Maxmurlular: KDP’nin bize yaptıkları düşmanın yaptıklarından beterdi

KDP tarafından tutuklanan Maxmur Mülteci Kampı sakinleri, KDP'nin kendilerine uyguladığı işkencelere dikkat çekerek, "Düşmanın yapmadığı işkenceleri KDP Kürtlere yapıyor” dedi.

Şehîd Rûstem Cûdi Mülteci Kampı (Maxmûr) sakinleri, Bakurê Kurdistan'dan Başûrê Kurdistan'a göçlerini ve KDP'nin halka yaptığı zulmü ANF'ye anlattı.

Türk devletinin baskıları nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalarak Başûr'a geçtiklerini söyleyen Şukrî Nêrwehî, "Türk devletinin zulmünden sonra biz de Kürtlerin olduğu, topraklarımız olan Başûrê Kurdistan’a gidelim dedik. Çünkü Başûr'da bir devrim gerçekleşmişti, bu devrimde Botan’dan, aşiretimizden birçok kişi pêşmerge olarak katılmıştı. Bu yüzden Başûr'a gittik. Maalesef biz Bakur'dan gelip o kamplara yerleştik, sonra ne yaptılar? Kamptan üç kişi kayboldu. Kamp sakinleri olarak bu insanlara ne olduğunu sormaya karar verdik. Yüze yakın kişi asayişe gittik. Neçirvan Barzani geldi, toplantı yapıldı. O toplantıda Neçirvan Barzani sonunda söylenmesi gereken şeyleri başlangıçta söyledi. Başûr'da Barzani ailesi dışından birinin isyan etmesi halinde başının ezileceğini söyledi. Neçirvan Barzani’nin o sözlerini asla unutmayacağım.


Yani düşmanın yapmadığını Kürtlerin kazanımlarına karşı onlar yapıyor. Kürt halkının bu ihanetle yüzleşmediği tek bir gün yok. Bu ihaneti hem Başûr’da, hem Rojava'da, hem Bakur’da, hem de Rojhilat’taki seçim zamanında yapıyorlar. Yani bugün bile düşmana her türlü destekte bulunmuşlardır. Bu kötü bir zihniyettir. Kürt halkının, özellikle Başûr halkının buna karşı tavır alması gerekiyor. Duruş gösterenler var ama sessiz kalmak, Kürt halkının yok olması demektir. Mesela kendileri söylesinler, Ebdulayê Bişar Axa, Miçiryan, Hemîdê Şerîf aşireti onlar için ne yaptı? Yıllarca evlerinde barındırdılar, yardım isteyince yüzlerce kişi yardıma koştu. Hiçbir zaman siz Başûrlusunuz, size destek vermiyoruz demiyorlar.

Yani her zaman onlara her şekilde yardımcı oldular. Peki neden çocuklarımıza, arkadaşlarımıza ihanet ediyorlar? Mesela birkaç gün önce iki arkadaşımız yolda pusuya düşürüldü. Yani hangi ahlak, din bunu onaylıyor? Başûr halkımızdan talebimiz, bunları yapanlara karşı çıkmalarıdır. Barzani'nin tavrına karşı çıkın. Kurdistan'ın dört parçasının kaybı Barzani ailesinin umurunda olmuyor. Yani kendi iktidarını korumak adına Kurdistan'ın dört parçasını yok sayabilirler. Yani tarihe baktığınızda ulusal açıdan İdris Barzani bir öncü olarak görülüyor. Kimse bu konuda olumsuz konuşamaz. Neçirvan onun oğludur ama bu geri kalmış zihniyete sahip olduğu sürece onu asla onun oğlu olarak görmeyeceğim” dedi.

AJANLARI BİR GÜN BİLE TUTUKLAMIYORLAR AMA BİZİ ZİNDANA ATIYORLAR

KDP tarafından tutuklandığını anlatan Şukrî Nêrhewî, yaşadıklarına ilişkin şunları belirtti: “2015 yılında Mêrge Şîşê’den KDP tarafından tutuklandım. Aştî Koçer, beni tutuklamak için 'Sen PKK'lisin, PKK'ye katıldın' dedi. Ben de dedim ki; eğer PKK'ye katıldıysam, Mensur (Barzanî) da PKK'lidir, çünkü o da Mêrge Şîşê'de yaşıyor. Yani bana böyle bir zihniyetle yaklaştı. Ama dedim ki, bu doğru, ben PKK'liyim, Kürt'üm. Benim fikrim PKK'dir. Bu yüzden kötü bir zihniyetimiz yok. Önder Apo bize o kötü zihniyeti öğretmedi. Yani Önderlik felsefesi bize kardeşçe ve barış halinde yaşamamız gerektiğini öğretti. Sanki kötü bir şey yapmışım gibi gözaltına alındım. 20 günlüğüne kaldım. Günde bir kez fotoğrafımı çekmeye geliyorlardı.

Peki, Kürt'e yaklaşım böyle mi olmalı? Hatta onlara şunu söyledim; siz ajanları bile bir gün hapiste tutmuyorsunuz ama bizi tutuyorsunuz. Mesela o dönemde İran Hizbullahı'nın bazı üyeleri de Irak ve Suriye'ye geliyordu ama onlar da tutuklanmıyordu. Babamın avukat bir arkadaşının çabalarıyla tahliye oldum. Ama bana şunu söylediler; Kurdistan'a, yani Hewlêr'den geçerek Maxmur'a gitmezsen seni bırakırız.  Ben de onlara Musul da Kurdistan'dır dedim; hayır Musul'dan geçerek Maxmur'a gideceksin, dediler. O gece beni Musul'a gönderdiler, Musul üzerinden Maxmur'a geçtim. Yani bu şekilde serbest bırakıldım."

TEHDİT EDİLDİM

2018 yılında geçimini sağlamak için Şemzînan’a giden Tekîn Qewalî ise, dönüşte yaşadığı zorluklara ilişkin şunları dile getirdi: “İşimiz bittikten sonra Şemzînan’dan döndük, Zawîte vadisine geldik. Orada bizi tutuklayıp Duhok asayişine kadar takip ettiler. Etrafımızda arabalar vardı, Duhok asayişine götürüldük. Orada sanki bir şey yapmışız gibi araçlardan indirdiler. Arama sırasında dahi üzerimizde tehlike oluşturabilecek hiçbir şey yoktu. Ama kısa bir süreliğine de olsa orada kaldık. O süreç çok sancılı bir süreçti. Yaklaşımları, üslupları ahlak dışıydı. Düşmana bile böyle bir yaklaşım sergilenmez. Yani bir yandan Kürtçe konuşuyorlar, diğer yandan böyle bir tavır sergiliyorlar.  Bize kötü gözle baktılar. Hatta seni Türklere teslim ederiz, kapıda satarız (Xabur) dediler. Bizi yine işkenceyle, dövmekle tehdit ettiler. Sebep neydi? Aileye destek olmak için Şemzînan’a gittik, işlerimiz vardı. Bu, onlar için yeterliydi. Yani eğer gerçekten bir şey yapmış olsaydık, üzerimizde bir şey bulurdular ama hiçbir şey bulamadılar.

Sadece KDP istihbaratı değil, Türk devletinin istihbaratının da isteğiyle tutuklanmıştık. Çünkü telefonlarımızda bazı Türkçe mesajlar vardı. Biliyorlardı, bize okuyorlardı. Türk istihbaratıyla çalıştıkları açıktı. Maxmurlu olduğumuzu öğrenen yüzlerce kişi tavrını değiştirdi. Bu yüzden bizi hevalız, gerillayız demeye zorladılar. Yani mülteci kimliklerimiz olmasına rağmen, evli olduğumuzu, ailemiz olduğunu, aileye destek olmaya gittiğimizi söylememize rağmen baskı yaptılar. Mesela bana hep şu soruyu soruyorlardı; Kurdistan'ın hangi parçasında, hangi bölgesinde gerillacılık yaptınız? Oradaki göreviniz neydi? Yani bize gerilla olduğumuzu kabul ettirmek istediler. Söylediklerini reddettiğimizde bile bu kez bize farklı bir şekilde yaklaştılar. Yani bu sefer de gözlerimizi bağlayarak, kelepçeleyerek, bizi karanlıkta yalnız bırakarak, korkutarak bize dayatılanları kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Ama dayattıklarını kabul etmedik. Yani gerçek neyse biz onu söyledik. Bu yüzden bir süre orada kaldık. Orada hukuk ve adalet diye bir şey yok. Yani mahkemeye gidebilmem için altı ayımı, bir yılımı soruşturmayla geçirmem gerekiyordu.

O dönemde beni şöyle tehdit ettiler; bir daha Behdînan bölgesine gelirsen seni öldürüp Türklerin eline teslim ederiz, dediler. Artık Behdînan'a gitmem yasak. Yani gidersem ya beni öldürürler ya da Türklere teslim ederler. Yani bu şartla serbest bırakıldım. Bana belge bile imzalattılar. Sonuçta hakkımızda hiçbir şey kanıtlanmadı ve araya girenler oldu. Bu yüzden serbest bırakıldık. Mesela başka yerlerde tutuklandım, Bakur'da birkaç kez tutuklandım ama hiçbir yerde bu kadar ahlaksızlık ve adaletsizlik yaşamadım. Bana seni Türklere teslim edeceğiz dediklerinde bile dedim ki; sen de Kürtsün, ben de Kürt'üm ama vicdanınız kabul ederse beni tamamen teslim edin. Bu sözlerden dolayı çok üzüldüm. Gerçekten söylenecek çok şey var ama ahlaksız oldukları için insan daha fazla konuşmak istemiyor. KDP farklı bir durumda olabilir ama biz yine de bu ihanetten dönmelerini istiyoruz. Artık Hewlêr, Duhok ve Zaxo gibi üç şehir tamamen Türk istihbaratının merkezi haline geldi ve Türklerin kontrolüne girdi. KDP bu ihanetten dönsün. Geçmişte Kürt halkının başına gelenleri tekrarlamasınlar.”