Bayık: Vesayet altında olmayan özgür Kürdistan'ı hedeflemeliyiz

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Hawlati gazetesine verdiği mülakatta, Türk üslerinin ortadan kaldırılması gerektiğini belirterek, “Vesayet altında olmayan özgür Kürdistan'ı hedeflemeliyiz” dedi.

‘Tek bir kişi kalana kadar savaşacağız’ diyen, sivil demokratik siyasete bile nefes aldırmayan AKP-MHP soykırımcı sömürgeci faşist iktidarın, bir barış ve çözüm yaklaşımı olmadığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Tek politikası vardır; tasfiye etmek. Ateşkes siyasi bir çözüm için yapılır. Mevcut iktidar, bırakalım bir siyasi çözüm ve barış için adım atmayı, Kürt'ün varlığını bile kabul etmiyor. Bu yönlü çağrılar Türkiye'deki iktidar gerçeğine gözleri kapamak anlamına gelir. Bu iktidarın defalarca yapılan ateşkes ve görüşmelere nasıl yaklaştığını herkes biliyor” dedi. “Kürt sorunu yoktur, diyenlerle neyi çözeceksiniz?” diye soran Bayık, ilk önce böyle bir sorunun varlığının kabul edilmesi ve çözme iradesinin ortaya konulması gerektiğini vurguladı. En tehlikeli politikanın, milliyetçilikle dinciliğin birleştirilmesi, harmanlanması olduğunu anımsatan Bayık, Erdoğan ve iktidarının bunu en tehlikeli biçimde yaptığına işaret etti. Öcalan üzerinde tecrit kalkar, Kürt sorununun varlığı kabul edilir ve çözüm iradesi ortaya konulursa tabi ki ateşkesin de gündeme gelebileceğini, görüşmelerin de yapılabileceğini kaydeden Bayık, şunların altını çizdi: “Şu andaki iktidarın tutumu karşısında bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Sorun bizim ne yapıp yapmadığımızdan kaynaklanmıyor; Türk devleti ve mevcut iktidarın politika ve uygulamalarından kaynaklanıyor. Mevcut durumda devlet ve iktidara karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesini geliştirmekten başka bir seçeneğimiz yok.”

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Hawlatî gazetesinin sorularını yanıtladı. Kapsamlı söyleşinin tamamını paylaşıyoruz.

PKK’nin genel olarak şimdiki durumu nedir?

Kısaca cevaplamaya çalışacağım. Türkiye'nin, tüm iç ve dış politikalarını PKK'nin öncülük ettiği özgürlük mücadelesine göre şekillendirdiğini söylemek bile PKK'nin genel olarak durumunun ne olduğunu ortaya koyar. Türkiye'deki iktidar, yatıp kalkıp hep PKK'yi konuşuyor. Kürt halkına, demokratik siyasi güçlere, Kürt sorununda olumlu yaklaşan demokratik çevrelere saldırısı ortada. Şu andaki saldırı, 1990’lı yılları aşmış durumda. Bu, PKK'nin gücünü ve etkisini gösteriyor. Türk devleti, korkuyla sürekli bir saldırı yürütüyor. Türk devleti siyasi olarak hakim olsaydı bu düzeyde saldırganlık içinde olmazdı.

Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisinin Kürdistan'ın tüm parçalarında ve yurt dışındaki Kürtler arasında en etkili çizgi olduğu açıktır. Bugün Kürtler bazı kazanımlar elde etmişse, Kürtlerin siyasi etkisi artmışsa bunu sağlatmada en büyük rol de PKK'nin mücadelesinin yarattığı siyasi ortama aittir. PKK, mücadelesiyle bu siyasi ortamı yaratmasaydı Kürtlerin bugün Ortadoğu’daki etkisi bu düzeyde olmazdı. 

Irak’taki kazanımların ortaya çıkması ve korunmasında bu etkinin ne kadar rol sahibi olduğunu Başûrê Kurdistan halkının takdirine bırakıyorum. 

Rojava ve Suriye genelinde Kürtlerin siyasi gücünü de Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisinden aldığını herkes biliyor. PKK'nin 47 yıllık mücadelesinin Rojava'da ortaya çıkan gelişmelerde belirleyici etkisi olduğu tartışmasızdır. Bu nedenle Rojavayê Kurdistan halkı Rêber Apo’nun flamalarını taşıyor. Kürt'ün siyasi itibarının Ortadoğu’da artmasında PKK'nin rolü çok fazladır.

Bugün Rêber Apo’nun ideolojik çizgisi ve PKK'nin öncülük ettiği mücadelenin dünya halkları içindeki itibarı çok yüksektir. Dünya halklarının, emekçilerinin ve kadınlarının, Rêber Apo’nun çizgisine sahip çıkması söz konusudur. Bu sadece PKK'nin etkisinin artması olarak ele alınamaz. Tüm Kürtlerin, dünyadaki itibarının yükselmesi anlamına gelmektedir. Bu da tüm Kürtlerin mücadelesine güç katmaktadır. Bugün dünyada kadın özgürlük mücadelesinde bir yükseliş söz konusuysa, 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak deniliyorsa bunda Rêber Apo’nun kadın özgürlük ideolojisi ve bunu pratikleştiren Kürt kadınların rolü çok büyüktür. Bu da Kürtler için büyük bir onurdur.

Böyle etkili mücadele veren bir siyasi hareketi de dost düşman herkes ciddiye alır. Halklar, demokrasi güçleri ve kadınlar, PKK'ye sempati ile bakarken, Kürt düşmanları ve demokratik olmayan güçler de PKK'ye saldırıyor. Bu da ciddi bir mücadeleyi ortaya çıkarıyor. Kuşkusuz saldırı çok fazla. Bu da PKK'nin tarihsel rolü ve mücadelesinin büyüklüğünden ileri geliyor.

Ahmet Davutoğlu ve Alı Babacan’ın yeni partiler kurmaları, Erdoğan’ın partisinin tamamen çöktüğü, yıkıldığı anlamına gelir mi?

Bu partilerin kurulması, Erdoğan’ın çöktüğü ve yıkılacağı anlamına gelmez. Elbette içinden çıkan partiler AKP’yi kısmen zayıflatabilir. Zaten AKP, farklı siyasi dengelerle ayakta kalabiliyor. İçeride tüm Kürt ve demokrasi düşmanlarının desteğiyle ayakta kalıyor. AKP'nin şu anda MHP ve Ergenekonculardan farkı kalmamıştır. Hatta Tayyip Erdoğan’ın tutumuyla Kürt ve demokrasi düşmanları Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar siyasi arenada yer edinmişlerdir. AKP, tüm faşist parti ve iktidarlar gibi şovenizmi şahlandırarak ayakta kalmaya çalışıyor. Bunun için de Kürt düşmanlığını ve savaş politikasını zirveye çıkarmış bulunuyor. Başka türlü de ayakta kalma zemini kalmamıştır. Bu yönüyle AKP en zayıf dönemini yaşıyor. Bunu sağlatan da Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesidir. AKP'yi iktidardan düşürecek olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kuracağı partiler değil, Kürtler başta olmak üzere demokrasi güçlerinin mücadelesidir.

Bakur Kürtlerinin nüfus artışı rahatsız ediyor ki Erdoğan, farklı bir nüfus planlaması geliştiriyor, yani Kürt nüfusun azaltılması, Türk nüfusunun da artırılmasını teşvik ediyor. Tam olarak ne yapılıyor?

Bu konuda Türkiye'de ilginç bir politika var. Erdoğan, Türkiye halkına en az 3 çocuk, 5 çocuk yapın, diyor. Kürdistan'da ise doğum kontrolünü geliştiriyorlar. Bu bir devlet politikası olarak yürütülüyor. Kürt nüfus oranının Türkiye'de artması istenmiyor. Türk devleti bu konuya bile soykırımcı bir zihniyetle yaklaşıyor.

Rêber Apo, Kürt ana ve babalarına seslenerek; çocuk yapıyorsunuz ama onlar için nasıl bir ülke vaat ettiğiniz önemlidir, dedi. Doğuracağınız çocuklar için özgür ve demokratik bir ülke gerekli, diyerek tüm Kürt halkının özgür ve demokratik bir ülke mücadelesi içinde olmasının önemini ortaya koydu. Sadece kaç çocuk olmasını istemek değil de çocuklar için özgür bir ülke yaratmak önemli. Anne ve babaların, dolayısıyla tüm Kürt halkının böyle bir sorumluluğu da var. Bu sorumluluk temelinde aileler kaç çocuk yapacaklarına kendileri karar verirler. Biz devletin toplumun her şeyine karışmasını doğru bulmadığımız gibi, bu konuda şu ya da bu yönde müdahaleci olmasını da doğru bulmuyoruz. Çocuk doğumu sayısı konusunda sadece erkeğin değil, erkek ve kadının birlikte karar vermesi gerektiği düşüncesindeyiz. Kuşkusuz en başta da kadının iradesi ve kararı önemlidir.

HDP’nin çok sayıda belediye eşbaşkanı ve milletvekili tutuklandı, halktan da çok sayıda insan tutuklandı. Erdoğan’ın Kürtler için siyaseti daha tehlikeli bir hale mi geldi?

Erdoğan’ın Kürtler için izlediği siyaset sadece Bakurê Kurdistan ve Rojava için değil, tüm Kürtler için tehlikeli hale geldi. Başûrê Kurdistan için de çok tehlikeli hale gelmiştir. Şimdi PKK'ye karşı mücadele verdiklerinden Başûrê Kurdistan’ı doğrudan hedef almıyorlar. Ancak “Irak'ın kuzeyinde yaptığımız hatayı Suriye’nin kuzeyinde yapmayacağız” dediler. Bu ne anlama geliyor? Fırsatını bulduklarında bu hatalarını düzeltecekler, yani Başûrê Kurdistan’daki Kürt kazanımlarını ortadan kaldıracaklar. Eylül 2017 referandumu sırasında Erdoğan ve AKP iktidarının tutumu ne oldu? Sınırda askeri tatbikat yapıp, aç bırakırız, demedi mi? Şu anda Başûrê Kurdistan’da 20 kadar üssü var. MİT’in örgütlenmesi ve faaliyeti var. Türk devleti buradan nasıl çıkacak? Şimdi Suriye'de girdiği yerlerden çıkıyor mu? İdlib’den, Efrîn’den çıkarsak Hatay’ı kaybederiz, diyorlar. Yarın da Başûrê Kurdistan’dan çıkarsak Hakkari, Şırnak, Mardin, Van ve Diyarbakır’ı kaybederiz, demezler mi?

Bakurê Kurdistan’da tamamen Kürt düşmanı bir politika yürütüyor. Kürtleri soykırıma uğratmak istiyor. Amaçları Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmektir. Bu tartışmasız böyledir. Kürt'ü soykırıma uğratmak istiyor. Belediyeler gasp edildi; ilk yaptıkları dil ve kültür çalışmalarını ortadan kaldırmak, Kürtlükle ilgili izleri silmek oldu. Bir televizyon kanalı var, o da dünyayı aldatmak içindir. Zaten bu kanal sabahtan akşama Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesine küfrediyor. Saddam döneminde Bağdat’ta Kürtçe yayın yapan radyo bunlardan yüz kat fazla Kurdî’ydi. Meclis’te bile Kürt illeri, Kürdistan, diyemezsin. Hemen disiplin cezası veriyorlar, milletvekilleri bir süre atıyorlar. AKP'nin Kürt düşmanı olduğunun görülmesi için daha ne yapması lazım! Başûrê Kurdistan’ı tamamen işgal ve ilhak etmek istediğinde mi Kürt düşmanı olduğunu öğrenmiş olacağız? Sadece Kürt halkının değil, Kürt siyasi güçlerinin de Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarını iyi tanıması lazım. Yoksa sonraları yaşanacak pişmanlığın bir anlamı olmaz. Şu bilinmeli; en tehlikeli politika milliyetçilikle dinciliğin birleştirilmesi, harmanlanmasıdır. Şimdi bunu Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı en tehlikeli biçimde yapıyor.

BU KOŞULLARDA ATEŞKES OLMAZ

Başûr’un bazı siyasi kesimleri, PKK’nin sadece sivil çalışmalar yapması gerektiğini ve Kürdistan’ın kuzeyine dönmesi gerektiğini ileri sürüyor. Bu ne kadar gerçekçi?

PKK'nin dört parça Kürdistan için muazzam kazanımları olmuştur. PKK'nin 47 yıldır kesintisiz sürdürdüğü mücadele olmasaydı Kürtlerin durumu çok olumsuz olurdu. Bunu tarafsız ve hakkaniyet sahibi her insan ve siyasi çevre rahatlıkla görebilir. Aslında dört parça Kürdistan'daki tüm Kürt halkı bunu derinden hissediyor. PKK'ye sempati duymaları da bu nedenledir. Daha yakın zamanda Hewlêr’in ve Kerkük’ün DAİŞ’e karşı savunulmasında HPG ve YJA STAR gerillaları sorumluluk üstlenmediler mi? Şengal’de Êzîdîleri kimler soykırımdan kurtardı?

Türk devleti, Başûrê Kurdistan’ı 2007’ye kadar tanımadı. 5 Kasım 2007’deki Bush-Erdoğan görüşmesinde Bush, PKK ortak düşmanımızdır, dedi. T.C’ye insansız hava araçları verdi, ondan sonra da Türk devleti Başûrê Kurdistan’ı tanıdı. Tabi bu tanıma, T.C için dönemseldi. Uygun bir konjonktürde buralar I. Dünya Savaşı’nda elimizden alındı, bizim topraklardır, diyeceklerdir. Başûrê Kurdistanlılar buna bazı güçler izin vermez, diye düşünebilir. Konjonktür değiştiğinde neler değişmiyor ki? Demek ki esas olan T.C’yi bu zihniyetten vazgeçirmektir. Bunu da PKK'nin yürüttüğü özgürlük mücadelesi sağlatacaktır.

Siyasi kazanım derken sadece devletin akla gelmesi çok yüzeysel bir yaklaşımdır. Kürtler söz konusu olduğunda en önemli kazanım, özgür ve demokratik yaşamı için mücadele eden bir halk yaratmaktır. Yine tek tek ülkelerde ve bir bütün olarak Ortadoğu’da demokratikleşme adımlarını geliştirmektir. Şu anda Kürtler bulundukları ülkelerde siyasi gelişmeleri ne kadar etkiliyorlar? Bu sorunun cevabı bile PKK'nin ne tür kazanımlar ortaya çıkardığını ortaya koyar.

Kürtlerin bulundukları ülkede nasıl çalışma yapacağını oradaki siyasi durum belirler. Bu durum, Kürtlerin niyetlerine göre belirlenecek bir şey değildir. PKK, en azından 20 yıldır barış, barış, siyasi çözüm demedi mi? İlk önceleri bu politikamız eleştiriliyordu. Şimdi PKK siyasi çalışma yapsın, diyenler bile bizleri mücadeleyi bırakmakla suçluyorlardı. Kaldı ki 2004’te Türk devletinin Kürt sorununu çözmek istemeyen politikalarına karşı 1 Haziran Hamlesi başlamasaydı Başûrê Kurdistan’da kurulan federe yapı korunamazdı. Bu mücadele ortamında korundu. Kuşkusuz kazanımların ortaya çıkmasında Başûrê Kurdistan halkı da bedelleri olan önemli bir mücadele vermiştir. PKK'nin yürüttüğü mücadelenin bu kazanımlardaki büyük etkisini de görmek gerekiyor.

Biz iki defa gerilla güçlerimizi Türkiye sınırları dışın çıkardık ama bırakalım çözümü, tasfiye dayatıldı. Ateşkes süreçleri, PKK'yi tasfiye etmenin hazırlık süreçleri olarak ele alındı. Bunları görmeden ‘PKK sivil çalışma yapsın’ demek, ‘PKK teslim olsun’ demektir. Şunu herkes bilsin; bizim mücadelemiz Başûrê Kurdistan’ı zorlamıyor; aksine Başûrê Kurdistan’daki kazanımları koruyan bir mücadele oluyor. Bunun iyi anlaşılması için bizim tasfiye olmamız mı gerekiyor? Böyle bir öğrenme ve anlama kötü, bir öğrenme ve anlama olmaz mı?

KÜRDİSTAN'IN DÖRT PARÇAYA BÖLÜNMESİNİN BİZİM İÇİN MEŞRUİYETİ YOK

Kuzey’e dönsünler, demek de ne demek? Biz her zaman Kuzey’de olduk, esas mücadeleyi orada yürüttük. Bakur’da ortaya çıktık, orada büyüdük, orada geliştik. Medya Savunma Alanları’nda da yeni değiliz. 1980’li yıllardan beri Medya Savunma Alanları’ndayız. Yani 2003 yılından 23-24 yıl önce buralarda bulunduk. Medya Savunma Alanları da Kürdistan’dır. Kürdistan'ın dört paçaya bölünmesinin bizim için bir meşruiyeti yoktur. Kaldı ki gerillamız aynı zamanda Başûrê Kurdistan’ın öz savunma gücüdür. DAİŞ saldırısında bu net görüldü. Bir zamanlar Başûrê Kurdistan’da Pêşmergeler Bakurê Kurdistan dağlarını ve köylerini kullanmıştır. Hiç kimse de buralarda ne işleri var, dememiştir. Aksine destek görmüşlerdir. PKK ve gerillası her yerde kazanımların koruyucusudur; hiç kimse kazanımlara zarar veriliyor, diyemez. PKK'ye ve gerillaya da Türk devletinin ya da başka güçlerin yaklaşımıyla yaklaşılamaz.

KAYIPLARIMIZ GEÇMİŞ YILLARA GÖRE AZ

Türk basını sizin kayıplarınızın fazla, Türklerin kayıplarının az olduğunu belirtiyor. Siz bu konuda net bir bilanço verebilir misiniz?

Kuşkusuz savaşta iki taraflı kayıplar olur. Türk basınının kendi kayıplarını az, bizimkini fazla göstermesi anlaşılır bir durumdur. Başka türlü yansıtmaları beklenemez. En son İdlib’de 50’den fazla asker kayıpları vardı, ancak 33 kayıp verdiklerini söylediler. Savaşta ilk önce gerçekler ölür, derler. T.C gibi bir özel savaş devleti, soykırımcı güç, tabi ki gerçekleri çarpıtacaktır. T.C’nin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırımcı özel kirli savaşın önemli bölümü, psikolojik savaştır. En son Kandil alanına yönelik yaptıkları hava saldırısında hiçbir şehadet yaşanmadığı halde bir yerde 6, bir yerde 9 kayıp verdiğimizi açıklamışlardır. Bu açıdan Türk basınının söylediği hiçbir şey gerçekleri yansıtmıyor, yansıtmaz.

Bizler de kayıp veriyoruz. Bunu en iyi bilen HPG komutanlığıdır. Her yıl bilanço vermektedir. 2019’da düşmana verdirilen kayıp bin 220 olurken, 456 yoldaşımız şehadete ulaşmıştır. Gelinen aşamada Türk devleti artık doğrudan savaşa giremiyor. Böyle bir savaşma kabiliyeti fazla kalmamış. Daha çok hava saldırıları yapıyor. Bu konuda bizim de tecrübemiz ve tedbirlerimiz arttıkça kayıplarımız azalıyor. Nitekim 2019’daki kayıplarımız geçmiş yıllara göre çok azalmıştır.

ÇÖZÜM İRADESİ ORTAYA KONULURSA ATEŞKES GÜNDEME GELEBİLİR

KDP yöneticileri ya da başka bir taraf, PKK’den tekrar bir barış süreci başlatılmasını isterse Erdoğan ve partisiyle diyalog geliştirmeye ya da bir diyalog zemini olması için en azından genel bir ateşkes ilan etmeye hazır mısınız?

‘Tek bir kişi kalana kadar savaşacağız’ diyen, sivil demokratik siyasete bile nefes aldırmayan AKP-MHP soykırımcı sömürgeci faşist iktidarı karşısında ateşkes ilan etmenin bir anlamı ve değeri olur mu? Rêber Apo geçen yıl bir haftada çözebiliriz, dedi. Makul bir çözüm önerisi sundu. Buna tecridin sürdürülmesi, Rojava’da Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesiyle cevap verildi. Şu andaki mevcut iktidarın bir barış ve çözüm yaklaşımı yoktur. Tek politikası vardır; tasfiye etmek. Ateşkes siyasi bir çözüm için yapılır. Mevcut iktidar, bırakalım bir siyasi çözüm ve barış için adım atmayı, Kürt'ün varlığını bile kabul etmiyor. Bu yönlü çağrılar Türkiye'deki iktidar gerçeğine gözleri kapamak anlamına gelir.

Bu iktidarın defalarca yapılan ateşkes ve görüşmelere nasıl yaklaştığını herkes biliyor. Kürt sorunu yoktur, diyenlerle neyi çözeceksiniz? İlk önce böyle bir sorunun varlığının kabul edilmesi ve çözme iradesinin ortaya konulması gerekir. Rêber Apo üzerinde tecrit kalkar, Kürt sorununun varlığı kabul edilir ve çözüm iradesi ortaya konulursa tabi ki ateşkes de gündeme gelebilir, görüşmeler de yapılabilir. Şu andaki iktidarın tutumu karşısında bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Rêber Apo da kendisinin ve PKK’nin yapması gerekenleri yaptığını vurguladı. Sorun bizim ne yapıp yapmadığımızdan kaynaklanmıyor; Türk devleti ve mevcut iktidarın politika ve uygulamalarından kaynaklanıyor. Mevcut durumda devlet ve iktidara karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesini geliştirmekten başka bir seçeneğimiz yok.

MAXMUR ÜZERİNDEKİ AMBARGO KALKMALI

Federe Kürdistan Hükümeti’nin, Mesrur Barzani öncülüğündeki yeni kabinesini nasıl görüyorsunuz?

Mesrur Barzani hükümeti kurunca kutladık ve başarılar diledik. Başbakanlığının Başûrê Kurdistan için hayırlı işler yapması dileğimizi ilettik. Kürtler arası ilişkileri güçlendirmesine katkı sunmasını istedik. Bizim hükümetinin başarılı olmasından başka ne dileğimiz olabilir ki? Bizim nasıl baktığımızdan çok Başûrê Kurdistan halkının nasıl baktığı önemlidir. Bizim isteğimiz, Federe Kürdistan Hükümeti’nin hükümetinin Kürdistan'ın diğer parçaları konusunda herhangi bir güçle o parçalar aleyhine ilişkiler içine girilmemesidir. Tabi ki Maxmûr üzerinde uygulanan ambargo ve kuşatma, tüm Kürt halkını incittiği gibi bizleri de incitmektedir. Maxmûr halkına bu uygulamaların yapılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Özgürlük mücadelesine verdikleri destekten dolayı köyleri yakılıp yıkıldığı için Botan’dan göç etmek zorunda kalmış bu halka farklı yaklaşması beklenir. Tüm Kürt halkının beklentisi budur.

BAŞÛRÊ KURDISTAN HALKI PKK MÜCADELESİNE DESTEK VERİYOR

Başûrê Kurdistan halkı, PKK’nin bir şehidi olduğunda kendi kaybı olarak görüyor. Başûr halkının bu yaklaşımını, PKK’ye tam desteğe dönüştürülememesinin nedenlerini nasıl açıklıyorsunuz?

Başûrê Kurdistan halkımız ülkesi için mücadele edip şehit düşenlerin değerini iyi bilen bir halktır. Yaşamını feda edenler olmazsa özgür ve demokratik yaşam kazanılamaz. Özellikle Kürt düşmanlığının hala var olduğu bölgemizde bu düşmanlıklara ve saldırılara karşı direniş göstermek çok anlamlı ve değerlidir. Başûrê Kurdistan halkı, PKK şehitlerinin fedailiğini iyi biliyor. PKK’liler tüm yaşamlarını halkı ve ülkesi için veriyor. Kendileri için hiçbir şey istemeyen, kendilerine ait özel bir yaşamı olmayan PKK şehitlerine her yerde sahip çıkma vardır.

Başûrê Kurdistan halkımız, PKK'nin mücadelesine de destek veriyor. Rêber Apo’nun çizgisinde gelişen Rojava Devrimi’ne ve burada gösterilen direnişi sahiplenmişlerdir. Yüzlerce genç Rojava’ya savaşmaya gitmiş ve şehitler vermiştir. Rêber Apo’ya yönelik tecride karşı bir mücadelesi de var. Bakurê Kurdistan’da soykırım politikası yürüten, Rojava Devrimi’ne saldıran Türk devletinin mallarını boykot etmeleri de çok değerli bir destektir.

Şunu vurgulamamız gerekir; PKK'nin Başûrê Kurdistan’da doğrudan bir örgütlenmesi yoktur. Tabi ki Rêber Apo ve PKK çizgisinde etkilenen kişiler, kurumlar vardır. Rêber Apo çizgisinde siyasi, toplumsal çalışma yapan örgütler ve hareketler vardır. Çünkü ideolojik ve siyasi görüşler her yerde etkisini gösterir. PKK gibi 47 yıldır mücadele eden bir Kürt siyasi hareketinin Kürdistan’ın bir parçası olan Başûrê Kurdistan’da tabi ki etkisi olacaktır, ancak bu etkiler doğrudan PKK örgütlenmesi biçiminde somutlaşmış değildir. Bu açıdan PKK etkisi ile bunun örgütlü hale gelmesi arasındaki fark anlaşılır bir durumdur. PKK, sadece bir ideolojik-siyasi çizgi değildir. Aynı zamanda bir yaşam biçimi ve mücadele tarzıdır. Bu nedenle Rêber Apo, PKK’nin gelişmesi konusunda “halk ne söylediklerinden çok ne yaptıklarına ve nasıl yaşadıklarına bakıyor ve PKK etrafında örgütleniyor ve mücadele ediyordu” demektedir. PKK'nin en ayırt edici özelliklerinden biri de budur. Bu temsilin iyi yapılması da ideolojik derinleşme sorunudur. PKK'yi temsil etmek kolay bir iş değildir. Önemli bir çaba ister. Kişinin kendisiyle büyük mücadele etmesini, yani Cihad-ı Ekberi gerektirir. Özcesi PKK doğrudan örgütlenmediği için var olan sempatinin daha etkili bir destek haline gelmediği söylenebilir, ancak şu andaki sempati ve destek de çok değerlidir ve önemlidir. Öte yandan Başûrê Kurdistan halkı, ulusal birliği önemseyen bir halktır. Bu da PKK'yi önemsediğinin ve desteklediğinin en somut ifadesi olmaktadır.

KÜRTLER KENDİ DEMOKRASİLERİNİ SAĞLARSA...

Tevgera Azadî’nin Süleymaniye ve Kerkük vilayetlerinde varlığı söz konusu. Süleymaniye’de onları engelliyorlar. Hewlêr ve Dihok’ta çalışmaları halen yasak gibidir. Sizce neden sivil siyasi çalışmaları engelleniyor?

Bu sorunun muhatabı Tevgera Azadî’dır. Engellerin nedenlerine en iyi onlar cevap verebilir. Bize göre ideolojik-politik çizgisine güvenenler, başka örgütlerin ideolojik-siyasi düzeyde örgütlenmesine engel olmazlar. Legal sivil çalışmalar demokrasinin gereğidir. Demokratik yaklaşımın olduğu bir yerde sivil legal siyasi çalışmaların engellenmemesi gerekir. Türk devletinin, Tevgera Azadî konusunda Irak, KDP ve YNK’ye baskı yaptığını duyuyoruz. Rêber Apo’nun ideolojik-siyasi çizgisine karşı olanlar, bu çizgiyi kendileri açısından tehlikeli görenler, bu çizginin örgütlenmesini hiçbir yerde istemez. Türk devletinin bu tutumunu bildiğimizden engellemeler ve baskılarda bu etkinin olduğunu da düşünmek gerekir. Toplumun ve çağın ihtiyaçlarına cevap olan ideolojik-politik çizgilerin gelişmesini, baskılar ve çıkarılan engeller önleyemez. Bu vesileyle şunu vurgulamak isterim; eğer Kürtler kendi içinde demokratikleşmeyi sağlarlarsa Kürtlerin Ortadoğu’daki en temel gücü demokratikleşme olur. Kürtler kendi alanlarında demokratikleşmeyi geliştirirlerse tüm Ortadoğu’daki siyasi etkileri de artar. Başûrê Kurdistan’ın Irak içindeki etkisinin artması da en fazla da buna bağlıdır.

ŞENGAL KONUSUNDA VİCDANLI OLMAK LAZIM

KDP, PKK’nin Şengal’de olmasını istemiyor. Şengal’deki varlığınız nedir ve Şengal için ne istiyorsunuz?

HPG ve YJA STAR gerillaları, DAİŞ’in 2014’teki saldırısına karşı Şengal’e koşmuştur. İlk önce çok küçük bir grup DAİŞ'e karşı direnmiş, sonra da gereken takviyelerle DAİŞ püskürtülmüş; Êzîdîler soykırımdan kurtarılmıştır. YPG de bir dönem HPG ve YJA STAR gerillalarına destek vermiştir. HPG ve YJA STAR bir dönem Şengal’de kalmış, DAİŞ çıkarıldıktan bir süre sonra Şengal’den çıkmıştır. 

Kaldığı süre içinde Êzîdî gençler eğitilmiş, öz savunma güçleri olan YBŞ ve YJŞ, bir güç oluşturup tecrübe kazanınca HPG ve YJA STAR Şengal’den tamamen çekilmiştir. HPG, Şengal’e yapılan son saldırılardan sonra gerekirse Şengal halkının yardımına yine gitmeye hazır olduğunu açıklamıştır.

Şengal’de de Rêber Apo çizgisinden etkilenen Êzîdîler vardır. Zaten daha önceleri de Rêber Apo’nun etkisi çok fazlaydı. PKK'ye sempati çok yüksekti. 3 Ağustos DAİŞ saldırısı ve buna karşı gerillanın Êzîdîleri soykırımdan koruması bu sempatiyi daha da artırdı. Eğer PKK Şengal’den çıksın ve Rêber Apo ve PKK’ye duyulan sempati orada kalmasın, deniliyorsa bu olacak şey değildir. KDP’nin de Kürdistan'ın diğer parçalarında fazla olmasa da etkisi vardır. Bunlar olmasın diyebilir miyiz? Demokratik siyasi anlayış çerçevesinde herkes ideolojik-siyasi çizgisinin etkisi ve örgütlenme gücü kadar var olabilir. Bu anlaşılır bir durumdur.

HPG ve YJA STAR gerillaları oraya gittiğinde, YPG-YPJ’liler Şengal’e gittiğinde orada ne Iraklılar, ne KDP’liler, ne de başka bir askeri ve siyasi güç vardı. O güne kadar o alanda bulunan güçler, DAİŞ karşısında Êzîdîleri soykırımla karşı karşıya bırakmışlardı. HPG ve YJA STAR gerillaları, DAİŞ'i durdurup Êzîdîleri koruyarak KDP’nin ve Irak’ın, hatta tüm insanlığın da onurunu kurtardı. Eğer HPG ve YJA STAR oraya ulaşıp Êzîdîleri korumasaydı Irak ve KDP şimdi hangi töhmet altında olacaktı? Bu açıdan teşekkür etmeleri gerekir. Şengal’de şu bu olmasın demek hakimiyetçi bir tutumdur. Böyle bir söylemde bulunma hakları var mıdır? Bunu da insanlığın, Kürt kamuoyunun ve tabi ki Êzîdî halkımızın takdirine bırakıyorum.

Politika yapılır, politik güçlerin amaçları da olur. Ancak vicdanlı da olmak lazım. Vicdanlı olunmazsa politikanın ne anlamı kalır? Êzîdîleri soykırımla karşı karşıya bırakanlar, sonradan Xanesor’a gidip Êzîdîleri soykırımdan kurtaranlara saldırdı; iki gerilla yoldaşımız gelen zırhlı araçların önüne geçmek istedi ama vurulup şehit edildiler. Ayrıca bir kadın gazeteci ve iki YBŞ savaşçısı da katledildi, çoğu halktan birçok kişi de yaralandı. Bunların hepsi kamuoyunun bilgisi dahilindedir.

ŞENGAL'İN ÖZERKLİĞİNİ SAVUNUYORUZ

Biz Şengal’in özerkliğini savunuyoruz. Hem Irak’tan, hem Federe Kürdistan’dan özerk olması gerektiğine inanıyoruz. Yaşananlardan sonra Êzîdîlerin özerklik istemeye hakları vardır. Buna Irak da KDP de karşı çıksa haksızdır. Vicdanlı, adaletli değildir. Êzidxan özerk olsaydı, öz savunması bulunsaydı, DAİŞ Şengal’e giremezdi. Küçük bir gerilla grubu, DAİŞ'i durdurduysa Êzîdî gençleri ve öz savunma güçleri daha güçlü biçimde karşı koyardı. Şengal özerk yönetimi olsa direniş kararı alır ve direnirdi. Bu gerçekler Êzidxan’ın özerk olmasını zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki farklı bir inanç ve kültür olarak buna hakkı da vardır. Tarih boyu karşılaştığı fermanlar ve haksızlıklar da özerkliklerini gerektirmektedir. Şimdi Irak ve KDP, 3 Ağustos 2014 öncesi gibi olmasını isterse kabul edilemez. Her yere hakim olayım anlayışı, doğru değildir. Kaldı ki sadece Şengal ve Êzidxan değil, Irak ve Federe Kürdistan’ın her yöresinde de yerel demokrasi olmalı; bölgeler, şehirler, toplumlar, inançlar kendilerini yönetmelidir. Demokratik siyasi anlayış da bunu gerektirir. Özerklikler, yerel demokrasiler kopma değildir; daha güçlü birliğin zeminleridir. Êzîdîlerin bu taleplerini, tüm Kürt siyasi partilerin desteklemesi gerekiyor. En başta da KDP’nin böyle bir ahlaki, vicdani ve siyasi sorumluluğu vardır.

Şengal halkı özerklik istiyor. Herhangi bir siyasi gücün ya da merkezi hükümetin kendilerini yönetmesini istemiyor. Biz de bu taleplerini destekliyoruz. Şengal’den vazgeçilsin denilmesinden, bundan vazgeçilsin anlamını çıkarıyoruz. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Esas olarak Irak ve KDP’nin, bu tür dayatmalardan vazgeçmeleri; vicdanlı, ahlaklı, demokratik ve doğru olandır.

KENDİLERİNİ PARA İÇİN SATAN HAİNLER DE VAR

Demhat Egid ve Cemil Amed, Ezmer Dağı’nda şehit edildiler. Bu şehadetlerin yaşanmasında ajanlık faaliyetlerinin rolü nedir?

Bu arkadaşların şehadetinde kesinlikle MİT ile işbirliği yapanlar var. Yoksa böyle bir saldırının gerçekleşmesi mümkün değildir. Ezmer Dağı’na gittikten 5 dakika sonra vuruluyorlar. Arkadaşların evden çıkışlarıyla birlikte takip var. Ezmer Dağı’na gider gitmez de saldırıya uğruyorlar. Sıcak savaş alanı dışındaki yerlerde SİHA’ların vuruşları esas olarak yer bilgisiyle gerçekleşiyor. Savaş içinde olduğumuz için bu tür araçlarla vuruşların nasıl olduğu konusunda önemli bir tecrübe kazanmış bulunuyoruz. Kandil’de de bazı arkadaşlarımız yerden verilen bilgilerle vurulup şehit düşürüldü. Behdinan’da da bu biçimde saldırılar yapılmıştır. Bazıları somut tespit edilirken, bazıları için de araştırmalarımız devam ediyor. 47 yıl mücadele veren ve gelişmeleri yakından takip eden bir Hareket olarak MİT’in bu alanlarda nasıl çalışma yapabildiğinin farkındayız.

Bu soru vesilesiyle şunu vurgulamalıyız ki; MİT’in Başûrê Kurdistan’da ciddi sayılabilecek örgütlenmeleri vardır. Bazıları bölgesel istihbarat örgütlerin bilgisi dahilinde, bazıları da gizli biçimde çalışmalarını yürütmektedirler. Para için kendini satan hainler de bulunmaktadır. Acı ama böyle bir gerçeklik de var.

YBŞ komutanlarından Zerdeşt Şengalî ve üç arkadaşının şehit edilmesinin PKK için siyasi mesajı, anlamı neydi?

Katledilmelerinin bize bir mesajı olamaz, ancak Şengal’de özerklik içinde özgür ve demokratik yaşam isteyen ve bunun için çalışanlara yönelik bir tehdit olduğu açıktır. Saldırı yapan uçaklar, Türk devletine ait olsa da Şengal’de T.C’ye işbirlikçilik yapan ajanlar, hainler vardır. Bunlar da PKK Şengal’de olduğu için saldırılar oluyor, diyenlerdir. Şengal’i Türk devletine vurdurarak halk ile özerk yönetim ve YBŞ karşı karşıya getirilmek isteniyor. Şengal’de Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisini benimseyenlere geri adım attırılmak isteniyor. Oradaki halk ne yapsın? Kendilerini savunmayanlara ve soykırımla karşı karşıya bırakanlara teslim mi olsun? Bunu isteyenler, Êzîdîleri güdülmesi gereken sürü gibi görenlerdir. Êzîdîler tabi ki kendilerini soykırımdan kurtaranlara sempati duyacaktır. Êzîdîlerin değerli evladı YBŞ komutanı Zerdeşt Şengalî şehit düşürülerek onun gibi düşünenlere yaşam hakkı tanımayacağız, mesajı vermişlerdir. Bu mesaj, T.C’den çok işbirlikçilerin mesajıdır.

PKK OLMASA BAŞKA BAHANE BULACAKLARDI

Türk devletinin, şimdiye kadar 37 kilometre derinliğinde Başûrê Kurdistan’a girdiği söyleniyor. KDP, PKK’nin varlığını bunun gerekçesi olarak gösteriyor. Sizce de bunun sebebi PKK midir, yoksa başka sebepleri mi var?

T.C, şuraya buraya PKK var diye saldırıyor, diyenler bu saldırıları meşrulaştırıyor. T.C’nin Kürt düşmanı politikalarına bilerek ya da bilmeyerek alet oluyorlar. Kürt düşmanları, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenlere kimliği ne olursa olsun saldırırlar. Başûrê Kurdistan’da birçok yerde T.C üsleri var; bunlara neden izin verilmiştir? Başika’da Türk askeri üssü niye vardır? Irak bu üs kaldırılsın ama Türk devleti çıkmam, diyor. Şimdi Suriye'de birçok yere girmiş, buradan çık diyenlere buradan çıkarsak Hatay’ı kaybederiz, Türkiye elden gider, diyor. Zaten yeni bir ulusal politika belirlemişler; Türkiye'nin savunması, Türkiye'nin dışında başlar, diyorlar.

Kürt düşmanı, yayılmacı bir zihniyet ve iktidarla karşı karşıyayız. PKK olmasaydı başka bahane bulacaklardı. Zaten Kerkük ve Musul’da soydaşlarımız var, gerekçesi hazırdır. T.C için Kürtlerin varlığı, bertaraf edilmesi gereken bir tehdittir. Rojava'da Kürt koridoruna müsaade etmeyeceğiz, diyerek işgaller yaptılar. Bizzat Tayyip Erdoğan, Lozan başarısızlıktır, Misak-ı Milli dışında kalan topraklarımız var, demiştir. Anlamıyoruz, Başûrê Kurdistanlı siyasetçiler bunları neden görmüyor ve her yerde Türk devletinin saldırılarını PKK varlığına bağlıyor? Yapılan saldırılar sadece PKK'ye değil, tüm Kürtleredir. Soykırımcılar, Kürtlere saldırmak için hep bazı gerekçeler ileri sürerler. Rojava'da saldırının nedeni de Kürt düşmanlığıdır. Bunu anlamamak, Kürt düşmanlığını anlamamaktır. Dostunu ve düşmanını tanımayanlar da her zaman hüsrana uğrarlar. Libya’ya saldırıda da kendine göre bir gerekçe bulmuştur. Dolayısıyla saldırıların nedeni, Türk devletinin Kürt düşmanlığı ve faşist karakteridir. Yine 2017 referandum sırasında Türk devletinin tutumlarını hatırlatmak durumundayız. Herhangi bir Kürt siyasi gücünün, Kürt düşmanı bir gücün saldırılarını, Kürt düşmanlarının gerekçeleriyle izah etmesi anlaşılır değildir. Hiçbir Kürt siyasetçinin böyle bir söyleme başvurmaması gerekir. Kürt düşmanları, Kürtlere saldırmak için her zaman bir gerekçe bulurlar. Gerekçeler, zaman ve koşullara göre değişir ama özü Kürt düşmanlığıdır.

VESAYET ALTINDA OLMAYAN ÖZGÜR KÜRDİSTAN'I HEDEFLEMELİYİZ

KDP, Türk güçlerini Başûrê Kurdistan’dan çıkarabilir mi?

Kuşkusuz her toplum, hatta her devlet kendi topraklarındaki yabancı güçlerin çıkarılmasını ister. Meclisler halkın iradesi ise buna saygılı olmak gerekir. Kürtler de kendi topraklarında bulunan yabancı güçlerin çıkmasını istemelidir. En başta da Türkiye'nin çıkması istenmelidir. Türk devleti, Kürt düşmanıdır. Kürt düşmanı bir güç, şu anda Kürdistan'da onlarca üs kurmuştur. Bunlar işgalci güçlerdir. Zaten Başûrê Kurdistan’da halk, kadınlar ve gençler defalarca protestolar yapıp Türk askerinin çıkmasını istedi. Bunun en somut ifadesi Şeladizê halkının T.C üssünü basmasıdır. KDP, bunu PKK ile ilişkilendirmek istedi. Halbuki spontane halk tepkisi olduğu açıktır. Siyasetçiler de halkın iradesine göre hareket etmek zorundadır. KDP’nin mevcut yaklaşımıyla bu üsleri çıkarmayacağı, çıkaramayacağı açıktır. Halk, bu üsleri mutlaka söküp atacaktır. Bu üsler ortadan kalkmadıkça Kürdistan ve Kürt halkı kendini özgür hissetmez; gerçek anlamda özgür bir vatandan söz edilemez. Bu yönüyle vesayet altında olmayan özgür Kürdistan'ı hedeflemeliyiz. Bu tür işgalci güçlerin varlığı, sadece siyasi güçlerin iradesine ve kararına bırakılamaz. Bir referandum yapılarak halkın isteyip istemediği öğrenilir ve buna göre tutum takınılır. Doğru ulusal ve demokratik yöntem budur.

ABD'NİN ROJAVA'DA KALMASININ ÜÇ TEMEL NEDENİ

ABD ve Rusya da bir çeşit Rojava’dır. Bu koşullarda Rojava’nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Trump’ın sadece petrolü korumak için kaldığına, hiç politikadan anlamayanlar ve Ortadoğu’daki siyasi durumu bilmeyenler belki inanabilir. ABD'nin, Kuzey-Doğu Suriye’de kalmasının üç temel nedeni var;

* Suriye'yi şekillendirmede bu varlığını kullanmak, 

* Irak üzerindeki etkinliğini bir de bu yönlü pekiştirmek, 

* Kürtler üzerinde siyasi etkide bulunmak. 

Her üçü de Ortadoğu’da etkin olmak isteyen ABD açısından anlaşılır. 

Rusya da Suriye'de belli bir askeri ve siyasi gücü olan bir devlettir. Suriye'de meşru olan tek askeri ve siyasi güç biziz, diyor. Bunu, mevcut Suriye rejimiyle ilişkisine dayandırıyor. Meşru hükümetin çağrısı üzerine Suriye'de bulunuyoruz, diyor. Kuşkusuz meşruiyet konusunu herkes kendine göre değerlendirebilir. Rusya'nın da Suriye'nin şekillendirilmesinde etkili olmak istediği açık. 

Türkiye ve başka ülkeler de Suriye üzerinde benzer politikalar yürütüyor. Türkiye'nin temel bir amacı da Kürtlerin Suriye'de bir siyasi statü kazanmasını engellemektir.

Bunlar dış güçlerin isteği ve hedefleri. Tabi ki bir de halkların isteği ve iradeleri var. Dış güçlerin siyasete etkisinin olduğu açık. Onların her istediğinin olmayacağı da görülmelidir. Halkların iradesini dikkate almadan Suriye'de bir siyasi istikrar sağlamak mümkün değil. Bunların başında da Kürtler geliyor. Kürtlerin ideolojik ve siyasi olarak etkilediği ve ittifak yaptığı önemli bir Arap ve Süryani toplumu da var. Dış güçlerin her biri Kürtleri yanına çekmek istiyor. Bunlar biliniyor. Kuşkusuz dış güçlerin Suriye ve Rojava'da bulunması, Kürtler açısından bir tehlike. Dolayısıyla Kürtler açısından çok karmaşık bir mücadele süreci vardır. Zaten Ortadoğu gerçeğinde, hele hele Kürt gerçeğinde mücadele etmeden özgür ve demokratik yaşam kazanılamaz.

Rojavayê Kurdistan halkının, şu yada bu gücün yanında olması söz konusu olmaz, olmamalı. Kürtler, Araplar, Süryaniler tamamen Suriye'nin demokratikleşmesi ve bu temelde özerk Kürdistan'ı yaratmaya yoğunlaşmalı. Kürdistan dışındaki alanlarda da yerel demokrasi olmalıdır. Eğer Suriye genelinde demokratikleşme ve yerel demokrasi olmazsa Rojava’nın özgürlüğü de güvencede olmaz. Oluşacak demokratik bir Suriye ve Rojava ise dış güçlerin etkisinin azaldığı bir Suriye olur. Demokratikleşme ve halkın iradesinin güçlenmesi, dış güçlerin etkisini kırmanın, azaltmanın en etkili yoludur.

Rojava'da askeri ve siyasi mücadele son bulmuş değil. Türkiye, her gün Rojava’nın diğer yerlerini de işgal edeceğinin tehdidini yapıyor. Hatta böyle bir işgalde Efrîn’de olduğu gibi ENKS güçlerini de kullanacağı söyleniyor. Türk devleti, özgür Kürt'ün iradesini kırmak için bu yollara başvurabilir. Nitekim yakın zamanda bazı ENKS’liler, Türk Dışişleri Bakanı ile görüştü ve Türkiye’nin, Kürtlerin haklarına karşı olmadığını iddia eden bir açıklama yaptılar. 

ENKS'NİN SİYASET YAPMA GİBİ BİR AMACI OLMADI

Bu koşullarda QSD ile ENKS bünyesindeki güçler arasındaki ilişkiler nasıl olacak?

Biz her zaman sadece ENKS değil, ne kadar siyasi güç varsa serbest siyasi çalışma ve örgütlenme yapmasından yana olduğumuzu vurguladık. ENKS’nin serbest örgütlenme, siyaset yapma gibi bir amacı olmadı. Sürekli Türk devleti ve Rojava düşmanlarıyla ortak davrandı. Bu da Rojava devrimcileri ile ENKS arasında sorunlar yaşanmasına yol açtı. Buna rağmen her zaman serbest örgütlenme ve siyaset yapma imkanları vardı. Onlar bunu tercih etmedi. Bizim bildiğimiz kadarıyla sadece hiçbir koşulu olmayan bir başvuru yapmaları gerekiyordu. Oradaki siyasi ve idari yapı, onların güvenliği açısından da böyle bir başvuruyu gerekli görüyordu. ENKS’nin bunu gerekçe yaptığı görülünce şimdi onu da kaldırmışlar. Bazıları bürolarını açıp çalışma yürütürken, bazıları hala Türk devleti ve Rojava düşmanlarıyla birlikte hareket ediyor. Bunun kabul edilebilir bir yanı yok.

Türkiye Kürtlerin haklarına karşı değil, söylemini anlamı şudur; biz uzlaşma istemiyoruz. Türk devletinin, Rojava düşmanlığını tüm dünya biliyor. Erdoğan’la dost olduğunu söyleyen Trump bile ‘Türkiye Kürt düşmanıdır’ dedi. Türkiye'nin Kürt düşmanı olması için daha ne yapması gerekir? Bakurê Kurdistan’da yaptıkları ortada; Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî işgali ortada. Kobanê ile Efrîn birleşmesin diye Cerablus’u işgal eden bu devlettir. ENKS, Türk devleti ile ortak politika izlerse Rojava'da uzlaşma nasıl olacak? ENKS’liler neden böyle söylüyor? Bu söylem aslında Türk devletinin yeni işgallerini meşrulaştırmak oluyor. T.C’nin, Cizîr-Dêrik bölgesine işgal saldırısı yapacağı söyleniyor. ENKS’nin söylemleri de bu işgali meşrulaştırmak içindir.

QSD ile ENKS arasında bazı görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Ancak ipe un serdiği, bazı gerekçelerle oyaladığı söyleniyor. Bu da hala Rojava Devrimi düşmanlarıyla hareket ettiğini, onların politikalarının parçası olduğunu gösteriyor. Türkiye'ye bağlı olan bir gücün, Rojava’da bir uzlaşmaya gelmesi zordur. Biz, ENKS dahil tüm Kürt güçlerinin orada birlik kurarak Rojava’nın özerkliğine ve Suriye'nin demokratikleşmesine karşı olan her güce karşı ortak tavır takınmalarını isteriz. Zaten birçok farklı Kürt siyasi gücü orada Özerk Yönetim’le birlikte hareket ediyor. 

Öte yandan Rojava'da dış gözlemcilerin denetiminde, serbest propaganda ortamında yapılacak demokratik bir seçime herkes özgürce katılabilir. Kürtler arası mutlak demokrasi olmalı. Her siyasi düşünceden parti ve hareketler, serbest örgütlenme ve siyasi faaliyet yapabilmeli. Rojava devrimcilerinin bunu kabul ettiğini ve sağladığını biliyoruz. Uzlaşmadan kaçarak, orada diğer siyasi güçleri tasfiye edip hakim olma anlayışı olmamalıdır. ENKS’nin T.C ile ilişkileri bu anlayıştan vazgeçmediğini gösteriyor. Yoksa QSD’nin makul ve uzlaşmacı yaklaşımına şimdiye kadar olumlu cevap verilirdi.

ROJHILAT HALKIMIZIN MÜCADELESİ MEŞRU VE HAKLIDIR

PKK, İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasetini nasıl görüyor, Rojhilatê Kurdistan için ne öngörüyorsunuz?

Biz İran İslam Cumhuriyeti’nin de demokratikleşmesini isteyen bir yaklaşım içindeyiz. Burada da demokratik İran, özgür Kürdistan temelinde çözümünden yanayız. Demokratik Ulus anlayışımız var. Aslında İran'ın barış ve istikrarını güçlendirecek en doğru yol Demokratik Ulus anlayışıdır. İran tarihinde, farklı kimliklerle bir arada yaşama anlayışı vardır. Bu tarihi bir gelenektir. Kapitalist modernitenin milliyetçilik fitnesinin, 20. yüzyılda Ortadoğu’ya girmesiyle birlikte İran’da da etkisini gösterdi. Başta Kürtler olmak üzere diğer halklar üzerinde ulus devlet politikaları uygulandı. Farklı etnik kimlikleri zaman içinde yok edecek politika, İran'da da uygulandı. İran İslam Devrimi başlangıçta milliyetçi olmayan bir zihniyetle gerçekleşti. İslam’ın özünde milliyetçilik yoktur, ancak sonraları İran İslam Cumhuriyeti’nde de milliyetçi eğilimler görüldü. 

Öte yandan dış güçlerin politikaları gerekçe gösterilerek toplum üzerinde anti demokratik uygulamalar gelişti. Halbuki dış güçleri etkisiz kılacak ve oyunları bozacak tek yol da demokratikleşmedir. Gerçek anlamda demokratik ülke olanlar anti emperyalist olabilir, dış güçlere karşı tutum alabilir. Bu açıdan biz İran'ın iç ve dış sorunlarının da demokratikleşme temelinde çözüleceğine inanıyoruz. İran'a yönelik dış müdahaleleri de doğru bulmadığımızı her zaman vurguladık.

Biz İran'da da Kürtlerin özgür ve demokratik yaşam sorunu olduğunu söylüyoruz. Rojhilatê Kurdistan halkımızın özgür ve demokratik yaşam mücadelesi meşru ve haklıdır. Biz İslam Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesi ve Kürdistan'ın demokratik özerk bir statüye kavuşmasından yanayız. İran'da Kürdistan eyaleti var. Bu Kürdistan'ın tümünü kapsamıyor. Kürdistan'ın tümünü kapsar ve demokratikleşme adımları atılırsa Kürt sorunu İran'ın demokratik birliği içinde çözülür. İran'ın tarihi de buna zemin sunuyor.

BELÇİKA'NIN PKK KARARI

Belçika yargısı, “PKK savaşan taraftır” diye bir karar verdi. Erdoğan’ın öfkelenmesine neden oldu. Bu kararın genel olarak Avrupa ve Amerika’yı da kapsaması için nasıl bir çabanız var?

Avrupa devletlerinin, PKK'yi ‘terörist örgütler listesi’ içine koyması, tamamen Türkiye ile ilişkilerinin sonucuydu. Türkiye'yi memnun etmek için PKK'yi böyle bir liste içine aldılar. Yine politik nedenlerle böyle bir karar aldılar. Tüm Avrupa devletleri de biliyor ki, PKK onların terörist olarak ifade ettiği kategoride değil. Avrupa Birliği, 2002’de PKK'yi listeye aldı. 2002, bizim silahlı güçlerimizi Türkiye sınırları dışına çektiğimiz, ateşkesin olduğu süreçtir. Bu zamanda siyasi çözüme teşvik etmeleri gerekirken Türkiye'nin çözüme yanaşmaması için böyle bir gerekçe yaratmaları manidar değil midir? Belki o dönemde PKK içindeki tasfiyecileri güçlendirmek için böyle bir adım atmış olabilirler ama esas olarak Kürt sorununun siyasi çözümünü sabote eden bir tutum olduğu açıktır.

Sanırız Rêber Apo’nun demokratik siyasi çözüm ve barış politikaları karşısında zorlandılar. Öte yandan PKK'nin DAİŞ'e karşı mücadelesini gördüler. Yine Rojava'da Rêber Apo çizgisinin yarattığı sistemi gördüler. Bu durum karşısında PKK'yi ‘terörist’ görmek onların gerçek yüzünü açığa çıkarıyordu, samimiyetlerini sorgulatıyordu. Avrupa halkları ve demokrasi güçleri, PKK'nin listeye konulmasını kabul etmiyordu. Bunu gördüklerinden bazı ülkelerde PKK'ye karşı yaklaşımda değişme oldu. Belçika yargısının kararı olumlu olmuştur. Türkiye tabi ki bu karara öfke duyar. Avukat Tahir Elçi, bir Türk televizyonunda PKK terörist bir örgüt değildir, silahlı muhalif harekettir, dediği için devlet tarafından katledildi. Tabi imkanlar olsa T.C Belçika’da bu kararı alan yargıçları da katleder. T.C’nin, PKK ve Kürtler için ne dediği önemli değildir.

Kuşkusuz bu karardan sonra Kürtler ve dostları, daha fazla çalışarak PKK’nin tümden Avrupa ‘terör örgütleri listesi’nden çıkarılmasını amaçlar. Kürtler en güçlü lobiyi halklar içinde yapmıştır. Avrupa halkları ve demokrasi güçleri, PKK'yi özgürlük hareketi olarak görüyor. Hatta Rêber Apo çizgisinin tüm insanlık için kurtuluş çizgisi olduğunu biliyor. Rêber Apo ve PKK'ye sahip çıkıyorlar. Sorun devletlerdedir. Onların ölçüleri çıkarlardır. Çıkarları, T.C ile çelişirse PKK'yi listeden çıkarırlar. Bu açıdan önemli olan, halkların ve demokratik güçlerin kazanılmasıdır. Bunlar kazanılırsa hükümet üzerinde baskı kurulur. Hükümetler de resmi olarak kaldırmasa da Türkiye'ye verdikleri desteği kesebilir. Devletlerin tutumunu belirleyen çıkarlardır. Devletlerin listelerini çok ciddiye almıyoruz. Halkları ve demokrasi güçlerini kazanma temelinde mücadelemizi geliştirmeyi daha fazla önemli görüyoruz.

PKK'NİN ELİNDEKİ MİT SORUMLULARI

İki MİT sorumlusu sizin tarafınızdan tutuklandı. Onlar KDP ve YNK sorumlularının MİT ile ilişkilerinin olduğuna dair size herhangi bir bilgi verdiler mi?

MİT’çilerin neler söyledikleri bizzat ağızlarından kamuoyuna yansıdı. Elbette tüm söyledikleri yansıtılmadı. KDP ve YNK ile ilgili de konuşmaları vardır. Genel olarak söyledikleri şu doğrultudaydı; KDP bize gereken desteği ve yardımı veriyor ama YNK fazla destek sunmuyor. KDP’nin istihbaratıyla ilişkilerinin iyi olduğunu, YNK istihbaratı içindeyse gizli biçimde bazılarıyla ilişkilerinin olduğunu, onlardan bazı bilgiler aldıklarını belirtiyorlardı. Ayrıca Hewlêr’deki konsolosluğun aynı zamanda MİT’in çalıştığı bir karargah olduğunu, KDP istihbaratı ile zaman zaman bu konsoloslukta toplantılar yaptıklarını belirtiyorlardı. Bu söyledikleri ne kadar doğru, bilemeyiz. KDP istihbaratı içinde PKK konusunda sorumlu olan kişi ile MİT’in ilişkileri sıkıdır, çok iyidir gibi şeyler de söylemişlerdir. Bunlar ne kadar doğru veya değildir, bilemiyoruz.

YNK istihbaratının kendilerine pek yardımcı olmadığını söylüyorlardı, ancak şimdi bu ilişkiler ne durumda bilemiyoruz. 

Şimdi MİT’in, YNK alanında da çalışmalarını yoğunlaştırdığı söyleniyor. Ne kadar doğru veya değil bilemiyoruz, ancak Kandil’e yapılan bazı hava saldırılarında yer bilgisi verildiği açıktır. Bunların YNK istihbaratı içinde bazıları tarafından yönlendirildiği yönünde kuşkular vardır, ancak bu kişilerin YNK genel istihbaratının bilgisi dışında bu tür işler içine girdiği tahmin ediliyor.

KÜRT HALKININ RÊBER APO'YU SAHİPLENMESİ KENDİSİNİ SAHİPLENMEDİR

Öcalan’ın esaretinin devam etmesine karşı tüm Kürt siyasi partilerinin duyarlılığı söz konusu mu?

Rêber Apo’nun esareti 22. yılında. 22 yıl zindanlarda ağır baskı ve tecrit koşulları altında tutulması, sadece PKK'nin, Kürdistan halkının sorunu değildir. Tüm Kürt halkı, dört  parçada Rêber Apo konusunda duyarlılıklarını gösteriyor. Bu açıdan her parçadaki tüm halkımıza şükranlarımızı sunuyorum. Aynı duyarlılığı Kürt siyasi partilerinin gösterdiğini söyleyemeyiz. Herhangi bir Kürt önderine böyle bir yaklaşım olduğunda Kürt siyasi güçlerinin tutumu böyle mi olmalıdır? Kürt siyasi güçleri için bu tutum kabul edilemez. Kürt siyasi güçlerinin bu duyarsız yaklaşımını, Kürt halkı ve demokrasi güçleri kabul etmemelidir. Bu konuda Mam Celal’in hakkını yememek gerekir. Mam Celal, Rêber Apo konusunda duyarlıydı. Hastalanmadan önce Rêber Apo’ya özgürlük kampanyasının öncülüğünü yapacaktı. Böyle bir girişimin hazırlığı içindeydi. Doğru olan ve örnek alınması gereken tutum budur.

Rêber Apo’ya sahiplenmeyen siyasi partiler ve hareketler, tarih karşısında yargılanacak ve sorumlu tutulacak. Hatta Rêber Apo üzerinde ağır baskı ve tecridin sürdürülmesinde onların tutumunun da önemli payı olduğu söylenecektir. Herhangi bir Kürt siyasi önderine benzer bir yaklaşım olsa biz siyasi görüşü ne olursa olsun sahiplenirdik, sahipleniriz. Tüm Kürt siyasi güçlerinin, demokratik güçlerinin tutumunun da böyle olması gerekir. Kürtlerin, dünya ve bölge siyasi arenasında zayıflıklarının bir nedeni de budur. Bu yanlış tutumlar, Kürtleri düşmanları karşısında zayıf bırakıyor. Tüm Kürt siyasi güçlerinin ve yönetimlerinin bu duyarsız yaklaşımlarını bırakması temennimizdir. Bu, en başta da onları onurlandırıp güçlendirecektir.

Rêber Apo konusunda tüm Kürt halkına mesajımız şudur; Rêber Apo tüm Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamı için mücadele etmektedir. Beynini ve yüreğini tüm Kürdistan halkı için çalıştırmaktadır. Rêber Apo’nun yüreğinde dört parça Kürdistan halkı, gençliği ve kadını vardır. Bu açıdan Rêber Apo’yu sahiplenmeleri kendilerini sahiplenmeleridir.

Tüm halkımızın Newroz Bayramı’nı kutluyorum. Yeni Newroz’larda Kürdistan’ın dört parçasının özgür ve demokratik yaşama kavuşacağına olan inancımı vurguluyor, Rêber Apo ile yeni Newroz’larda özgür Kürdistan'da buluşmayı diliyorum.