Derya yürekli dağ savaşçısı: Asya Kanîreş

Türkiye halkının kurtuluşunun PKK’nin zaferinde gören Kemal Pir ve Haki Karer’in yolundan giden Karadenizli Asya Kanireş, Kurdistan halkının özgürlük yolunda canını bedel vererek tarihin sayfalarına geçti.

Kurdistan halkı, özgürlük yolunu, devrim enerjisini PKK ile tekrar kazanır ve umut eder. PKK’de davanın direniş kültürünü, kendi duruşlarıyla yaratan binlerce şehit olur. Şehitler ordusunun ilk neferleri insanlığın davasını üstlenen Apocular’ın direniş tarzını da açığa çıkartırlar. Haki Karer gerçekliği, şahadetin büyük kazanım gerçeğini, Kemal Pir gerçekliği yaşamın gerçek anlamını, Sakine Cansız gerçekliği kavganın düşmanı bitiren gerçekliğini var eder.

Bu gerçeklik Kürt halkı şahsında Türk toplumunda da büyük bir etki yaratır. Apocu militanların, sömürgeciler karşısında gösterdikleri direniş deryası gittikçe büyür. Halkların özgürlük deryası, PKK’de enternasyonal çizginin oluşumunu var eder. Kurdistan dağları, halkların en yiğit evlatlarına bağrını açmıştır. Halkların düşmanı olan işgalcilerin kirlettikleri yaşamı reddedip, yaşamın gerçek anlamına kavuşmak isteyen savaşçıların, arayışlarına en büyük cevaptır. “Bize yanlış öğretilen tarihe, düşmana bir cevap olmak için dağlara geldim; çünkü onlar bizden yaşamı çaldılar. Benim de en büyük amacım; yaşamı anlamaktır” diyen ve özgürlük yoluna giren Karadenizli, dağ savaşçısı Asya Kanîreş gibi.

Asya Kanîreş; annesinin ona verdiği isimle Kadriye Tetik, 1 Mart 1991 yılında Karadeniz’in devrimci duruşlu Ordu ilinde, Ünye’de dünyaya geldi. O, üniversiteye gidene kadar da kendisine ailesi ve devlet okullarında öğretilen yaşamla devam etti yürüyüşünü. “En yüce halk Türk’tür, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi birçok nasihatle büyütüldü. Oysa o hiçbir zaman ne başka bir halkın sevgisine yüreğini kapatmadığı gibi, etrafında olup biten birçok durum ve olaya da sadece kendi ulusu açısından bakmadı. Üniversite yıllarında tanıştığı Kürt halkının özgürlük istemi, Kurdistan ülkesine duyduğu merak, özellikle kendi deyimiyle “Rêber Apo’nun yakıcı felsefesi” onu gerilla mücadelesi ile tanıştırır. 2015 yılında Kurdistan’da öz yönetim süreçlerinde Kürt gençlerinin ülkelerini koruma çabaları, Türkiye’nin eliyle gelişen Suruç ve Amed mitinglerin de patlayan bombalar Asya’nın kafasında oluşan tabuları da yıkar. Suruç Katliamında birçok arkadaşını kaybetmesi onu hem Rojava devrimine hem de gerillaya daha da yakın kılar.

2015 YILINDA ROJAVA’YA GİDER

Özgürlük Hareketini araştırırken, Apocu Hareketin ilk şehitleriyle tanışır. Gümüşhaneli Kemal Pir, kendisi gibi Ordulu olan Haki Karer ve Dersimli Sakine Cansız onun için; “nasıl yaşamalı” sorusunun ilk pratiki cevaplarıdır. 2015 yılında bir Temmuz sabahında yönünü Rojava’ya verir. Orada savaşta yer alan Asya, demokratik konfederalizm yaşam tarzını gören, savaşta hala ahlakı korumayı esas alan, kadın esaslı felsefenin yaşam tarzıyla baş başa kalır. Arayışlarını daha da derinleştiren Karadenizli Asya, dağlara giderek gerillalaşma adımlarını hızlandırır. Asya, Karadeniz’in hırçın dalgalarıyla büyüyen asi ve cesur yüreğini, dağların heybeti ve yiğitliğiyle büyüyen Kurdistan gerillasının yüreğiyle birleştirir. Kurdistan halkının özgürlük davasına, büyük bir aşkla sarılır, tutkuyla devrime hizmet etmeyi amaçlar.

Türkiye halkının kurtuluşunun PKK’nin zaferinde gören Kemal Pir ve Haki Karer’in yolunda yürümek onun için verilen ilk sözdür. Haki ve Kemal Pir duruşunda açığa çıkan hakikat ona en büyük ışık olmuş, yolunu her daim aydın tutmuşlardır. Bu anlamda, Rêber Apo felsefesinin ışıklı yolunda ilerlemeyi bir borç bilmiştir. Bu onda yaşam coşkusunu hep canlı kılmış, tempo ve tarz kazandırmıştır. Denizle beslediği ruhunu, dağlarda özgürlük mücadelesine verdiği emekle büyütmüştür. O yüzden yoldaşlarını hep çok seven, gülüşlerinin arkasında yaşamın hakkını arayan bir duruşun sahibi olur. Kemal Pir gibi yaşama sevdalı, Haki Karer gibi kendini hep eğitmeyi ve yetiştirmeyi esas alıp, Rêber Apo’nun özgürlükçü ruhuyla bütünleşme peşinde olur. Hakikatin parçaları olarak ele aldığı yaşamın an’larını yüreğine ve güncesine yazar.

Elinde mavi bir kalemle tuttuğu güncesinde Karadeniz’in asi çocuklarına seslenmişti: “Güneşin Çocukları, zamanın ötesinden gelen yolcuların sesini duyabilir misiniz? Duymak, algılamak, bilmek, hissetmek, nerden gelirse gelsin varlığın anlamı olmak ve varlığın özüne ulaşmak… İşte dağ başlarında yaşanan bu büyük inanç ve mücadele ruhudur. Dağları bu kadar heybetli kılan yoldaşlarımızın dava dolu yüreği, her an’da yaşama verdiği anlamdır. Burada her yürek dövülen bir çelik gibidir. PKK’li olmak iyiliğin, güzelliğin, yaşamın hakkını verebilmektir. PKK demek; Rêber Apo’nun gözlerinden dünyayı bir güneş gibi aydınlatabilmek demektir. Kimseyi unutmadan, kimsenin yüreğini ezip geçmeden parça parça edilen ruhları yeniden birleştirmek demektir. Ölümlerden yaşamı doğurmak, insanlığın özüyle emzirmek demektir. Biz zamanın öncesinde, şimdi ve sonrasında tüm zaman kıvrımlarında bin bir emekle doğan Güneşin çocuklarıyız. Herkese ve her şeye inat intikamın can yoldaşıyız.”

HER EYLEMDE DÜŞMANDAN YILLARIN İNTİKAMINI ALIYOR

Madem ki devrimin bir emridir intikam, o zaman savaşçılıkta profesyonelleşmek de benim görevimdir hissiyle kendini askeri anlamda geliştirdi ve eğitti. Xakurkê alanında yoldaşlarıyla birlikte katıldığı her eylemde düşmandan yılların intikamını alıyordu. Asya, işgalcilere vurdukça gerilla oluyordu. Dolu dolu yaşıyordu yaşamı. Bir yandan eylemci yönünü geliştirip, bir yandan da yaşamın gereği olan devrimci duygularını derinleştiriyor. Önderlik paradigmasına olan özenle yaklaşımı onu Rêber Apo’nun yakıcı felsefesinde gittikçe yetkinleştirmiştir. O, dağlarda yaşadıkça, sistemin ona öğrettiği tüm yanlışlıkları bir bir reddediyor, yanlış yaşanan yaşamın farkına vardıkça doğru yaşamın tanımını yapıyordu. Her uyanışı yanındaki yoldaşlarını da etkiliyor ve büyütüyordu. Kurdistan dağlarında ortak ruhun, yeni arayışçıların ve halkların ortak ruhunu yakalayan sevgi anlayışıyla kendini bütünleştirir. Doğru yaşamın adımlarını emekle, ter dökerek büyütür. Asya kendi şahsında, deryaların maviliğini, kırmızı ve yeşil dağların onurlu duruşuyla buluşturur.

Güncesinde defterinin bir sayfasına denizin çocuklarına, bir sayfasını dağların çocuklarına ayıran Asya Kanîreş kendi yüreğinin rengiyle dağların onurlu duruşuyla büyüyen gençlere ve Kurdistanî halka dair şunları yazar: “Mezopotamya’nın güneş insanları, gecenin aydınlatan ateşi. Yürekleri yangın çadırı olan Kurdistan insanı. Bir zamanların en büyük aşıklarının, büyük aşkla doğan çocukların meskeni, Derweş ve Adule’nin, Mem ve Zin’in milyonları büyük bir aşkla doğurduğu topraklar. Aşka anlam yükleyen, her taşı her ağacı, her kuşu aşkla besleyen kadim insanlar. Beritan’ın aşk ve umut dolu zılgıtı, Zilan’ın dünyayı sallayan aşkını hatırlıyor musunuz? Zindanlarda Sakine’nin aşk dolu direnişini, Mazlum’un, Egit’in bir hançer gibi düşmanın göğsüne saplanışı hatırınızda mı? Haki ve Kemal’in fırtına ruhunu anlatsam hatırlar mısınız aşkı? Dörtler desem aşkın kendisi olmaz mı ey Kurdistan!”

Tüm heyecanıyla pratiğe katıldı. Geri durmayı, arkada olmayı kabul etmedi. Her eylemde rolünü oynayıp, gerilla da öncü olma misyonunu üstlendi. Fırtına dolu yüreğini düşmanın üstüne salma amacıyla 15 Haziran’da işgalcilerle girdiği çatışmada gerilla Azad Şergeş (Thomas Joham Spies), Koçer Medya (Diyako Saîdî) ile birlikte “yaşam” olarak tanımladığı şehitler diyarına yol aldı. Asya Kanireş; Karadeniz halkının onurlu bir evladı olarak Kurdistan halkının özgürlük yolunda canını bedel vererek, gerçek tarihin öz sayfalarına geçti… Ardından bir şiir bırakmıştı Asya Kanîreş ve dağların ona kazandırdığı gerçek tarihin kalemiyle yazdığı şiirde kendi yüreği dile gelmişti…

“Ne güzel olurdu bir bilseniz yaşamın coşkusuna, rengine birlikte varabilmek

İlk ihaneti kırsam, insanlığa ihanet eden insanı durdurabilir miyim

İlk zalimi bulsam geri getirebilir miyim yüreği çocuk saflığında dolu olan savaşçıları

Ne güzel olurdu ah bir bilseniz ne de güzel olurdu

Bir gün doğumunda yüzümüzü güneşe dönüp

İlk insan saflığıyla yaşama ve birbirimize bakabilmek

Utanmadan çıplaklığımızdan yüreğimizi çırılçıplak soyabilmek…

Ne güzel olurdu yolun hepsini beraberce omuz omuza yürek yüreğe dostça yürüyebilmek

Ne güzel olurdu ey insan, ne güzel olurdu ey yüce insan

Hakikatin içinde hakkını vererek eriyebilmek…”