HDP’nin Êzîdî inancına mensup milletvekili Ali Atalan, Şengal’in özgürleştirilmesinin çok önemli olduğunu söyleyerek, “Êzîdîlerin Kürdistan’da örgütsüz, sahipsiz, savunması, statüsüz yaşayamayacağı, güvenli koşullarda olamayacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. Êzîdîler kendi statüsünü belirlerken Kürdistan’a bağlı olmasını istiyor” dedi.
HDP’nin Êzîdî inancına mensup milletvekili Ali Atalan, Şengal’in özgürleştirilmesinin çok önemli olduğunu söyleyerek, “Şengal’in kendi özgünlüğünde, özgür ve özerk statüye kavuşturulması gerekiyor. Çünkü 3 Ağustos 2014 soykırımı Êzîdîlerin tarihinde dönüm noktası teşkil ediyor. Êzîdîlerin Kürdistan’da örgütsüz, sahipsiz, savunması, statüsüz yaşayamayacağı, güvenli koşullarda olamayacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. Êzîdîler kendi statüsünü belirlerken Kürdistan’a bağlı olmasını istiyor” dedi.
HDP Mardin Milletvekili ve aynı zamanda uzun yıllar diasporada Êzîdî temsilciliğini yapan Ali Atalan, ANF’ye konuştu.
Şengal’in özgürleştirme hamlesini Êzîdî toplumu nasıl ele alıyor?
Şengal’in özgürleştirilmesi, Kürdistan halkı açısından, özelde de Êzîdî toplumu için tarihi öneme sahiptir. Özgürleştirme hamlesini selamlıyoruz. Bu coğrafyada Êzîdî toplumu artık yaşayamaz hale geldiği yargısından uzaklaştı. Êzîdîler de artık kendi topraklarına geri dönmenin arayışı içerisinde olacaktır. Bizim hedefimiz ve dileğimiz de odur.
Şengal özgürleştirildi ve şimdi yeni bir statüye kavuşması tartışılıyor. Êzîdî Kürtler bundan sonra geleceğine nasıl bir yön verecek?
Şengal’in özgürleştirmesi çok önemlidir. Şengal’in kendi özgünlüğünde, özgür ve özerk statüye kavuşturulması gerekiyor. Çünkü 3 Ağustos 2014 soykırımı Êzîdîlerin tarihinde dönüm noktası teşkil ediyor. Êzîdîlerin Kürdistan’da örgütsüz, sahipsiz, savunması, statüsüz yaşayamayacağı, güvenli koşullarda olamayacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. Şengal, 3 Ağustos 2014 yılına kadar Güney Kürdistan yönetimine bağlı bir bölgeydi. Kürt Êzîdî toplumu da Güney Kürdistan yönetimine bel bağlamıştı. ‘Bizi koruyacaklar, bize himaye ediyorlar’ algısı vardı. Şengal katliamı ile birlikte bu algı tamamen yerle bir oldu. Bu soykırımın Êzîdîlerin kendisini koruyacağı, kendisini idare edeceği, kendi ekonomisini kurması gerektiğini açığa çıkarttı. Bu temelde ancak bir statü sahibi olacak. Şu an Şengal’de oluşan kanaat üzerine YBŞ kuruldu. Êzîdîler kendi statüsünü belirlerken Kürdistan’a bağlı olmasını istiyor.
Artık Irak parçası olarak kalmasını istemiyor. Güney Kürdistan’a bağlı kalmasının şartları da kendi içerisinde özgün, özgür ve özerk bir yapı içerisinde yer almayı istiyor. Savunma gücü, iktisadi gücü ve idari gücü kendi içerinde olacak. Siyasi literatürde bunun adı özerkliktir. Bir tartışma konusu olan, Şengal özgürleştirdikten sonra ‘hangi partinin himayesine girmelidir? Hangi parti orada kalmalıdır?’ tartışmaları başladı. KDP hemen o çıkarcı, pragmatist tutumu ile ‘PKK oradan çıkmalıdır’ anlayışını öne sürmeye başladı.
Bu anlayış sakat bir anlayıştır. Bu anlayışın Êzîdî toplumuna hiçbir şekilde fayda getirmeyeceğine inanıyoruz. Çünkü Şengal’de 12 bin peşmergenin yapamadığını 7 kişilik gerilla gücü başardı. Bu 7 gerilla binlerce Êzîdînin hayatını kurtardı, daha sonra YBŞ’nin kuruluşunda ön ayak oldu. Onlarca bedel ödeyerek bugüne kadar Şengal hamlesinde öncü rol üstlendi, bin bir bedel ödeyerek orada bir sistemin inşasında yer aldı. Zaten bir gün geldiğinde Şengal halkı sistemini tamamen rayına oturttuğunda kimsenin orada kalmasına da gerek kalmayacak.
KDP de dahil hiç kimsenin kalmasına gerek olmayacak. Çünkü KDP, ‘Şengal benim evimdir. Evime gelenler misafirdir gitmeliler’ diyor. Ama Êzîdîler, kendi güvenliğini, iktisadisini oluşturana kadar Şengal’de aktif mücadele sürdüren güçler geri çekilmeyecek. Ancak KDP’nin unuttuğu bir şey var, 3 Ağustos 2014 yılını Êzîdî toplumunda tek bir insan unutmayacak. Ondan dolayı KDP’nin o şekilde hareket etmesini doğru görmüyoruz. Şengal’de partiler arası çatışma alanı değil, Şengal, ulusal birliğe vesile olma yeri olmalıdır.
Anladığım kadarıyla artık Şengal özerk bölge ilan edilecek diyorsunuz?
KCK’nin Şengal’in özgürleştirmesine yönelik tarihi öneme sahip açıklaması var. Özellikle KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Sayın Cemil Bayık verdiği bir röportajda çok yerinde bir tespitte bulunuyor. Ben şahsen çok isabetli bir değerlendirme yaptığına inanıyorum. Şengal ve bölgenin Êzidxan Özerk Bölgesi olması gerekiyor.
Şengal’in özgürleştirildiği saatlerde KDP’ye yakın bir takım televizyonların canlı yayınına katılan Sayın Barzani’nin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şengal, Kürtler için hatta insanlık için onur meselesine dönüşmüştü. Burada yolunda gitmeyen bazı sorunlar olduğu yansıtılıyor?
Ben kendisine yakıştıramadığımı açıkça söyleyeyim. ‘Şengal’e kimseyi ortak etmeyiz, Şengal üzerinden kimse hesap yapmasın’ duygusuyla yapılan bir açıklamadır. Bu bağrında tehlike taşıyan bir söylemdir. ‘Burada kimse bir hak talebinde bulunmasın, burayı biz kurtarmışız, bizimdir’ onun için 3 Ağustos’u Sayın Barzani’ye hatırlatmakta fayda var. Eğer KDP, ulusal birlik ruhuna göre hareket ederse biz de KDP’yi Kürdistani bir parti olarak görmeye devam edeceğiz. Ancak Êzîdîleri eskisi gibi kendisine biat ettirme, Êzîdîleri köleleştirme duygusuyla kendisine bağlama düşüncesine sahipse o zaman tehlikeli bir anlayışla hareket ettiğini düşüneceğiz. Onun için konuşmasını çok talihsiz olarak değerlendiriyorum. Ancak Sayın Barzani’nin bu konuda duyarlı davranmasını umut ediyoruz.
Şengal’in ulusal birliğin sembolü olarak görmesini de istiyoruz. Çünkü Şengalli Êzîdîler, inancı nedeniyle binlerce yıldır katliam ve soykırımlara maruz kalan kadim bir halktır. Onun için Şengal halkı, çatışmanın malzemesi olarak görmek doğru değildir. Bu anlayış, bu topluma, onun tarihine yakışmayan bir davranıştır.
3 Ağustos 2014’ten DAİŞ’in saldırdığı gün, peşmergenin kaçtığı hep söylendi. Peki Şengal’de görev alan peşmerge komutanlarından yargılanan oldu mu. 12 bin peşmerge gücü neden 300 DAİŞ üyesine karşı direnemedi? Yoksa peşmergenin çekilmesi Güney Kürdistan hükümetinin kararı mıydı?
DAİŞ’e karşı direnecek askeri ve silah donanımı olan peşmergenin Şengal’den kaçmasına altında ya bir anlaşma vardır, ya da ‘Êzîdî toplumu için ölmeye değmez bir toplumdur’ düşüncesi yatıyor. Tabii bunlar en masum tespitlerdir. Diğer tespitler çok daha ağır olacak. Çünkü bir takım komplo teorileri ortada geziyor, Şengal’in DAİŞ’e teslim edilmesi Güney Kürdistan hükümetinin kararı olduğu da belirtiliyor. Çünkü DAİŞ’in, Şengal’i tehdit açıklamaları yaptığı sırada peşmerge güçleri, ‘bizim askeri gücümüz var, silahlarımız var, DAİŞ hiçbir şekilde Şengal’e giremez’ vaadiyle gidiyor.
Ama 3 Ağustos günü geliyor, peşmerge tüm silah ve teçhizatlarını toplayarak Şengal’i terk ediyor ve yüz binlerce Êzîdî’yi DAİŞ’in insafına bırakıyor. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Şimdi Êzîdî toplumunun, duygusal ve siyasi olarak KDP’ye, peşmergeye hiçbir güveni kalmamıştır. Hatta yüzde 99’u, o bölgede tek bir DAİŞ üyesi dahi kalmazsa, DAİŞ Irak coğrafyasından tamamen silinse bile Êzîdî toplumu peşmergenin egemen olduğu, savunma gücünü teşkil ettiği ortamda yaşamak istemez. Güvenmez ve geri dönmez. Şimdi burada hayal kurmaya ve umut dağıtmaya gerek yoktur, bu konuda gerçekçi olmak lazım.
Bu halkı büyük bir katliamdan kurtaran gerillanın mutlaka orada olması lazım. HPG’nin orada olması psikolojik ve manevi anlamda büyük önem taşımaktadır. Êzîdîlerin somut tanıklık ettiği bir katliam sonrasında gerillanın kendileri için yaptığı fedakarlıkdır. O halkın unutması imkansızdır. Onun için gerilla orada olacak, geri dönüşler hızlandırılacak, köyler ve kasabaların inşa süreci başlatılması gerekiyor. Oradaki kurumların oluşması, örgütlenmesi noktasında gerillaya büyük bir sorumluluk düşüyor.
Toplum içerisinde maskaralaşan o şahsın ismini bile anmak istemiyorum. Çünkü o Êzîdî toplumun yüz karası bir unsurdur. Gerillanın bölgeden çıkmasını o kendini bilmez kişiliğe sürekli söyletmek, ‘PKK burada misafirdir geri çekilsin’ demesi gerçekten ahlaki bir durum değildir.
İsmini anmak istemediğiniz kişi sanrım Qasim Şeşo’dur?
Ben o şahsın ismini dahi ağzıma almak istemiyorum. Ben tek değil, Şengal’de büyük bedeller ödeyen Êzîdî toplumunun tamamı da aynı düşüncededir. Toplumda maskaraya dönüşen, söylemleriyle, duruşuyla, ahlakıyla bu topluma hiçbir faydası olmayan kişiliktir. Sürekli ona demeç verdirilmesi çok çirkefçe bir davranıştır. Sayın Barzani bu konuda akli-selim hareket etmesi gerekiyor. Sayın Barzani’nin de sürekli söylediği; ‘Êzîdîler Kürdistan’ın en esaslı, adil toplumu teşkil ediyor’ söyleminden hareketle bu stratejiyi izleyecektir.