Savaşan halk gerçekliğine doğru - II

Süreç zorlu ve sancılı geçmesine rağmen PKK kurulmuş ve mücadele zamanla savaşan halk gerçekliğine, yani devrimci halk savaşına doğru evriliyordu.

PKK YAZI DİZİSİ

Önder Apo öncülüğünde Ankara Çubuk Barajı’nda gerçekleştirilen 6 kişilik toplantı sonrası süreç sancılı ve zorlu geçmişti. Kürtlere ve devrimci hareketlere yönelik en baskıcı ve despotik bir zeminde “Kürdistan Sömürgedir” demek zor ve cesaret isteyen bir adımdı. Önder Apo’nun tabiriyle zorluk kaba güçten değil, Beyaz Türk faşizminin özgünlüğünden ve onun boğucu psikolojik-kültürel ortamından geliyordu.

Önder Apo, Türk devletinin kültürel soykırımın zaferini yaşadığı ortamda Kürt ulusal hareketini diriltmenin ölüyü mezardan sağ çıkarmaya benzediğini belirtiyor. Önder Apo, 12 Eylül cuntasının ayak seslerinin duyulduğu bir zeminde dirilip güçlü bir çıkış yapmak için Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın uygun olamayacağını, bir süreliğine ülke dışına çıkılması gerektiğini belirlemişti. Avrupa’nın devrimci çıkışlara el vermediği için Ortadoğu sahasının amaçla daha tutarlı olduğunu ifade eder. Bu nedenle Önder Apo, başkaları gibi Avrupa’yı stratejik merkezi çalışma alanı olarak seçmez.

SAVAŞI GÖZE ALMADAN OLMAZ

Koşulların içte devrimci savaş PKK’sini, dışta da diğer örgütler ve reel sosyalist devletlerle ittifak yapmayı gerekli kıldığını kaydeden Önder Apo, özgür kimlik savaşına ilişkin şu belirlemeleri yapar: “PKK özgür yaşam umudunu fazlasıyla vaat ediyordu fakat ideolojik vaatler özgür yaşam için asla yeterli olamazdı. Bunun için savaş PKK’sini yaratıp işlevsel kılmak zorunlu bir aşamaydı. Savaşı göze almadan hiçbir özgürlük elde edilemezdi; bırakalım özgür yaşamı, öz kimliğimizi bile kazanamazdık. Ankara’da hayal edilen şey özgür yaşam olmaktan uzaktı; hayal edilen belki de öz kimliğe ilişkin bir ad kazanmaktı. Bunun bile büyük riskleri vardı. Sonuçta riskli de olsa, Kürt öz kimliği ad olarak kazanılmıştı. İkinci büyük adım, kazanılanı tekrar etmek olamazdı. Kimliğin özgürlük savaşına girişilecekti.

Özgürlük istiyorsan varlığı kazanacaksın, varlığı istiyorsan özgür olmayı başaracaksın. Fiziki güç gerçeklerini göz önüne almadan, onlara yönelik bir eyleme girişmeden veya mücadele vermeden ne varlık ve kimliğin ne de özgürlüğün kazanılması söz konusu olabilir. PKK’nin çıkışındaki eylemli hali halkta güçlü destek bulmuştu. Muğlaklıklar da içerse, başlangıçtaki anti- sömürgeci ulusal kurtuluş savaşı stratejisi önemli doğruları barındırıyor, bu nedenle de destekleniyordu. Yine bu stratejik doğrultuda geliştirilen sınırlı bazı eylemler olağanüstü bir ilgi ve destekle karşılanmıştı. Ortadoğu sahasına inildiğinde, varlık ve özgürlük sorunlarına ilişkin bu yönlü tartışmalar yaşanıyordu.”

SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI KAÇINILMAZ SAVAŞ

Devrimci Halk Savaşı’nın gerekliliğinden kuşku duymadıklarını belirten Önder Apo, ‘tek vatan’, ‘tek dil’, ‘tek kültür’, ‘tek bayrak’ vb. her türlü baskıcı anlayışlara karşı ancak kendilerini zor yöntemleriyle savunmanın mümkün olabildiğini ifade eder. Önder Apo, şu çarpıcı belirlemelerde bulunur: “Dönemin devrimci halk savaşları incelenmişti. Kürdistan için bu tür ulusal kurtuluş savaşı modelini esas almak kaçınılmazdı. Grup aşamasından Ortadoğu’daki hazırlıklara kadar sürece damgasını vuran bu tür bir savaş modeliydi. Tüm eğitim toplantıları, konferans ve kongre belgelerinde devrimci halk savaşı incelenen, tartışılan ve karar altına alınan konuların başında geliyordu.

12 Eylül askeri darbesinin uygulamaları, Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere cezaevlerine doldurulan insanlara yönelik korkunç işkenceler ve tümüyle toplama kampına dönüştürülen toplumsal yaşam alanları bir an önce yeni stratejik hamleyi başlatmayı gerektiriyordu. İdamlar devredeydi. Ölüm oruçları başlamıştı. Ne yapılacaksa tam zamanıydı. Tarih gecikmeyi affetmezdi. Zaten öz savunma niteliğindeki eylemlilikler hiç durmadı. 15 Ağustos Hamlesi çok gecikmeli, çok da becerikli olmayan ve hazırlıklarımıza cevap vermeyen bir tarzda başlatılmıştı. Eylemin kendisinden ziyade tarihsel ve güncel anlamı önemliydi.

1987’den 1998 yılının 9 Ekim’inde Suriye’den ayrılana kadar, müthiş ve ardı arkası kesilmeyen hamleleri bizzat hazırlayıp harekete geçirerek, dayatılan oportünizmi ve bunu çok iyi kullanan JİTEM ve kontrgerillayı boşa çıkarmaya çalıştım. 1998’in sonlarına geldiğimizde, tarihsel devrimci halk savaşı hamlemiz tasfiye edilememişti Ama beklenen zaferin de çok gerisindeydik.’’

TASFİYECİ EĞİLİMLER, YETERSİZ TAKTİK ÖNDERLİK

Önder Apo, 1987’den 1998’e kadarki süreçte bir zafer elde etmek istese de bu pek başarılı gelişmemişti. PKK içerisinde yer alan tasfiyeciler, ihanetler ve kontrgerilla, buna izin vermemişti. Birçok tahribat, ideolojik sapma yaşanmıştı. 2002-2004 sürecinde sayıları bini aşan sürüler halindeki kaçışta, daha başından yaşanan sağ sapmanın belirleyici payı olmuştu. Özellikle Dörtlü Çete (Zeki, Terzi Cemal, Kör Cemal ve Hogir) ‘ajanları tespit ediyoruz‛ adı altında yüzlerce gerillanın katledilmesine yol açmıştı. Birçok elebaşı halk savaşını geliştirmek yerine, kontrgerilla elemanlarına bu savaşı önlemeye çalışan çete ve tasfiyeciler haline gelmişlerdi.

Gerilla ise taktik vuruş gücünü yitirmiş, karakollara kör cesaretle saldırarak birçok kayıplar vermişti. Planlı halk savaşı geliştiremeyip düşman saldırılarına karşı tedbir alamamıştı. Önder Apo, mevcut göstergelerin kendine sevdalanma, sapma ve ihanetlerin yaşanmaması durumunda ulusal bağımsızlık tam gerçekleşmese bile, uygun bir çözüme rahatlıkla varılabileceğini gösteriyordu, der. Ancak bunun tersi olmuş ve sonunda bütün devrimci yükün Önder Apo’nun üzerine yıkılmasıyla birlikte 1998’de Uluslararası Komplo devreye girmişti.

PKK içerisinde bunlar gibi çok ciddi sorunlar meydana gelse de Kürdistan Özgürlük Mücadelesi taşırılmıştı. İstenilen devrim başarıya ulaşmamıştı, ancak devrim içinde devrimler yapılmıştı. Başta diriliş devrimi olmak üzere savaşan halk gerçekliği, özgürlüğü için savaşan militan gerçekliği, özgür kadın devrimi gibi pratik toplumsal yaşamda ve zihniyet alanında büyük devrimler gerçekleştirilmişti. Bu şekilde Demokratik Ulus paradigmasının gelişmesinin zemini de oluşuyordu.

DEMOKRATİK SİYASET OLMAZSA

Önder Apo, 5. Savunmasında, eğer demokratik siyaset temelinde bir çözüm gelişmezse, devrimci halk savaşı stratejisinin kimlik ve özgürlüğü kazanmanın temel aracı olarak denenmek zorunda olduğu tespitinde bulunmuş; çözümün demokratik siyasetle gerçekleşebileceğine de inandığını belirterek, “Bunun için gerekli tek şart Türkiye, Suriye ve İran hükümetlerinin (iktidarın belirleyici güçlerinin) siyaseten çözüm iradesi göstermeleridir. Aksi halde gündeme girecek olan, eski ama yeniliğini halen koruyan devrimci halk eylemi ve bunun en gelişmiş biçimi olan devrimci halk savaşıdır” şeklinde tavrını belirlemişti.

Önemli değerlendirmelerin yanı sıra soykırımcı zihniyet ve siyasetin sonuç alamayacağına da dikkat çeken Önder Apo, “Geçmişte sıradan taktiklerle denendiğinde başarısını kanıtlayan devrimci halk savaşının bunca tecrübeden sonra sonuç almaması düşünülemez. Soykırımlar uygulansa bile sonuç değişmez. Bunca teşhir ve tecritten sonra mevcut kültürel soykırım yöntemlerinin sürdürülmesi beklenemez. Bu yöntemlerde ısrar eden güçler olacaktır, ama öyle olsa bile sonuç daha da olumsuz biçimde aleyhlerine olmaktan öteye gitmez. Burada asıl sorun yine eskiden başarılmayan halk savaşının gereklerini doğru ve yeterli biçimde yerine getirmektir’’ diye ifade eder.

Devam edecek...