'Kürt gençliği YPG/YPJ gibi direnmeli'
Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Ülkem, Kürt gençlere seslenerek, "YPG ve YPJ’nin Rojava'da DAİŞ’e karşı direnişi gibi Kuzey Kürdistan’da da direnilmelidir' dedi.
Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Ülkem, Kürt gençlere seslenerek, "YPG ve YPJ’nin Rojava'da DAİŞ’e karşı direnişi gibi Kuzey Kürdistan’da da direnilmelidir' dedi.
Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Ülkem, Kürt gençlere seslenerek, "YPG ve YPJ’nin Rojava'da DAİŞ’e karşı direnişi gibi Kuzey Kürdistan’da da direnilmelidir… Sadece Botan ve Serhat’taki gençlik değil, adeta tek bir yürek gibi Kürdistan gençliği harekete geçmelidir. Gençlik adeta Kürdistan halkının savunmasını yapmalıdır. Birincisi işgalci, katliamcı Türk devletine karşı halkını savunmalıdır ve tek bir katliamın yapılmasına izin vermemelidir. Tek bir Kürt genci gözaltına alınmamalı, tutuklanmamalı ve düşmanın eline geçmemelidir. Bu süreçte düşmanın eline geçmek esareti kabul etmek demektir. Artık hiçbir Kürt düşmanın elleri kolları altında zindana gitmemelidir. Kürt gençleri ölümüne direnmelidir" dedi.
Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Şimal Ülkem, AKP'nin savaş politikası ve bununla bağlantılı olarak Kürt halkına yönelik saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ülkem, katledilen SGDF’li gençliği, Gelhat Gever ve Eriş Tolhıldan’ı anarak konuşmasına başladı.
'BASIN AÇIKAMALARI VB. YÖNTEMLERLE ÇÖZÜM OLAMAZDI'
"Biliyorsunuz, 24 Temmuz’da iki ayaklı bir saldırı konsepti başlatıldı. Birinci ayağı, Kürdistan kentleri ve Türkiye metropollerinde gençliğe dönük tutuklama, gözaltı, işkence, yok etme ve ezme operasyonlarıdır. Bu, sürecin birinci sivil ayağıydı. İkinci ayağı ise gerillaya dönük hava operasyonlarıyla birilikte başlayan askeri operasyonlardı. Türk devleti tarafından bu süreç resmen başlatıldı. Önderliğimizin üzerindeki tecrit ve Türk Cumhurbaşkanı‘nın talimatıyla birlikte bizim açımızdan bir devrimci halk savaşı başladı. Yani Kürdistan halkının bu saldırılar karşısında kendini savunmaktan başka hiçbir yolu kalmadı" şeklinde konuşan Ülkem, Kürt gençliğinin doğal olarak öz savunmayı gündemine aldığını vurguladı.
Ülkem, şöyle devam etti: "Gençlik, halk evini, sokağını Türk işgalci güçlerine karşı korumalıydı ve öyle de oldu. Bu da bu gençliğin meşru savunma hakkıdır. Kürdistan'ın neredeyse her yerinde sokağa çıkma yasağı, OHAL süreçlerinde Kürdistan'a uygulan politikalar ve bunun dışında gözaltı ve tutuklamalarla halk bezdirilmeye çalışılıyor. Bunun karşısında artık Kürdistan halkı yürüyüş, basın açıklaması gibi yollarla çözüm arayamazdı çünkü geliştirilen tüm saldırılar askeri saldırılardı. Bu nedenle gençlik de mahallellerine çekildi ve halkını savunma temelinde barikatlar kurarak hendekler açtı. Bazı bölgellerde ise ferdi silahlarla halk korunmaya çalışıldı. Devletin saldırıları da artık sürekli '90’lı yıllardaki gibi deniliyor fakat onu da aşan bir durum söz konusu, diyebiliriz. Bugün toplar, tank, özel birliklerle askeri biçimde halkın üzerine bir saldırı gerçekleştiriliyor. Bu nedenle gençlik direnmek durumunda kaldı. Gençlik toplumun en dinamik en enerjik savunma refleksi olarak ortaya çıktı. Gençlik hareketi Türk devletine karşı bir savaş ilan etmiştir, diye birşey söz konusu değil; sadece meşru savunmasını kullanıyor."
'GENÇLİK HAREKETİ ÖZ YÖNETİMLERİN TAM ORTASINDA OLMALI'
Kürdistan kentlerinde bulunan bazı bölgelerde halkın öz yönetimini ilan etmesi üzerine aktif bir rol üstlenen gençlik hareketinin gelişen özerkliğin hangi noktasında yer almasına dair değerlendirme yapan Ülkem, şunları belirtti:
"Kürdistan’da özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde halk özerkliğini ilan etmek durumunda kaldı. Düşmanın en yoğun saldırıları ardından bu öz yönetim refleksi ortaya çıkmış durumda. Bu da haklı bir karardır. Devlet toplumu korumamayla birlikte artık devletin kendisi toplum için bir tehlike konumuna geldi ve devletin bulunduğu yerde toplum artık yaşayamıyor. Kürt halkı gecikmeli de olsa bir karara kavuştu. Gençlik hareketi bu öz yönetimlerin tam da ortasında olmalı. Gençlik özerk yönetimi merkezinden inşa edecek. Gençlik devletin kurumlarını, ihtiyaçları karşılamaması üzerine bu kurumları kendi temelinde nasıl örgütleyecektir... Kömünleri, ocakları, meclisleriyle yeni bir örgütlenme tarzında demokratik özerklik perspektifiyle öz yönetimlerin içerisinde örgütlenmeli ve kendi yapısını inşa etmelidir."
'GENÇLİK DAHA ÖRGÜTLÜ DİRENMELİ'
Bazı bölgelerde parçalı bir direniş olmasına rağmen bazı yerlerde de fedaice bir direniş gerçekleştirildiği vurgusunu yapan Ülkem, "Bu fedai direniş devletin beklediği gibi pasif bir direniş olmadı ve halk gençliği, kadını, çocuğuyla bereber direndi. Fakat bazı yerlerde bu direniş eksik ve parçalı oldu. Bu da şu anlama geliyor ki, gençlik kendini biraz daha sistemize etmelidir. Eğer Türk devleti NATO gücüyle saldırıyorsa Kürt halkı ve gençliği de örgütsel bir yapıya kavuşarak adeta YPG ve YPJ’nin Rojava'da DAİŞ’e karşı direnişi gibi Kuzey Kürdistan’da direnmelidir. Gerekirse kendisini böylesi bir oluşuma da götürmelidir. Bugün YDG-H, YDG-K öncülüğünde Kürt halkı direniyor. Fakat bu güçler halen de amatör bir güçtür ve halen sivil bir yapıdır. Elinde fazla silah yoktur. Devlet ağır silahlar var, diyor; fakat böylesi bir durum yoktur ve kimse de bunu kanıtlayamaz. Devlet ferdi silahları alıp bunun yanına kendi kurumlarından getirdiği ağır silahları koyarak 'bunları YDG-H ya da PKK kullandı' diyor. Bu gerçek dışı bir oyundur. YDG-H ve YDG-K tümden halk içerisinden oluşan ve sivil olan bir örgütlenmedir. Ve halkı savunmak bu hareketin en doğal görevidir" şeklinde konuştu.
'DEVLET CİZRE'DE NE SAKLIYOR?'
24 Temmuz'dan bu yana katledilen halkın kimlik bilgilerini "HPG’li" olarak servis eden Türk devletinin poltikasına ilişkin ise Ülkem, bu politikanın Başbakan ve Cumhurakanına ait olduğunu söyleyerek, Serhat’ta bir fırında katledilen gençlerin de HPG’li olarak ilan edildiğini söyledi. Ülkem, şu hususlara dikkat çekti:
"Eğer HPG’li ise zaten katletme hakkına sahip oldukları, değilse de zaten 'potansiyel terörist' olduğu görüşünü ortaya çıkarıp katletme hakkına sahip olduklarını savundular. Tüm dünya basını Cizre'ye gitsin ve öldürülenlerin HPG’li mi, halkın ta kendisi mi olduğunu görsün. Cizre'de halen operasyon devam ediyor. Tüm kamoyu ve basın buraya gidip gerekli incelemelerde bulunsun ve gerçek ortaya çıksın. Devlet Amed’de 2 yabancı basıncıyı tutukladı. Neden tutukladığı da açıktır çünkü onların elinde devlete göre servis edilmemesi gereken meteryaller vardı. Bunlar dünya basınına yansıtılmasın, diye bu gazeteciler Amed’de gözaltına alındı. Şehit düşenlerin aslında HPG’li değil, gençlerin ve halkın olduğu bilgilleri bu gazetecilerin elinde vardı. Bunun için bunlar tutuklandı. Devlet halktan ne saklıyor, açıklansın. Devlet neden öz yönetimini oluşturulan bölgelere giriş çıkış izni vermiyor ve kamoyundan ne saklıyor... Eğer bir şey yoksa milletvekilleri neden bu bölgelere gidemiyor."
'GENÇLİK ÖLÜMÜNE DİRENMELİ'
Tüm Kürdistan halkını devrimci direnişe davet eden Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Şimal Ülkem, konuşmasına söyle son verdi:
"Sadece Botan ve Serhat’taki gençlik değil, adeta tek bir yürek gibi Kürdistan gençliği harekete geçmelidir. Gençlik adeta Kürdistan halkının savunmasını yapmalıdır. Birincisi işgalci, katliamcı Türk devletine karşı halkını savunmalıdır ve tek bir katliamın yapılmasına izin vermemelidir. Tek bir Kürt genci gözaltına alınmamalı, tutuklanmamalı ve düşmanın eline geçmemelidir. Bu süreçte düşmanın eline geçmek esareti kabul etmek demektir. Artık hiçbir Kürt düşmanın elleri kolları altında zindana gitmemelidir. Kürt gençleri ölümüne direnmelidir. Silopi’de son mermisine kadar direnen ve düşmana karşı savaşan Eriş arkadaşın çizgisinde fedaice katılmalı ve ele geçmemelidir. Gençlik bu süreçte Eriş ve Gelhat arkadaşın ruhunu esas almalıdır. Bugün sadece Bakure Kürdistan'da değil, diğer üç parçada da mücadele yürütülüyor. Gençler bir yandan da yönünü özgürlük dağlarına vermelidir."