İmralı süreci ve direnişler - V
İmralı, 1999’dan itibaren bir hapishane olmaktan çıkıp düşman yasasının dayatıldığı mutlak tecrit ve işkence sistemini ifade etmektedir.
İmralı, 1999’dan itibaren bir hapishane olmaktan çıkıp düşman yasasının dayatıldığı mutlak tecrit ve işkence sistemini ifade etmektedir.
İmralı Cezaevi, Önder Apo esir alındıktan sonra 17 Şubat 1999 günü yasak bölge kapsamına alındı. Önder Apo’nun tabut dediği İmralı artık ‘tecrit ve işkence’ ile anılan soykırımın adı oldu. Böylece tek kişilik cezaevi yıllarca sürecek tecrit ve izolasyon politikasıyla ‘soykırım sistemine’ dönüştü.
Kürt halkı ve dostları, 16 Şubat 1999 günü büyük bir öfke ve intikam dolu duygularla uyanmıştı. Önder Apo’nun yakalandığını ve İmralı adasına getirildiğine inanamıyordu. Kürdistan Devrimi’nin mimarı, kadın kurtuluş ideolojisinin yaratıcısı ve PKK’nin kurucusu Önder Apo, Kenya’dan kaçırılarak Türk devletine teslim edilmişti. Teslim ediliş görüntülerini TV’lerde izleyen Kürt halkı ve dostları, soluğu sokaklarda, meydanlarda almıştı. Fedai eylemler, sivil itaatsizlik eylemleri, açıklamalar peş peşe gelmişti. Komplonun ardından ilk iki gün geçtiğinde PKK Başkanlık Konseyi ilk açıklamasını yapacaktı. Açıklamada, “Partimizin ve halkımızın mesajı çok açıktır: Apo'suz PKK ve PKK’siz Kürt çözümü hiçbir zaman ve hiçbir koşul altında gerçekleşmeyecektir. PKK’nin ve ona bağlı tüm örgütlerinin, yurtsever halkımızın tek bir sözcüsü, tek bir siyasetçisi ve Kürt sorununun siyasal çözümünün tek bir muhatabı vardır; o da Başkan Apo’dur. Onun dışındaki tüm örgütümüz ve halkımız bu Önderlik altında tamamen fedaidir. Partimiz ve halkımızla ilişki arayanlar, Başkan Apo ile ilişkilenmelidir. Kürt sorununu çözmek isteyenler, Başkan Apo ile çözüme gitmelidir. Bunun dışında hiçbir çözüm ve muhatap yoktur ve aranması da boşunadır. Partimizin, ordumuzun ve cephemizin her mensubu, yurtsever her Kürt insanı sonuna kadar bu gerçekliğe bağlıdır. Ve böyle bir çözüm gerçekleşinceye kadar da sadece ve sadece fedai olarak yaşayacak ve fedailik görevini yerine getirecektir” denildi.
İCRASI TÜRKLERİN PAYINA DÜŞMÜŞTÜ
5. Savunmasında İmralı sürecini ayrıca ele alan Önder Apo, şunları belirtiyor: “Operasyonun baştan sona ABD ve AB’nin siyasi sorumluluğu altında NATO Gladio’su tarafından yürütüldüğünü bu üç göstergeden (ABD Başkanı Clinton’un özel danışmanı General Galtieri’nin açıklamaları, AB Siyasi Komiserliğinden bayan yetkilinin yaklaşımı ve Türk Özel Kuvvet Komutanlığı Şefi Engin Alan’ın rolü) daha açıklayıcı kanıt olamaz. Süreç gerçekte olduğundan çok farklı yansıtılıyordu. Türk hükümeti bastırıyor ve sonuç alıyor gibi bir hava ısrarla yaratılıyordu. Başbakan Bülent Ecevit’in beni niçin yakaladıklarını ve Türkiye’ye iade ettiklerini anlamadığını söylemesi bile bu iddiamı doğrulayıcı önemli bir kanıttır.
TÜRK-KÜRT ÇATIŞMASININ DERİNLEŞTİRİLMESİ
Benim için ABD’nin arkasında durduğu ve AB’nin kontrol ettiği bir sistem icat edilmişti. Bu sistemi kurgulayan İngiltere’ydi, icrası da Türklerin payına düşmüştü. İmralı sürecini çözümleyebilmem için uzun bir tarihsel temeli bulunan güncel çıkar çatışmalarının farkına varabilecek bir bilince sahip olmam gerekiyordu. Hegemonik sistemin komplo hesaplarında çok dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de ustaca planlanmış ve son iki yüzyılda uygulanan bölgeye ilişkin ‘böl-yönet’ politikalarına alet olmamak, özellikle derinleştirilmesi hedeflenen Türk-Kürt çatışmasında bu güçler yararına kullanılmamaktı. Malazgirt Savaşından beri stratejik önemini her zaman koruyan bu birlik, özellikle 1925’ten bu yana uygulanan inkâr ve imha politikasıyla berhava edildi. Cumhuriyet’in bu asli unsurunun inkârı ve tasfiyesine yönelik süreç derinliğine araştırılıp tarih felsefesiyle yorumlandığında, özünde bu stratejik birliğin hedeflendiği açığa çıkıyordu. İngilizler ve iç uzantılarının Mustafa Kemal’i zorlamaları komplonun en önemli adımıydı. Geleneksel Türk yönetim olgusunda, felsefesinde Kürt düşmanlığı ve asimilasyonculuğu yoktu. Bu düşmanlık özel amaçlarla geliştirilmişti. İsyan süreçleri ve sonrasında yaşananlar bu gerçeği doğruluyordu. İmralı’da oldukça dikkatimi çeken ve üzerinde daha da yoğunlaştığım bu durum, politik felsefemde köklü bir dönüşüme yol açtı.’’
BAŞKANLIK KONSEYİ’NDEN BİR AÇIKLAMA DAHA
Önder Apo, bir yandan barış ve diyalog sürecinin kapısını açmak isterken diğer yandan da “Kürt halkına özgürlükleri verilmeli ve birlikte yaşamanın yolu bulunmalı” diyordu. O tarihi süreçlerde PKK Başkanlık Konseyi’nden bir açıklama daha yapılmıştı. Açıklama şöyleydi: “Parti Önderliğinin halkla ve partiyle doğrudan ilişki içinde yaptığı her açıklama ve söylediği her şey bizim için bir emirdir, bir talimattır. Partimizle ve halkımızla ilişkili olduğu müddetçe Parti Önderliğimizin yaptığı çözümlemelerin, verdiği talimatların emirleri yerine getirilecektir. Parti Önderliğimizin parti ve halkla ilişkileri kesilirse Başkan Apo adına söylenecek hiçbir söz, bizi ve Önderliğimizi bağlamaz ve bağlamayacaktır. Biz bu durumu kabul etmeyeceğiz.”
BEDENLERDEN ATEŞ ÇEMBERİ
Kürt halkı ve dostları, Uluslararası Komplo’ya büyük bir tepki göstermişti. Bedenini ateşe verenler, karanlığa gömülmek istenen Kürdistan’ı aydınlığa dönüştürecek, ardıllarına büyük bir fedailik mirası bırakacaktı. Önder Apo'nun esaretini ve üzerindeki ağır tecridi protesto eden 100’ü aşkın PKK’li ve devrimci yurtsever, “Güneşimizi Karartamazsınız” diyerek bedenini ateşe vermişti. PKK’li M. Halit Oral, diğer tutsak arkadaşlarıyla 8 Ekim günü yaptığı toplantıda, “Önderliğimize çok kapsamlı bir saldırı var, bir şeyler yapılmalı, ben çok yoğunlaşıyorum, mutlaka bir şeyler yapılmalı ama ne?” diye sormuş, aynı gece eylem yapma kararı almıştı. “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemleri, Maraş’taki cezaevinde tutulan Mehmet Halit Oral’ın 9 Ekim 1998 gecesi bedenini ateşe vermesiyle başlamıştı. Ateş çemberi hızlıca bütün Kürdistan’ı, Türkiye’yi ve dünyayı sarmıştı. 15 Şubat 1999’a kadar başta Kürdistan’ın dört parçasında olmak üzere Türkiye metropolleri ile Avrupa, Rusya ve Kafkasya’da 100’den fazla kişi bedenini ateşe vermişti.
EYLEMLERE SON VERİLMELİ
Önder Apo, 19 Kasım 1998 günü yaptığı açıklamda, şöyle seslendi: “Son günlerde kendini yakma eylemleri sürdürülüyor, en son cezaevlerinde sekiz, Rusya’da iki (birisi şehit düştü), Almanya’da bir ve bugün de Roma’da çok değerli bir arkadaşımız kendi bedenini ateşe verdi. Özellikle halkımıza her türlü sıcaklığı gösteren Roma’da yapılan bu eylem nedeniyle, tekrar çağrıda bulunuyor, kendini yakma şeklinde kendi yaşamına son veren eylemlere kesinlikle ve derhal son verilmesini istiyorum. Bize bağlılığı ve yiğitliği tüm benliğimle selamlıyorum. Ama bize gerçekten bağlı olanların bundan sonra böyle kendini yakma biçimindeki eylemlere kesinlikle başvurmaması gerektiğini, bu eylemlere derhal son verilmesini bir talimat olarak belirtiyorum. Ben her bakımdan iyiyim, sizlerin kararlılığı bizi daha da coşkulandırıyor ve özgürlüğün yakınlığını müjdeliyoruz. Bu temelde bizi üzen bu kendi yaşamına son verme yönelimlerinin tamamen son bulması inancıyla hepinizi tüm içtenliğimle selamlıyor ve sevgilerimi sunuyorum.”
KOMPLO BOŞA ÇIKARILMIŞTIR
Önder Apo, komplonun boşa çıktığını yıllar önce şöyle paylaşıyordu: “Ben buradan halkımıza artık müjdeyi verebilirim; komplo boşa çıkarılmıştır. Bu kesin olarak anlaşılmıştır. Bu benim buradaki sabırlı duruşum ve halkımızın ortak çabasıyla gerçekleşmiştir. Bunu artık halkımıza açıkça ifade edebiliriz; komployu boşa çıkarmayı başardık. Bütün bu komploya ve tasfiye girişimlerine rağmen sonuçta hareket ve halkımız güçlenerek çıkmıştır. Halkımızın gösterdiği direniş komployu boşa çıkarmıştır. O yüzden tekrar halkımıza şükranlarımı iletiyorum. Komployla amaçlanan benim imhamdı. Bunun gerçekleşmesi durumunda bir kaos ortamı ve kanlı bir süreç olacaktı.”
Devam edecek…