GÖRÜNTÜLÜ

Aydar: Bu iş tek taraflı yürümez

Hükümetin sürece ilişkin gereken adımları atmadığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, “Hükümetin üzerine düşeni yapmadığını görüyoruz. Bir oyalama gözüküyor. Bu olmamalı. Samimiyetle yaklaşmalılar. Yoksa bu iş tek taraflı yürümez” dedi.

ZÜBEYİR AYDAR

Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrıda Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümü için yasal ve hukuki zemine işaret etmesine rağmen, iktidar henüz bu konuda bir adım atmış değil. Kürt tarafı ise bugüne kadar atılması gereken tüm adımları attı. Son olarak PKK’nin 5-7 Mayıs tarihinde gerçekleştirdiği kongrede alınan kararlar Serxwebûn Gazetesi’nin son sayısında yer aldı. Kongrede alınan kararlarda da sorunun çözümü için geniş yasal ve hukuki zemin vurgusu yapıldı. Yine Serxwebûn Gazetesi’nin son sayısında Önder Apo’nun kongreye gönderdiği ‘Politik Rapor’ paylaşıldı.  

Söz konusu gelişmelere dair KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar ANF’nin sorularını yanıtladı.   

Türkiye'de barış ve çözüm tartışmalarında Kürt tarafından önemli adımlar geldi. PKK'nin 12. Kongresinde alınan kararlar ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın kongreye gönderdiği politik raporu kamuoyuyla paylaşıldı. Bu iki gelişme ne anlama geliyor, siz nasıl yorumluyorsunuz?  

Geçtiğimiz Ekim ayından bu yana, 8 aydır bu süreç devam ediyor. Bu çerçevede Kürt tarafı kendi üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, yapıyor. Başkan Apo'nun 27 Şubat çağrısı büyük ses getirdi. Daha sonra PKK'nin ateşkes kararı alması ve kongresini bu temelde gerçekleştirmesi meseleye ne kadar ciddi ve samimi yaklaştığını gösteriyor. Bunu herkes görmeli ve bunun görüldüğünü de düşünüyorum.

Bu perspektif Kürt mücadelesinin önümüzdeki dönem politik-siyasi yol haritasının temelini oluşturuyor diyebilir miyiz? 

Önümüzdeki sürecin nasıl şekilleneceği, nasıl olması gerektiği ortada. Bu noktada PKK kendisini feshediyor ve Başkan Apo'nun belirttiği gibi tarihi misyonunu yerine getirmiş. Bundan sonrası yeni paradigma ve sürece uygun bir örgütlenme olacaktır.  

PKK'nin kongre kararlarında barışın sağlanması için geniş anlamda hukuki zemine işaret ediliyor. Ancak devletin de henüz yasal ve hukuki zeminde adım atmadığını görüyoruz. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Biz bu süreci kendi cephemizden değerlendirdik. Açık ve şeffaf adımlar attık. Bunları tüm kamuoyu görüyor. Ama barış tek taraflı inşa edilmez. Barış tek taraflı inşa edilmez. Devlet Bahçeli'nin de dediği gibi, 'kuş tek kanatla uçmaz'. Her şeyi tek taraftan bekleyerek barışı sağlayamazsınız. Tek taraflı savaş ilan edebilirsiniz ancak barış için iki tarafın da adım atması gerekir. Şimdi hükümetin atması gereken adımlar var. Kongre kararlarında da bahsediliyor. Başkan Apo'nun çağrısında da var. 27 Şubat çağrısı 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'dır. Yani bir boyutu barış diğer boyutu demokratik toplumun inşasıdır. Sonunda da diyor ki bunların olması için hukuki zeminin hazırlanması lazım. Şimdi hükümetin bugüne kadar ki pratiği, iyi bir pratik değil. Geçtiğimiz 8 ayda hükümet samimi bir şekilde atması gereken adımları atsaydı bugün çok farklı bir noktada olurduk. Bugün birçok şey pratikleşmiş olacaktı. Halen Başkan Apo üzerindeki tecrit kalkmış değil. Bunun 27 Şubat'tan hemen sonra olması gerekirdi. Halen ne basın mensupları ne akademisyenler ne siyasiler ne başka kesimler Başkan Apo ile görüşemiyor. DEM Parti üzerinden yapılan diyaloglar dışında bir ziyaret ya da görüşme olmadı. Bunun bir an önce olması gerekiyor. 

Meclis vurgusu da yapılıyor fakat bu anlamda da bir gelişme yaşanmadı.  

Başından itibaren bu konunun meclise gelmeliydi. Mecliste komisyon oluşturulması için çağrılar da yapıldı. Fakat bir gelişme yaşanmadı. Bu işin önündeki hukuki engelleri kaldıracak merkezi bir komisyon olmalı. Tabi ki tüm kesimler bu komisyonda yer almalı. Bu komisyon sadece meclisle sınırlı olamaz. Başta İmralı'da Önder Apo ile olmak üzere, hükümetle, muhalefetle, tüm partilerle hem görüşme hem de sürekli temas halinde olmalı. Böyle bir misyon olacaksa, Avrupa'da, Rojava'da, Güney'de görüşmeler yapmalı. Bu sorun yalnız Kuzey Kürdistan ile sınırlı değil. Rojava, Güney yani tüm Kürtleri ilgilendiriyor. Yani geniş bir mutabakat yaratarak mecliste adımlar atılması lazım.

Anayasa'da Kürtlerin varlığı ve hakları garanti edilecek şekilde adımların atılması gerekiyor. Bugüne kadar kardeşlikten bahsediliyor. Ancak kardeşlik bir kardeşin tüm haklarından mahrum olduğu diğer kardeşin tüm haklara sahip olduğu bir durum olamaz. Anayasa'da 41 yerde 'Türk' kelimesi geçiyor ancak tek bir yerde dahi 'Kürt' geçmiyor. Böyle kardeşlik olmaz. Biz kardeşsek her alanda eşit olacağız. Şu ana kadar da söylenen sahte kardeşliktir. Eğer bir kardeşlikten bahsedilecekse Kürtler bu devletin tüm yapılanmasına ortak olmalıdır. Mecliste oluşacak komisyon tüm kesimleri dinleyerek bu çerçevede ortak bir adım atması gerekiyor. Kürtler bugüne kadar mücadele ettiler. Bu sorun tek başına PKK ile sınırlı bir sorun değil. Öncesi var. Bu sorun 100 yıldan fazla Osmanlı döneminde, 100 yıldır Cumhuriyet döneminde olmak üzere 200 yıldan fazla süredir devam ediyor. Bunun köklü bir biçimde değişmesi lazım. Eğer kardeşlik hukuku diyorlarsa biz buna varız ama gerçek bir kardeşlik, sahte değil. Bu anlamda hükümetin üzerine düşeni yapmadığını görüyoruz. Bir oyalama gözüküyor. Bu olmamalı. Samimiyetle yaklaşmalılar. Yoksa bu iş tek taraflı yürümez.  

Oyalamanın ötesinde hükümetten demokrasiye zarar verecek adımlar geliyor. Gelen yargı paketinde de bu görüldü. Öte yandan CHP'li belediyelere dönük operasyonlar ve tutuklamalar dalga dalga sürüyor. Bu yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz?  

Başkan Apo'nun çağrısı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'dır. Metinde birçok defa 'demokrasi' ve 'demokratik toplum' geçiyor. Bütün görüşmelerde demokrasi temel husustur. Şimdi bu meselenin en sıkıntılı yanlarından birisi de budur. Mevcut hükümet kendisi gibi düşünmeyene saldırıyor. Bunun demokrasiyle, demokratik toplumun inşası ile izahı mümkün değil. Bu çelişir. Kürt sorunu ancak demokrasi ile çözülebilir. Kürtler bir demokrasi gücüdür. Bu anlamda CHP'ye dönük antidemokratik uygulamaların bu şekilde devam ettiğini görüyoruz. CHP kendisine rakip olmasaydı, inanın bu operasyonların hiçbiri olmazdı. İmamoğlu 'Ben adayım' demeseydi ve kamuoyunda güçlü bir aday olarak görülmeseydi, ona yönelik bu operasyon yapılmazdı. Bunu herkes biliyor.  

Bu yapılanları bir siyasi operasyon olarak mı görüyorsunuz? 

Tabi ki bu bir siyasi operasyondur. Şimdi bu anlamda bunları hoş görmemiz mümkün değil. 'Tamam biz sizinle anlaşalım ama sen diğerlerine istediğini yap' dememiz mümkün değil. Ayrıca Kürtlere dönük operasyonlardan da vazgeçilmiş değil. Halen askeri operasyonlar dahi sürüyor. Bunlar çoktan durmuş olmalıydı. Halen o kadar tutuklu var ve tutuklamalar devam ediyor. Sizin de ifade ettiğiniz infaz yasası getirildi ancak orada Kürtler yok. Tabi o pakette Kürtler de olsa bu sorun çözülmüş olmaz. Bu sorun öyle paketlerle veya palyatif tedbirlerle çözülmez. Köklü çözüm gerekir. Ancak yumuşama için, yol temizliği için, güven artırmak için bu tür şeyler önemlidir. Ama bunlar tek başına sorunu çözmez. Bu anlamda halen kayyum uygulamaları da devam ediyor. O kadar belediyeye kayyum atandı ve her iki ayda bir uzatıyorlar. Bir de CHP'ye yönelik bu operasyonlar toplumu rahatsız ediyor. Bizi de rahatsız ediyor. Yani onlara yapılan aynı şekilde bize de yapılıyor. Kendimize yapılmış olarak da kabul ediyoruz. Yani bu şekliyle olmaz. Yolsuzluk mu? Evet yolsuzlukla sonuna kadar mücadele edelim. Ama yolsuzluk bahanesi ile siyasi operasyonlara da karşı çıkıyoruz. Yani Türkiye'de en fazla yolsuzluk AKP çevresinde var.  

CHP lideri Özgür Özel'e iki ayrı soruşturma daha açıldı.  

Bu tür soruşturmalarla bu iş gitmez. Sen mecliste bu sorunu çözmeye çalışıyorsun. Bu büyük bir meseledir. Son yerel seçimlerde birinci olmuş ana muhalefet partisini yargı yoluyla bastırmaya çalışıyorsun. Bu süreci sabote etme girişimi olarak değerlendiririz. Sabotaj girişimidir, böyle bir durum ortaya çıkıyor. Bu açıdan sıkıntılı bir durumdur. Bundan bir an önce vazgeçilmesi lazım. Eğer Türkiye'de Kürt sorunu çözülecekse demokratikleşmek zorunludur. Demokratikleşecekse de herkese demokrasi olması lazım. Bu anlamda öyle koltuk için veya iktidarını uzatmak için farklı yollara kimsenin sapmaması lazım. Halkın iradesini, halkın ortaya koyduğu iradeye herkes bu çerçevede saygı duymak zorundadır. 

Suriye merkezli gelişmeler ile süreç tartışmalarının bağı nedir? İktidarın Suriye'deki pozisyonunu nasıl görüyorsunuz? AKP hükümeti hala Suriye'de attığı adımlarla Kürt karşıtı bir pozisyonda mı duruyor? 

Suriye, Rojava, Kuzey ve Türkiye bunlar çok iç içe geçmiş meselelerdir. Birbirlerinden soyutlayarak çözemezsiniz. Yani Kuzey'deki her gelişme Rojava'yı ve Suriye'yi etkiliyor. Oradaki her gelişme Kuzey'i, Türkiye'yi etkiliyor. Türkiye hükümeti bu konuda hem kendi içinde hem de kendi dışında demokrasiyi inşa etmesi lazım. Suriye'nin de en büyük sorunu demokratik Suriye'nin inşasıdır. Şu anda HTŞ lideri Colani Şam'da hükümettir. Baas rejimi laik-milliyetçi bir çizgiye sahipti, Colani ise milleyetçi-islamcı bir çizgiye sahip. Kimse Colani'nin ağzından 'demokrasi' kelimesini duymuş değil. Demokrasiye karşı duruyor. Bir de bölgedeki her gelişme Kürtleri, Türkiye'yi hepimizi ilgilendiriyor. Bölgedeki savaş da bitmemiştir. Yani Gazze'deki savaş son hızıyla devam ediyor. Bu savaş bölgeye yayıldı. Lübnan, Suriye, Yemen, Irak, İran ve işte Kürdistan'a geliyor. Yani Türkiye bu işte taraftır. Bizim çıkış noktamız Kürt sorununun çözümü temelinde tüm bölgenin demokratikleşmesidir. Bu yalnız Türkiye'nin değil, Suriye, Irak, İran ve tüm bölgenin demokratikleşmesidir. Sorunlar ancak halklara, inançlara ve farklılıklara demokratik temelde bir yaklaşımla, demokratik toplum inşasıyla çözülebilir. İsrail-Filistin sorunu, yani İsrail-Arap sorunu bütün bunlarda karşılıklı diyalog ve demokratik adımlarla çözülebilir. Öyle farklı İslamcı kesimlerin yürüttüğü milliyetçi temelde, Arap milliyetçi temelinde 'Yahudiler bu bölgeden gitmeli" şeklinde çözülemez. Yahudiler de bu toprakların bir halkı, kadim bir halkı. Birlikte barış içinde, huzur içinde herkes yaşayabilir, yaşayabilmelidir. Karşılıklı saygı temelinde. Bu hem Araplar için geçerli hem Yahudiler için geçerli hem Türkler hem Kürtler için geçerli. Hem de Farslar için geçerli. Şimdi bu anlamda Başkan Apo'nun ortaya koymuş olduğu proje yalnız Kürdistan'la sınırlı değil, bölgesel bir projedir. Biz bu projenin, bölgenin sorunlarını çözecek proje olduğuna inanıyoruz.  

27 Şubat çağrısının bir boyutu barış çağrısıydı. Diğer boyutu ise demokratik toplumun inşası. Bu yönüyle toplum bu çağrının neresinde? Demokratik toplumun inşası için, Kürt halkının ve dostlarının örgütlülüğüne ve mücadelesine dair ne söylemek istersiniz?  

Demokratik toplumun inşası son derece önemli. Bu hem Kürdistan'da hem çevrede, yani tüm bölgede. Evet PKK kendisini feshetti. Reel sosyalist, ulusal kurtuluş çizgi temelinde kurulmuş bir partiydi. Şimdi misyonunu tamamladığını ve kendisini feshettiğini açıkladı. Ama bu bir son anlamına gelmiyor. Bu yeni bir başlangıç. Bu, Kürtler örgütsüz olacak, burada boşluk yaratacaklar anlamına gelmiyor. Yeni döneme uygun demokratik toplumu inşa edecek bir örgütlenme modeliyle bu süreç yürütülüyor. Yani bütün örgütlenmeler bu çerçevede yeni duruma uygun olarak gözden geçirilecek. Ona uygun örgütlenme olacak. Halkımız, bu konuda rahat olmalı. Burada boşluk bırakılmayacak. Bu hareket 52 yıllık mücadelesinde bunca bedel ödedi. Bu emeklerin hiçbiri boşa gitmeyecek. Bir demokratik toplum inşası temelinde çözüme gitmeye çalışıyoruz. Halkımız bu konuda rahat olsun. Ama tedbiri de kimse elden bırakmasın. Şu anda örgütlülüğü geliştirmek için en fazla çaba içinde olmamız gereken dönemdeyiz. Seyirci kalmadan, 'nasılsa görüşüyorlar, tartışıyorlar, biz seyredelim' demeden herkesin demokratik temelde örgütlülüğünü artırması gerekir. Biz mücadele biçimini değiştiriyoruz. Yani silahlı mücadeleyi durduruyoruz ama bu özgürlük mücadelesinin durduğu anlamına gelmez. Büyük bir mücadele yürüyecek. Bu çerçevede bütün planlamalarımız olduğu gibi yürüyecek. Bunun için de 'Önder Apo'ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm' hamlesini hem ulusal hem uluslararası düzeyde pratikleştirip geliştirmemiz gerekiyor. Diğer yandan Kürtler daha fazla bir araya gelmek durumundadır. Bölgede büyük bir savaş var. Kürt sorunu ciddi biçimde tartışılıyor. Kürtlerin bu dönemde daha fazla birlik, daha fazla bütünlük içinde hareket etmesi gerekir. İnanıyorum, önümüzdeki dönemde biz bu görevlerimizi daha fazlasıyla yerine getirebilirsek başarılı olacağız. Temennimiz odur. Biz samimiyiz.