Chomsky ve Morin’in Covid-19 sonrası endişeleri

1930’lu yılların çocukarı olarak değerlendirilen düşünürler Noam Chomsky ve Edgar Morin, Covid-19 pandemisinden sonra totaliter eğilimlerin gelişmesinden endişe ediyor.

Bir çok ülke sağlık krizini fırsat bilerek, daha geniş yetkilerle kendilerini donattı, bazıları mevcut gözetim olanaklarını genişletti. Amerikan dil bilimci Noam Chomsky ve Fransız filozof Edgar Morin, İsviçreli RTS kanalına yaptığı değerlendirmelerde, Covid-19 sonrası endişelerini paylaştı.

CHOMSKY: 1930’LU YILLARLA BENZERLİKLER VAR

1930’lu yıllarda yükselen totaliterliğe tanıklık eden 91 yaşındaki ünlü Amerikalı düşünür Chomsky’e göre bazı rejimlerin mevcut krizden yararlanarak kendi yönetim biçimlerini dayatmaları gerçek bir risk olarak duruyor.

Chomsy şu değerlendirmelerde bulundu: “30’lu yıllardaki ekonomik krizden sonra, iki tercih ortaya çıktı. Bunlardan biri ABD’deki Roosvelt gibi sosyal demokrasi tercihiydi. Diğeri Hitler tercihiydi. Bugün yarattığı sonuçlar biliniyor. Kuşkusuz, durum birebir aynı değil ama benzerlikler var.”

Bu krizin her şeyden önce otoriter rejimler açısından bir fırsat olduğu ve otoriter modellerin açık bir şekilde demokrasilerden daha etkili olarak sunulduğuna işaret eden Chomsky şöyle devam ediyor: “Ama pratikte en etkili tedbirler demokratik devletlerde alındı. Tayvan veya Güney Kore en iyi sonuçları elde ettiler. Gerekli olan, işleyen ve halkının çıkarlarında kaygı duyan bir devlettir.”

MORIN: YİNE EN İYİSİ VE EN KÖTÜSÜ OLABİLİR

Covid-19 sonrasına ilişkin endişeleri Fransız filozof Edgar Morin de paylaşıyor. Büyük Buhran’ı gören 99 yaşındaki Morin, şunları ifade ediyor: “1929 krizinin sonuçlarını gördüm: Hitler’di. Gelecek endişe verici, çünkü koronavirüs krizinden önce bile dünyada kendisini demokrasi kriziyle ortaya koyan, neo-otoriter sistemlerle yer değiştiren, geriye giden bir eğilim vardı.”

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yılları hatırlatan Morin, “Bugün yaşadığımız çok güçlü kriz sırasında yeni bir dünyanın çıkacağını sadece düşünmek yetmiyor. Yenisi olacak ama belki en kötüsü ya da en iyisi olabilir” diyor.

Morin, krizin “hastanelerin kapasitelerini azaltmayı hedefleyen ve onları hastaların stok nesneleri haline geldiği neredeyse bir ticari şirkete dönüştüren politika” başta olmak üzere bazı sorunların bilincine varmaya da yol açtığına dikkat çekiyor.

YENİ BİR DUYARLILIK OLUŞTU

Morin endişeli olsa da karamsar değil. Bu krizin tüm insanların kaderini düşünmeye sevk ettiğine dikkat çeken Morin, evde kalma tecrübesiyle beslenen yeni bir duyarlılık oluştuğunu kaydetti. Bu yeni duyarlılığın, “toplumların kusurları ve yetersizliklerini gösterdiğini, iyileştirmeye ve yeni bir yol bulmaya çalıştığını, neoliberalizm olarak adlandırılan şeyin sınırlarını aştığını” kaydeden Morin, “iki antagonist kavram olan küreselleşme (mondialisation) ve küreselleşsizleşme (demondialisation) arasında bir kombinasyon tasarlamanın zorluğuna” vurgu yapıyor.

Morin şunları ekliyor: “Her şeyin çok kötüye gitmediği varsayılırsa, kültürel veya başka tüm şeyler için uluslara arasında devam eden bir işbirliği olacak, ama aynı zamanda ulusların bir sağlık özerkliği, asgari bir yiyecek ve endüstriyel özerkliği koruyacağı yerel düzeyde bir küreselleşsizleşme süreci de yaşanacak.”