Güven'in direnişi 160'ıncı gününde

DTK Amed Delegeler Eş Sözcüsü Zelal Bilgin: Leyla Güven'deki bu güç, irade, haklı ve meşru taleplerin hayat bulması, Türkiye'nin demokratikleşmesini, Türkiyeli halkaların barış ve huzur ortamına kavuşmasını sağlayacaktır.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 160 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eyleminde olan Leyla Güven'in yanında olan DTK Amed Delegeler Eş Sözcüsü Zelal Bilgin, Güven'in direnişine ilişkin ANF'ye konuştu.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması talebiyle başlatmış olduğu açlık grevi eylemi 160'ıncı gününde sürüyor.

Güven, eyleminin 79 gününü Diyarbakır E Tipi Hapishanesi'nde geçirirken, 81 gündür de evinde direnişe devam ediyor. Güven'in sağlık durumu gittikçe kötüleşiyor. 54 kiloya kadar düşen Güven, kemik ve kas ağrıları yaşıyor. Yine halsizlik ve sıvı almakta zorlanma gibi sorunlar da Güven'in yaşadığı temel sağlık sorunları arasında.

Tahliye olduğundan bu yana da evde direnişine devam eden Güven'in yanında kalan Kızı Sabiha Temizkan, DTK Amed Delegeler Eşsözcüsü Zelal Bilgin ve Tevgera Jinên Azad-Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri Figen Ekti ile Aliye Tok, Güven'in tarihi direnişinin en yakın tanıkları. Zelal Bilgin, Güven, hapishanede direnişine devam ederken onunla aynı koğuşta kaldı. Direnişin hem içeride hem de dışarıdaki haline tanıklık eden Bilgin, ANF'ye Güven'in direnişini anlattı.

Leyla Güven'in süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine başlayacağını açıkladığı zaman onunla aynı ortamda kaldıklarını belirten Bilgin, kendisinin 22 gün sonra tahliye olduğunu kaydetti. Güven'in eylem kararından daha önce hiç kimseye bahsetmediğini söyleyen Bilgin, 2018 yılının Temmuz ayındaki duruşmasında bu kararını açıklamak istediğini ama mahkemeye çıkarılmayınca 7 Kasım'daki duruşmasında açıkladığını ifade etti.

'EYLEM KARARINDAN DOLAYI HEYECANLIYDI'

Güven'in kararını açıklamadan önce çok heyecanlı olduğunu paylaşan Bilgin, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Tabi hiçbirimiz bu heyecanın nedenini bilmiyorduk. 7 Kasım gününe geldiğimizde, Leyla Heval eylem kararını açıkladığında ve heyecanının katlandığını görünce anladık ki bu eylemi çok önceden planlamış. SEGBİS ile duruşmasına katıldıktan sonra koğuşa döndüğünde, süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine girdiğini söyledi bizlere. Hepimizde bir tedirginlik başladı. 'O değil, biz olmalıyız' diye düşünüyorduk. Biz gençler yapmalıydık duygusuyla onu ikna etmeye de çalıştık ama kendisi çok kararlıydı. Leyla Heval, cezaevindeki ahengi ve yaşamı kolaylaştıran bir noktadaydı. Açlık grevine başladığı halde, kendisinin içerisinde bulunduğu durum zindandaki diğer arkadaşları olumsuz etkilememesi için sürekli bir terapi halindeydi bizlere karşı."

BİNLERİN KATILIMIYLA DEVAM EDEN DİRENİŞ

Güven'in bu eyleme neden başladığını çok net cümlelerle ifade ettiğini vurgulayan Bilgin, "Kendisi hep bir seçilmiş olarak içeride olduğunu ama talebinin dışarıya çıkmak olmadığını belirtiyordu. İmralı'dan başlayan ve tüm Türkiye halkları üzerinde devam eden bir tecrit söz konusu. Bu tecrit kaldırıldığı zaman demokratik bir ortam söz konusu olabilir. Toplumsal barış ve huzur o zaman mümkün olacak. Leyla Güven de bu tecridin halklar üzerinde oluşturduğu baskıyı öngörerek böyle bir direnişe adım attı ve bugün beşinci ayını geride bırakıyor bu direniş. Binlerle ifade edilen ve dünya tarihinde bugüne kadar henüz tanıklığını etmediğimiz büyük bir direniş söz konusu. Leyla Güven'in öncülüğünü ettiği bu direniş, binlerin katılımıyla devam ediyor" diye konuştu.

'ONUN İRADESİNE SIĞINIYORUZ'

Bilgin, Güven'in direnişinin 22 gününe içerde, 79'uncu gününden itibaren de dışarıda tanıklık ettiğini ifade ederek, şunları anlattı: "Tabii ki zorlandığımız noktalar oluyor. Örneğin enfeksiyon riski olduğu çok istisnai durumlar hariç şu anda ziyaretçi kabul edemiyoruz. Onun kapacağı bir enfeksiyon bizleri çok olumsuz etkiliyor. Çünkü zarar görebileceğini düşünüyoruz. Uykusuzluğuna, baş ve kemik ağrılarına, sıvı alamamasına, okuma yapamamasına ve bazen bir haberi izleyememesine tanıklık ediyoruz. Bu haliyle zorlamış oluyor. Ama onun zorlandığı tüm bu fiziksel bulgular, iradesinde öyle güce dönüşüyor ki o güçten sizde destek almaya çalışıyorsunuz. Onun iradesine ve göstermiş olduğu güce bizler sığınmış oluyoruz. Leyla Güven, çok haklı bir davanın savunuculuğunu yapıyor. Eylemine başladığı günden bu yanadır tüm röportajlarında söylediği şey 'Savaşları erkekler çıkarır, barışı kadınlar sağlar' sözüdür. Buna olan inancıyla beraber eylemine çok büyük bir irade ile devam ediyor."

'ONDAN ÖZÜ ÖĞRENDİK'

Güven'in direnişinden yanında kalan kadınlar olarak birçok şey öğrendiklerini söyleyen Bilgin, "Kadın kimliği ile nasıl mücadele edilir, onu öğreniyoruz. Her şeyden önce sabrı öğreniyoruz. Beşinci ayını geride bırakan bir direnişten bahsediyoruz ve hiç kolay bir şey değil. Çünkü sürekli aynı mekanda ve tuz ile şekerle dengelenen bir beslenme tablosunun olduğu bir yaşamdan bahsediyoruz. Öyle bir irade ve kararlılık söz konusu ki talebi gerçekleşinceye dek sonuna kadar götürebilecek. Biz de bu direniş ile özü öğreniyoruz. Çünkü inancının ve felsefesinin özünü öğrenerek, bu öz ile beraber yaşamını inşa eden bir kadın siyasetçiden bahsediyoruz. Öz kimlik, öz mücadele ve öz düşünceyi öğretiyor bize aslında. Böylelikle biz de duruşumuzdan hitabımıza, insanlara karşı davranışlarımızdan tutalım da tüm her şeyimizde değişime uğruyoruz" dedi.

'DOKUNDUĞU HERKESTE BİR İZ BIRAKTI'

Leyla Güven'in direnişinden dolayı onu ziyaret eden herkeste bir iz bıraktığının altını çizen Bilgin, şunları kaydetti: "İnsanlarla olan ilişkileri, temas şekli, dokunması ve kendisi dışındakilerin acısını ve mutluluğunu hissedebilmesi o kadar muazzam ki, telefonlar hiç susmuyor. Leyla Güven'i bir saniye bile olsa görmüş insanlardan, onu tekrar görme istekleri söz konusu. Çünkü Leyla Güven, insanların acılarını dinleyip anlayabiliyor. Bunlara mutlak bir şekilde çözüm bulabilen bir siyasetçi. Bunun üzerinden geliştirdiği ilişki ağı, insani değerler üzerinden geliştirdiği bir ilişki ağıdır. Bu durumda sizde hayranlık uyandırıyor. Yaşamımızda birçok şey değişiyor ve değişmeye de devam edecek. Onun bu iradesine ve mücadelesine tanıklık etmek, hepimiz açısından onur ve gurur verici."

'ZİNDANLARDAKİ DİRENİŞİ MERAK EDİYOR'

Bilgin, Leyla Güven'in genel gündemi mümkün olduğunca takip etmeye çalıştığını aktararak, "Bu direnişin ortaya koymuş toplumsal hareketliliği de gözlemlemek istiyor bir yandan. Sayın Güven'in en çok merak ettiği şey, zindanlar. Özellikle direnişçilerin sağlıklarının nasıl olduğunu merak ediyor. Çünkü şu anda çok ciddi bir hukuksuzluk söz konusu. Zaten zindanlarda hak ihlalleri vardı. Sürekli belli dayatmalar söz konusu oluyordu cezaevlerinde. Açlık grevleri ile birlikte bunlar daha çok arttı. Bir grevcinin alması gereken temel ihtiyaçlar hiç karşılanmıyor. Refakatçisiz bir şekilde grevcileri tek kişilik hücrelere kapatıyorlar. Sayın Güven bunları hepsini takip ediyor. Gücünün yettiği oranda bu konularda yorum yapıyor ve bu durumun tedirginliğini yaşıyor. Zaten sağlığı iyi olmadığı için sürekli uyku ihtiyacı duyuyor" şeklinde konuştu.

'ÖLÜMLER ONU SARSTI'

Öcalan üzerindeki tecridi protesto amacıyla hapishanelerde fedai eylemler yapan tutsakların Güven'i nasıl etkilediğine dair de konuşan Bilgin, şunları belirtti: "İlk olarak Zülküf Gezen'in haberini almıştık. Bu haberden sonra sağlığının daha çok kötüye gittiği bir aşamaya girdik. Zindanlardan gelen bu haberler Heval Leyla'yı psikolojik olarak etkiledi. Gencecik insanların ölümlerine tanıklık etmek, bir anne, kadın ve direnişçi olarak onu çok sarstı. Çünkü Leyla Güven, herkes yaşasın ve ölümler olmasın diye de bu eyleme başladı ve cezaevlerindekilerin ailelerini de teker teker düşünen biri. Ailelerin feryat ve çırpınışlarına da bir yandan tanıklık ediyor. Sayın Güven, zindanlardaki eylemlerden sonra bir açıklama yaptı. Bir direnişin söz konusu olduğunu ve bu direnişin etrafında kenetlenmesi gerektiğini ifade etti. Bu öyle bir direniş ki, birbirlerini yaşatmak adına devasa bir güç ve irade söz konusu.

Bu güç, irade, haklı ve meşru taleplerin hayat bulması, Türkiye'nin demokratikleşmesini, Türkiyeli halkaların barış ve huzur ortamına kavuşmasını sağlayacaktır. Özgürlüğe doğru giden meşakkatli ve bedel ödenmesi gereken bir mücadele var. Bütün kesimlerin bu mücadele etrafında kenetlenmesiyle zafer daha yakın olacaktır."