Önder: Devlet Öcalan'a mahkumdur
HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin bir savaş ilanı olduğunu belirterek, "Devlet Sayın Öcalan'a mahkumdur. Mecbur da değil, mahkumdur" dedi.
HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin bir savaş ilanı olduğunu belirterek, "Devlet Sayın Öcalan'a mahkumdur. Mecbur da değil, mahkumdur" dedi.
HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin bir savaş ilanı olduğunu belirterek, "Devlet Sayın Öcalan'a mahkumdur. Mecbur da değil, mahkumdur. Artık tartışmayacak şey var; tecrit demek Kürt halkına ve onun iradesine savaş ilanı demektir. Dolayısıyla devletin ne yapacağına bir an önce karar vermesi; kararını barış ve demokrasi lehine kullanmak istiyorsa Sayın Öcalan'ın yeniden yol göstericiliğine müracaat etmesi kaçınılmazdır" dedi.
Önder, öz yönetim direnişlerine de değinerek, "Öz yönetimin ruhunu, gerekliliklerini her bir kurumumuz kendi alanında hayata geçirmelidir" diye belirtti.
HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti'nden Sırrı Süreyya Önder, gündemdeki gelişmelere ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
'HDP'Yİ KENDİLERİNİ DIŞARIDA TUTARAK ELEŞTİRMESİNLER'
Önder, 1 Kasım Genel Seçimleri'nin ardından HDP'ye dönük bazı eleştirilere değinerek, şunları ifade etti:
"Özellikle belli bileşenler, bağımsız katılan ya da karar ve temsiliyet süreçlerinde olan bazı arkadaşlar HDP değerlendirmesi yaparken, kendilerini dışında tutarak bunu yapıyor. Sanki HDP çok farklı, uzak bir yapıymış gibi değerlendirme yapıyorlar. 1 Kasım sonrası yapılan birçok değerlendirmenin, HDP ve genel olarak Kürt siyasal hareketi hakkındaki değerlendirmelerin bence en temel eksiği, bu. Dışımızda, uzağımızda gibi değerlendiriyorlar. Oysa HDP oy vermeyenlerin bile beklentilerini ifade ederek, o temelde eleştirip katkı sunabilecekleri felsefenin ürünü. Bir kurucu irade. HDP, Türkiye'deki demokratik inşayı sağlamaya muktedir tek iradedir. Biraz seçim alanına daraltınca bu inşa ve öncülük işlevi sanki gözden uzak tutuldu. Ama bilerek ya da bilmeyerek bu yapıldığında, HDP'ye hiç de iyilik ya da katkı anlamına gelmiyor. Süreci değerlendirirken dışımızdaki bir olguymuş gibi yaklaşanların tavrı doğru değil."
YENİ ANAYASA
Yeni anayasa tartışmalarına ilişkin ise Önder, tutumlarının 'bölgeyi ve hatta dünyayı demokratikleştirmeyi hedefleyen bir perspektif' olduğunu belirtti. Önder, şöyle konuştu: "İlkesel olarak savunduğumuz, benimsediğimiz şeyler var. Bizim yeni anayasa modelimiz, demokratik bir Ortadoğu'yu, bölgeyi ve hatta dünyayı da hedefleyen ve bunun perspektifine sahip bir genişleme içermek durumunda. Yani revize edeceksek, anayasa önerimiz bütün Ortadoğu, bölge için geçerli önerme; bölgede yaşanan kaos, kriz ve tıkanıklıkların açılması için bir rehber olma niteliği taşımak durumunda. Onun için benzer bir revizyona gideceksek, bu daha evrensel olmalı; yüzünü geliştirmek ve sözünü netleştirmek durumunda olacağız."
Önder, Meclis'teki geçen anayasa çalışmasının 2,5 yıl sürdüğünü ve kendileri açısından deneyim sağladığını ifade ederek, "2,5 yıllık süreçte artık muhataplarımızın literatürünü kavradık; ne söylerken ne söylemek istediklerini kavradık; hangi konularda engelleyici, tıkayıcı olacaklarını biliyoruz. Dolayısıyla en önemli yönümüz, kurumsal bir hafızamız" dedi.
'CİZRE'DE, FABRİKALARDA TARTIŞILMAZSA BİR ANLAMI OLMAZ'
Yeni anayasa sürecinin komisyonlara hapsedilmesi halinde, bunun egemenler tarafından manipüle edildiğini de dile getiren Önder, şöyle devam etti:
"Yeni anayasa çalışmasında, komisyona üye vereceğiz ama bunun yanı sıra bütün halkları, kimlikleri, yoksulları, gençliği, kadınları, çevre örgütlerini dahil edeceğiz. Bu platforma en az Meclis'teki komisyon kadar hatta ondan daha fazla anlam yükleyerek anayasa çalışmamızı yapmak durumundayız. Yani anayasa çalışmaları Silvan'ın sokaklarında, Cizre, Nusaybin'de tartışılarak geliştirilmiyorsa hayat karşısında hiçbir hükmü olmayacaktır. Anayasa tartışması, taşeronlaştırılan ve direniş geliştirilen fabrikalarda, işsizler pazarında tartışılmıyorsa bir anlam ihtiva etmeyecektir. Yeni anayasanın zeminini buralardan kurmak ve bu ortaklaştırmayı gündeme taşımalıyız."
'BİNLERCE İNSAN TEHDİT ALTINDA; GENEL AF ŞART OLMALI'
Yeni anayasanın sağlıklı bir siyasi zeminde tartışılmaya başlanmasının önünde hayati bir engel olduğunu söyleyen Önder, "O da, Türkiye'nin düşünen, itiraz eden, direnen, mücadele eden bütün siyasi temsiliyetlerinin ya cezaevinde ya da cezaevi tehdidi altında olması gerçekliğidir" diye ekledi.
Önder, yeni anayasa çalışmasına başlamanın en verimli yolu olarak 'genel af' önerisinde bulundu: "Yeni bir anayasa çalışmasına bütün siyasi mahkumlara koşulsuz, şartsız, rencide etmeyen bir genel af ilanıyla başlanmalıdır. Öbür türlüsünün inandırıcılığı tartışmalı olur. Biz örgütlenme ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü konularında ahkam keserken, Türkiye zindanlarında bu suçlarla hüküm giymiş binlerce insan var. Ya da bunun tehdidi altında olan binlerce insan var. Bunlar dururken bunu yapmak utanç verici olur, ciddi de olmaz. Yeni anayasanın startı genel af ile verilmelidir."
'ÖZ YÖNETİMİ HER KURUMUMUZ KENDİ ALANINDA İNŞA ETMELİ'
Önder, Kuzey Kürdistan'da devam eden öz yönetim direnişlerine de değinerek, "Öz yönetim meselesi inşa meselesidir" dedi. Önder, şunları ifade etti: "Herkes bunun ilan edilmesi meselesine odaklandı. bu ilan kısmı inşa kısmını gözden kaçıran bir şeydir. Biraz da tembellik ihtiva eder; 'ilan ettik ve bitti, devlet de izin vermedi; dolayısıyla bu mesele geldi, bir yerde tıkandı.' Böyle bir şey değil. Esası inşadır ve bu inşa da çok kapsamlı ve çok organik bir bütünleşik mücadelenin eseri olacaktır. Dolayısıyla anayasa tartışmalarında da öz yönetim, yerellik, özerklik tartışılacaktır ama bizim siyasi mücadele tarihimize baktığımızda, iki dilli belediyecilik meselesi, bunun için önemli bir örnektir. İki dilli belediyeciliği hiç ilan etmemiştik mesela. İnsanlar bunu hayata geçirdiler, altyapısını hazırladılar, halka iyi anlattılar. De facto olarak, seçimlerde propaganda meselesi gibi bütün siyasi çalışmalarımızda, eğer dinleyen iki tane Kürt bile varsa Kürtçe selamlama, anlatma da yapıldı. Ceza aldı, zulüm gördü ama gelinen noktada belediyelerimizde Kürtçe hizmet ve seçimlerde Kürtçe propaganda tartışılmayacak genel kabul noktasına geldi. İnşadan kastım biraz budur. Anayasa komisyonlarında kabul ettirmekten veya belli forumlara sokmaktan, hapsetmekten çok öz yönetimin ruhunu, gerekliliklerini her bir kurumumuz kendi alanında hayata geçirmelidir. Diğer insanlara, kaygı ve kuşkuları olan insanlara cevap olma borcumuz vardır."
'TECRİT SAVAŞ İLANIDIR!'
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin bir an önce sona ermesini de isteyen Önder, şöyle dedi:
"Devlet Sayın Öcalan'a mahkumdur. Mecbur da değil, mahkumdur. Dolayısıyla gelinen noktada şunu değerlendirdiklerini sanıyorum; Sayın Öcalan'ın -gelişmelerde işaret ettiği neler varsa, bir kâhin gibi- siyasi öngörüsü neredeyse süreçle ilgili en ufak bir sapmaya uğramadı. Bütün bunlar gerçekleşti. Devletler milyarlarca Dolar ayırıyorlar bunlara; istihbaratıyla, analistleriyle, şunları bunlarıyla. Sayın Öcalan dört metrekarelik hücresinden bütün bunları görüyor. Artık tartışmayacak şey var; tecrit demek Kürt halkına ve onun iradesine savaş ilanı demektir. Dolayısıyla devletin ne yapacağına bir an önce karar vermesi; kararını barış ve demokrasi lehine kullanmak istiyorsa Sayın Öcalan'ın yeniden yol göstericiliğine müracaat etmesi kaçınılmazdır."
ROJAVA İÇİN ÇAĞRI
Rojava'daki gelişmelere de değinen Önder, herkesin dikkatini bölgeye yöneltmesini istedi. Önder, Rojava konusunda farklı düşünen Kürt siyasetlerine de çağrı yaptı. Önder, "Devlet Silvan, Cizre, Silopi, Nusaybin sokaklarında Mahmut Esat Bozkurt'tan ödünç, Hitler'den ödünç, ilhamını faşizmden alan sloganlarla tutumunu çok net biçimde ifade ediyor. Artık gün, hayati olmayan tartışmaları hayati bir merkeze oturtmama günüdür. Çünkü faşizm, başta Kürt halkı olmak üzere bütün insanlığı hedefleyen, dünyanın bugüne kadar gördüğü en gayri insani, gayri ahlaki ve tehlikeli olgudur. 'Ama Kürt siyasal hareketi de şöyle yapmasaydı' diyenler, Kürt illerindeki duvar yazılarına bakıp cevabını oradan bulabilir" şeklinde konuştu.
'AKP ROJAVA'DA KÜRT DİRENİŞİNE DESTEK VERMELİ'
Önder, AKP'nin Rojava politikasına da tepki göstererek, şu çağrıda bulundu:
"AKP'nin büyümesi; adil ve eşit olmayan seçim koşulları, bütün insanların can güvenliği duygusuyla ve sözde istikrar duygusuyla rehin alması gibi, başlıca sebeplerden dolayı hormonlu bir büyümedir. Eğer demokratik bir kaygıları olduğunu düşünüyorlarsa, Rojava'daki Kürt direnişini bir kırmızı çizgi olmaktan, Fırat'ın doğu ve batısına kadastro anlayışıyla yaklaşmaktan çıkarıp, bizatihi bu özgürlükçü ve kapsayıcı anlayışa iltihak etmeleri gerekir. Bunu yapmazlar ya da yapamazlarsa, ileride tarih AKP'nin yok oluş hikayesini, 'Rojava'ya düşmanlık sonun başlangıcı oldu' cümlesiyle yazmaya başlayacak."
HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, şu sıralar Diyarbakır Cezaevi için yazılmış bir senaryoyu okuduğuna dikkat çekerek, şunları da söyledi: "Senaryoyu bu gece bitirdim. Garip bir şekilde, cezaevinde geliştirilen sistematik zulüm ve ritüellerin hepsi, bölgenin Diyarbakır Cezaevi gibi ele alınıp, oradan direnişi, halkı ezme politikasının birebir aynısı."