Ceyş El Suwar Komutanı Ehmed: Türkler Efrîn için yanıldı!

Ceyş El Suwar Komutanı Ehmed: Türkler, bu savaş için iyi hazırlık yapıp her şeylerini ortaya koydu; savaşın nasıl ve ne zaman başlayacağını bile belirledi ama nasıl ve ne zaman biteceğinin kararını veremez.

Türk devletinin Suriye’de toprak peşinde olduğunu ve Halep’i ‘Osmanlı’nın mirası’ olarak gördüğünü kaydeden Ceyş El Suwar Genel Komutanı Heci Ehmed, Efrîn direnişinin birçok hesabı bozduğunu söyledi. Ehmed, "Efrîn’de sert duvara tosladılar. Savaş uzayacak, savaşın uzaması da Türkler için zor günler anlamına gelecek" dedi. Türk devleti destekli çetelerin durumuna ilişkin de Heci Ehmed, şunları ifade etti: "Türk devletinin bu çeteleri bir yerlerde harcaması gerekirdi ve bu yer de Efrîn. Çeteler bunun farkına varmaya başladıkça motivasyonları kayboluyor."

Türk ordusu ve devşirilen El Kaide, DAİŞ, El Nusra çetelerinin Efrîn’e yönelik işgal girişimi devam ediyor. Türk devletinin işgal saldırılarını, hazırlıklarını, beklentilerini, savaşın seyrini, Türk devleti destekli çetelerin mevcut durumunu, Türk devletinin bölge üzerindeki planlarını ve Efrîn savaşının birçok yönünü Ceyş El Suwar (Devrimciler Ordusu) Genel Komutanı Haci Ehmed’e sorduk.

Türk ordusu ve bünyesindeki çetelerin 25 günlük saldırısı ve buna karşı geliştirilen direnişin askeri olarak analizi, nasıl bir tablo sergiliyor?

Bu işgal girişimini sadece 25 gün bağlamında ele almak eksik olur. Türk devlet yönetimi, Özel Harp Dairesi, teorisyenleriyle bu saldırılardan uzun zaman önce kapsamlı bir algı operasyonuna başladı. Bu algı operasyonu hem iç kamuoyuna hem de dış kamuoyuna dönüktü. Operasyonun altyapısı ve zeminini oluşturmaya çalıştılar. Onların hesaplarına göre en kısa zamanda bu operasyon tamamlanacaktı. Böyle bir hayale kapıldılar. Bunun kısmi de olsa onlar açısından gerçeklik payı da vardı. Çünkü çok büyük bir çaba harcadılar. Devletin bütün imkanları bunun için seferber edildi. Türkiye’deki tüm hücrelere kadar sirayet etmeye çalıştılar. Tüm milliyetçi duygulara oynadılar. Sadece siyasete dönük değil, toplumun geneline, adeta 'vatanın kurtuluşu Efrîn’in işgalindedir' gibi bir algı oluşturdular. Zaten Erdoğan '3 günde, bir haftada bitiririz’i buna dayanarak söylüyordu. Çünkü bu işin teorisyenleri, uygulayıcıları, başkomutanı olarak Erdoğan da buna inanmaya başladı. Hazırlıklarını iyi biliyorlardı. Bunu dünyaya da böyle yansıttılar.

Şimdi burada şöyle bir durum da var; bir savaşın başlangıç tarihini belirleyebilirsin ama bitiş tarihini belirleyemezsin. Bunlar bitiş tarihi bile ilan ettiler. Savaşa giriş senin elindedir ama çıkış senin elinde değildir. Bütün savaşlar böyledir. Erdoğan bu noktada yanıldı, Türkler orada yanıldı.

Türklerin yanıldığı kısmı biraz daha açar mısınız?

Türkler, Efrîn’deki direniş ruhunu ve saldırı karşısında nasıl bir tepki gösterileceğini iyi hesaplayamadı. O konuda yanlışa düştüler, bunun için hesapları da boşa düştü. Ondan dolayı bu savaş onlar için uzadı, çok daha da uzayacak. Bu aynı zamanda buradaki gücün ve halkın daha da atomize olmasını sağlayacak. Şimdi ise 'operasyonu sivillerden dolayı çok dikkatli bir şekilde yürütüyoruz' diyorlar. Ama baştaki hesapları girer girmez sivillerin en az yüzde 50’sinin kenti boşaltacağı yönündeydi. Böyle bir izlenimleri vardı. Kimi ajanlar, kaçakçılar ve tüccarlar tarafından böyle bir izlenim verilmişti ama Efrîn’in toprağına bağlı direnişçi halkını çözemediler. Yanlış okudular. Böyle olunca da duvara tosladılar.

Savaşın seyrine baktığımızda Türk ordusunun bazı köyleri işgal etme durumu var. Başarı, başarısızlık durumundan ziyade seyri konusunda ne söylemek istersiniz?

25 gün geride kaldı. Daha önce de belirttiğim gibi tahmin edilmeyen veya hesaplanmayan bazı durumlar savaşı uzattı, uzatacak. Türk devleti bu savaşı bir meşru temele dayandırmaya çalışıyordu. Onların meşruiyet oluşturmak istediği husus, burada halkın baskı altında olduğu, halkın bu baskıcı yönetimi istemediği ve kendilerinin de ÖSO desteğiyle buraya gireceği ve halkı kurtaracağı iddiasıydı. Ama ortada bir ÖSO yoktu. Zaten ÖSO, diye bir şey yok ortada. Çünkü ÖSO Halep’ten sonra çökmüştü. Türkler bu ismi kullanarak bir meşruiyet alanı oluşturmaya çalıştı. Fakat savaşın uzaması demek Türklerin bu meşruiyet zemininin ortadan kalktığı anlamına geliyor ve savaş sorgulanır hale gelmeye başladı. Sorgulanıyor artık. ÖSO dedikleri şeyin içine El Nusra’yı, El Kaide’yi ve Reqa ile Dêrazor’dan kaçan DAİŞ’lileri de kattılar.

Efrîn şu anda topraklarının bir kısmını kaybetmiş görünebilir, daha da kaybedebilir, insanlarını da kaybedebilir. Çok büyük bir savaş oluyor. Türkler askeri yerlerin yanı sıra sivil yerleşim yerlerini, tarihi yerleri, temel yaşamsal yerleri vuruyorlar. Daha da vurabilirler. Kayıplar daha da olabilir. Yaşamsal önemdeki yerleri, su tesislerini, tavuk çiftliğini, koyun çiftliğini vs. vurmalarının tek nedeni halkı kaçırma ve bölgeyi insansızlaştırmadır. Savaşlarda bundan ziyade sonuç ve savaşın meşruiyeti önemlidir. Türkler bu savaşı gayri meşrudur. Büyük devletlerin çıkarı olduğu için sessizler. Çünkü Türkleri hizaya getiriyorlar.

Kürtlerin Efrîn’i temsil etmediğini iddia ediyor ama şu anda herkes buradaki güçlerin etrafında kenetlendi. Hani bu güç meşru değildi, hani halkı temsil etmiyordu. Şimdi halk silahını almış işgale karşı savaşıyor.

Buradaki temel hedeflerden biri de Kürtsüzleştirme, yani nüfus yapısıyla oynamak değil mi?

Çok açık söylüyorum; burada hedef ne YPG’yi ne de PYD’yi ortadan kaldırmaktır, burada hedef Kürtlerdir. Erdoğan’ın iyi bir yanı var, bazen kendisini tutamayıp niyetini söylüyor.

Ne dedi?

Buraya gerçek sahiplerini yerleştireceğiz, dedi. Amacını ortaya koydu. Kimlerden söz ediyor? Halep’ten, Hama’dan, Dera’dan, şuradan buradan topladığı çetelerden söz ediyor. Efrîn’deki Arapların tamamı sonradan göç etmiş olan kişilerdir. Efrîn’in yüzde 8’i Türkmen’dir, diyor. Fakat Efrîn’de sınır hattında Türkçe bilenler var, Türkmenler yok.

Bunların hedefi köyleri boşaltıp çeteleri yerleştirmektir. Zaten elimizde kayıtlar var, kamplara giderek mültecileri topluyorlar ve onlara diyorlar ki, gelin savaşın bu bölgeler sizindir, aldığınız her şey ganimettir, oraya yerleşir ev bark sahibi olursunuz, diyorlar. Bu şekilde demografik yapıyı değiştirmeyi hedefliyorlar.

Osmanlı’nın iskan politikası gibi ama aynı zamanda uzun yılları alacak bir nifak değil mi?

Evet. Siz Humus’tan kaçmış birini getirip Kürt’ün köyüne yerleştirdiniz, bunu birkaç yıl sonra çıkarabilir misiniz? Bu çok zor bir şey; bölgede yılları alacak bir savaş ve nifakın tohumunu ekmeniz anlamına geliyor. Emrivaki bir durum yaratmaya çalışıyorlar. Daha önce Şehba’da bunu yaptılar. Onlarca Kürt köyünü boşalttılar. Şam’dan, Hama’dan, Humus’tan, Halep’ten getirip yüzlerce aileyi daha önce boşalttıkları Kürt köylerine yerleştirdiler. Türklerin Efrîn için planladıkları da budur. Evdeki hesap çarşıya uyar mı göreceğiz…

Sizce uyar mı, başarabilirler mi?

Bunu direniş gösterecek. Getirdikleri çeteler dağılıyor. İlk bir haftaki coşkularında değiller. Bunun için de kaçmaya başladılar. Çünkü Türkler onları getirirken onlara söyledikleri şey ile burada gördükleri şeyin aynı olmadığını gördüler. Dağılıyorlar. Buradaki güç ise yerli halktır. Kendi toprağı, köyüdür. Ailesi burada. Bırakıp nereye gidecek. Bir yere gitse de ölecek. O zaman en iyisi kendi toprağı üzerinde onuru ve şerefiyle ölmesidir. Bugün Hatay’daki biriyle konuştum. Hatay’daki bir kampta kalıyor. Türk yetkilileri, kampa gidip gençleri toplayarak, ‘Biz bu kampı yaşlılar ve kadınlar için açtık, gençler için değil. Ya gelip savaşırsınız ya da sizi buradan çıkarır Suriye’ye göndeririz’ diye tehdit etmişler.

Bu getirdikleri çeteler Suriyeli mi, yoksa başka yerlerden mi getiriliyor?

Şimdi bize karşı savaştırdıklarının büyük bölümü Suriyelidir. Ama El Nusra, DAİŞ ve Türkistan İslam Partisi gibi grupları daha tam olarak sahaya sürmemişler. Şimdilik onları sahaya sürmüyorlar ama zorlanıyorlar. Mesela El Nusra’nın kendisi iki kanattan oluşuyor. Eymen Zevahiri kanadı ve Culani kanadı. Culani daha çok Suriye istihbaratıyla da bağlantılı ama Türklerle ilişki içinde biri. İdlib’deki El Nusra böyle bir yapıda ve bize karşı savaşan kanat da Culani kanadıdır. Askeri komutanları da Ebû Merye Qahtani’dir. Iraklı biri. Bunları bize karşı savaştırıyor, çoğunu da parayla. Suriye’nin 6 yılı geride bırakan savaşına üretim sıfırlandı. Geriye sadece Türklerden, onlardan bunlardan alacağı bir yardım paketi ya da maaş kaldı. O maaşı kesersen hiçbir şey kalmaz. Kamplarda ne yapsınlar? Bize karşı savaşanların çoğu bu şekilde kişiler. Geldikleri gibi de büyük darbeler yediler ve hala da yiyorlar. Onun için bu savaşın uzaması demek onlar için çıkmaz demektir, diyorum.

Diğer yandan da halkın direnişi devam ediyor. Topraklarını terk etmiyor, direnişte yar alıyor ve savunma güçlerinin etrafında kenetlenmiş durumda. O zaman halk bu siyaseti çözmüş diyebilir miyiz?

Halk bunu çözmemiş olsaydı bu kadar direnmezdi. Çünkü Türk devletinin ilk günlerdeki saldırıları sadece askeri güçlere yönelik değildi. Direkt olarak halkı hedef aldı. Bunun yanında girdikleri köyleri silip süpürmelerini halk gördü. Tavuk çalarken, traktör çalarken, koyun çalarken halk gördü onları. Ev eşyalarını çalıyorlar.

ÖSO denilen grupların ‘Suriye’de devrim’ ve radikal grupların da ‘Suriye’de cihad’ iddiasından tavuk hırsızlığına evrilmesi Suriye halkına ne anlatıyor?

Suriye’de devrime ilk kalkan kesim farklıydı ama devrimin içine girip de devrimi ele geçirmeye çalışan kesim farklılaştı. İlk grup bunu gördükten sonra bir iki yıl sonra ayrılıp Avrupa’ya gitti ve evinde oturdu. İki yılın ardında çeteciliğe dönüştü. İlk iki yıldan sonra devrim olmaktan çıktı. Ekonomik, düşünsel, ideolojik ve siyasi bir krize dönüştü. El Kaide de işin içine girince durum bu hale geldi.

Bu iş bazı merkezlerden yürütülüyor. Türkiye’de iki, Ürdün’de ise bir merkez vardı. Bu merkezler sözde Suriye devrimine destek verme merkezleriydi. Kim Suriye’ye el atmak istiyorsa bu merkezler üzerinden el atıyordu. İstihbaratlar el attı, para ve silah desteği verdiler ve kontrollerine geçirdiler. Mesela Suriye’de en güçlü olunan yer Dera’ydı. Ürdün ile ABD anlaştıktan sonra Dera’yı bir günde susturdular. Şam’a gireceklerdi, nerede o devrimciler? Silah ve parayı kestiler. E ne olacak? Dere kurudu. Dere kuruyunca yaşam kalmadı. Çünkü dış destekliydiler. İdlib, Halep, Humus hattı Türkiye’den destek alan kesimdi. Bu grupların tamamı Türkiye üzerinden gelip gidiyordu. Güneyden Ürdün, Kuzey’den Türkiye vardı. Bu iki ülke bu gruplara ne derse onu yapıyorlar. Yapmazlarsa kaynak kesilir. Yaşanan da budur.

Bu ÖSO adı verilen grupların öldürtülerek tasfiyesi anlamına da gelmiyor mu?

Evet, tabi. Onu anlatmaya çalışıyorum. Türkiye eninde sonunda bunları harcayacak. Çünkü harcamazsa elinde kalacak. Türkiye’nin başına da bela olacak. Çünkü bunlar vurmaya, kırmaya, öldürmeye, çalmaya alışmış gruplardır. Bir de asalak yaşamaya alışmışlar. Bunun için Türkiye bunlara emrediyor ve yapacaksın, diyor. Artık onlardan 10 ölür, 20 ölür 10 bin ölür Türkiye’nin zerre kadar umurunda değil. Zaten bunu en son Ezaz’da yaptı. Orada iç güvenlik gücü oluşturdu ama bu güçler bir şey yapamıyorlardı. Çünkü tepelerinde ÖSO denilen gruplar vardı. Güvenlik gücü dediklerinin en ufak bir hareketinde tepelerine biniyorlardı. Onun için o ÖSO’cuları orada tasfiye ettiler.

Bu gruplar bu durumu görmüyor mu?

Görüyor ama şöyle ele almak gerek. Bunların bir kısmı baskıyla, bir kısmı göbekten Türkiye’ye bağlı olduğu için bir kısmı da çeşitli vaatlerle Türkiye’nin dediğini yapmak zorunda. Sadece para da değil. Bunların bir kısmına Türkiye vatandaşlığı verilmiş. Yani Ankara’da oturan biriyle hiçbir farkları yok. Özellikle çete başlarına kimlik ve vatandaşlık verildi. Çifte vatandaş yapıldı. Erdoğan’ın hizmetine girmiş. İstihbaratla, bakanlıkla, emniyetle bağı var. Türkiye’de yapamayacağı hiçbir şey yok. Böyle on kişiyi Suriye’ye gönder, 500 elemanla geri döner. Onları istediği gibi de savaştırır.

Türkiye şu anda İdlib’i ve Cerablus-Bab-Ezaz hattını elinde tutuyor. İki bölge arasındaki Efrîn’e de saldırıyor. Türk devletinin Efrîn’i de ele geçirme ihtimali de gerçekleşirse ne olur?

Bab, Cerablus, Ezaz ellerinde, Astana anlaşmasına göre İdlib’i de hallederlerse bu hat boyunca Cisr El Şuxur, Gap bölgesi ve oradan Kürt Dağı’na, ardından da Türkmen Dağı’na kadar denize açılan bir koridor oluşur. Türkler dilendiriyor zaten. Diyorlar ki, eğer ilerde ABD ve İran Suriye’den çıkmazlarsa biz de çıkmayız. Bu ne anlama geliyor? Bu da Batı Kürdistan’ın yarısının ilhakı anlamına geliyor.

Hatay-İskenderun gibi…

Aynen öyle. Haritanın düz yapılması anlamına geliyor. Bunu dillendiriyorlar. Zaten 3-5 yıl kalmaları demek artık onların olduğu anlamına gelecek.

Referandum gibi şeyler de gündeme getirilir…

Evet, evet. Referandum durumunda burada yaşayanlar kimi isteyecek? Suriye rejimini isteyecek halleri yok. Ona karşı savaşmışlar. Türkiye’yi isteyecekler. Türkiye bunları biliyor. İskenderun ve Hatay’ı 1938’de nasıl aldı? Güvenlik gücü olarak girdi. Bir iki yıl sonra kendisine bağladı. Ana yurda katıldı, diyorlar. Demek ki burayı da ana yurdun parçası olarak görüyor. Zaten Halep, Musul ve Kerkük bizimdir, diyorlar. Osmanlı burada at koşturmuştu, diyorlar. Kendi toprağı olarak görüyor. Dertleri ne Suriye halkları, ne ÖSO ne de başka bir şeydir. Dertleri bu toprakları almaktır. Bu yayılmacılık politikasıdır.