Önder Apo ve gerillayla bütünleşme zamanı

Tüm özgürlük ve demokrasi güçleri de, Kürtler ve dostları da, kadınlar ve gençler de İmralı ve gerilla direnişiyle daha çok bütünleşmeli ve kimyasal silah saldırısına karşı ayağa kalkmalıdır.

İşkenceyi Önleme Komitesi-CPT, “İmralı’dakilerle görüştük” demekten öteye herhangi bir şey söylemedi. Peki İmralı’ya niçin gitmişti? Oradaki sorunların çözümü için ne yaptı? Önder Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklarla neler konuşuldu? Bundan sonra ne olacak, mevcut tecrit ve iletişimsizlik nasıl aşılacak? Bunlar ve benzeri soruların hepsi cevapsız kaldı. Gerekli bilgilendirmenin bir yıl sonra, o da TC yönetimi isterse yapılacağı açıklandı. Son olarak da HDP Eş Genel Başkanlarının “İmralı’ya gitmek” için TC Adalet Bakanlığına başvurdukları duyuruldu. 

Kuşkusuz hepsi bu kadar değil. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de eylül ayında beklenen açıklamasını nihayet yaptı. TC yönetimi, Önder Apo ve diğer Kürt devrimci tutsakların “Umut hakkından muaf tutulduklarını” bildirmiş! Yani yeni bir şey yok. Yapılan, malumun yeniden ilanı oluyor. Bu nedenle, adeta “Disiplin cezası fabrikası gibi” çalışmalarının esas amacı anlaşılıyor. Dahası bu aklı TC yönetimine AB Bakanlar Konseyi’nin verdiği belirtiliyor. Kuşkusuz bu da şaşılacak bir durum değil. 

Açık ki bütün bunlar için ‘Bardağı taşıran damla’ denebilir. Çünkü bu kadar oyunu başka yerde bulmak zordur. Fakat Kürtler açısından bardağı taşıran son damla, kimyasal silah etkisiyle can veren gerilla görüntüleri olmuştur. Gerilla Karargahı, son iki ayda Zap, Avaşîn ve Metîna’da 17 gerillanın kimyasal silahla katledildiğini açıklamıştır. HPG-BİM tarafından bu 17 gerillanın kimlik bilgileri ve görüntüleri basına servis edilmiştir. 

Gerçekten insan olanların vicdanını sızlatan bu görüntüler, başta Kürtler olmak üzere tüm demokratik çevrelerde infiale yol açmıştır. Zaten başka türlüsü de mümkün değildir. Görüntüler gerçekten çok etkileyicidir. Nitekim dört parça Kurdistan ve Avrupa’da Kürtler ve dostları ayağa kalkmıştır. Her yerde büyük miting ve gösteriler olmakta, faşist-soykırımcı AKP-MHP diktatörlüğü lanetlenmektedir. Bu temelde bir kez daha 24 yıllık tarihi İmralı Direnişi üzerinde yoğunlaşılır ve daha derinden anlamaya çalışılırken, esas olarak da Zap, Avaşîn ve Metîna’daki altı ayını dolduran gerilla direnişinin anlam ve önemi üzerinde yoğunlaşma yaşanmaktadır. Kürtler ve dostları bu temelde yeni bir vicdan sorgulaması içindedir. Önder Apo ve gerilla gerçeği ile ne kadar bütünleşildiği konusu sorgulanmaktadır.

Kimyasal silaha maruz kalan gerilla görüntüleri sadece Kürtleri ve dostlarını değil, aynı zamanda bir bütün TC yöneticilerini de etkilemiştir. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bil cümle faşist güruh, adeta suç üstü yakalanmışlığın verdiği telaşla basın karşısına geçip söz konusu görüntüleri yalanlamaya çalışmıştır. Fakat yaşadıkları telaş bile suçlu olduklarını göstermeye yeterlidir. Yaptıklarının hesabının sorulacağı korkusu adeta hepsini çılgına döndürmüş gibidir.

Esas tutumu merakla beklenen kesim, kuşkusuz başta ABD olmak üzere NATO güçleri ve tüm devletçi sistemdir. Çünkü hemen hepsi de TC Devletinin söz konusu kimyasal silah kullanma suçunun ortağı konumundadır. Kimi silah satarak, kimi müttefiklik adına silahı vererek, kimi de bu insanlık suçuna ses çıkarmayarak suç ortağı olmaktadır. Eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in, “kimyasal silah bulundurduğu için” bu sistem tarafından idam edilmiş olduğu dikkate alınırsa, AKP-MHP faşist yönetiminin işlediği suçun içeriği daha iyi anlaşılır. Bu durumu iyi bildikleri için olacak ki, AKP-MHP faşizminin suç ortağı konumunda olan tüm devlet güçleri öncelikle susmayı ve izlemeyi tercih etmiştir. En azından bu satırların yazıldığı zamana kadar hiçbir güçten kayda değer bir açıklama gelmiş değildir. Elbette bundan sonrasının nasıl gelişeceği de şimdiden bilinemez.

TC Devletinin, NATO destekli olarak 1990’lı yıllardan beri Kürt gerillasına karşı yaygın kimyasal silah kullandığı zaten bilinmektedir. 2021 yılında gerillaya karşı beş tür kimyasal silah kullanıldığını Gerilla Komutanı Murat Karayılan basına açıklamıştır. 17 Nisan’dan beri Zap, Avaşîn ve Metîna’da gerillaya karşı kullanılan kimyasal silah türleri arttığı gibi, kullanılış yoğunluğu da fazlalaşmıştır. Bu durum HPG-BİM tarafından birçok kez basına açıklanmıştır.

Fakat TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin Zap, Avaşîn ve Metîna’da işlediği savaş suçu kimyasal silah kullanımıyla da sınırlı değildir. Zira kimyasal silahla birlikte çok çeşitli taktik nükleer bombalar, termobarik bomba ve fosfor bombaları da kullanmaktadır. Kimyasal silahtan çok daha tahripkâr olanı taktik nükleer bombalardır. Kuşkusuz bu bombalar stratejik balistik nükleer füzeler gibi çok geniş alanı etkilememektedir; tersine dar bir alana, bir bina ve benzeri yerlere karşı kullanılmaktadır. Fakat kullanıldığı dar alandaki etkisi stratejik nükleer bombanın etkisi gibidir. Örneğin atıldığı yerde oksijeni tüketmekte ve bir anda tüm yaşamı yok etmektedir. Özellikle bir tür taktik nükleer bomba olan termobarik bombalar bu bakımdan çok daha tahripkârdır. Kullanıldığı dar alanda oksijeni yok edip çok büyük bir basınç etkisi ve yanma durumu yaratarak adeta her şeyi eritmekte ve iz bırakmamacasına yok etmektedir.

AKP-MHP faşizmi, işte bu silahları da son yıllarda Kürt gerillasına karşı çok yaygın olarak kullanmaktadır. Kimyasal silahtan daha fazla yasak olan bombalar bunlardır. Bir de TC Devletinin bu tür silahları üretme kapasitesi bulunmamaktadır. Yani bu silahlar NATO tarafından, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi devletler tarafından Türkiye’ye verilmektedir. Aslında bu tür silahların satımı da yasaktır. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmi Kürt gerillasına karşı bu devletlerin, NATO’nun yasak silahını kullanmaktadır. Silah bu devletlere ait olduğu için, kuşkusuz söz konusu devletler de TC’nin bu silahları Kürtlere karşı kullandığını bilmektedir. Demek ki suç ortağı konumunda olan devletlerin kimyasal silah görüntüleri karşısındaki suskunlukları esas buradan kaynaklanmaktadır. Yani bu devletler TC’nin taktik nükleer silah kullandığının açığa çıkmasından daha çok korkmaktadırlar. Çünkü böyle bir durumda suç ortaklıkları daha çok artacaktır. 

Çok açık ki, tüm devletçi sistem elbirliği ederek TC devletini desteklemekte ve onun Kürt gerillasına karşı yasak silah kullanma suçuna ortak olmaktadır. Bu temelde Kürt gerillasını ezmeye, Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmeye ve Kürt soykırımını tamamlamaya çalışmaktadırlar. Çünkü Kürtleri yok sayan ve yok etmek isteyen soykırım zihniyet ve siyaseti tüm devletçi sisteme aittir. 

O halde Kürt gerillası ve Kürdistan Özgürlük Hareketi çok ciddi bir tehlike altındadır. Önder Abdullah Öcalan da bu temelde 24 yıldır İmralı işkence ve soykırım sistemi içine alınmıştır ve bunun için bu kadar ağır tecrit altındadır. O halde her zamankinden daha fazla bu gerçeğin doğru anlaşılması gerekir. Her zamankinden daha fazla Önder Apo ve gerilla direnişini doğru anlama ve onlarla daha güçlü bütünleşme zamanıdır.

Düşünelim bir kere, mevcut İmralı  ve dağdaki gerilla direnişi olmasa, ortada Kürtlük adına bir şey kalır mı? Hewlêr, Qamişlo, Amed ve Mahabad’da Kürt siyaseti olur mu? Kurdistan’da özgürlük mücadelesi olmazsa, o zaman Türkiye ve Ortadoğu’da demokrasi adına ne kalır? Bugün Özgür Kurdistan ve Demokratik Ortadoğu mücadelesi olmazsa, bu mücadelede kadın öncülüğü gelişmezse, o zaman dünyada özgür insanlık adına bir şey kalır mı? Bunların olmayacağı ve her şeyin İmralı ve gerilla direnişine bağlı olduğu açıktır. Bu durum tüm devletçi güçlerin de neden bu kadar Önder Apo ve gerilla düşmanı olduğunu açıklamaktadır. O halde tüm özgürlük ve demokrasi güçleri de, Kürtler ve dostları da, kadınlar ve gençler de İmralı ve gerilla direnişiyle daha çok bütünleşmeli ve kimyasal silah saldırısına karşı ayağa kalkmalıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika