PKK’nin ilk kadın şehidi: Besê Anuş

PKK'nin ilk kadın şehidi Besê Anuş'u anlatan mücadele arkadaşı Elif Ronahi, "Besê arkadaş PKK’ye katıldıktan kısa bir süre sonra şehit düşse de, bu süreye sığdırdığı duruşu kadın hareketinin gelişim seyrini önemli oranda etkilemiştir" dedi.

1960 yılında Maraş Pazarcık'da doğan Besê Anuş, 1978 yılında Maraş katliamından sonra PKK’ye katılır. Mücadele yılları içerisinde aktif bir şekilde çalışmalarda yer alır. 17 Mart 1981 yılında Maraş’ta, Türk devletinin düzenlediği bir operasyonda yaşamını yitiren Besê Anuş, kadın tarihinin ilk şehidi olarak bir sembol haline gelmiştir. Mücadele arkadaşı olan Elif Ronahi, Besê Anuş’u ve anılarını ANF'ye anlattı.

Kadının köleliğinin tarihsel belleğin silinmesiyle ilgili olduğunu belirten Ronahi şunları belirtti: "Tarihi bilmek bir kadın açısından çok daha önemlidir. Çünkü kadın tarihsiz bırakılan bir cinstir. Tarihsizlik belleksizliktir, kimliksizliktir. Kadının bu denli derin bir köleliği yaşaması tarihsel bellek yitimiyle bire bir bağlantılıdır. Önder Apo'nun özgür kadını yaratma tutkusu ve bu tutkudan beslenen yüksek özgürlük çabaları özgür kadın hareketini adım adım şekillendirmiştir.

PKK'de özgür kadın yaratımı ile kadın tarihinin yazımı başa baş bir gelişim seyri izlemiştir. Ve böylece kadın, tarihte kendisini, kendisinde tarihi yeniden tanımlama arayışına giriyor. PKK'de kadın kendi özgürlük tarihini beş 5 yıl sonra yeniden yazma iddiasıyla ortaya çıkıyor."

PARTİNİN KURULUŞ YILLARI KADINLAR İÇİN ZOR GEÇTİ

Kadınlar açısından PKK’nin ilk kuruluş ve mücadele yıllarında çok fazla zorlanmaların yaşandığını vurgulayan Ronahi, şöyle devam etti: "Toplum tarafından kadının PKK’ye katılımı önce hoşgörüyle karşılanmadı. Kadını namus olarak gören zihniyet Kürdistan’da çok hakim bir zihniyetti. Amansız bir mücadele sonucu bu yönlü bazı gelişmeler oldu. Kuşkusuz gelişim çok sancılı oluyor. Zaten kadının öyle ciddi bir cins bilinci de yoktu. Katılımlar yurtsever duygular ve sol-sosyalist yaklaşım üzerinden gelişiyordu.

İlk katılımlar daha çok aydın kesimden oluyordu. Öğrenci, gençlik kesimi yoğundu. Heval Sara, Heval Sakine Karakoçan, Türkan Derin, Bese Anuş, Azime Demirtaş, Sultan Yavuz, Rahime Kahraman, Hanım Yaverkaya, Sakine Kırmızıtoprak, Saime Aşkın daha birçok kadın katılım sağlıyor. 1980’lere gelindiğinde çok sayıda kadın mücadelenin değişik alanlarında çalışmalara katıldı. Tutuklananlar oldu. İlk gruplarda ülkeye geçen kadınlar oldu."

KADIN GERİLLALARIN HALK İÇİNDE YARATTIĞI ETKİ ÇOK BÜYÜKTÜ

Elif Ronahi, Besê Anuş'un PKK'ye katıldıktan kısa bir süre sonra şehit düştüğünü hatırlatarak, şöyle konuştu: "Besê arkadaş PKK’ye katılımıyla beraber kısa bir süre sonra şehit düşse de, bu süreye sığdırdığı duruş ve katılımı kadın hareketinin gelişim seyrini önemli oranda etkilemiştir. Kadına olan klasik bakış açısından tutalım, kadın gerillalarının halk içerisinde yarattığı etkilere ve kadının askeri anlamda yaşadığı iddia PKK’de kadına karşı bir sempati geliştirmiştir. O dönem sayıca az olan kadın arkadaşların katılım ve duruşları bu kadar büyük olmasaydı, PKK’de kadının savaşabileceğine ve devrime büyük katkılar sağlayacağına dair güven gelişmezdi.

Bu açıdan bu ilk katılımlar oldukça önemlidir. Bu yoldaşları tanımak, bilmek ve öğrenmek bizler açısından çok önemlidir. Tarih yazılan değil aynı zamanda yaşanmış olan bir olgudur da. Bizler bu birikmiş ve yaşanmış tecrübelerin sonucu olduğumuzdan, Kürt toplumunun özgür kadınları nasıl var oldu, nasıl oluştu ve günümüze kadar nasıl geldi bunları idrak etmek PKK’deki her kadın militan için çok önemlidir."

MARAŞ KATLİAMINDAN SONRA ARAYIŞLARA GİRDİ

"Katılımı, iddiası ve duruşuyla o yıllarda örnek olan ve kadın katılımlarının çoğalmasında önemli katkı yaratan Besê arkadaşı dile getirmek, tanımak ve kendimizi bu bağlamda oluşturmak için önemli bir örnek olacaktır" diyen Ronahi konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:

"Besê arkadaş, 1978 Maraş katliamından sonra yerelde PKK çalışmalarına katılıyor. Maraş katliamı Besê arkadaş üzerinde derin etkiler ve arayışlar yaratır. Maraş katliamından sonra mücadeleye daha aktif katılma kararı alıyor.

Bu doğrultuda Pazarcık’ın birçok köyüne giderek bu köylerde halkla özelde kadınlarla, Türk devletinin faşizmine karşı halkın kendisini nasıl koruyacağı ve köyünü nasıl güvenceye alacağı üzerinden çok yoğun toplantılar yapıyor. Bununla birlikte köylerde kadınlara silah eğitimi veriyor. Herhangi bir saldırıda kendilerini ve köylerini nasıl koruyacaklarının hem silahlı, hem de örgütlü hareket etmeleri üzerinden eğitimler veriyor. Aslında şimdi geriye dönüp baktığımızda bu yıllarda Besê arkadaşın yaptığı kadında öz savunma bilincini geliştirme ve aynı zamanda kadınların silah kullanımıyla kendi savunmasını yapmasını öğrettiğini daha iyi anlıyoruz.

Besê arkadaş kadın hareketinin ilk kadın şehidi olmasından kaynaklı bizim mücadelemizin temel köşe taşlarından birini oluşturuyor. Üç aya yakın kırsal alanda onunla kaldım. Bu süre içerisinde arkadaşın kişiliği beni oldukça etkilerdi. Özellikle yaşam tecrübesi, kişiliğinin toplumsallaşma boyutu ve sosyal yapısı beni etkileyen yönlerdi. Yoldaşlarıyla ilişki düzeyinde güçlü ve yapıcı olması, askeri anlamda sürekli tedbirli ve duyarlı olması en önde gelen özelliğiydi. Grup komutanımız bir erkek arkadaştı fakat sürekli fikir üreten, yol gösteren, birçok konuda öncülük eden Besê arkadaştı. Halkın bilinçlenmesine çok önem verirdi. Besê arkadaşın bir diğer özelliği de, daha önce askeri bir eğitim almamasına ve bizde bir gerilla bilincinin olmamasına rağmen Maraş katliamından sonra tanık oldukları, 12 Eylül'le birlikte faşizmin yönelimleri ve halka karşı saldırıları, arkadaşta çok güçlü arayışlar sağlamıştı."

ŞEHİT DÜŞERSEM SİLAHIMI YERDE BIRAKMAYACAK BİNLERCE KADIN VAR

Besê Anuş’un öngörülü biri olduğuna da değinen Ronahi, şunları anlattı: "Bir gün ateş başında otururken bir sohbet esnasında grup komutanımız, 'ben şehit düşsem de gam yemem, benim silahımı kaldıracak bir oğlum var ama sen şehit düşersen senin yerine silahını kaldıracak bir çocuğun yok' demişti. Besê arkadaş da gülerek, 'senin bir oğlun var eğer ben şehit düşersem ben inanıyorum ki benim silahımı kaldıracak yüzlerce kadın olacak ve binlerce kadın Kürdistan dağlarında savaşacak' demişti.

Sözleri bize o dönem hayal gibi gelirdi fakat arkadaşta müthiş bir tarihsel öngörü vardı. Kürt kadını günümüzde yüzlerce değil binlerce kadın katılımıyla Kürdistan’ın dört parçasında kadın ordusunu oluşturarak sömürgeciliğe ve DAİŞ’e karşı çok güçlü bir savaşımın ve kendini savunmanın öncüsü ve temel gücü düzeyine geldi. Besê arkadaşın o dönem böyle bir öngörüsü vardı."

DÜŞMAN SÜREKLİ 'TESLİM OLUN' ÇAĞRISI YAPIYORDU

Besê Anuş'un şahadetinin nasıl gerçekleştiğine dair bilgi veren Ronahi sözlerini şöyle sürdürdü:

"O zamanlar Güney Batı'da gerilla grupları oluşmuştu. Beş kişiden oluşan grupta iki kadın arkadaş vardık, diğer üçü de erkek arkadaşlardı. Besê arkadaş bir gece not göndermişti, “ben artık kalmayacağım gelip beni alın” diye yazmıştı. O gece ben ve bir erkek arkadaş randevu yerine gittik fakat arkadaş gelmemişti. Düşmanın evi denetime aldığından çıkamamıştı. Köylerde 7’den 70’e herkes bir araya gelir ve Besê arkadaş toplantılar gerçekleştirirdi. Yine bir köye giderek, toplantılar gerçekleştirdik. O zaman Türk devleti bir yasa çıkarmıştı kimin evinde silah varsa, üç ay içerisinde teslim etmeleri gerekiyordu. Kimin evinde silah bulunursa tutuklanacaklarını ve zindana atılacaklarının kararı çıkarılmıştı. Halk silahlarını devlete değil bize vermek istediklerini belirttiler ve silahlarını bize verdiler.

Biz de o gece köylülerin verdiği silahları alıp belirlediğimiz bir yere gömdük. Silahları gömdükten sonra alanda kendimize bazı sığınaklar yapmıştık ve o sığınakların birinde kalıyorduk. Akşama doğru çobanların gittiğini düşünerek sığınaktan dışarı çıktık. Çoban da bizi görünce gidip onunla tartıştık. Eğer olur da bizi ihbar ederse ondan bileceğimizi söyleyerek onu tehdit ettik. O da yemin içerek kimseye söylemeyeceğinin sözünü vererek yanımızdan ayrıldı. Fakat bu çoban faşist bir köydenmiş ve gider gitmez devlete haber vermiş. Ayın 17’sinde sabaha doğru düşman operasyona çıkıyor etrafımıza çember attı.

Sabaha doğru 5-6 arası nöbet tutan Besê arkadaş etrafında ağaçların hareket ettiğini görüyor. Askerler ağaç dallarını kendilerine bağlayarak hareket ediyorlarmış. Bize yaklaştıklarında Besê arkadaş düşman olduğundan emin oluyor. O anda bizi uyandırdı. Kalkmamızla koşmamız bir oldu. Bir süre koştuktan sonra birden mermi sesleri kesildi ve düşmanın ayak seslerini duyduk. Bize teslim olun çağrısı yapılıyordu. Biz ne teslim oluyorduk, ne de mevzilenerek savaşma fırsatı buluyorduk. Sadece çemberden çıkmaya çalışıyorduk. Adeta düşmanla iç içe girmiştik.

PAZARCIK'TA BİNLERCE KİŞİ BESÊ ANUŞ'UN CENAZESİNE KATILDI

Birden askerin biri ayağıma çelme taktı ve ben önümde koşan arkadaşın üzerine düştüm. İkimizde yuvarlandık ve bu durumdan kaynaklı bizi yakalayarak ellerimizi bağladılar. Bizi yukarı çıkardıklarında Besê arkadaşın olmadığını gördüm ve bu arada askerin biri koşarak komutanının yanına geldi. Aşağıda birinin şehit düştüğünü söyledi. Yüzbaşı “gidip getirin” dedi. Gidip Besê arkadaşı getirdiler. Getirdiklerinde arkadaşın şehit düştüğünü gördüm. Dört arkadaş da sağ ele geçtik. Bizi arabalara bindirip başta Pazarcık’a götürdüler. O dönemde Pazarcık’ın merkez ve civar köylerinden Besê arkadaşın cenaze törenine 3 bine yakın insan katıldı. Pazarcık’tan Besê arkadaşın köyüne kadar halk cenazeyi taşıyarak bir yürüyüş gerçekleştiriyor. Düşmanın onları ablukaya almasına rağmen kitle sayısının çok olmasından kaynaklı askerlerin yönelmesini engellemiş. İlk kez Pazarcık’ta bu sayıyla bir cenaze töreninin gerçekleşmesi dönem açısından çok önemliydi.

Besê arkadaşın hareketin ilk kadın şehidi olması anısına kadın ordulaşması yaratıldı, KJK oluşturuldu, kadın partisi geliştirildi. Bütün bunlar partinin ilk kadın şehitlerinin vasiyetlerine bir cevaptır. Ben de Besê Anuş arkadaşı tanımanın, onunla yaşamanın ayrıcalığını ve onurunu taşıdığımı belirtmek isterim. Besê arkadaşın vasiyetini yerine getirmemizin diğer bir yönü de, demokratik ulusu inşa etmek, sadece Kürdistan’da değil tüm Ortadoğu’da evrensel boyuta getirerek kadın özgürlüğünü ve kadının öz savunmasını geliştirmek bizim açımızdan temel görev olmaktadır. Bunu önemli oranda gerçekleştirdiğimizi ama evrensel boyuta getirmemiz için de önümüzde daha uzun bir yolun ve kapsamlı bir görevin olmasını da bilmek gerekir."