KNK Üyesi Yaşar Akif, Avrupa’da yaşayan Kürtlerin öz yönetimlere sahip çıkması için sokaklarda olması gerektiğini belirterek, ”halkımız yaşadığı her yerde öz yönetimleri Avrupa kamuoyuna anlatması için eylemsellikler içerisinde olmalı. Bu dönemi olağanüstü bir dönem olarak ele almalı. Her tarafı bir serhildan alanına çevirmeli. Yaşamını buna göre düzenlemesi lazım” dedi. Akif, gençlere ise direnişe katılmaları için Kürdistan’a gitme çağrısında bulundu.
Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Üyesi Yaşar Akif, öz yönetimler ve Kürtlerin talepleri ve Avrupa’daki Kürtlerin ne yapması üzerine ANF’nin sorularını yanıtladı.
1990lı yıllara yapılan baskı ve şiddetten dolayı milyonlarca Kürt Türkiye metropollerine göç etti. Bu dönemde oradaki Kürtler ne yapmalı?
Onlar için iki seçenek var. Birincisi bir kısmı ülkesine dönüp öz yönetim direnişine katılmalı. Nasıl bir dönem dünyanın her yerinde devrimciler Filistin’de gidiyordu. Ya da geçen yıl herkes Kobanê’ye gidip mücadele ettiyse bugün de metropoller ve Avrupa’da yaşayan Kürtler başta olmak üzere bütün devrimciler, Kuzey Kürdistan’daki direnişe katılmaya gitmeli. Diğer kalan halkımız ise yaşadığı yerlerde protesto, gösteri ve eylemlerle buna cevap vermeli. Sömürgeci Türk rejimini her alanda zorlayarak AKP’yi ülkeyi yönetmemeye zorlamalı. Türkiyeli devrimci, muhalif ve Kürtler, faşizmden kurtulma mücadelesini vermeli. AKP binlerce askeriyle Kürtleri katlediyor, şehirlerini bombalıyor. Tarihini yok ediyor. Kürtler tiyatro izler gibi bunu izleyemez. Onun için buna karşı çıkmak ve mücadele etmek gerekiyor. Çünkü Kürtler için bu bir fırsattır. Bu yüz yılda da bunu kaybetmemiz söz konusu olamaz. Onun için öz yönetim etrafında mücadelemizi geliştirmeliyiz.
Metropollerde mücadele yöntemi ne olmalı?
Mücadele alanları geniştir. Herkes kendi koşullarına uygun olarak birçok şey yapabilir. Mücadelesini geliştirmeli, her yönüyle sistemde kopmalı, Türk devletine vergi ödememeli, çocuklarını okula göndermemeli ve askere gitmemeli. Kürt halkı bu devletten ve sistemden kopmalı. Hiçbir Türk kurumunu tanımamalı. Özellikle İstanbul, Adan ve Mersin gibi metropollerde yaşayan gençler, bütün sokakları eylem yerine çevirmeli. Ellerinden ne geliyorsa yapmalı.
Türkiye devrimci ve sol kesimlerinde bir sessizlik söz konusu. Bu konuda ne diyorsunuz?
Türk devletinin bir halkı yok etme girişimine karşı, Türk halkında büyük bir sessizlik var. Biz Türk halkı ile kardeşlik için bu kadar çaba içerisinde olurken, Türklerden maalesef bunun karşılığını görmedik. Bir sessizlik var, vurdumduymazlık var. Batıda destek oldukça biz kardeş olabiliriz. Ama biz bunu şimdiye kadar görmedik.
Avrupa’da büyük bir Kürt nüfusu var. Buradaki Kürtler şimdiye kadar Kürdistan’da verilen mücadele ciddi destek verdiler. En son geçtiğimiz yıl Kobanê’nin özgürleştirme mücadelesinde kilit bir rol oynadılar. Sizce bu dönemde Avrupa’daki Kürtler ne yapmalı?
Avrupa’daki Kürtlerin Kürdistan’daki mücadeleye her zaman ciddi katkıları olmuştur. Yıllardır da bu böyle olmuştur. Kürt Halk Önderi de her zaman bu mücadeleye önem vermiştir. Avrupa’daki kitlemiz mücadelede belirleyici bir role sahiptir. Halen de bu rolünü devam ettiriyor. Buradaki halkımız 30 yıldır mücadele ediyor. Özellikle uluslararası komplo sürecinden tutalım da Kobanê ve Şengal dönemlerinde belirgin olarak, öne çıktı. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda Avrupa’daki halkımız bu dönemde de öz yönetim talebine daha güçlü destek vererek, mücadeleye katılmalı.
Başta şunu söylemek istiyorum: Özellikle gençler, genç kadınlar ya da gidebilecekler, Sur, Cizre, Nusaybin olmak üzere Kuzey Kürdistan’a gidip direnişe katılmalı. Yüzünü ülke topraklarına çevirmeli. Eskiden böyle bir şiarımız vardı. Bugün de geçerli. Son dönemlerde kapitalist modernite sisteminin içinde halkımız erimeye başladı. Bu çok tehlikelidir.
Diğer yön ise halkımız yaşadığı her yerde öz yönetimleri Avrupa kamuoyuna anlatması için eylemsellikler içerisinde olmalı. Bu dönemi olağanüstü bir dönem olarak ele almalı. Her tarafı bir serhildan alanına çevirmeli. Yaşamını buna göre düzenlemesi lazım. Şu anda Avrupa’daki Kürtler, kurumsal sistemi yaşam biçimlerini öz yönetim mücadelesi etrafında organize etmek zorunda. Bunu yapmazsa sürece cevap olamaz. Çünkü devrimsel bir mücadele var, süreklileşen bir mücadele var. Avrupa’daki halkımız da bunun bir parçası olmalı. Halkımız başta Avrupa olmak üzere dünya kamuoyuna bu mücadelenin meşruluğunu anlatmalı ve öz yönetim sistemiyle yaşamak istediğini duyurmalı. Uluslararası kamuoyunun Kürdistan’daki öz yönetim mücadelesine desteğini kazanma çalışması içerisinde olmalı.
Burada bizim dostlara da çağrıda bulunmak istiyorum: Özellikle Alevi, sol, demokratik çevreler ve dost halklar, Kürtlerin bu özgürlük taleplerine destek için öz yönetim eylemlerinin etrafında kenetlenip mücadeleye destek vermeli. Bu aynı zamanda onların da özgürlüğü anlamına geliyor.
Bizim için bu normal bir dönem değil. Onun için halkımız bazı alışkanlıklarından vazgeçmeli. Rahatını bırakmalı, sürekli eylemliklerde olmalı. Hiçbir Kürt evinde kalmamalı. Bir halk topyekün imhaya karşı direniyor. Evde oturmak ahlaki değil. Onun için herkes direniş içerisinde olmalı. İşinden, okulundan ve rahatlıklarından fedakârlık yapmalı. Biz burada ne kadar Avrupa kamuoyunu bilgilendirirsek, Türkiye’ye o kadar baskı artar, katliamlar önlenir. Bu da öz yönetim mücadelesine desteğimiz o kadar önem kazanır. Bu bizim temel görevimiz olmalıdır.
Bugün öz yönetim direnişlerine bu kadar saldırı oluyorsa, bizim Avrupa’da yürüttüğümüz mücadelenin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Bunu iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer halkımız ve kurumlarımız büyük bir eylemsellik içerisinde olsa bu saldırılar böyle olmazdı. Evet yeni yeni bir eylemse sürecine girildi ama öz yönetim direnişinin görkemliğine bakıldığında yeterli değil. Onun için eylemselliklerin düzeyini yükseltmek gerekiyor. “Kürdistan’da ne oluyor, ne bitiyor” diye konuşma zamanı değil. Eylem zamanı. Çünkü artık bir devrimsel sürecindeyiz. Söz bitti iş zamanıdır...
Bazı yerlerde küçük çaplı olaylar yaşanıyor. Polis saldırıları oluyor, gençler de karşılık veriyor. Bu konuda ne diyorsunuz?
Biz Avrupa’da şiddet içeren hiçbir şeyi benimsemiyoruz. Buna başta Kürt gençleri, kurumları ve halkımız dikkat etmeli. Biz şiddete karşıyız herkesin bunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Avrupa’daki kurumlarımız, halkımız her türlü demokratik ve sivil eylemlerini yapabilirler. Ama şiddet eylemlerinden kaçmalı ve uzak durmalı. Zaten öyle bir şeyde yok. Hiçbir yerde şiddet eylemi kullanılmıyor. Avrupa devletleri ve kamuoyu da bunu bilmeli. Geçen yıl Avrupa genelinde Kobanê’ye destek amaçlı binlerce eylem yapıldı. Bir tek kişinin burnu kanamadı. Bu görülmesi gerekiyor. Şu anda Kürdistan’da büyük bir saldırı var. Bir grup Kürt bir parlamento binasına, bir kuruma gidip derdini anlatıyor, buna polis ile şiddet ile karşılık verirseniz sorun çıkar. Zaten öfkeli gençler, ülkesi ateş altında. Ama bu insanları dinlerlerse anlayış gösterirlerse hiçbir sorun çıkmaz. Onun için halkımıza ve özellikle de gençlerimize çağrımız her türlü şiddet ve provokasyonlara izin vermemeli, uzak durmalı. Demokratik ve sivil eylemlerini sonuna kadar yapmalıdırlar. Avrupa kurumları, kamuoyu ve basını da biraz duyarlı olmalı. Kuzey Kürdistan’da yaşanan bu katliam ve savaşı görmeli. Türk devleti her yönüyle saldırıyor ama dünyada büyük bir sessizlik var. Bu ahlaki değil. Bir halkın kaderi siyasi çıkarlara feda edilemez. Biraz vicdanlı olunmalı isterlerse Türkiye üzerinde bir baskı kurabilirler. Ama yapmıyorlar. Şunu söyleyelim bugün Kuzey Kürdistan’a yönelik yapılan saldırılar Kobanê’yi kat be kat aşan bir şey. Ama kimse bunu görmüyor ya da görmek istemiyor. Avrupa kamuoyu artık bunu görmesi gerekiyor. İletişimin bu kadar geliştiği bir çağda Türk devleti bir vahşet ve katliam uyguluyor. Avrupa’nın artık buna karşı sessiz kalmamalı.