliği ve hem de tüm Türkiye gençliği böyle tarihi bir sorumluluk altındadır. Daha yeni yeni ODTÜ gençliği harekete geçme eğilimi göstermektedir. Peki sayıları neredeyse milyonları bulan üniversite gençliği nerededir? Analar bu denli direnirken, gençliğin böyle sessiz kalması kabul edilebilir mi? Dev-Genç mirası üzerinde yetişen gençlik böyle pasif olabilir mi? Demokratik siyaset mevcut yapılanlarla yetinebilir mi? Bunların olamayacağı ve kabul edilemeyeceği açıktır. O halde herkes beyaz tülbentli anaların izinde yürümeli ve Beyaz Tülbentliler Hareketi geliştirilip güçlendirilmelidir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika