Kalkan: Önder Apo'ya siyaset yaptırılmazsa gerilla siyaset yapar!

Duran Kalkan: Ateşkes, Önder Apo'nun özgürce siyaset yapması koşuluna bağlıydı. O yoktur, o zaman ateşkes de yoktur. Derhal Önder Apo'nun koşulları sağlanmalı. Öyle olmazsa biz siyaset yaparız. Biz siyaset yaparsak da ne yapacağımızı herkes biliyor.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik ağır tecrit koşullarına sert tepki göstererek, "Önder Apo üzerinde tam bir siyasi baskı, faşist terör uygulanıyor. Bir rehine üzerinde tecrit, baskı, psikolojik savaş, terör var" dedi. Kalkan, “Açıklamalar da tartışmalar da oluyor. Bilmem, süreçten bahsediliyor. Süreç Önder Apo'nun geliştirdiği süreçtir. Önder Apo ortada yoksa, siyaset yapamıyorsa kimse süreçten bahsedemez. Bahsediyorsa şarlatandır, halkı kandırıyordur… Dolayısıyla Önder Apo özgürce siyaset yapacak ve yaşayacak konumda olursa ateşkes vardır ama öyle değilse, yoksa, 3,5 aydır haber bile yoksa, üzerinde baskı uygulanıyorsa hangi ateşkesten bahsediliyor? Ateşkes, Önder Apo'nun özgürce siyaset yapması koşuluna bağlıydı. O yoktur, o zaman ateşkes de yoktur. Bu işi yapanlar, Türkiye toplumu iyi anlasın; derhal Önder Apo'nun özgür yaşam ve çalışma koşulları sağlanmalı. Barış olsun, demokratik siyaset işlesin deniyorsa bu şartır; bir gün bile geciktirilmesi mümkün değil. Öyle olmazsa biz siyaset yaparız. Biz siyaset yaparsak da ne yapacağımızı herkes biliyor. Gerilla siyaset yapar. Gerillayı siyaset yapma haline getirmek istiyorlarsa bu durumu sürdürsünler. Gerillanın bir gün bile tahammül etmesi mümkün değil. İşte ateşkes var, süreç var” şeklinde konuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kalkan, gündemdeki gelişmeleri Med Nuçe’deki Politik Alan programında değerlendirdi...

'ZAFERİN YOLUNU GÖSTEREN DİRENİŞTİ'

14 Temmuz 1982'deki büyük ölüm orucu direniş ruhunun güncel anlamda bugüne yansıması ve yine 12 Eylül rejiminin bugüne yansımaları hakkında neler söylenebilir?

Şehadetlerinin 33. yıl dönümünde büyük ölüm orucu direnişinin kahramaaları Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşları, onlar şahsında tüm zindan şehitlerini, özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Mazlumlar'ı, Ferhatlar'ı, Dörtler'i anıyorum. Zindanda 12 Eylül faşizmini daha ikinci yılında ideolojik yenilgiye uğratan bu kahramanca duruşu selamlıyorum. Yani 33 yıl geçti, taptaze bir direniş, etkisi sanki bugün yaşanmış gibi toplum üzerinde öyle, siyaset üzerinde öyle. Yani insanları mücadeleye çektiği kadar karşıtlarının da etkisinden çıkmalarına fırsat vermiyor. O kadar önemli, tarihi direniş. Düşünürler tarihin büyük olay, eylemleri için düşmanı üzerinde bile saygı uyandıracak nitelikte olmasını önemsiyorlar. 12 Eylül faşizmine karşı gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi böyle özellik taşıyor. Düşmanlarını, karşıtlarını bile bu denli etkiliyor. Daha o zaman, '82'de bu direnişlerin büyüklüğünü 12 Eylül faşizminin elebaşı Kenan Evren Amed'de Dağkapı Meydanı'nda itiraf etmek zorunda kaldı; 'burada öyleleri var ki, başlarını kezseniz düşüncelerinden vazgeçiremiyrsunuz' dedi. Bu, büyük zindan direnişi karşısında 12 Eylül askeri faşist rejiminin yenilgisiydi. Bu rejimin günümüzdeki sürdürücüsü olan, bu rejime dayanarak 13 yıldır iktidarda kalan Tayyip Erdoğan'ın da cezaevi kapısına gidip ağladığını biliyoruz. Karşıtını ağlatacak kadar etkisi büyük. Bu bakımdan tabii tarihin en büyük kahramanlık olaylarından birisi, 33 yıldır gelişmelerin temelinde yer alıyor ve tüm gelişmeler üzerinde belirleyici etkisi var. Kürt halkının demokratik ulus çizgisinde tekrar dirilişinin; ruhunu, duygu, düşüncesini, yaşamını temsil ediyor. Bu direniş üzerinde bir demokratik Kürdistan ulusu oluştu, bu direniş işte Türkiye demokrasisini en güçlü biçimde temsil eden 15 Ağustos Gerilla Atılımını yarattı. Bugün tüm bunların üzerinde Türkiye demokratik devrimi gelişiyor. Zindan direnişi, onun üzerinde gelişen 15 Ağustos Gerilla Direnişi bugün Rojava'da, Başur'da, Kürdistan'ın dört bir yanında DAİŞ faşizmine karşı insanlığı ve özgürlüğü savunan direniş ruhu ve eylemi olarak hayat buluyor. Bu da şunu ortaya çıkardı; bugüne kadarki bütün gelişmelerin temelinde tabii büyük zindan direnişi var. Kürdistan'da her şey bu direnişle mayalandı. Türkiye'de demokratikleşme, Ortadoğu’da DAİŞ faşizmi yenerek demokratik Ortadoğu'nun gerçekleşmesi de bu direnişin etkileri üzerinde yaşanıyor. Etkisi bugün de 33 yıl önceki gibi taze ve derin. Dost düşman herkesi etkiliyor. Bugün Türkiye'de 7 Haziran seçimleri sonunda demokratikleşme olacaksa bunun çizgisini de 14 Temmuz direniş çizgisi, zindan direniş çizgisi gösteriyor. Faşizm karşısında nasıl durulur, faşizm nasıl yargılanır; demokrasi, insanlık, özgürlük nedir, bu sorulara en gerçekçi, doğru ve başarılı cevabı zindan direnişi verdi. Mazlumlar'ın, Ferhatlar'ın direnişi verdi. Bu bakımdan da 12 Eylül faşizmini restore etmeye çalışıyor AKP. Yargılanıyor gibi gösteriyor. Halbuki ölmelerini bekledi. Bu bir oyundu. Darbeciliği ve faşizmi aklamaya, düzeni düzlemeye çalışıyordu. 12 yıldır da bu düzen temelinde yönetiyordu. Ciddi hiçbir değişiklik yapmadı 12 Eylül sisteminde. 7 Haziran seçimleri demokratik değişimi, yeniden yapılanmayı şart kıldı. Bunun da neye dayanarak gerçekleşeceği, tüm demokratik güçlerin hangi eksende nasıl birleşeceği sorusu sorulduğunda en önce verilecek cevap, 12 Eylül faşizmini yargılayan zindan direnişidir. Bu temelde birleşilebilir. 33 yıl önce faşist askeri rejimini yargılayıp yenilgiye uğratarak tarihih çöp sepetine attıysa bugün de demokratik değişim, yeniden yapılanma programı temelinde rejimin kalıntıları, anayasası, yasal düzenlemeleri çöp sepetine atılarak Türkiye bu çizgide demokrasiye ulaştırılabilir. Zindanda hiçbir şeyleri yokken onur, bilinç, inançlarıyla savaşıp kazandılar. Hiç kimse demesin ki, biz bunu kazanamayız. Sadece bir direniş değil, zaferin yolunu gösteren direnişti de. Zindanda bu kadar eşitsiz koşullarda zafer gerçekleşmişse, demokratik değişim ve yeniden yapılanma da dışarıda gerçekleşebilir. 12 Eylül Anayasası’nın hüküm sürüyor olması Türkiye'de yaşayan herkes için bir utançtır, bu utançtan kurtulmak lazım. Bunun için de bir gün bile gecikecek, ertelenecek durum yoktur. Bir gün bile gecikmek ölüm orucu direnişçilerine saygısızlıkır. Hiç gecikmeden, baskıyı, zulmü ifade eden 12 Eylül askeri faşist darbeciliğinden tümden kurtulmak, 12 Eylül darbecilerini mahkum ederek yeni Türkiye'yi, halkların kardeşçe yaşayacağı Türkiye'yi yaratmak lazım.

'İMRALI'DA SİYASİ BASKI, FAŞİST TERÖR VAR'

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, Amed 5 No'lu zindanı kadar tartışılan bir zindan da İmralı zindanı. İmralı'da Sayın Öcalan 17 yıldır ağır tecrit politikası altında ama bu son 3 aydır daha farklı politika var; hiçbir görüşme yaptırılamadı. Müzakere aşamasına gelindiği söylenmişti.  Bu kapsamda Öcalan'a özgürlük kampanyası nasıl ele alınmalı?

Önder Apo'nun özgürlüğü için mücadele eden herkesi selamlıyorum. Başarı dileklerimi ifade ediyorum. '82'de Amed zindanında direnen ruh Apocu ruhtu. Bilinç Apocu bilinç, irade Apocu iradeydi. 12 Eylül faşizmine karşı direnerek kazanan çizgi Apocu çizgiydi. 17 yıldır İmralı direniş gerçeğini Amed zindanında başlayan Apocu direnişin devam ettirilmesi, yeni koşullarda Önderlik gerçeği temelinde devam ettirilmesidir. Hiç ondan farkı yoktur. Dönem dönem zindan direnişleri, dönem dönem gerillanın, halkın direnişi öne çıktı. Şimdi İmralı direnişi, 14 yemmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi zaferini temsil ediyor. Zaten İmralı'daki direnişin etkisi, düşüncenin etkisi 7 Haziran sonuçlarını ortaya çıkardı. Türkiye'de demokratikleşmenin siyasi verilerini, temellerini var etti. O direnişi siyasete dönüştürdü. İmralı duruşunu, gerçeğini doğru anlamak lazım. Şimdi mevcut haliyle bu kısılmak isteniyor. Bu direnişe ve bütün direnişleri demokratik siyasete dönüştüren Önderlik gerçeğine karşı neden bunları yapıyorsun ve başarıyorsun, diye intikam almayı öngören baskı ve terör uygulanıyor. İmralı'da piskolojik savaş var, faşist terör var. Önder Apo'nun İmralı'daki duruşu, tutuklu-hükümlü duruşu değil, öyle olsa kanunu, kuralı olur. Ne aile, ne avukat, ne vekil görüşebiliyor. 3,5 aydır hiçbir görüşme yaptırılmıyor. 4 yıldır avukatları görüştürülmüyor. Ailesi istediği zaman görüşemiyor, istediği dilde konuşamıyor. Burada bir hukuk yoktur. Demokratik hukuk hiç yoktur. TC yasaları da İmralı'da uygulanmıyor. İmralı cezaevi değil, zindandır. Siyasi, askeri mücadele içerisinde çeşitli oyunlarla kaçırılarak İmralı'ya götürülmüş, 17 yıldır rehin tutuluyor. Orada bir rehin var. Neyin karşılığında? Davutoğlu açıkça söyledi; 'silah bırakılmıyorsa ailesi vs niye gidip görüşecek' dedi. Bu, çok nettir. Amed zindanında uygulandığı gibi amacından, inancından vazgeç sistemi uygulanıyor. Önder Apo üzerinde baskı uyguluyorlar. Kürt Özgürlük Mücadelesini tasfiye etmesi, silah bıraktırması için, buna zorluyorlar. Halbuki silah Önder Apo'nun elinde değil, yoktur öyle bir şey. Bir etkinliği var kuşkusuz ama yani o durumda yapılacak şey değildir. Bu anlamda şimdi tam bir siyasi baskı, faşist terör uygulanıyor üzerinde, yani öyle tecrit falan yok bir rehine üzerinde tecrit, baskı, psikolojik savaş, terör var. Bir şeylere 17 yıldır hücreye konmuş kişi zorlanıyor. Önder Apo açıkça söyledi, 'benim öyle gücüm yok' dedi. 'Kim yapmaya kalksa ihanetle suçlarlar' dedi. Bu bir halkın duruşudur. Halk her gün beş on evladını toprağa veriyor, savaş yürütüyor, Önder Apo mu yürütüyor o savaşı? Önder Apo'nun düşünceleri bir halkın özgürlük bilinci, düşüncesi haline geldi; halk bilinçlendi, örgütlendi ve kendi özgürlüğü için direnişini en değerli varlıklarını şehit verme phasına yürütüyor. Bu gerçek böyleyken İmralı'da rehin tutulan Önder Apo üzerinde bu baskının uygulanması insan olanın kabul etmeyeceği şeydir.

'ÖNDER APO'YA ÖZGÜRCE SİYASET YAPTIRILMAZSA GERİLLA SİYASET YAPAR!'

Peki bu durumda gerillanın tutumu ne olacak?

Açıklamalar da tartışmalar da oluyor. Bilmem, süreçten bahsediliyor. Süreç Önder Apo'nun geliştirdiği süreçtir. Önder Apo ortada yoksa, siyaset yapamıyorsa kimse süreçten bahsedemez. Bahsediyorsa şarlatandır, halkı kandırıyordur. Önder Apo ateşkes çağrısı yaptı, biz de bu çağrıya ateşkes ilanıyla karşılık verdik. 2013 Newrozu'nda ilan edilen ateşkes Önder Apo'nun özgürce siyaset yapması durumunda onun çğarısıyla oldu. Dolayısıyla Önder Apo özgürce siyaset yapacak ve yaşayacak konumda olursa ateşkes vardır ama öyle değilse, yoksa, 3,5 aydır haber bile yoksa, üzerinde baskı uygulanıyorsa hangi ateşkesten bahsediliyor? Ateşkes, Önder Apo'nun özgürce siyaset yapması koşuluna bağlıydı. O yoktur, o zaman ateşkes de yoktur. Bu işi yapanlar, Türkiye toplumu iyi anlasın; derhal Önder Apo'nun özgür yaşam ve çalışma koşulları sağlanmalı. Barış olsun, demokratik siyaset işlesin deniyorsa bu şartır; bir gün bile geciktirilmesi mümkün değil. Öyle olmazsa biz siyaset yaparız. Biz siyaset yaparsak da ne yapacağımızı herkes biliyor. Gerilla siyaset yapar. Gerillayı siyaset yapma haline getirmek istiyorlarsa bu durumu sürdürsünler. Gerillanın bir gün bile tahammül etmesi mümkün değil. İşte ateşkes var, süreç var... Öyle bir şey yok. 3,5 aydır Önder Apo hakkında hiçbir bilgimiz yok. Ne tür baskı altında, bilmiyoruz. Her türlü şeyi tahmin edebiliriz. Ortada insanlığı katleden, özgürlük ve demokrasiyi katleden saldırı durumu var. İmralı'da uygulanan budur. Önder Apo'nun özgürlüğü için herkes elinden geleni yapmalıdır. Özgürlük kampanyasına bu yüzden katılmak gerekir. Birkaç açıklama, yürüyüşle olacak şey değil. Baskı var terör var; buna karşı tabii halk, gerilla elinden geleni yapacak. Yaptığı zaman kimse suçlayamaz. Kimse 'niye böyle oldu, böyle yapıldı' diyemez. Bunun başka izahı, yolu kalmamışır. Bu bakımdan Önder Apo'ya özgürlük kampanyası bütünlüklü, topyekun bir kampanyadır. Bazıları bunu zayıflatmak için 'görüşmeler oluyormuş, devlet görüşülüyormuş' diyorlar. Madem görüşülüyor, neden dışarıya yansımıyor? Demek ki siyasi hiçbir şey yok. Kürt hakının, demokratik güçlerin öfkesini, tepkisini dolayısıyla mücadelesini azaltmak için uygulanan yalanlardır; kimse inanmamalıdır. Önder Apo'nun özgürlüğü mücadelesi günümüzün en demokratik mücadelesi olarak görülüp herkes ne yapabiliyorsa, gücü neye yetiyorsa bir an bile gecikmeden yapmalıdır. Önder Apo'nun özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür, demokratikleşme ve yeniden yapılanmadır.

Gençliğin ve kadının bu hassas süreçte rolü nedir?

Gençliğin ve kadının rolü mücadeleci güçtür. Önder Apo'nun yaşamını ve özgürlüğünü kendi varlıkları özgürlükleri gibi görüyorlar, dolayısıyla mücadele içindeler. Kimse çok fazla hissetmediği ortamda Kürt gençliği hissetti; eylem başlattı. Yeterli yetersiz, tutum koydu. Önderlik gerçeğinin kendileri için ne anlama geldiğini iyi biliyorlar. KJA, diğer kadın örgütleri hemen mücadeleye katkı sunmaya çalıştılar, Önder Apo'nun özgürlüğü için. Özgürlüğe en çok ihtiyacı olan, özgürlük ruhu, bilinci, çizgisi olanlar bu kesimlerdir. Önder Apo'ya özgürlük kampanyasının önünde gençlerin ve kadınların olması doğal ve anlamlıdır. Bu katılım, öncülük güçlü hale getirilmeli, daha örgütlü hale getirilmeli, eylem biçimleri daha yaratıcı olmalı. Önder Apo'nun özgür yaşam ve çalışır koşulları sağlanana kadar bu mücadele tüm hızı ve kapsamıyla sürmeli; geri adım atma da yok, durmak da. Sonuç alana kadar mücadelenin sürdürülmesi gerekir. Herkesi daha duyarlı olmaya, gerçekleri iyi görmeye, içinde bulunduğuuz koşullarda İmralı sistemini paramparça etmek üzere başlatılan özgürlük ve demokrasi kampanyasına güçlü, etkili biçimde ve başarı temelinde katılmaya çağırıyorum.

'ERKEN SEÇİM SAFSATA'

AKP Genel Başkanı Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeminde erken seçimin olduğu düşünülüyor. Türkiye'nin böyle gündeme girmesi, hükümet kurmayıp veya HDP'siz hükümet kurulmasıyla yeni seçim gündemine girildiğinde Türkiye'yi neler bekler?

Safsata. Erken seçim diye bir şey yok. Bu AKP'nin yıllardır yürüttüğü oyun, hile, aldatma politikasının devam ettirilmesidir. İktidarını uzatmak için zaman kazanmaya çalışıyor. Seçim olmuş, sonuçlar ortaya çıkmış. Bunun sonuçlarını değerlendirmekle görevli 550 kişi oraya gönderilmiş. Halkın isteklerini yerine getireceklerine halkın gücünü, imkanını tüketecek oyunlar oynamaya çalışıyorlar. Yeni seçim yeni oyun demek. AKP'nin, Tayyip Erdoğan'ın şimdiye kadarki siyaset tarzının devam ettirilmesi. O kadar sıkışmış ki. Yani artık birkaç ayı da yeniden seçimle kurtarabilir miyim, diye çakışıyor. Türkiye'ye getireceği hiçbir şey yoktur, anlamı yoktur. Yani şu bu parti, diye bakmamak gerekiyor. Meclis'e seçilenler, Meclis'te grubu olan partiler normal bir vekil parti olmaktan öteye düşünebilmeliler, kendileri oraya gönderilirken toplum kendilerinden ne istedi... Ülke içte ve dışta felakete gidiyor. Osmanlı'nın son dönemi gibi.

Devlet Bahçeli de öyle sağa sola şey yapmaya çalışmasın, meydanı boş bulmuş; HDP öyleymiş, şöyleymiş. Sen kendine bak hele! Eski kabadayılık devri geçti. Sağı solu korkutmak geçmiştir. Yapamayacak onu. Onları da çeki düzene getirmek gerekiyor aslında.

Çözüm için hangi çalışmayı yapıyorlar? Halk HDP'ye oy vermiş, demokrasiyi istiyor. 12 Eylül faşist darbeden kurulmak istiyor, yasal reform, yeni anayasa, demokratik Türkiye istiyor. Bu doğrultuda çalışacaklarına yeniden seçime gireceğiz, yeniden Türkiye'nin paralarını tüketeceğiz, zamanını heba edeceğiz, yeter ki bugün kurtulalım, aylık maaşımızı nasılsa alıyoruz, diyorlar.

Türkiye toplumu uyanık olmalı. Bu hilelere karşı uyanık olmalı. 7 Haziran seçimleri bu sistemi yönetin diye değil değiştirin, dönüştürün demokratikleştirin diye sonuç çıkardı. Herkes doğru anlamalı. HDP, CHP, AKP ve hatta MHP'lisi de. MHP de akıllı olmalı. Artık eskisi gibi yapamaz. Sorun hükümet kurma sorunu değildir. Ortadoğu'da yaşanan kaos ve kriz ortamında, 3. Dünya Savaşı ortamında Türkiye'deki halkları, toplumları bu savaş felaketinden, yıkılma, parçalanma felaketinden kurtaracak, herkesi kardeşçe, özgürce yaşatacak demokratik sistem nasıl yaratılır, böyle sistem nasıl inşa edilir sorunudur.

'DAİŞ'E BAKIP DERS ÇIKARSINLAR!'

Diyelim ki bu insanlar gitti, yarın başkaları geldi, onlar bu işleri yapacaklar. Peki bunlar niye yapmıyorlar? Şimdi seçilmişler akılsız mı? Bu ülkenin çocukları değil mi? Parti başkanlarının iktidar ihtirasına vekiller kendilerini kaptırmamalı; irade, doğru tutum koymalılar. Türkiye'yi demokratik değişime ve yeniden yapılanmaya götürecek anayasa, yasal reformlar yapacak süreci başlatmalılar. Meclis bunun meclisi olmalı. Bunları yapacak düzeyde hükümet olmalı. Müzakere süreciyle birlikte yürür bu. Dolmabahçe'de deklare edilen 10 madde üzerinde müzakere gerekiyor. Bu da eşit, adil müzakereyi gerektiriyor. Kürtlerin başmüzakerecisi Önder Apo'dur. Yüzde yüz savunuyorlar bunu Kürtler. Tam bir hareket ve toplum mutabakatı var bu konuda. Önder Apo'nun özgür yaşam ve çalışır duruma kavuşturulması acilen gerekiyor. Böyle olmaz da hileyi, eski durumu sürdüreceklerini sanırlarsa DAİŞ faşizmine karşı Kürtler nasıl direndiler, DAİŞ'in başına neler geldi, bence herkes görsün, bu sistemi böyle sürdürüm diyenler DAİŞ'e bakıp ders çıkarsınlar. Ders çıkarmazlarsa yarın başlarına başka şeyler gelirse kimseyi sorumlu tutmasınlar.

Ben siyasetçiyim diyenler görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyorsa toplum kaderine, geleceğine el koysun. Aydınları, sanatçıları, gençleri var. Bu duruma müdahale ederek, el koyarak kesinlikle Türkiye'yi bu kaos ve kriz ortamında, herkesin kendi kimliğini özgürce örgütlediği, kardeşçe bir arada olduğu sisteme getirmeye çalışsınlar.

'YA DEMOKRATİKLEŞME YA SAVAŞ OLACAK'

HDP'nin ciddi çıkışı oldu, yüzde 13'lük başarıya ulaştı. MHP'nin de AKP blokuna katılmasıyla ciddi bir basınç altında kaldı. Bu süreçte HDP daha doğru rol nasıl oynayabilir, özellikle koalisyon görüşmeleri sürerken...

Sorun koalisyon hükümeti kurma vs değildir. Demokratik değişim ve yeniden yapılanma olarak okuyor muyuz okumuyor muyuz. Böyle bir demokratikleşme ya da anayasaya geliyor mu gelmiyor mu... Önder Apo'nun özgürlüğü sağlanıyor mu, sağlanmıyor mu... HDP biraz zayıf kaldı, niye öyle yapıyorlar anlamadık. Sırrı Süreyya Önder çok güzel söylüyor, diyor ki, 'seçim sonuçlarını doğru okuyamıyorlar.' Evet, doğru. HDP okusun doğru. MHP bile saldırıya geçti. Toplumdan bu kadar tecrit olmuş kesim, marjinalleşmiş kesim bile, yavuz hırsız misali derler ya, HDP'yi yok sayıyor. Ama buna fırsat sundu HDP, aktif olmadı, öncülük edemedi. Doğru okumak lazım bu sonuçları. HDP süreci yönlendirecek, demokratik anayasa yapacak hükümet kuracak çoğunluğa sahip olmadı ama seçimden çıkan sonucun yönü nerede; MHP-CHP marjinalliğini korur, AKP kaybederken kazanan tek güç HDP oldu. Kim kazanmışsa, toplumun eğilimi ondan yanadır. HDP sürecin en aktif gücü olmalıydı. Çalışıyorlar da, oluyorlar da ama daha fazla çalışabilirlerdi. Kendileri bilir. HDP var diye PKK'yi yok sayamaz hiç kimse. Yeniden tekrarlıyorum; HDP, PKK değildir. PKK vardır, örgütlenmesi, mücadelesi var. HDP, PKK'yi ne durdurabilir ne bağlayabilir. Kimse HDP'ye öyle bir misyon biçmeye kalkmasın. Ne HDP'liler öyle misyon yüklensin ne de başkaları yüklesin. PKK, KCK örgütüyle, eylemiyle ortada olan güçtür. Çizgisi, karar alacak iradesi var, aldığı kararları uygulayacak gücü, iradesi var. HDP ne yapar bilemem ama biz daha fazla bu gidişe müsamaha göstermeyeceğiz. Ya derhal süreç doğru okunacak, demokratikleşme ve yeniden yapılanma olacaktır ya da savaş olacaktır. Ara yol arayanlar boşa çalışıyorlar. Bulamazlar, Türkiye'yi daha fazla çıkmaza sokarlar.

Diğer önemli bir gündem de Rojava'daki gelişmeler. ABD ile Türkiye arasında yeniden görüşmeler başladı. İncirlik pazarlığı sürüyor. Bunun karşılığında Türkiye'nin ne istediği tam netleşmese de Cerablus bölgesi ve Halep çevresinde orada bulunan Türkmenlere DAİŞ'e yaptığı gibi silah desteği yaptığına dönük bilgiler var. Yine tehditleri sürüyor, 'müdahale ederiz' gibi. YPG/YPJ de Rubar Qamişlo Hamlesinde önemli başarı elde etti. Girê Spî'de kurucu meclisin ilk adımı atıldı. Hem tehditler hem hamlenin sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kutluyorum halkı, özgürlük kuvvetlerini, YPG/YPJ'yi. Büyük mücadele verdiler. Onlarca şehit verdiler. Büyük insanlık ve özgürlük mücadelesinde yaşayacaklar. Başta Rubar Qamişlo olmak üzere hepsini saygı ve minnetle anıyorum. Yani bilinçlenen ve örgütlenen, özgürlüklerde, demokraside ısrarlı, kararlı olan halkın neler yapabileceğini Rojava halkı gösterdi. Hem de DAİŞ faşizmi gibi dünyanın en zalim ölçüsüz bir gücüne karşı. Burası çok önemli. Herkes bunu görmeli ve buradan ders çıkarmalı. Özgür yaşam, demokratik sistem arayışı herkesin olmalı. Sadece Rojava'dan beklenmemeli. Bazıları geçen dönemde yalan dolanla YPG/YPJ'yi, PYD'yi suçlamaya çalıştılar. Gire Spi'de etnik temizlik oluyor diye. Açığa çıktı ki hepsi yalan. AKP yardakçılarının ortaya attığı yalanlar, DAİŞ'i aklamak için. Girê Spî'de kurucu meclis oluyor, tüm halkların katıldığı demokratik sistem oluşuyor. O mücadelenin amacı buydu, kahramanca mücadelenin. Böyle bir demokrasiyi inşa edecek gücü de var. Yeni demokratik sistemleri kutlu olsun.

AKP'nin tehditleri ayrı bir konu. AKP şimdi tehdit etmiyor, Tayyip Erdoğan Kobane'yi de tehdit etti. Birçok kez PYD'yi, YPG/YPJ'yi tehdit etti. Girê Spî kurtarılınca büyük paniğe kapıldılar. Gerçek yüzleri, suçları açığa çıkacaktı, DAİŞ'le nasıl işbirliği içinde olduklarına dair. DAİŞ'e dayanarak kendilerini yaşatacak durumları ortadan kalkacaktı. Bunun korkusunu yaşadılar, 'müdahale ederiz' dediler. Nereye müdahale edecekler, bilemiyorum. Nerede tampon bölge oluşturacaklar, bilemiyoruz. Biz siyaset yapmaya başladığımız günden beri Türkiye bir yerlerde tampon oluşturmaya çalışıyorlar. 12 Eylül faşizminin politikasıydı. Faşizmin gelişen demokratik eğilim karşısında kendisini kurtarma koruma çabasından başka şey değil ama korkunun ecele faydası yok. Bu korkuların AKP faşizmini yaşatmaya faydası yok. Çok abartılıyor AKP'nin sözleri, hükümetin açıklamaları. Birkaç basın hemen gösteriyor, 'Türk ordusu gitti' diye. Hiçbir şey yapamaz. Türk ordusunun dünyayı korkutmaya çalıştığı dönem geçti. Yenilmiş ordudur.

AKP'nin yürüttüğü politika Ortadoğu'dan ve neredeyse Kürdistan'dan kovulur hale getirdi Türkiye'yi. Büyük savaş var Ortadoğu'da, halkların direnişi var Kürdistan ve Ortadoğu'da. Bütün halklar da örgütleniyor, herkes kendi çıkarlarını görüyor. Öyle AKP'nin tehditleri çok gerçekmiş gibi görülmemeli. Gerçekten girer mi Türkiye Suriye'ye? Bu haliyle girerse geri çıkabilir mi? Girdiği yerde kalabilir mi? Bütün bunların iyi hesaplanması lazım. Hele hele Rojava'ya saldırmak istiyorsa, bu AKP için de, Türkiye için de byüük felaket olur. 40 milyon Kürdü ve onların dostlarını, demokrasi güçlerini karşısında bulur, savaş her yere yayılır, zaten şimdi de yayılıyor.

AKP'nin DAİŞ'le ilişkisini teşhir etmeli, kesmeye çalışmalı. DAİŞ'e sahte terör örgütü demesine bakmamak lazım, danışıklı dövüştür bunlar. Güya DAİŞ'i desteklemiyor görünmek için. AKP'nin DAİŞ'e desteğine herkesin karşı çıkması lazım.

'HALK KENDİ KENDİNİ YÖNETMELİ'

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Kritik süreçteyiz. Büyük bir seçim kampanyası oldu. 7 Haziran'da alınan sonuçlar da önemliydi. Bu sonuçları ileriye götürmek lazım. İleriye götürmenin yegane yolu var, demokratik kalıcı siyasete dönüştürmek. Kürt sorununu demokratik özerklik çözümünü getirecek adımlar atmak gerekiyor. Oy verilen vekilleri partileri zorlamak gerekir. Tabii her şey onlar değildir. Onları beklememek gerekiyor. Kürt toplumu yüzde 80 demokrasiden, özgürlükten, demokratik özerklikten yana oy kullandı. O halde kendi demokratik özerkliğini inşa etsin. Her mahalle, köy, kasaba kendi öz yönetimlerini kursun, kendi kendimizi yöneteceğiz desinler. Bir irade, demokratik irade özgürce ortaya çıksın. Nu adımlar her yerde atılsın. Bu kadar fazla Ankara2dan medet beklemek doğru değildir. Bu aşırı merkez yaklaşım da olur. Diktatörlükten medet beklemeye götürür. Ankara’nın yapacak şeyleri var, yapamayacakları var. Yapacakları sınırlıdır. Esas yerelde halkın yapacakları önemli. Böyle bir güç, irade otaya da çıktı; bu inşaya dönüşmeli. Herkes kendi kaderini eline almalı. Kendi meclisini kurmalı. Belediye meclisini iyi yönetmeli. Kendi işlerini kendi yapmalı. Nasıl Rize'deki teyze biz halkız burası bizim diyordu, herkes bunu söyleyebilmeli. Devlet insanları her şeyiyle köle yapmak istiyor. Böyle devlet olmaz, bu devlet kabul edilmemeli. Halk kendi yaşamına, geleceğine sahip çıkmalı, onun için de örgütlenmeli. Yerel güçler, aydınlar, gençler, yerel yönetimler, milletvekilleri, seçilmişler, yerelde halkın özgür demokratik yaşamına sahip çıkmalılar. Hükümet yurtsever diye insanları tutuluyor; kıyamet koparmak lazım. Milletvekiline bile ordu askerler tokat atmaya kalkışıyorlar. Kıyamet koparmalıydı o meclis, vekiller, halk. Çok yetersizdir yani, hep bekleniyor. Beklenmemeli, herkes kendini güç ve irade görmeli. Kendi öz yönetimini oluşturmalı. Başka yönetimlerden fayda beklememeli. Çok fazla 'acaba Meclis'te ne olacak' diye beklemeye gerek yok. Tam tersine seçimlerden ne çıktı, demokratik inşa çıktı. Her köy, kasaba, mahalle kendisini demokratik öz yönetime kavuşturmalı, kendi kendini yönetir hale gelmeli. Örgütlensinler, kesinlikle yaparlar. Özgürce yaşamlarını sürdürecekleri demokratik konfederalizm sistemini kurarlar. Hep merkezden isteyen değil de kendi kendilerini yöneten mücadeleye yönelime çağırıyorum, başta kadın ve gençlik olmak üzere Kürdistan'ın mahalle, köyünde, kasabasında olan herkesi.